En Son İzlediğiniz Film? 🎞

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan şirin
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

Bu filmi hiç unutmam, Geniş Aile'nin yayınlandığı dönem ortaya çıkan bir işti, Geniş Aile'deki Zekai'nin meşhur repliğidir "Vay Arkadaş!" repliği. Filmin senaristi de Geniş Aile'nin senaristi olan Cünayt İnay, senaryoyu Caner Güler'le birlikte yazıyor ve filmin yönetmeni de Kemal Uzun. Filmin oyuncu kadrosunun büyük bir bölümü de Geniş Aile oyuncuları.

Mürsel'e benzer karakterli Tik var, Fırat Tanış canlandırıyor, Koyu Bilal'e benzer karakterde Manik var, Ali Atay canlandırıyor. Cevahir'e benzer karakterde de Dildo var, onu da Mete Horozoğlu canlandırıyor. Filmin büyük bir bölümü Geniş Aile'den izler taşıyor. Geniş Aile'nin bir tık daha aykırı hali gibi bir film. Uyuşturucu üzerine ve bu uyuşturucu meselesi için de canlandırdığı Muro'ya benzer karakteriyle Mustafa Üstündağ var. Film de zaten geriden gün sayıp başlıyor ve şu ana kadar geliyor, tam dizi gibi. Konusu babası hasta olan Dildo'nun, babasının ameliyat masrafını çıkarmak için arkadaşlarıyla birlikte pis işlere girmesi. Eğlenceli, dizi tadında bir filmdi. Filmi eğlence katan karakterlerin abartılı olmasıydı. Konusu basitti ama iyiydi. Filmin amacı da zaten klişeler üzerinden eğlenceli bir iş çıkarmaktı, eğlenceli de bir filmdi.

6/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Filmde Mirabelle'nin lastiği patlar, ona Reinette yardım eder. Bütün bu olay kırsalda geçer, bu ikili birlikte kalmaya başlar ve filmdeki dört hikayeden birisini bu teşkil eder. Mirabelle, Reinette'ye Paris'te ev arkadaşı olmasına adına bir teklif sunar. Geri kalan üç hikaye kırsaldan şehre taşınır böylece.

Şehirde ev arkadaşı olan bu iki arkadaş, vicdanlarıyla baş başa bırakan hikayelerle karşı karşıya gelir. Nakit parayı kabul etmeyip bozuk para isteyen garson, süper marketten eşya çalan kadın, sessiz bir kadının tabloyu satma çabası gibi ilginç hikayeler dönüyor. Hepsi de bu iki karakterin etrafında dönüyor ve vicdanlarıyla hesaplaşıyorlar.

Daha çok iki karakter üzerinden vicdan meselesine dikkat çekilmeye çalışılan bir film, iki karakter odaklı ve karakterlerin hayatı da yüzeysel şekilde aktarılmıış, gerçi derinlemesine anlatış gibi bir amaç da yok. İzlenebilir düzeyde; biraz eğlenceli, biraz da düşündüren tarzda bir film.

6/10
 

Behzat Ç.'nin birinci sezonun ardından çekilen ve vizyon tarihi de dizinin ikinci sezonundan önce yayınlanan bir film. Dizi ve filmde iki uyarlama devreye giriyor; Behzat Ç.'nin birinci bölümünün uyarlaması, Emrah Serbes'in "Her Temas Bir İz Bırakır" romanından uyarlama. Bu film ise, Emrah Serbes'in bir diğer romanı olan "Son Hafriyat" isimli romanından uyarlama. Yönetmen ise, diziyi de yöneten Serdar Akar.

Filmin diziden hiçbir farkı yok, yani filmi izlediğinizde dizi bölümü izlemiş kadar oluyorsunuz. Hatta dizinin ikinci sezonunda filme de gönderme yapılıyor. Red Kit, Gorbaçov, Pembo, Kolsuz Ahmet (Süleyman) gibi romandan fırlamış karakterler de var. Red Kit isimli karakter, geçmişiyle yüzleşip cinayet işlemeye başlaması ve bu olayın çözülmeye çalışılması da filmin konusu. Dizinin her bölümü sarıp sarıp izlemelik, dizi bölümü olan bu film de öyle. Olaylar biraz fazla hızlı gelişiyor ama karakterler filmi izletmeyi başarıyor.

