En Son İzlediğiniz Film? 🎞

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan şirin
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Dokunulmazlar


Güzel bir dönem filmiydi, o dönemi sonuna kadar hissettik. Direkt olarak oyunculuklarla öne çıktı, zaten biyografi filmlerinde genelde öyle olur.

Rob, resmen döktürmüş. Gerçekten anladım ki yaşayan en iyi oyuncu. Bazıları Daniel Day Lewis için yaşayan en iyi oyuncu diyorlar ama bence De Niro 'nun yaşadığı dünyada ona söz düşmez. Al Pacino ise birkaç iyi film hariç diğer bütün filmleri vasattı. Oyunculuk ne kadar iyi olursa olsun film seçimi işin yarısı.

Filme dönersek, Robert in haricinde bekçi polisin rolü de çok iyiydi, Sean Corlenlay. Zaten o rolden Oscar almış.

Ancak filmde bir şeyler eksikti. Çatısı yoktu filmin. Ne müzikler doğru düzgün kullanılmış ne olay örgüsü ne geçişler.

Hele filmin sonunda, Biyografi filmi olarak bu adamlara sonra ne olduğunu yazması gerekirdi? Mesela Al Capone hapisten dönünce çetedeki liderliğini kaybetmiş, bir müddet sonra kafayı yemiş akıl hastası olmuş ve ölmüş. Filmde bunu sonsöz yazısı olarak belirtmeleri gerekirdi

7.6/10

Casino

Klasik bir De Niro filmi daha. Şuana kadar bu adamın izlediğim bir tane filmi bile kötü çıkmadı. Yine oyunculuk adına üstatlığını göstermiş.

Dönemin Las Vegas ındaki kumarhane hayatına dair kaliteli bir belge.

Yalnız, Share Stone un oynadığı Ginger karakteri neydi öyle? Hayatımda böyle nefret edilesi kadın karaktere rastlamadım...

Neyseki filmin en sonunda herkes hakettiğini buldu

8.3/10
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yüz Yüze


Gerçekçiliği tartışılır olsa da çok başarılı bir kurgu . Sinema filminden ziyade tam bir TV dizisi havasında. Bundan çok iyi bir uyarlama çıkar. Umarım ekranlarda görürüz.

Oğlunu öldüren adamın yüzünü görev icabı kendi yüzüne transfer eden bir polis adamın (Travolta) hazin öyküsünü ele alıyor film. Bu görev sırasında bitkisel yaşamdaki yüzü çalınan düşman (N. Cage) uyanır ve durumun farkına varır. O da Travolta nın kapta bekleyen yüzünü kendi yüzüne monte ettirir. Birden aynadaki yüz kendi düşmanlarının yüzü olmuştur ve bunu meşru olarak kimse bilmemektedir. İkili hem yüzlerini hem hayatlarını değiştirmiştir. İnanılmaz bir kovalamaca başlar.

Aksiyon sahneleri mükemmel değildi hatta hiç beğenmedim. Ama sırf kurgusu ve işleniş için izlemeye değer.

7.0/10

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Savaş Tanrısı


Hollywood dan beklenmeyecek ölçüde cesur bir iş. Film boyunca Savaş Tanrısı nın ABD yi temsil ettiği açık. Bu cesurca eleştiri için teşekkür etmek gerek, bir buna bakın bir de American Sniper'a.

Jared Leto ve Niko Cage in oyunculuklarını beğendim ama Ethan Hawke, tam bir Amerikan mimik ve hareketlerini kullanmış.

Müzikleri de çok hoştu ayrıca.

8.5/10
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Zor Ölüm 2


Bir yıl aradan sonra ikinci bölümü izlemeyi başarmış olsam da, ilk filmden farklı bir şey göremedim. Direkt ilk filmin kopyası idi. Sadece Bruce Wills için izlenir o kadar.

5.7/10
 

Andrew Niccol'un kötü işleri olsa da Gattaca ve bu filmle bence kalitesini göstermiş bir yönetmendir.

Bu filmle hem diktatörleri hem de "savaş tanrısı" Amerika'yı eleştirmiş. Tabi sadece cesur olmakla kaliteli film yapılmıyor ama bu film her açıdan başarılı bir film. Bence en başarılı giriş sahnelerinden birine sahip, oyunculuklar iyi, kurgu ve senaryo iyi.

