En Son İzlediğiniz Film? 🎞

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan şirin
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

Kapı (2019)

Ana akımla arthouse arasında kalmış gibi bir filmdi, beklediğimi buldum. Bu tip daha çok filme ihtiyacımız var.

Mardin ülkemizin kültürel zenginliğinin en açık örneklerinden biri. Fakat ne yazık ki kültürel zenginliklerimiz çoğu zaman olumlu şekillerde değil de olumsuz sonuçlar halinde karşımıza çıkıyor. Bu film de bu tip acı bir tablo üzerine kurulmuş...

Filmin kusursuz bir film olduğunu söylemek zor. Daha iyi olabilecek pek çok şey var, göze batan bazı başarısız sahneler de var. Fakat genel olarak sevdim. Özellikle Kadir İnanır'ı uzun bir aradan sonra izlemek güzeldi, bence çok da iyi oynamış. Karakterini de çok sevdim. Özellikle Kayseri'de geçen sahnede döktürdüğü anlar şahaneydi. Timur Acar'ın performansını da olumlu buldum. Aybüke Pusat kötü oyuncu ama bir yandan sempatik gibi de seviyorum ben galiba onu izlemeyi.
Erdal Beşikçioğlu'nu da ilginç bir yan rolde izlemek güzeldi...

Sadece çizdiği Mardin tablosu için bile izlenebilir türden bir filmdi...

6.5/10
 


Elm Sokağı, Scream..Birçok filmden karmasyondu..
Ara ara sıkılsamda bitirdim...

Ne iyi ne kötü...
Ortalama TeenClash!

10 üzeriden 6.
 

Otto ile Ana'nın hikayesini izliyoruz filmde, filmdeki hikaye çift hikaye şeklinde aktarılıyor. Filmde iki anlatıcı var, aynı zamanda iki kişinin de monologları. Filmi büyücü kılan da işte bu. İçinde tesadüfi şeyler geçiyor ama büyüleyici bir şekilde geçiyor. Çocukluktan gençliğe uzanan tesadüfi olaylar silsilesi...

Film kurgusal anlamda çok iyi. Olay üstüne olay geçmiyor, iki karakter üzerinden birbirini tamamlayan hikayeler aktarılıyor. Romantik tarzda bir film ama klasikleşmiş romantik filmlerin dışında. Sonlara doğru bence biraz düşüşe geçiyor ama yine de başarılı bir romantik filmdi. Romantik olmasının yanı sıra dram ve gizem türü içerisine de giriyor. Julio Medem, doksanlı yıllarda başarılı bir işe imza atmış kısacası. Film içerisinde İspanya'yı ve özellikle de Finlandinya'nın doğa güzelliklerini görmek mümkün.

Otto ile Ana okudukları andan itibaren birbirlerine aşıktır, sonra da anne ile babaları evlenir ve üvey kardeş olurlar. İkisinin birbirlerine olan sevdaları filmin akışını belirliyor ve hatta anne ile babalarının ilişkilerini de belirliyor. Otto'nun isminin dedesinin bir Alman pilotu kurtarmasından gelmesi de Otto'yu pilot olmaya itiyor. Ama Otto ile ilgili en dikkat çekici nokta, annesinin hayatını kaybetmesi ve sonrasında gelen kopma oluyor. Zira o kopma öyle büyük bir kopma ki, onu pilot olmaya itiyor ve Ana'nın hayatını da etkiliyor, ikisinin kaderi Finlandiya'ya kadar taşınıyor.

8/10
 
Reactions: bazinga

Summer of '92 (2015)

Netflix'te daha önce görüp es geçtiğim bir filmdi. Fakat tam Avrupa Kupası zamanı ve Danimarka yine tarih yazıyorken izlemenin değerli olduğunu düşündüm. Son tarihinin de geldiğini görünce hemen izledim...

Danimarka'nın Yugoslavya yerine son anda katılıp tarih yazdığı 92 Avrupa Şampiyonasını anlatıyor film. Futbol açısından önemli bir kupaya dair bilmediğim bilgiler edinmemi sağladı. Fakat sinema açısından bakınca klişelerle dolu ortalama bir iş. Danimarka sinemasından beklenecek kıvraklıkta bir senaryosu ya da derinliği yok. Yine de gayet izlenebilir, keyifli sayılabilecek bir film...