7/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Little White Lies, Guillaume Canet'in senaryosunu yazdığı ve yönetmenliğini üstlendiği bir film. Kendisi aynı zamanda filmin başrol oyuncularından olan Marion Cotillard'ın da eşi. Marion Cotillard dışında birçok iyi oyuncu da var. François Cluzet bir yıl sonra meşhur film The Intouchables filminde rol almıştı. İki yıl sonra da Jean Dujardin, The Artist filminde rol almıştı ve filmi Oscar ödülü almıştı. Benoît Magimel bu filmden çok önce The Piano Teacher filminde rol almıştı. Filmin oyuncu kadrosu böyle bilindik işlere de imza atmıştı. Oyuncu kadrosu sağlam bir film.

Filmde talihsiz bir kaza sonucu yaralanan bir arkadaşını bırakmayacaklarına dair söz verip iki haftalığına tatile giden (?) bir grup arkadaşın deniz sahilinde bir evde kalmaya başlamasıyla birlikte yaşadıkları anlatılıyor. Aralarında tabii ki yalanlar da ortaya çıkıyor ama öyle büyütülecek yalanlar da değil ama büyüyen yalanlar. Her yıl gerçekleştirdikleri buluşma ilginç bir noktaya doğru gider.

Filmin süresi uzun, en azından yarım saat daha kısa olabilirdi. Doğallığı yüksek, sanki karakterler yıllardır bu buluşmayı gerçekleştiriyormuş gibi, karakterlere tanıklık ediyormuşuz gibi bir hisle izlettiriyor. Çok fazla da karakter var ve diyalog üzerine kurulu, bu da yer yer kopmalara yol açabiliyor ama yine de izlettiriyor. Filmin müzikleri, film adına artı. Çok başarılı müzik seçimlerine imza atmışlar.

7/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Behzat Ç.: Ankara Yanıyor, Behzat Ç.'nin üçüncü sezonundan sonra ortaya çıkan bir film. Ne dizi gibi, ne de bir önceki filmin diziye benzemesi gibi bir film. Kadro aynı kadro ama bu kez senaryoyu Ercan Mehmet Erdem yazıyor, Serdar Akar yine yönetiyor. Oyuncu kadrosunda birtakım değişiklikler var. Daha derli toplu senaryo var ama ilk filmden daha da hızlı gelişiyor olaylar.

Filmde son sezonla bağlantılı olarak gelişiyor olaylar. Ekip amiri bu kez Himmet, bu kez işin ehli başta değil, yükselmek isteyen bir kişi başta ve onun çevresinde de ona sürekli öten kuşları var. Himmet karakteri fazlasıyla size birtakım kesimleri hatırlatacaktır zaten, hatta tavırları da öyle. Filmde bir bakan öldürülür, sonrasında olaylar hızla gelişmeye başlar. İşin içine Behzat Amir ve beraberindeki ekip de dahil olur. Bir de Ulrike isimli Alman Başkonsolosluğundan bir kişi daha dahil olur. Bakan ve beraberinde diğerlerinin öldürülmesiyle birlikte işin ucu Kıbrıs'a kadar varır.

Behzat Ç.: Bir Ankara Polisiyesi, Gezi Parkı olaylarından sonra bitti, aynı Leyla ile Mecnun'un bitmesi gibi. Her ne kadar senarist bu filmi Gezi Parkı olaylarından önce yazdığını söylemiş olsa da, olaylar o dönemki olayları fazlasıyla andırmakta. O dönemki yapılandırmalardan da söz etmekte film, aynı dizide yaptığı gibi. Filmin kesilmiş sahneleri de var. Nereden baksak, o çıkarılmış sahneleri filme dahil etsek iki saatin üzerinde film yapar. Haliyle o çıkarılmış sahneleri filme dahil etmeyince her şey bir anda gelişiyormuş, çok hızlı bir şekilde gelişiyormuş hissi veriyor. Filmin en büyük sıkıntısı da buydu. Keşke bir de hiç kesilmemiş haliyle kurgulayıp ayrıca yayınlasalardı, belki daha etkileyici olurdu. Son olarak Behzat Ç.'nin kadrosunu bir araya getiren son yapım olduğunu da belirteyim. Sonradan bir kere daha başlıyor ama bu kadrodan çok uzakta, Nejat İşler'in Ercüment Çözer karakterinden dizi çıkıyor ama yine bu kadroyla alakası yok. Bu filmin Behzat Ç.'nin oyuncu kadrosu bakımından ayrı bir önemi var.

