Part 2'yi cevaplıyorum, diğer part da Yarın gelecek bu biraz uzun sürdü.
Not: Dokunmatik klavyeye bağlı imla hataları yapıp sürç-i lisan eylediysek affola.
İlk başlarda soğuk davrandığını söylemiştim zaten
Ama zaman içinde oldukça ısındım, özellille yarışmalardaki mücadeleci ve takıntılı ruhunu kendime çok benzetiyorum, ayrıca hırkan da oldukça güzel ama arka planda müzik olmasam şarkı söyleme lütfen
Bir de tarih bölümünden mezun oldun sanırım ama hiç öğretmenlik yüzünü göremedik, insan arada iki kelam tarih hakkında konuşur makale vb açar nerdeee varsa yoksa Sıla
Birkaç günlük zorunlu aranda değerini bir kez daha anladık, gözümüz hep yolda kaldı. Foruma kattığın enerji ve aktiflik seni forumun olmazsa olmazlarından kılmış. Yarışmalardaki emeğini ise her zaman taktir etmişimdir, yalnızca diyebilirim ki artık o oklavayı bırakma zamanın gelmedi mi yaşıtların çoluk çocuğa hatta toruna karıştı sen hâlâ şirret kız çocuğu gibi gelenin geçenin kafasına sopa indiriyorsun
1)Benim hakkımda düşündüklerine paralel şeyler düşünüyorum ben de, siyasi olarak kanlı bıçaklı düşmanız belki ama siyaset dışında ortak yönlerimiz oldukça fazla, hatta baya fazla. Tabi siyaset tartışmayı da bazı konular dışında oldukça seviyorum seninle, ben her zaman çok sesli ortamı savunmuşumdur. Forumda bütün herkes muhalif olsaydı insan siyasetten sıkılırdı mesela
Bence 2019 ve sonrasında da forum sağ olduğu sürece ikimizin de sınırsız ya da uzun süreli banlanma olayı olmayacak, belki kişisel yaşantıdaki meşguliyetten ötürü zamanla aktifliğimiz azaltabilir orasını bilemem ama şimdilik gayet memnunum tartışma ortamındandam.
2) Çok zor bir soru aslında. Bazen annemle tartıştıktan sonra onun kalbini kırdığımda müthiş bir pişmanlık ve vicdan azabı oluyor ama tabi bunlar hayatta olan şeyler zaten hemen hemen. Beni en çok pişman kılan 2 olay var geçmişimde. Birisi ilkokul 3-4, öteki de yine ilkokul 5'te oldu. İlkinde yani 4"te sanırım, o sıralar üçlü otururduk ve 2 kızla oturuyordum. Sıraya örtü örtme sırası gibi bir mevzudan ötürü tartışma çıktı, ama görsen yanımdaki kız resmen kafamı biçti, dır dır dır bağırması vb beni çileden çıkardı
Ben de kendimi kaybettim ve ona el kaldırdım, ilk ve son oldu bir kıza el kaldırma olayım. O olayı her hatırladığımda içimi müthiş bir pişmanlık kaplar, keşke hiç el kaldırmasaydım, bir de baya baya hüngür hüngür ağlamıştı...
Öteki de sanırım ilkokul 5'ti. Okullar yeni açılmıştı, 1.sınıfların öğretmeni çikolata ve şeker dolu kutuyu kendi sınıfının dolabına koymuştu. Öğle sonrasında okul dağıldığında bir arkadaşla gittik dolaptan o kutuyu aldık, eve kaçtık.. Tabi hırsızlık nedir biliyordum o zamanlar ama onu hırsızlık olsun diye değil, beleş olsun diye almıştım ama çok çok sonra aklıma geldiğinde o olayın hırsızlık olduğunu anlamıştım ve bu da, ilkinden daha fazla olarak her aklıma geldiğinde beni oldukça rahatsız eder, keşke hiç yaşanmasaydı bu diye ama neyseki çocukluk denen şeyin arkasına sığındığımız için vicdan bi nebze olsun teselli olur..
Bu olayların dışında yakın zamanlarda da pişmanlıklarım olmuştur ama hiçbiri bunlar kadar tesir etmemiş aklıma sanırım.
Adam gibi adamsın
Bazı konularda fikir ayrılığımız olsa bile siyasi olarak kendime en yakın gördüklerimden birisin, ayrıca hoşsohbet ve sıcakkanlı olduğunu biliyorum. Durmak yok, mücadelemize devam
1)Sanırım benim kilit aşamam, Gezi Parkı olaylarından sonra Leyla ile Mecnun'un yayından kaldırılması ile oldu. Daha önce de dediğim gibi ne yazık ki Gezi'yi Gezi döneminde desteklemedim, o dönemde siyasal islama ve ülkücü muhafazakar tipine daha yakındım siyasi olarak. Neyse, LİM yayından kaldırıldı ama LiM yayından kaldırılır kaldırılmaz "hobaa ben artık Geziciyim" diye bir şey olmadı elbette. Ama yayından kaldırılmış olması içimdeki bazı şeyleri öldürdü. O dönemde vaktim de bol olduğu için Felsefe ve edebiyata daldım, zaman içinde adım adım (bana göre) uykudan uyandım bu ağır gelişen süreçte. Yani öyle bir sabah kalktığımda artık muhaliftim diye bir şey olmadı, forumun ilk zamanlarında bile daha muhafazakar ve sağcıydım örneğin..