6/10
 
Reactions: Araf
Thomas Vinterberg'i yönetmen yap, Mads Mikkelsen'i de oyuncu, ilgi görürdü o zaman.
 
Reactions: bazinga


Uzun aradan sonra Prime da film izledim.
Başarılı bir bilimkurgu filmi olmuş.

Türü sevenlerin sıkılmadan izleyeceğini söyleyebilirim.
Geçmiş-gelecek olguları ile süslü,süprizli; aksiyonlu bir alian filmi.

10 üzerinden 7,5.
 
Reactions: bazinga

The Florida Project, senaryosunu Chris Bergoch'la birlikte senaryosunu yazan Sean Baker'in yönettiği bir filmde Moone isimli çocuğun ve ekibinin macerası anlatılıyor. Tatile giren okullarının ardından aksiyona girmişlerdir, tabii ki ebeveynleri de aynı şekilde. Bu çocuklar, ebeveynlerinin de etkisiyle biraz fazla çılgın.

Mor ev fikri çok iyi. Ayrıca çevre evlerin de rengarenk olması da bir o kadar iyi. Bu rengarenk oluş, filme ayrı bir hava katıyor. Renk detayının yanı sıra, çocukların oyunculukları da iyi diyebilirim. Ebeveynlerin sahneleri biraz sıkıcı tabii, özellikle de Moonee'nin ebeveyni olan Halley'in sahneleri. Tabii ki film Moonee ile Halley üzerine kurulu. Willem Dafoe'nin yönetici Bobby karakteri iyiydi.

Bu arada çok küçük bir sahne geçti mesaj içerikli, o detayı da atlamayalım. Yaşlı biri çocukların yanına gitti, yönetici Bobby yanına gidip dersini verdi. O davranışla yaşlının "sübyancı, sapık" mesajı verildi. Ne yazık ki günümüzde böyle insanlar da var yaşlı olmayı geçtim.

Aynı zamanda film içerisinde sorumsuz ebeveyn, çocuk gibi ebeveyn gibi detaylar da vardı ve bu davranışlar çocukların üzerine sirayet ediyordu. Filmin sıkıcı ve ağır giden bir tarafı vardı ama bu gibi detaylar göz ardı edilmemeli.

6/10
 
Reactions: bazinga

In the Line of Fire (1993)

Fena sayılmayacak bir aksiyondu. Zamanına göre başarılı kabul edilebilir. Kennedy suikastından kendini sorumlu tutan bir ajanın yeni başkanı koruma çabası enteresan bir konu olmuş. John Malkovich'in Oscar'a aday olan performansıyla şahlandırdığı enteresan kötü karakter de filmin gücünü arttırmış.

Clint dedeyi 60'larında James Bond modunda izlemek çok hoştu. Kendisi her daim izlemekten keyif aldığım ender oyunculardan.

Tabii filmin klişeleri boldu. Gişe sinemasına oynadığı barizdi. Orta kısımlarında çok tekrara düşmüş. Yine de izlemeye değer bir aksiyon...

6.5/10
 
Reactions: Araf

Bu filmle ilgili söyleyebileceğim en net şey, hayatımda izlediğim en tuhaf filmlerden birisinin olduğu. Doksanlı yıllarda çıkan bu filmin yönetmeni Amelié'nin yönetmeni olan Jean-Pierre Jeunet, Marc Caro ile birlikte filmi yönetiyor. Senaryo kadrosunda da yine aynı iki isim ve Gilles Adrien var. Fransız filminde ünlü Hollywood oyuncusu Ron Perlman da başrol olarak rol alıyor.

Filmde kötü yürekli Krank'ın ve adamlarının çılgın bir bilim adamı tarafından imâl edilmesini, Krank'ın rüya yetisinden yoksun olması ve bunun üzerine çocukları rüyalarını çalmak için kaçırmasını konu alıyor. Tabii ki çocuklar korktuğu için rüyayı değil, kabusu elde edecek. Filmin konusuna giriş ise, sirkte çalışan One'ın küçük kardeşinin Krank'a götürülmek üzere Cyclops ve çetesini kaçırmasıyla başlıyor. Tabii ki bu olaydan sonra beraberinde fantastik ögeler de görülmeye başlanır.

