En Son İzlediğiniz Film? 🎞

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan şirin
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

Tim Burton'un karanlık dünyasından muhteşem bir yapım.

Yazacak çok şey var aslında. O kadar güzel bir filmdi ki rüya gibiydi.
Çok farklı masalsı bir filmdi. Kurgu muhteşemdi. Etkileyici çok sahne vardı.

Oyunculuklar da harikaydı. Johnny Depp muazzamdı, çok etkiledi. Winona Ryder güzelliği ile büyüledi. Dianne Wiest de başarılıydı. Komşu Kadınlar da çok iyiydi.

Başlarken küçük kızın ''kar nasıl yağıyor? demesiyle başlıyor her şey ve kar Edward'ın sayesinde yağıyormuş. Çok etkilendim.

Puanım: 10/10
 
Son düzenleme:

Filmle ilgili yorumum için tıklayın.
 

Açıkca söyliyim film sıkıcıydı. Al Pacino'nun oyunculuğu olmasa hiç çekilcek gibi değildi. Genel olarak ikili diyalog şeklinde geçiyor film. Yahudi - Hristiyan çatışması anlatılmış. Al Pacino her zaman olduğu gibi Yahudi rolünü yahudiden iyi oynamış. Özellikle mahkeme sahnesindeki adaleti anlattığı sahne çok iyiydi.

Genel olarak sıkılsamda Al Pacino'yu izlemek keyifliydi.

7.5/10
 
ben enn sonn can sıkıntısından bitilim ikili film serisini izledim
jackie chan ve chris tucker ikilisinden arika bir film aksionu komedisi yarı yarıya tekrar tekrar izliyorum bazen bu seriyi hala izlemeyen varsa hemen izlesin bence
1.serisi 1998 2. serisi 2001 3.seriside 2007 yıllarında yapılmıştı 4.seriyide bekliyoruz düşük ihtimalde olsa 🙁🙁🙁
 

Bu filmi izledikten sonra kendimi çok yalnız hissetim, hissedeceksiniz.

Çok güzeldi film. Teknoloji kokuyor 'buram buram'. Kurgu muhteşem seneryo olağanüstü. Ve o ses... 'Samantha'nın sesine aşık olabilirsiniz dikkat!

Oyunculuklar çok başarılıydı. Joaquin Phoenix çok iyiydi, çok başarılıydı... Görmediğim halde sesine aşık olduğum kadın Scarlett Johansson büyüledi. Genel olarak çok beğendim.

Puanım: 10/10
 

Guy Ritchie'nin Snatch.'den sonra izlediğim 2. filmi.

Bu film Snatch'e göre daha samimi ve eğlenceliydi diyebilirim.

Guy Ritchie gerçekten farklı bir tarzı olan bir yönetmen.Bu filmde de tarzını konuşmuştur.Eğer sinemayla ilgili biriyseniz bu filmin Guy Ritchie filmi olduğunu zaten anlarsınız.Bu yönden Guy Ritchie'nin kendine has bir tarzı olduğu ortaya çıkıyor.

Filmin ilk yarım saatinde filme ısınmakta zorlanabilirsiniz.Çünkü karışık bir hikaye.Birçok karakter var.Birbiriyle daha sonra bağlanacak olaylar var.Bu bakımdan filmin ilk 30 dakikası espriler dışında biraz sıkıcı ve zor gelebilir.Ancak filmin içine girdiğinizde hakikaten eğlenceli ve zevkli bir film sizi bekliyor.

Özellikle sonları harikaydi ve müthiş de bir final yaptı.Zekice düşünülmüş senaryo,olay işlenişi,kurgu hepsi harika.

Oyuncular çok samimi.Jason Statham ve yönetmen Guy Ritchie'nin ilk filmiymiş galiba.

Organize İşler'in efsane golfle dayak sahnesi sanırım bu filmden alınmış.

Son 2 dakikada baya gerildim.
Acaba telefonu önce mi açtı yoksa tüfekleri atıp mı telefonu açtı diye yoruma bırakılması süperdi.

Kısaca müthiş soundtracklere sahip olan buram buram Guy Ritchie kokan bir filmdi.Tarantino tarzına aşina olanlar da filmi seveceklerdir.

8.5/10
 

Persona

Film hakkında yorumların %99'u çok olumlu. Ancak ben filmi anlayamamış olmamdan dolayı çok övemeyeceğim.