Kesinlikle şimdi daha memnunum çünkü o zamanlar her şeyi bildiğimi zannederdim. Şimdiyse hiçbir şey bilmediğimin farkına vardım, bunu fark etmek beni daha özgür hissettirdi, özgürlük ise mutluluktur.
2) Tam olarak hatırlamıyorum ama aklımda kalan en son ağlama olayı, bundan aşağı yukarı 9-10 sene önce, alt komşunun ani kalp krizi sonucu ölmesinde hıçkıra hıçkıra ağlamıştım. Üstelk o adamla pek bir yakınlığımız da yoktu ama çocukluk işte, her gün gördüğü kişinin aniden öldüğünü görünce şok oluyor.. 3-4 yıl önce dedem ve anneannem de öldü, çok üzüldüm ikisine ama ikisi de uzun süreli öldü yani dedem kanserdi, anneannem Alzeymırdı ve her geçen gün tükeniyorlardı, o yüzden ölümleri karşısında şok olamadım ve ağlayamadım. O yüzden anladım ki yakınlar için en güzel ölüm, uzun süreli ölümdür. Ani, bir gün ansızın gelen haberle duyduğumuz ölümler insanı derimden etkiler. Hiç muhabbetimin olmadığı komşuya karşı bile şok olmuşsam, Allah korusun günün birinde özellille Çekirdek ailemden birini aniden kaybedersem nasıl o şokla kafayı yemem bilmiyorum ve öyle bir günün olma ihtimalinden dahi çok korkuyorum....
Öncelikle bu sorular için özel olarak teşekkür ederim, tam da istediğim tarzda güzel sorular.
1) Açıkçası bu ilke hakkında daha önce herhangi bir araştırmam, ilgim olmadı şu ana kadar. O yüzden işin teknik boyutuna girmeden, sadece isminden anladığım kadarını söyleyebilirim. Bence insanın bilimle dahi bilebileceği şeyler, tüm bilgilerin yanında çölde kum tanesi kadardır. Dünyadaki en bilgili adamın ayağın altına bilmediği şeylerin tozunu atmalar o adamın başı uzaya kadar uzanır.
Bilim bile olsa, her zaman ve her çağda mutlaka insanın bilemeyeceği sınırlar vardır, olmalıdır da. Bilim denilen şey sonuçta Tanrı değil ki, her şeyi bilsin ve her şeye gücü yetsin? Eğer bu ilke bununla alakalıysa oldukça mantıklı bir ilke. Bilimi Tanrı sayan ve ona tapan insanlar var, aslında bu anlayış bilimin mantığına terstir.
2) İşte tartışmayı en faydalı gördüğüm soru çünkü gerçekten hayat memat meselesi. Kesinlikle ama kesinlikle doğru bulmuyorum ve desteklemiyorum idamı, hangi suçtan olursa olsun ve oldukça fazla gerekçem var.
Birincisi ve en sık dile getirdiğimiz şey, idamın geri dönüşü yoktur! Eğer 100 kişiden 99'u hak ettiği için idam edilir de öteki 1'i haksız yere idam edilirse; idamı destekleyenlerin eli o haksız yere idam edilen kişinin kanına bulaşacaktır ve kesinlikle vicdan azabı duymaları gerekir.
Unutmayın, dünyanın en iyi memleketinde bile adalet bazen sapabilir. Hele Türkiye'de, adaletin sadece bazen yerinde ilerledi bu ülkede İdam cezası?? Korkunç bir vicdani sorumluluğu da beraberinde getirir ve kesinlikle ama kesinlikle çok büyük toplumdan, kitlesel dalgalanmalara sebep olur.
Üstelik her zaman verdiği ve asla mantıklı geri dönüş alamadığım ve büyük ihtimalle İdam referandumu döneminde sık sık duyacağımız tek büyük bir örnek var:
Diyorsun ki vatana ihanete idam. Ben de diyorum ki Ergenekon ve balyoz davaları?? Eğer idam cezası o dönemde yürürlükte olsaydı o adamlar idam edilecekti. Bu kadar basit işte idamın ne büyük bir problem olduğunu görmek. Ötesi var mı yahu? Bugün çoktan aklanmış adamlar o dönemde idam edilecekti idam olsaydı?
Ve arttırarak diyorum ki, eğer İdam olayı kurtuluş savaşından sonra kaldırılmış olsaydı, Adnan Menderes hiç idam edilmeyecekti. Ve darbe döneminde müebbet yese bile eninde sonunda dışarıya çıkacak, hatta ve hatta siyasete geri dönecek, belki de cumhurbaşkanı bile olacaktı. Tüm bunları engelleyen şey İdam denen ilkel cezadır. Neymiş, Amerika'da da varmış. O halde Amerikanın ayıbı bu, Amerikada cinayet işlemek serbest olsa bu cinayet işlemenin doğru olacağı anlatıma mı gelir?