Filmde masalsı bir tat var ama belli bir olay örgüsü üzerinden ilerleme yok. Fantastik hikaye, masalsı tat üzerinden aktarılmaya çalışılmış. Kurgunun dümdüz ilerlememesi, olayların belli bir gidişatla gitmemesi üzerine kimi zaman anlaşılması güç ve karmaşık bir filme dönüşüyor. Bu filmi tam anlamıyla çözebilmek için tek seferde izlenmemeli. Gerçi filmin sonu birçok şeyi belirginleştirdi ama birden fazla izleyişte daha iyi anlaşılabilir tarzda bir film.

Görsellik iyiydi, mekanlar iyiydi ama işte filmin senaryosu ve kurgusu biraz karmaşıktı. Kısacası film zor izlenebilecek bir film ama görsel olması bile izletmeye yetiyor. Biraz da filmi anlamak gerekiyor ve içerisindeki göndermeler anlaşılmayabiliyor. Kötü bir film değil ama biraz zor bir film.

7/10
 
Reactions: bazinga

The New Girlfriend (2014)

Uzun zamandır ağırlıklı olarak Netflix listemi temizlemek üzerine gidiyordum ve araya Mubi'nin özgün seçkisinden bir şeyler sıkıştırmak çok iyi geldi.


François Ozon'un ilk filmini de kısa sayılabilecek bir süre önce izlemiştim, bu konuyla birlikte ikide iki oldu ve sevdiğim yönetmenler arasına dahil oldu. Yine özgün bir konu, öyle aman aman zekice ilerlemeyen bir senaryo ve kaliteli yönetmenlik sayesinde yüksek sinema keyfi...

Crossdresserlar insanların çoğunun tuhaf bulduğu ve kendisine çok uzak olduğu için anlamakta zorlandığı kimseler. Bu film onları biraz olsun anlayabilmeye yardımcı oluyor. Bu konuda ya da benzer konularda yapılan ilk film olmadığı kesin ama çarpıcı bir şekilde sunarak çok kolay ilgi çekmeyi başarıyor...

Romain Duris başarılıydı ancak Claire'ı oynayan Anais Demoustier'e bayıldım. O nasıl bir güzellikti...

Bazı göze batan noktaları olmasa biraz daha yüksek puanlara da tırmanabilirdi ama bu hali de epey güzeldi...

7/10
 
Reactions: Araf
François Ozon'un bence en iyi yapımı In The House filmi. Gerçi sen o filme de 7 puan vermişsin.
 
Reactions: bazinga
Başka hangilerini izledin? İkisi yakın filmler bence ama o film azıcık farkla birinci gibi.
Henüz bir filmini izlemişim, şimdi diyeceksin "sadece bir filmle mi karar verdin en iyi filmi olduğunu" diye; evet, biraz öyle oldu ama özgün bir yapım sonuç olarak.


Bu arada BluTV'de François Ozon'a ait şu anda altı film bulunuyor, adaylar arasına o filmlerden birisini de koyabilirsin.
 
Reactions: bazinga
1 filmden arasından 1. olmasına sevindim.
Demek ki diğer filmlerinin onu geçebilme ihtimali var.


BluTV'deki François Ozon filmlerinin zenginliğinin farkındayım en az 1 film olacak aday adayları arasında.
 
Reactions: Araf
1 filmden arasından 1. olmasına sevindim.
Demek ki diğer filmlerinin onu geçebilme ihtimali var.


BluTV'deki François Ozon filmlerinin zenginliğinin farkındayım en az 1 film olacak aday adayları arasında.
Yeterince yüksek puanladım, muhtemelen hiçbir filmi geçemeyecek gibi geliyor bana.

------


First Cow, Kelly Reichardt'in Jonathan Raymond ile birlikte senaryosunu yazdığı (daha doğrusu Jonathan Raymond'un Half Life isimli romanından uyarlanma) ve yönetmenliğini üstlendiği bir film. Film 19. yüzyılda geçiyor ve Cookie Figowitz'in hikayesine odaklanıyor. Cookie Figowitz'in Çinli dostuyla olan arkadaşlığına değiniliyor ve ikilinin iş birliği yapmasına ve başarılı olma çabasına odaklanılıyor. Bunun yolu da zengin adamın ineğinden geçmekte.

