Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
1978 filmini daha yeni izleyebiliyorum. Filmi bugüne kadar hiç izlememiştim ama şarkısı her zaman benim için efsanedir, sırf o müzik için bile bu film izlenebilir.
Vay be Kadir İnanır ne yakışıklıymış o zaman. Valla bizim şimdikilere bin basar, adam boylu poslu tip olarak da iyiymiş. Türkan Şoray da yine aynı şekilde, kadın ne güzelmiş o zamanlar. Şimdi nerede o eski hallerinden eserler?
''Aldırma Gönül'' kamyonu da güzel, şimdiki o kro yazılara taş çıkarır bea.
İlyas ve Asya'nın aşkını anlatıyor film. ''Asya'' ismini hep severim, hatta kızım olursa adını ''Asya'' koymayı çok istiyorum. Ne alakaysa şimdi bu.
Film mutsuz bitti, vay anasını sayın seyirciler. Film bitince yüzüm düştü, mutlu son biter diye bekliyordum. Ama Asya'nı ndediği gibi sevgi dostluktur, iyiliktir, arkadaşlıktır.
Yaklaşık 1 aylık aradan sonra sonunda bir film izleyecek fırsatım oldu etkinlik dışı, daha önce de severek izlemiştim yine çok keyifliydi. Kafa dağıtmak için çok iyi geldi, gerçekten olağanüstü bir film bunu sadece yerli kapsamında da söylemiyorum yerli yabancı türünde bir kült. Her diyaloğu birbirinden mükemmel, sokak kültürü buram buram gerçekçilikle yansıtılmış. Bütün karakterler senaryo anlamında çok başarılı, her oyuncu bu karakterlerin hakkını vermiş. Küfürler zaten filmin tadı tuzu, her biri ince zeka işi.
Sabri abi'nin anlık tepkileri, Özgür'ün hareketleri, galerici ile ağza balgam atmakla tehdit eden adam... Trafik polisinin "Yoh a..." deyişi ve tabi ki meşhur ayin sahnesi Taksicinin 'Taaaruz ağbbiii? " demesine karşılık Taruz'un efsanevi tepkisi...
Tam anlamıyla kült bir yapım, ikinci filmini de yarın yeniden izleyip 3'ü de sinemada izlemeye çalışacağım, umarım 3.film de ilk film dozunda olur.
Sabri'nin "Bana dolapdereli Sabri derler ulan" diye tam babalanacağı sırada kapının kırılması ile Sabri'nin üç buçuk oluşu. Ama favorim Taruz'a araba çarptıktan sonra Taruz'un "Taruz ağğbini.." repliği
Yine de iki mantık hatası diyeceğimiz detay var
Birincisi halıları çalan ölü yıkayıcı herifin evini zaten biliyorlar, gidip geri alamazlar mıydı? İkincisi sarışın tuvalette telefonla başka bir mafya babasını arıyor halbuki polisi aramak dururken hangi akıl gidip başka bir silahlı adamı arar?
Üçüncü film için de baya olumsuz yorumlar var, doğru düzgün sonu bile yokmuş devam etmek amacıyla. O yüzden internete düşmesini bekleyeceğim.
Sabri'nin "Bana dolapdereli Sabri derler ulan" diye tam babalanacağı sırada kapının kırılması ile Sabri'nin üç buçuk oluşu. Ama favorim Taruz'a araba çarptıktan sonra Taruz'un "Taruz ağğbini.." repliği
Yine de iki mantık hatası diyeceğimiz detay var
Birincisi halıları çalan ölü yıkayıcı herifin evini zaten biliyorlar, gidip geri alamazlar mıydı? İkincisi sarışın tuvalette telefonla başka bir mafya babasını arıyor halbuki polisi aramak dururken hangi akıl gidip başka bir silahlı adamı arar?
Üçüncü film için de baya olumsuz yorumlar var, doğru düzgün sonu bile yokmuş devam etmek amacıyla. O yüzden internete düşmesini bekleyeceğim.
Ne film be! Olmaz olsun böyle bir film, bu filmse ötekiler nedir hacı? Böylesine ince zeka işi bir senaryo, hayatımda görmediğim kadar mükemmel bir şekilde birbirine bağlanan olaylar örgüsü, efsanevi karakterleri, olağanüstü replikler, müthiş ötesi hikaye... Öyle bir film ki hayır imkanı yok kelimelerle anlatılamaz şaheserliği. Sınava girmeden kafayı dağıtmak için izleyelim dedim, şuan inanılmaz rahatladım psikolojik açıdan. Adam öyle bir olay örgüsünü öyle bir dille aktarmış ki izleyip de kendinden geçmemek, zevkten dört köşe olmamak ne mümkün!