Film çok ilginç başlıyor. Tam bir psikolojik film görüntüsü veriyor.
Öncelikle ben film bittiğinde -aslında filmin ortalarına doğru- filmin şizofreni filmi olduğundan emindim. Film bittiğinde de emindim ama halbuki filmin şizofreni ile alakası yokmuş. (Yorumlarda şizofreni ile ilgili bir şey görmediğimden böyle dedim ama filmde öyle sahneler var ki, hemşirenin şizofren olduğunu düşündürttü.)
Tabi persona kelimesinin anlamını daha önceden bilseydim böyle sanmazdım.
Buradan çıkarılacak sonuç filmi izlemeden önce persona kelimesinin anlamına bakın.

Film sanırım sadece gerçeklerden oluşmuyordu. İçinde hayal sahneleri de vardı ve bunlar gerçek gibi yansıtılmıştı. (örn: Suskun kadının, hemşirenin kanını içmesi)

Anlamadığımı zaten söyledim ama aslında anlamlandıramıklarım da vardı.
Hemşirenin anlattıklarını neden mektup yazarak doktora vermek istedi ki? Yoksa sadece hemşireye, ben doktora bahsettiklerini anlatırım/analatacağım mesajı mı vermeye çalıştı? Çünkü gönderdiği mektup kapalı değildi?

Ekleme: Aslında filmi kendi anladığım gibi düşünürsek anlamlandıramadığım o sahne ve diğer bazı sahneler kendiliğinde çözülüyor.
Filmin bir şizofreni filmi olduğunu düşünürsek.

Yönetmen gerçekten farklı bir iş çıkarmış. Çok iyi filmleri var. Yavaş yavaş diğer filmlerine de bakmayı düşünüyorum.

Genel olarak şu an neden izlediğimi anlayamadığım bir film? Neden bukadar küçükken izledim ki? Bazı filmler büyüdükten, belli şeylerde bilgi edindikten sonra izlenmeli. Bu da o filmlerden bence. Gelecekte bir gün mutlaka tekrar izleyeceğim.

7/10
 
Son düzenleme:
Ben de dün Ingmar Bergman'ın Wild Strawberries filmini izlemiştim.Dediğim film çoğu meşhur yönetmenin TOP 10 listesinde.Açıkçası ben de pek anlayamamıştım.Bu da sanırım o tarz bir film.
 

Film hakkında hiçbir fikrim yoktu.Afiş ve afişteki çocuk bana Prison Break çağrişimi yaptiğindan olsa gerek nete düştüğü hafta indirmiştim


Şimdi araştırınca öğrendimki İstanbul Film Festivalinde de boy göstermiş


Filmin senaryosunda yada işlenişinde biraz harala gürelelik vardı
Yoksa filmin konusu tam dizi olacak seviyesinde


Mesala Eric'in her ders seansında ortaya çıkan kavgaları çok aceleye getirilmiş.İnsan izlerken "noldu laaan???" diyip yine boş boş izlemeye devam ediyor.

Oyunculuklar gayet iyiydi. Baba rolün babası öyle essahça oynuyor ki sesi bile kısılmış

Son sahnelerde hortumla ıslatıldıktan sonra adam oğluna seslenirken sesi bayaa bayya gitmiş

Başrol oğlumuzun rolüde iyiydi ve hakkını vermiş. Kendisini sinemada değil tv sektöründe görsek daha iyimiş.

Filmde birde Homeland'in Quinn'i varmiş filmde onun rolüde iyiydi. Nedense filmdeki imajını Türklere benzettim


Bu arada filmdeki şiddet sahnelerini aşırı bulan yorumlar gördüm, bana nedense aşiri gelmedi ama gerçekçiliğe yakındı.

Aman aman bir filmiydi değildi, lakin izlediğinizde zamanınız pekte boşa geçtiğini söyletmez. Bir yapımcı bu filmi görüp dizi yapsa ve senaryosu geliştirilse harika olurdu ama işte


Neyse filme 7.5 ile 8/10 puanı arasında gidip geliyorum
Öyle bişey olsun diyorum, ortasına çekip 7.7 gibi bi paun verirsem içim rahat etmez.
 
Ben de dün Ingmar Bergman'ın Wild Strawberries filmini izlemiştim.Dediğim film çoğu meşhur yönetmenin TOP 10 listesinde.Açıkçası ben de pek anlayamamıştım.Bu da sanırım o tarz bir film.
The Seventh Seal'la birlikte izlemek istediğim bir filmdi. Aslında The 7. Seal daha çekici gelse de daha felsefi duruyor. En iyisi uzun bir süre Bergman izlememek.
 