Öncelikli olarak film tam anlamıyla "sanat filmi" dediğimiz kısma giriyor. 2019 yapımı olduğunu bilmesem, düşük bütçeli altmışlar yetmişler yapımı olduğunu söylerdim. Ekran görüntüsü basık, renkler çok soluk ve özellikle de karanlık mod daha ağır basıyor. Film boyunca karanlık bir film ön plana çıkıyor ve özellikle de gece olunca hiçbir şey görülmeyecek kadar ileri gidiliyor. Hikaye çok ağır, neredeyse hiç akmıyor. Ağır olmasını da geçtim, ağır gitmesi filmi ayrı bir sıkıcı yapıyor.

Film sunulurken abartılı bir şekilde sunuldu ve bu da beklentimi artırdı. Bu da etkili oldu aslında ayrıca filmden soğumamda. Bu kadar ilgi gördüğüne ve sevildiğine göre muhtemelen bana hitap eden tarzda bir film değildi, bu yüzdendir ki filmi zor bitirdim ve sevemedim.

3/10
 
Son düzenleme:
Reactions: bazinga

Irreversible, aykırı yönetmen olan Gaspar Noé'nin senaristliğini ve yönetmenliğini üstlendiği Fransız yapımı olan suç, dram ve gizem türünde bir film. Yönetmen tabii ki bu filminde de aykırılığını fazlasıyla konuşturuyor.

Alex isimli bir kadının güzel bir gecenin ardından alt geçitte tecavüze uğrayıp tecavüze uğramasını ve eski sevgilisi Pierre ile yeni sevgilisi Marcus'un intikam almak için suç dünyasını bulaşmasını anlatıyor film. Konusunda bile sertlik kendini gösteriyor, bunu bir de görsel olarak düşünürsek o sertlik daha da artıyor.

Kamera açılarının bir ruh misali süzülmesi, görüntüdeki renklerin aykırıığı simgelemesi gibi unsurlar vardı, teknik olarak başarılıydı. Bir de filmin bir diğer önemli unsuru tersten kurgusunun olması. Tabii filmin başlangıcı biraz sıkıyor ama son kısımlar, filmi anlam katan kısımlar gelmeye başlayınca film anlam kazanmaya başlıyor. Monica Bellucci'yi kutlamak lazım, çok iyiydi. Aynı şekilde Vincent Cassel da iyiydi.

Monica Bellucci, muhtemelen tecavüz sahnesininde oynarken çok zorlanmıştır. İzleyici için bile zor bir sahne, hele de filmde bile izleyenlerin bile olduğunu düşünürsek ve bu sahnede o sahnede onları da gördüğümüzü düşünürsek, izleyici için ayrı bir zorluk, oynayan için ayrı bir zorluk.

6/10
 
@Araf First Cow'a başlayıp yarısında çıkmıştım geçen sene iyi yapmışım gibi gözüküyor.
Ne kadar boğucu bir film olduğu ilk 10-15 dakikadan rahatlıkla anlaşılıyordu.
Aslında çok ilgi çekici bir dönem ama aşırı sıkıcı işlemiş.


İşin kötüsü muhtemelen filmin yönetmeni birkaç seneye Oscar favorisi bir film yönetecek ve bunu da izlemek zorunda hissedeceğim.
Nomadland - Chloe Zhao - The Rider üçgeni gibi...
 
Reactions: Araf
Sabah kahvaltısında telefonla başladım, aralıklarla izlemeye devam ettim, akşam ancak bitti. Tek seferde de izleyebilirsin, hatta onu da denedim ama bitmedi. Basık ekranı görmek bayıyor insanı, bir de gece görüntüleri daha komik, ekran kapkaranlık oluyor.



Görüntüyü spoiler içerisinde böyle göstereyim. Geceyi düşün, daha da karanlık oluyor, bu bir tık daha aydınlık hali.


Oysa altı üstü iki saatlik bir film ama çok sıkıcı. Bir önceki izlediğim Wendy and Lucy kat be kat daha iyi. Yok neymiş beş yıldız vermiş şu gazete falan. Mubi abartılı sunum yapıyor bence. Üstüne sonda yönetmenin filmle ilgili röportajını da koyuyor. Bir de yönetmen aktarıyor filmi.


Belki yeni filmleri iyi olur, deneriz. Nomadland bence o kadar da kötü değildi. O film gibi ilerlese bile iyiydi.
 
Reactions: bazinga