Gelelim siyaset dışı diğer toplumsal suçlara. Özgecan olayındaki gibi soysuz insanlara idam, onlar için kurtuluş olur. Belli de öldükten sonra hiçbir şey yok, o zaman ne anladım ben o cezadan? Ama küçücük bir hücrede 70-80 yıl it gibi yaşayarak geçirdiğini düşünsene! Bundan daha büyük ceza mı olur, bizler hiç özgürlüğü kaybetmediğimiz için ötesini düşünemiyoruz. Suçu yüzde yüz sabit olanlara gerekirse psikolojik şiddet edilsin, ki vicdanımız rahatlasın.
Ve ayrıca, eğer günün birinde bir yakının böylesi bir suçtan dolayı idama mahkûm olur, tüm deliller onu göster ve idam edilir, fakat 5 yıl sonra küçücük bir ayrıntı sayesinde onun suçlu olmadığı anlaşılırsa, nasıl hissederdin idamı desteklediğin için merak ediyorum? Yeşil Yol filmini izlediysen, o yalnızca basit bir örneğiydi bu durumun. Haksız yere idam edilecek o kadar çok kişi olacak ki vay ki ne vay..
Son olarak, idam cezasının olmasıyla suçların azalacağı yönünde algı tamamen yanlıştır bana kalırsa. Şu anda ülkedeki en büyük ceza ne? Bilmem kaç bin yıl ağırlaştırılmış müebbet. Peki yürürlükteki bu cezaya ve bu cezayı alan yüzlerce kişiye rağmen insanlar hala bu cezayı hak edecek suçları işliyor mu? İşliyor. Diyeceksin ki kimse ucunda idamın olduğu cezayı işlemez. Peki kim ucunda ömrünün sonuna kadar hapis yatacağı cezayı işlemek ister ki peki? O yüzden, dünyanın en işkence dolu ceza yöntemi bile gelse akacak kan damarda durmaz, Hiçbir ceza kişinin o anki cinnet ve kendinden geçme durumunu bastıramaz. Belki bugün o dereceden 8 suç işlniyorsa idam geldiğinde 6 suça, 5 suça düşer bu. Ama haksız yere idam edilecekleri de eklersek, aslında idam cezasının gelmesiyle devletin de kendi elini kana bulayacağını söyleyebiliriz, ki aslında haksız yere idam edilen adam idam edilmemiş, cinayete kurban gitmiştir. Bu konuyla alakalı şu ayeti de belirterek konuyu bitiriyorum:
Kim bir insanı (suçsuz yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de suçsuz bir insanı ölümden kurtarırsa, sanki bütün insanları ölümden kurtarmış gibidir!.."
(Maide, 5/32)
3) AB'ye girme konusunda bizi hiç almıyorlar ki olayını samimi bulmuyorum. Öncelikle sen AB seviyesine çıkartabildin mi ülkeyi, demokrasi, özgürlük, hukuk bunlar ne alemde onu sormak lazım. Ben sonuna kadar AB ye girmeyi destekliyorum, eğer Batılı medeniyetler seviyesine ulaşmak istiyorsak hedefimiz AB den geçer. Ülkeye biraz olsun özgürlük, hukuk gelmeye başladıysa bu AB kriterleri sayesindedir. Hatta AKP kurulduğu zaman bu kriterlerin nimetinden faydalanarak yürüdü gitti, yoksa o dönemki otoritenin siyasal islama geçit vermeyeceğini hepimiz biliyoruz. Türban yasağının kalkması bile AB'nin istediği özgürlükçü anlayıştan dolayıdır. Tabi, AKP istediğini aldı, işi bitince de aetık AB nin özgürlüğünü istemez oldu. Neden istesin ki? Güç tam olarak onların eline geçti nasılsa, eğer AB kriterlerine uymak zorunda kalırsa ülkede nasıl bu kadar baskı kurabilir, muhalefeti bu kadar şeytanlaştırabilirdi ki? E doğal olarak bizler yedik allah artırsın sofrayı da soran kaldırsın mantığıyla hareket edip AB ye sırtlarını döndü, havuz medyası aracılığıyla da halka AB nin gereksizliğini aşılamaya çalıştı. İdam cezasının söz konusu edilmesi dahi ne denli AB den uzaklaşıp Ortadoğuya yaklaşma hevesinde olduklarını gösteriyor. İlaç cezasının kabul edildiği gün, bu resmen resmiyet kazanacak. Ve şunu da söyleyeyim, olası bir idam referandumunda öyle başkanlıktaki gibi bir mücadele asla olmaz. Yüzde 65-70 gibi bir Evet rahat çıkar ne yazık ki, ülkenin o derece vicdanıyla hareket ettiğini düşünmüyorum, çok fazla vatan millet Sakarya Edebiyatıyla hareket eden var, böyle olunca da siyasi güç twrafıdnan istedikleri gibi kotnrol ediliyorlar ve aslında seçmiyorlar, araç oluyorlar yalnızca..
Elim yoruldu kalan 2 soruyu da daha sonra cevaplayacağım ayıp olmazsa.
Part 3 e kaldı.