7/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Züğürt Ağa (1986)

Netflix'teki yerli film klasikleri listemi eritmeye devam ediyorum. Bu film sanırım bu yılki yerli klasikler arasında en çok beğendiğim olmuş olabilir...

Aslında film epey vasat başladı. Köydeki ağalık sahnelerini pek sevdiğimi söyleyemem. 6-7'lik bir film olma yolunda ilerliyordu ki ikinci yarıda bambaşka bir şekle büründü filmi. Köyden kente geçiş aşaması muhteşem işlenmiş, bayıldım.

Şener Şen'in oynadığı ağa karakteri muhteşem yazılmış bir karakter. İlk yarısında çok umursamak da ikinci yarısında onunla üzülüp onunla umut besliyoruz. "Domates" diyişindeki zerafet bile kendisini sevmek için yeterli sebep. Filmin politik ve toplumsal eleştirileri de yerinde. O yılların İstanbul'unu yakından görmek de çok iyiydi. Biraz Eşkıya'yı da hatırlattı aslında...

Bulut sahnesi teknik açıdan aşırı kötüydü. Keşke hiç olmasaymış. Bir de eski Türk klasiklerinde kadına çok kolay el kalkıyor oluşu beni rahatsız ediyor. Kadına şiddetin toplumda bu kadar normal görülmesinde maalesef eski filmlerimizdeki bu durum da etkili olmuş olabilir.

8/10
 
  • Beğendim
Reactions: Araf

Züğürt Ağa (1986)

Netflix'teki yerli film klasikleri listemi eritmeye devam ediyorum. Bu film sanırım bu yılki yerli klasikler arasında en çok beğendiğim olmuş olabilir...

Aslında film epey vasat başladı. Köydeki ağalık sahnelerini pek sevdiğimi söyleyemem. 6-7'lik bir film olma yolunda ilerliyordu ki ikinci yarıda bambaşka bir şekle büründü filmi. Köyden kente geçiş aşaması muhteşem işlenmiş, bayıldım.

Şener Şen'in oynadığı ağa karakteri muhteşem yazılmış bir karakter. İlk yarısında çok umursamak da ikinci yarısında onunla üzülüp onunla umut besliyoruz. "Domates" diyişindeki zerafet bile kendisini sevmek için yeterli sebep. Filmin politik ve toplumsal eleştirileri de yerinde. O yılların İstanbul'unu yakından görmek de çok iyiydi. Biraz Eşkıya'yı da hatırlattı aslında...

Bulut sahnesi teknik açıdan aşırı kötüydü. Keşke hiç olmasaymış. Bir de eski Türk klasiklerinde kadına çok kolay el kalkıyor oluşu beni rahatsız ediyor. Kadına şiddetin toplumda bu kadar normal görülmesinde maalesef eski filmlerimizdeki bu durum da etkili olmuş olabilir.

8/10
1631026382690.png


Yeşilçam klasiklerini bitirmiyorsun sadece Netflix'te, aynı zamanda Yavuz Turgul filmlerini de bitiriyorsun. Yönetmenliğinin yanı sıra, senaristliği de çok iyidir kendisinin. Bu film de Fahriye Abla ile Muhsin Bey'in ortasında senaristliğini üstlendiği bir filmi.
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Züğürt Ağa (1986)

Netflix'teki yerli film klasikleri listemi eritmeye devam ediyorum. Bu film sanırım bu yılki yerli klasikler arasında en çok beğendiğim olmuş olabilir...

Aslında film epey vasat başladı. Köydeki ağalık sahnelerini pek sevdiğimi söyleyemem. 6-7'lik bir film olma yolunda ilerliyordu ki ikinci yarıda bambaşka bir şekle büründü filmi. Köyden kente geçiş aşaması muhteşem işlenmiş, bayıldım.

Şener Şen'in oynadığı ağa karakteri muhteşem yazılmış bir karakter. İlk yarısında çok umursamak da ikinci yarısında onunla üzülüp onunla umut besliyoruz. "Domates" diyişindeki zerafet bile kendisini sevmek için yeterli sebep. Filmin politik ve toplumsal eleştirileri de yerinde. O yılların İstanbul'unu yakından görmek de çok iyiydi. Biraz Eşkıya'yı da hatırlattı aslında...

Bulut sahnesi teknik açıdan aşırı kötüydü. Keşke hiç olmasaymış. Bir de eski Türk klasiklerinde kadına çok kolay el kalkıyor oluşu beni rahatsız ediyor. Kadına şiddetin toplumda bu kadar normal görülmesinde maalesef eski filmlerimizdeki bu durum da etkili olmuş olabilir.