İlk izlediğimde de öyleydi hâlâ öyle, en çok Buck (Bruce Wills) karakterine hayran kaldım. Hem karakterin hem de oyuncunun etkisi şüphesiz. Travolta barda Buck'a laf koyduğunda Buck'un o bakışı bile yeter, adam yürüyen karizma.
Küfürleri zaten tadından yenmez, insana neşe getiren, geniş hayal gücü ürünleri bütün küfürler. En çok da şu sahneden keyif aldım
Bruce Wills'in mutfakta susturuculuyu görmesi ve şaşkın bakışları eşliğinde tüfeği sifonunu çekerek tuvaletten yeni çıkmış Travolta'ya çevirmesi; Travolta'nın donup kalması ve şanslı çip Bruce Wills'in durumu hiç affetmemesi. Gel de o anda izlerken kendinden geçme, insan sebepsiz yere inanılmaz mutlu oluyor.
Adamsın Buck
Adamım Buck'un her olayı efsanevi. Saatin tarihçesinden 🙂D) şike yaparak yenileceği maçta adamı öldürmesine kadar.
hele hele
Buck ile Zencinin dövüştüğü dükkandaki malum olay, Buck'un tam kaçmak üzereyken geri dönüşü ve Kill Bill vari şekilde adamı doğrayışı..
Zenci'nin Buck'un "ne olacak şimdi?" sorusuna verdiği efsanevi cevap da en az "Ona reddedemeyeceği teklif yapacağım" repliği kadar, istesek bile unutulacak cinsten değil. "Ne mi yapacağım? Önce zencileri çağırıp onun *** Ortaçağı başlatacağım"
Tarantino'lu sahneler ve Samuel L Jackson ile Travolta'nın arabada yaşadığı malum olay ve tabi daha öncesinden, ikisinin çantayı almak için gittikleri evde mucize eseri kurtulmaları... Christopher Walt'ın asfaltları yakan karizması ve iş bitiriciliği... Travolta ve Uma Thurman'ın ü unutulmaz dansı, ayak masajı muhabbeti, Royale Peynir geyiği... Ulan unutulmaz o kadar detayı var ki kitap çıkar bu filmden.
Son olarak efsanevi müzikle başlayıp efsanevi müzikle bitmesi bile Pulp Fiction'un farkını gösterir.
Tüm zamanların en iyilerinden, efsanevi bir başyapıt, epik bir olay örgüsü!
İnternetim biraz yavaş olduğu eklentiyi kullanmadan birkaç bir şeyler yazmak istedim. Çok da unutturmayalım kendimizi.
Inside Out: Aslında Oscar sürecinde izlediğim bir filmdi ama o zaman yorum yapmak kısmet olmamıştı. Güzel bir hayalgücüne sahip film ama benim için animasyon filmlerinde bunun yanında komedi de gerekiyor. Ve bunu Inside Out birkaç sahne dışında başaramadı. İzleyip de pişman edecek bir film değil ancak biraz abartıldığını düşünüyorum. Benim için hala Toy Story animasyonların zirvesidir. 7/10
In the Name of the Father: Uzun zamandır izlemek istediğim bir filmdi. Konusu beklediğim gibi değildi ama beğendim. Filmi ikiye ayıracak olarsam bence
hapishane kısımları ve adalet arayışı daha iyiydi. İlk kısımlarında biraz bilgi eksikliği (IRA'nın ne olduğunu bilmiyordum.) biraz karakterle çok fazla isimleriyle hitap edilmesi (yani daha filmin başı, kim kimdir ne bileyim?) ısınmamı zorlaştırdı.
Daniel Day-Lewis'i de çok izlemek istiyordum. Beklentim çok yüksek olunca biraz altında kaldı ama iyi bir oyuncu gerçekten. Ayrıca İrlanda müzikleri cidden çok hoş. 8.5/10 (tan 8)
Die Welle: Almanlar politik film işini biliyor. Benim için bu filmle bir kez daha kanıtladılar. Ara ara olayların çok hızlı geliştiğini düşünmedim değil ama yine de başarılı bir filmdi.
Bizim ülkemizde diktatörlük olabilir mi peki?
Bir de Türk her yerde Türk. Sinan'ın, Tim'i (Tim'di sanırım hatırlamıyorum tam.) kurtardığı sahnede bir daha karışan olursa beni ara demesi çok iyiydi.
Puan olarak biraz kararsız kaldım ama 8/10 olsun.
Diğer filmin yorumunu konusunda yapacağım. Tüm forumu karşıma alacağım galiba.
Yine uzun zamandır izlemek istediğim bir filmdi. İspanyol sinemasında gerçekten farklı konular işleniyor. Bu yüzden hoşuma gidiyor. Yer yer bazı kısımlar gereksiz gibiydi.
özellikle kadının, adamla seks yapması gereksiz geldi bana konuyu da sonra oraya bağladılar. Pek beğenmedim orayı.