Böyle bir anime izleyeceğim hiç aklıma gelmezdi.İzlediğim en etkileyici japon animesi diyebilirim.

Film kısa süresinden dolayı hiç sıkmadı.Kardeşliği,yoksulluğu ve savaştan insanların nasıl etkilendiği müthiş anlatılmış.

Küçük kızın güldüğü her sahnede sizin de içiniz gülüyor,ağladığında siz de üzülüyorsunuz.

Kızın ölmesi çok üzde be.

Müzikler çok iyiydi.

Herkesin izlemesi gereken bir anime.Yönetmene tebrikler.


8.5/10
 

Çok iyi bir filmdi. Hikaye olsun, oyuncular olsun, arabalar olsun herşeyiyle müthiş bir aksiyon filmiydi.

Aaron Paul zaten sevdiğim bir isimdi bu filmle birlikte favorilerim arasına girdi. Karakteri tam istediğim gibiydi. Araba sürerken ki rahatlığı, karizma bakışlar filan süperdi


Diğer karakterlerde iyiydi Kid Cudi bazı yerlerde güldürdü


Özellikle araba yarışları ve kaçma sahneleri müthişti. Mustang'ın görüntüsü bile keyif veriyor.

Son yarışda heyecan zirveye ulaştı. Hayalini kurduğum arabaların hepsini bir arada izlemek müthiş bir duyguydu.

9/10
 

Filmin en önemli noktası, konusuydu. Aslında konusu beyzbolla ilgili ama nedense ona rağmen izledim. Biyografik bir film olması, daha bir keyifli kıldı. Yönetmen Bennett Miller'ın çok fazla iş yapmaması da ayrı bir ilginçlik ama bu iş, sağlam bir iş.

Genelde bu tarz filmlerde maçlarla boğulu anlar gösterilir ama söz konusu olan bir genel müdürün hayatı olunca, işin içine mali boyutlar anlatıldı. Beyzbol anlatıldı ama takım olarak nasıl sansasyonel etki yapılabileceğini de gösterildi. Çok etkileyici sahneleri vardı ve o sahneleri izlemek büyük keyifti.

Etkileyici sahneler;
Billy Beane'in kısıtlı imkanlarına rağmen inanılmaz bir şekilde takımını öne çıkartması. Bunda tabi ki takım olarak inanmalarının etkisi var. Kısıtlı imkanlarınla, kendini iyi bir şekilde gösteremeyenlerle bir takım kur ve başarılı ol. Bu mükemmel bir şey. Üst üste 20 kez galip gelerek rekor kırmakta ayrı bir marifet. Peter Brand'i atlamamak lazım, o da çok iyiydi. Hele Billy'nin bu takımı kurmasında etkisi büyük. Bir de şu son sahnede en yüksek ücretli teklifi reddetmesi mükemmeldi. Başkası olsa giderdi ama zoru tercih etti, kaldı. İlgi çekici bir yerde bitti. Mesela insan merak ediyor gerçek hayatta ne olduğunu, neler olacağını.

Brad Pitt oyunculuğunu çok iyi gösterdi. Burada farklı bir yüz ifadesi vardı. Doğrusu diğer filmlerinin aksine daha olgun gösteren bir yapısı vardı ve bu da kendisini filmde başka bir hava kattı. Jonah Hill'in rolünü ilk başlarda garipsesem de, sonradan alıştım ve o da çok iyiydi.

Ara ara sıktığı oldu ama yine de çok iyi bir filmdi. Bu işlerin farklı boyutlarını da görmek lazımdı. Mesela mali boyutunu. Takım olabilmeyi de iyi işlenmiş. Filmin bu kadar iyi olmasındaki temel sebep, gerçekte yaşanmış olmasıdır. Gerçekte yaşanan hikayelerin filme aktarılması, filmi bambaşka bir yere götürüyor. Ayrı bir tat veriyor yani. Bu da o filmlerden biriydi.

9/10
 

Usta yönetmen Tony Scott'ın filmi. Açıkcası romantik sahne konusunda biraz hızlı gelişti her şey ve aksiyon sahneleri de abartılıydı. Yine de iyi bir filmdi diyebilirim rahatlıkla.