8/10

Keske bende de Netflix Türkiye olsa. :(
 
Keske bende de Netflix Türkiye olsa. :(
Sizdeki arşive eklememişler mi bu filmleri? :(

Ekli dosyayı görüntüle 108792

Yeşilçam klasiklerini bitirmiyorsun sadece Netflix'te, aynı zamanda Yavuz Turgul filmlerini de bitiriyorsun. Yönetmenliğinin yanı sıra, senaristliği de çok iyidir kendisinin. Bu film de Fahriye Abla ile Muhsin Bey'in ortasında senaristliğini üstlendiği bir filmi.
Üstadın elinin değdiği hemen her film belli bir çıtanın üzerinde gerçekten. Ona ait kalan filmleri de izlemeye çalışacağım...
 
Sizdeki arşive eklememişler mi bu filmleri? :(


Üstadın elinin değdiği hemen her film belli bir çıtanın üzerinde gerçekten. Ona ait kalan filmleri de izlemeye çalışacağım...

Maalesef. Netflix Isvicre'de fazla Türk filmi yok maalesef. Türkiye'de tatilde iken Netflix actigim zaman dünya varmis diyorum. :T:
 
  • Üzücü
Reactions: bazinga
Üstadın elinin değdiği hemen her film belli bir çıtanın üzerinde gerçekten. Ona ait kalan filmleri de izlemeye çalışacağım...
Fahriye Abla, Muhsin Bey, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni, Gölge Oyunu, Eşkıya, Gönül Yarası, Av Mevsimi ve Yol Ayrımı. Yönettiği sekiz film var ve hepsini de izledim. Muhsin Bey tam bir başyapıt örneği taşıyor, AFUY tam bir kara mizah, Gölge Oyunu farklı tarzda, Eşkıya desen replikleriyle birlikte bir başka. Hemen hemen bütün filmlerini izlemişsindir muhtemelen Muhsin Bey başta olmak üzere de, izlemediysen AFUY ile Gölge Oyunu'na bakmanı öneririm. Kıyıda köşede kalmış, doksanlı yılların en iyi filmlerinden.
 
Fahriye Abla, Muhsin Bey, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni, Gölge Oyunu, Eşkıya, Gönül Yarası, Av Mevsimi ve Yol Ayrımı. Yönettiği sekiz film var ve hepsini de izledim. Muhsin Bey tam bir başyapıt örneği taşıyor, AFUY tam bir kara mizah, Gölge Oyunu farklı tarzda, Eşkıya desen replikleriyle birlikte bir başka. Hemen hemen bütün filmlerini izlemişsindir muhtemelen Muhsin Bey başta olmak üzere de, izlemediysen AFUY ile Gölge Oyunu'na bakmanı öneririm. Kıyıda köşede kalmış, doksanlı yılların en iyi filmlerinden.
Tek Muhsin Bey ve Fahriye Abla'yı izlemedim.

Gölge Oyunu en az sevdiğim yine de 6.5 veya 7 vermişim. Diğerlerinin hepsi çok iyiydi.
 
Tek Muhsin Bey ve Fahriye Abla'yı izlemedim.

Gölge Oyunu en az sevdiğim yine de 6.5 veya 7 vermişim. Diğerlerinin hepsi çok iyiydi.
Fahriye Abla, Ahmet Muhip Dıranas'ın şiirinden uyarlanmış bir film. Türk filmleri arasındaki en güçlü kadın karakterini görebilirsin filmde. Muhsin Bey çok üst düzey bir iş, böyle tokat gibi. Yavuz Turgul'un klasik tarzı burada başlıyor aslında. Baş karakter tokat gibi sözler söylemeye başlar. Gölge Oyunu bence iyiydi ama tabii üst düzey değildi, ben AFUY'daki gibi 8 puan vermiştim. Aynı zamanda bu film, Duvara Karşı ve Hokkabaz filmlerine de ilham kayanğı oluyor. Duvara Karşı geçişler yönünden, Hokkabaz karakterler yönünden. Yavuz Turgul böyle etkiliyor. Bu filmleri de zaten daha önce ekranlarda izlemişliğimiz vardır ama incelemek anlamında yeni yeni izliyoruz.
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Un air de famille, Cédric Klapisch'in yönetmenliğini üstlendiği film ve bu filmin neredeyse tamamı tek mekanda geçiyor. Film aile bağlarını konu alıyor. Aile doğum günü için bir restoranda bir araya geliyor ve aralarında ciddi patlamaların yaşandığı bir doğum günü toplanması oluyor.