Açıkçası ben de köstebek olmadığını düşünüyordum ama eğer bir köstebek olsaydı ya çok konuşan ya az konuşan olurdu zaten bu.
Genel olarak iyi sayılabilecek bir filmdi ve merak unsuru da işin içindeydi.
Yoğun bir hint filmleri serisinden sonra unuttuğum filmi izledim.Gravity-YerÇekimi.Zaten bilinen bir iş,fazla yorumlamaya gerek yok.Uzaydan dünyaya dönüşü bu kadar gerçekçi ve mantıklı anlatımı süperrdi.İkna oldum ama yine de çok fazla abartıldığını düşünüyorum.Görsel efektler üst düzey.100 milyon euro`luk para harcanmış,ama 8.0 üzeri puanı hakettiğini düşünmüyorum.Özellikle İsimler,hasılat ve filmin çapı çok müsait önyargısız izlemek için.
Directed by Rob Marshall. With Renée Zellweger, Catherine Zeta-Jones, Richard Gere, Taye Diggs. Two death-row murderesses develop a fierce rivalry while competing for publicity, celebrity, and a sleazy lawyer's attention.
www.imdb.com
Şükürler olsun nihayet bu başlığa yazabiliyorum. Aylardır Oscar filmleri, etkinlik filmleri dışında kafama göre film izlememiştim.
Uzun zamandır izlemek istediğim bir filmdi. 2000'li yıllarda en iyi film Oscar'ı kazanan filmlerden izlemediğim tek film olması bunda ana etken tabii. Geçen gün aynı yıl yarışan The Pianist'i izlemişken izleyeyim dedim.
Çok acayip bir kafada çok orijinal bir filmdi. Böyle farklı bir şey hiç beklemiyordum. Herhalde bugüne kadar izlediğim Oscar alan filmler arasında en sıradışı olan buydu. Müzikali çok farklı şekilde kullanmış, mesaj kaygısı da olan bir iş olmuş. Kukla sahnesine bayıldım.
Oyuncular hepsi çok iyiydi. Catherine Zeta-Jones Oscar'ı büyük ihtimalle hak etmiş ama Renée Zellweger ve Richard Gere'nin de ondan aşağı kalır yanı yoktu.
@Tolstoyevski sever sanatsal değeri yüksek filmleri belki bunu da ilgi çekici bulabilir ama çok uçlarda gezinen bir yapım olduğundan kimsenin beğeneceğini garanti edemem.
Bu arada Sin City'nin bu filmden esinlendiğini düşündüğüm izledikten sonra. Betimlenen şehir ve karanlık atmosfer örtüşüyor. Tabii Sin City çok daha ayrı bir noktada bu film çok daha başka bir noktada.
Kocasını kaybeden Nadide'nin ne yapacağı düşüncesinin ardından üniversiteye gitme kararıyla hikaye başlıyor. Su altı bölümünü okuyan ekip, gemiyle Caretta Caretta'ları aramaya koyuluyor, tabi o aralar da baya komik sahneler geçiyor.
İzlediğim en komik filmlerin başında gelecek. O üniversiteye ilk gelişi, sınıftakilerle tablet/mail lafları, üniversiteye borcamda yiyecek getirmesi ve daha birçok örnek. Sesli güldüm, gerçekten çok samimi bir iş olmuş.
Çağan Irmak bu işi de yapmış valla, eline koluna sağlık. Komediye de el atması lazım, kalite getirmiş valla komediye.
Bu arada kaplumbağaların konuştuğu anda Nadide'nin biz size Caretta Caretta diyoruz deyince kaplumbağanın neden iki kere aynı şeyi diyorsunuz lafı da komikti.
Bu güzelim kadroyla bu filmi mi çıkarmışlar yav? Ben sinemadayken aşırı merak ediyordum, iyiki 12 lira verip gitmemişim. Evde izledim işte.
Filmde bence belirli bir senaryo yok yani gereksiz olmuş film. Bu kadroyla çok daha iyi iş çıkarılırdı. Klasik kavuşamayan aşıklar, mafyanın eline düşme falan.
Mutlu sonla bitmesi güzel oldu, zaten beklenen bir şeydi de yine de yazayım dedim. Burak'ın iyileşmesi de yine olumlu oldu, annesinin neden dışarı çıkarmadığını anladım.
Dediğim gibi senaryo zayıf, kadro çok iyi, oyunculuklar çok iyi ama boşa oynamışlar gibi birşey olmuş.
Fragmanları benim için büyük derece hayal kırıklığı olmuştu ama film pek öyle olmadı. Yani samimi bir iş çıkmış ortaya.
Öncelikle Mithatcan'ı nereden bulmuşlar? Aslında Beyaz Show'daki gibi itici görünmedi burada gözüme ama daha farklı birisini bulabilirlerdi. Neyseki pek gözüme batmadı.