Süre uzundu ama olaylar çok hızlı gelişti gibi geldi bana nedense. Diyaloglar olsun, sahneler olsun, aslında izlemek keyifliydi. Ara ara güldürdüğü de oldu. Sıktığı da olmadı, her geçen dakika yepyeni olaylar gelişiyordu. Belden aşağı espriler fazla yapıldı.

Beğendiğim sahneler;
Clarence'nin, Drexl'ni öldürdüğü sahne ve Alabama'nın Vincenzo Coccotti'yi öldürdüğü sahne alıp götürdü filmi. Hele son sahnedeki herkesin birbirine girmişti, herkes ölmüştü ve orada sağ kalan sadece Clarence ile Alabama olmuştu. Sonra anlamlı bir bitiriş ile bitmişti.

Christian Slater çok iyiydi, başarılı bir oyunculuk performansı sergiliyordu. Patricia Arquette filme güzelliğiyle damgasını vuruyordu. Filmde bu ikili haricinde Brad Pitt gibi, Val Kilmer gibi, Gary Oldman gibi, Christopher Walken gibi, Dennis Hopper gibi başarılı isimler vardı. Brad Pitt'in karakteri sevilecek gibi değildi. Gerçi kenisinin rolü de az.

8/10
 

Filmi çok merak ediyordum.O dönemin sinemasına çok ilgili olduğu ve Hitchcock ve filmleri hakkında bilgi sahibi olduğum için.Konusu da aten dünyanın en iyi korku filminin yapım aşamasını anlattığı için ilginçti.

Film North by Northwest'in galasıyla beraber başladı ve hemen ilgimi çekmeyi başardı.Bütün film de öyle devam etti.Filmi izlerken hiç sıkılmadım.Sadece Helen Mirren'ın yazar adamla olan sahneleri biraz fazlaydı ve gereksizdi.

Anthony Hopkins'i filmde tanıyamıyorsunuz.Makyaj çok başarılı.Kendisi zaten Hitchcock'u kelimenin tam anlamıyla 'canlandırmış'.Helen Mirren çok iyi oynamış ama dediğim gibi en sıkıcı sahneler ona aitti.
Scarlett Johansson insan değil resmen ya.Bu kadar çekici bir kadın görmedim.Aşırı güzel.
James D'Arcy aynı Norman Bates'e benziyordu zaten başarılı bir cast seçimi olmuş.

Filmin sinema gösterimi sahnesinde Hitchcock'un seyircilerin tepkisini dinlediği sahne çok iyiydi.Ve filmin sonundaki ayrıntı çok güzeldi.Hitchcock filmin sonunda yeni filmim için ilham bulmam lazım diyordu ve omzuna bir kuş konuyordu.Hitchcock'un Psycho'dan sonraki filmi de 'The Birds'.Bu yönden çok hoş bir ayrıntıydı.

Hitchcock'u yakından tanımak isteyenlerin ve Psycho'yu izleyen herkesin izlemesi gereken bir film.

8/10
 
Son düzenleme:

Mark Zuckerberg'in ne kadar zor şartlar altında Facebook'u kurduğu usta yönetmen David Fincher tarafından beyazperdeye taşınıyor.

Karışık bir anlatım ama olayların nasıl geliştiğini iyi bir şekilde aktarıyorlar. Diyaloglarda da çok hızlı geçişler vardı ama yine de takip etmekte zorlanmadım. Arada güldürdü, arada şaşırttı ve sonuç olarak Facebook'un zor şartlar altında buralara geldiği belirtildi.

Şöyle ki;
Sen kız arkadaşın terketti diye bloga yaz dök, üstüne Harvard'ın sitesini çökert ve kızları karşılaştırmak için site tasarla. İlk başta üniversite için arkadaşlık sitesi tasarla, sonra farklı bir boyuta taşı işi. Bunda diğer arkadaşlarının da payı olsun. Hatta en yakın arkadaşın davalık etsin. Sonra işler düzene girsin. Mark Zuckerberg bunları yaşıyor ve kolay yollardan geçmediği belirtiliyor.

Oyuncu performansları iyiydi. Jesse Eisenberg'in konuşmasındaki hızı iyiydi, diksiyonu da iyiydi. Andrew Garfield da kendini iyi gösterdi. Aynı zamanda da sonradan dahil olan Justin Timberlake de iyiydi. Bu isimlerin arasında geçti daha çok film zaten.

8/10