Toplanılan mekan aile üyelerinden Henri'nin işlettiği bir restoran, babasından kalan bir mekan ve çalışanı kitap kurdu Denis. Ailenin gözde oğlu ve iyi bir mevki sahibi Philippe ve eşi Yolande. Kaba saba ve soğuk duran Betty. Evin annesi olan Ménard. Filmde öne çıkan altı karakter var.

Filmde karakterlerin diyalogları üzerinden karakterleri tanımaya başlama var. Diyalog odaklı olduğu için biraz ağır gittiği de oluyor. Biraz da tiyatral bir hava var filmde diyalog odaklı olduğu için. Filmin özellikle sonuç kısmı iyiydi, gülümsetti.

Her karakterin ayrı sorunu var ve hepsinin de birbiriyle sorunu var. Henri eşiyle ayrılma noktasına gelmiş; Denis, Betty'e ilgi duyuyor ama bunu tam anlamıyla gösteremiyor, abisi olan Henri ile çalıştığı için ve kendisini bu açıdan ona karşı uzak hissettiği için gösteremiyor.Philippe mevki sahibi olmuş ama kaba, Yolande bu kabalığa özellikle maruz kalıyor. Evin annesi Ménard ise, en çok ilgiyi Philip'e gösteriyor ve en az filmdekiler kadar kaba saba. Sonuç kısmında ise bütün bunlar çok iyi bağlanıyor ve özellikle Denis ile Betty kısmı gülümsetiyor.

7/10
 

Yönetmenliğini Abderrahmane Sissako'nun yaptığı film, Fransa - Moritanya ortak yapımı. Yönetmen Moritanyalı ama Mali'ye küçükken göç etti. Timbuktu, Mali'de yer alan bir şehir olsa da, film Moritanya'da çekildi. Filmlerini de genelde Fransa, Moritanya ve Mali için çekiyor.

Filmde İslami köktencilik anlatılıyor. Timbuktu'da İslami köktencilik anlayışı söz konusudur ve halk, acı ve sefalet içerisindedir. Sigara içmek yasak, müzik dinlemek yasak, futbol oynamak yasak, kadınların başının kapatmasının yanı sıra çorap giymesi ve eldiven takması da zorunlu. Filmin odak noktası ise daha çok Kidane ve ailesi.

Odak noktası her ne kadar Kidane ve ailesi olsa da, fazlasıyla o odak noktadan çıkıyor film. Konu sürekli dağılıyor, sahne geçişleri birbiriyle alakasız bile olabiliyor, hatta tekrara da düşüyor. Konu her ne kadar ilgi çekici olsa da, o konuyu aktarılış şekli ne yazık ki bana göre başarılı değil. Oyunculuklar da amatörce kalıyor. Kısacası bana göre "olmamış" bir film.

3/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Bu biraz bence his filmi, özellikle de üniversite günlerini mumla arayan birisi için anlamlı gelebilecek bir film. Bu filmi dizi yerine koy, rahatlıkla izletir. Dizi süresinde olaylar gelişiyor zaten iki saatlik süresinde, izlerken bazen yorabiliyor, özellikle de sahne geçişleriyle ve olay üstüne olayın gelmesiyle ama karakterleri benimsemeye başlayınca film anlam kazanmaya başlıyor.

Xavier'in babasının tanıdığı Maliye Bakanlığı bünyesinde işe sokacağını söyler ama bir şartı vardır, o da İspanyolca öğrenmektir. Ekonomi öğrencisi olan Xavier, annesi ve sevgilisini geride bırakıp Erasmus programıyla Barcelona'ya uçar. Yolculuk sırasında Barcelona'da çalışan doktor ve eşiyle tanışır. Barcelona'ya vardığında ev bulmaya çalışır, evi de bulur, o ev İspanyol Pansiyonu'dur. Burada arkadaşlıklar, dostluklar edinecek ve hayatı değişmeye başlayacaktır.

Cédric Klapisch filmi yazıp yönetiyor. Romain Duris başrolde ve Amelie filmiyle tanıdığımız Audrey Tautou da rol alıyor. Tam bir Eramus havasında bir oyuncu kadrosu var. Üçlemenin de ilk filmi.