Hande Doğandemir ve Şükrü Özyıldız birbirlerini çok iyi tamamlamışlar, gerçekte de çok yakışıyorlar. Hande'nin samimiyeti filmi çok güzel kurtarmış, yerinde başka birisini pek düşünemedim.
Senaryo aşırı klişe. Evlenecekken bir anda sevgilisi tarafından aldatılan Pelin, ondan vazgeçiyor ve Burak'a yanaşıyor falan. Tatlı İntikam buranın senaryodan esinlenmiş sanırsam, baya bir benziyor.
Özcan Deniz ne alakaydı yav? Tamam onun filmi de eksik kalsaymış yani, kendimi gösterecem diye saçma bir rolle çıkmış.
Mutlu sonla bitti her zamanki gibi, ben artık mutsuz son istiyorum.
Uzun zamandır böyle sağlam hayal kırıklığı yaşatmamıştı bir film. Epeydir bekliyordum 2015'ten izleyemediğim tek önemli filmdi ama maalesef Ida'nın bile altında çıktı.
Yönetmen çok yetenekli, ilginç ve güzel bir çekim tekniğine imza atmış. Başrol oyuncusu da çok iyi. Fakat senaryo berbat, ana konusu inandırıcı değil ve senaryonun kötülüğü nedeniyle hemen hemen her anı sıkıcı.
Etkinliğe seçtirmek için uğraştığım ama başaramadığım filmlerdendi. İlk fırsatta izledim...
Bana yönetmenin önemini gösteren filmlerden biri oldu. Başkasının ellerinde sıkıcı, sıradan olabilecek bir iş Alexander Payne'in elinde harika bir dram filmine dönüşmüş. Çok beğendim, son izlediğim 4-5 filmden zevk alamamıştım ilaç gibi geldi.
Başarının önemli bir kısmı yönetmenin ama tabii Jack Nicholson üstadın payını da kabul etmek lazım. Çok büyük oyuncu ve kendisini izlemek inanılmaz bir keyif. Keşke oyunculuğu bırakmasaydı da hala izleyebilseydik. Kadrodaki diğer isimler de işlerini çok iyi yapmışlar tabii.
Umarım yaşlılığımda (eğer o günlere erersek) Warren gibi mutsuz olmam. Çok üzdün be Warren amca.
8 ile 8.5 arasında kararsız kaldım ama ucundan, az farkla:
Directed by Spike Jonze. With Nicolas Cage, Meryl Streep, Chris Cooper, Tilda Swinton. A lovelorn screenwriter becomes desperate as he tries and fails to adapt 'The Orchid Thief' by Susan Orlean for the screen.
www.imdb.com
Bir 2002 filmini daha geride bıraktık. Ne çok orijinal filmin geçtiği bir yıl olmuş 2002 bu da onların en orijinallerinden biriydi.
Dünyada insanlar ikiye ayrılır Charlie Kaufman ve diğerleri. Bu nasıl bir kafadır, nasıl bir senaryodur. Adam uçmuş yine. Bu film için Donald Kaufman diye hayali bir ikiz yaratmış kendine ve o ikiz gerçek hayatta Oscar kazanmış. Sinema dünyasında duyduğum en tuhaf şeylerden biri.
Filmin ilk yarısı muhteşemdi. Hem senaryo çok iyiydi hem de Spike Jonze'un yönetmenliği katkıda bulundu. Yalnız ikinci yarısı bocalamaya başladı ve son kısmını beğenmedim pek. Filmde geçen bir replik vardı "filmin sonunda wow dedirtirsen o iş tamamdır gerisindeki hatalarının pek önemi yok" işte bu film onu yapamadı sonunda.
Nicolas Cage çok iyi oynamış, Oscar adaylığını hak etmiş. Meryl Streep alıştığımız performanslarından birini sergilemiş yalnız bir yılda iki senaryo içinde senaryo filminde birden yer alması çok ilginç olmuş. (Diğeri The Hours) Chris Cooper'ın aldığı Oscar'a ise pek anlam veremedim. Pek ilgimi çekmedi performansı ama karakteri özellikle sonlara doğru 1-2 yerde güldürdü.
Lütfen daha çok senaryo yaz Charlie Kaufman ve bu orijinalliğini hiç kaybetme. Eğer film ilk yarısı gibi gitseydi 8.5-9 alabilirdi ama bu hali 7.5-8 arasından:
Bu site, içeriği kişiselleştirmek, deneyiminize uyarlamak ve kayıt olmanız durumunda giriş yapmanızı sağlamak için yasal düzenlemelere uygun çerezler (cookies) kullanır.
Bu siteyi kullanmaya devam ederek, çerez kullanımına izin veriyorsunuz.