Bazı sahneler var ki, aynı biz. Evin sahibi eve gelir yanında birisiyle, ev sahibi öğrencileri terslemeye başlar ve eve öğrenciye vermeyeceğini söyler. Üstüne süre verir, Mart ayı diye ve zam koyar. Bu bizim ülkemiz değil mi? Aynı bizim ülkemiz. Üniversite hocası üniversitede dersleri Katalanca işleyeceğini söyler, Erasmus öğrencilerini hiçe sayıp. Kafasına göre hareket eden üniversite hocası profili tam da.

Xavier'in uyum sağlama sürecinde kendini tanıma süreci de eklendi. Sevgilisine uzaktan ilgi gösterememe durumu, tanıştığı doktorun eşiyle fazlasıyla vakit geçire geçire onunla etkilenme durumu, ev arkadaşına ilgi gösterme, annesiyle olan birçok durum gibi birçok şey etkiledi kendisini, kendisini tanıma süreciydi bu. İnsan çok uzakta tanıyor kendisini, yeni arayışlara yöneliyor ve içinde aldatma gibi durum olsa da, gerçekçilik söz konusu. Xavier'in ev arkadaşları da bir o kadar ilginçti ve Xavier bir şekilde onlara uyum sağlamasını bildi.

8/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Federico Fellini'nin yazdığı ve hayatından otobiyografik ögeler taşıyan 8½, dünyaca ünlü İtalyan yönetmen Guido Anselmi'nin bunalımı anlatılıyor, o bunalımın içinde çocukluk anıları vardır, cinsel fantezileri vardır ve bütün bunlar karşımıza flashback ve hayal ile gerçek arasında gidip gelmeler şeklinde çıkıyor.

Çocukluğa dönüşlü flashbackler, hayal ile gerçeklerin birbirine karışması gibi birçok detay filmi izlemeyi zorlaştırıyor. Filmi izlerken çok zorlandım, alıştığım tarzların da dışında. Belki yıllar sonra yeniden izlerim, daha iyi anlamak için, belki yıllar sonra sevebilirim. Filmi bitirebildiğime göre atomu parçalamaya gidiyorum, bu filmi bitirmek böyle bir şey çünkü. Biraz fazla sanatsal.

6/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

The Debt Collector 2

Bir devam filmiymiş ama öncesinde konunun içeriğine bakarak izledim. Bu filmi izlemek için ilkini izlemeye gerek yok. Aksiyon ve komedi bir arada oldu mu şans vermemek olmaz. İlk film izlemeye başladığım dönemlerde en çok izlediğim tarzdı.

Keyifli güzel bir filmdi. French ve Sue ikilisini sevdim.
Filmin süresi de gayet iyiydi ve hiç sıkmadı. Baştan sona hep bir aksiyon vardı ama son sahneler zirveydi.

8/10
 

Babamın Kanatları (2016)

Can sıkıcı bir filmdi ama kötü olduğu için değil fazla gerçek olduğu için can sıkıcıydı...

İstanbul'daki çarpık kentleşmenin, her geçen gün daha fazla betonlaşmanın arka planını ele almış film. İlk kez günümüzdeki bu sorunlara değinen bir filme denk geldim. O açıdan ilgi çekiciydi. Çoğu karakteri oldukça gerçek hissettirdi.

Menderes Samancılar şahane oynamış. Musab Ekici de çok iyiydi. Her şey olumlu gibi dursa da filmde bir şeyler eksik gibiydi. Belki tüm bu karamsarlık, umutsuzluk havasının yarattığı bir yanılsamadır.

6/10
 
  • Beğendim
Reactions: Araf

1988 yılında Polonya'nın ünlü yönetmeni Krzysztof Kieslowski hem öldürme üzerine, hem de sevgi üzerine iki film yayınlıyor. Ardından da 10 bölümlük mini dizisinde bu iki filmi kısaltarak yer veriyor. Bu film Dekalog dizisindeki beşinci bölüme karşılık geliyor.

Film karakter tanıtımıyla başlıyor; katil, maktül ve avukat. Üç karakter tanıtımından sonra olay gelişmeye başlıyor, adı üstünde öldürme olayı kısa bir şekilde veriliyor. Kısa, sade, doğal ve etkileyici bir şekilde veriliyor. Öldürme duygusunu, ölme psikolojisini az süresiyle aktarmayı başarıyor yönetmen.

7/10