Nicolas Cage ve Jared Leto iyiydi. Ethan Hawke bence de klasik mimiklerle oynamış. Bence Ethan Hawke'a silik karakterli roller daha iyi gidiyor. Bunu Deads Poets Society, Training Day ve Gattaca'ya dayanarak söylüyorum.

Sonuç olarak kaliteli bir film. Hem akıcı bir senaryo hem de önemli konulara değinen bir senaryo.

8.5/10


Klasik bir İngiliz gangster filmi. Bir grup eleman vardır, başları belaya girer, işler içinden çıkılmaz hale gelir araya zekice espriler serpiştirilir falan.

Ha tabi Guy Ritchie filmleri gibi karışık aynı zamanda. Ama yine de izlemesi keyifliydi. Müzikler güzeldi. Daniel Craig'i de beğendim.

Sonu da baya trajikomikti.

O kadar beladan çıkan adam en son sevgilisi yüzünden öldürüldü.:D

7/10


Yine bir Tom Cruise filmi. Son dönemlerde en çok Tom Cruise filmlerinden keyif alıyorum daha önce de yazdığım gibi. Yine iyi bir filmdi. Samimi bir filmdi.

Tom Cruise yine çok iyiydi. Cuba Gooding Jr. ve Rene Zellweger de iyi oynamış. Küçük çocuk çok tatlıydı.

7.5/10

@Tolstoyevski Al Pacino'nun filmografisinin kötü olduğuna katılmıyorum. Ben 25 filmini izledim hiç biri de kötü değildi. Evet 2000'lerden sonra iyi filmlerde oynamadı ama De Niro da 2000'lerden sonra bozdu. Benim ilk 10 filmim arasında 5 tane Al Pacino filmi vardır.
 
Üçüncü Adam


İnanılmaz gizemli, soluk soluğa izleyeceğiniz bir kült film demek isterdim ama maalesef. Evet kült film olmasına kült olabilir ama filmin işleniş tarzı ahım şahım değil. Hani yılına göre diyeceğim ama hayır, o zamanlarda da çekilmiş çok daha iyi filmler vardı; The Apartment, Double Indenity gibi her anlamda mükemmel suç, gizem türünde kara filmler örneği var. İster istemez kıyaslama yapmak gerekir ve bence The Third Man'in onlardan geride kaldığını söyleyebiliriz.

Süresi 2 saat küsür ama öyle ağır ve yavaş işleniyor ki, zaman geçmiyor. İki partta izlememek çok daha sıkıcı gelirdi.

Müzik olayını zaten anlamadım? Tek tür müzik film boyunca sürekli devam ediyor. Güzel desen, değil. Kötü desen, o da değil. İlginç bir şey.

Bunlarla birlikte, evet. Filmin esas kurgu ve konusu çok başarılı. Zaten filmin kült sayılmasının iki nedeninden biri bu. Konu çok iyi ama sanki hakkıyla işin üstesinden gelememişler. Mesela Double Indenity de efsanevi bir işleniş vardı kurgunun yanı sıra. Bunda ise işleniş tarzı pek hoşuma gitmedi.

Kült sayılmasının diğer nedeni ise Orsen Welles. Evet çok iyi oyunculuk çıkarmış ama, hani üst düzey oyuncular bazı filmlerde çok az gözükür; The Godfather 2'deki De Niro ve Acopolysse'deki Marlon Brando gibi. Az gözüktüklerinden ve ilah gibi oyuncu olduklarından ister istemez gözümüze çok başarılı iş çıkarmış gibi görürüz. Öyledir de zaten ama bunda az ama öz gözükmelerinin faktörü büyük. O dönemdeki diğer filmlerde başrol oyuncusu böyle az ve öz gözüküyor muydu bilmiyorum, belki de bu yüzden bu filmin sinema tarihinde yeri ayrı.

Yazarın kapıcının evinin önüne geldiği ve kapıcının öldüğü anlaşıldığı sırada küçük veledin bir şeyler söylemesi ve orada toplanan milletin de yazara yiyecekmiş gibi bakmaları, bunın sonucunda yazarın kaçmaya başlaması ve grubun onu kovalaması (küçük velet önderliğinde) bilmem tek bana mı aşırı saçma geldi? Neydi o öyle? Adam kapıcıyı öldürse niye tekrar olay yerine gelip bilgi almaya kalksın? Veyahut orada niye kendini savunmadı? Küçük velet de kim oluyor?

Ayrıca son sahne de bir başka kafa ile yapılmış. Kim gıcık kestiremedim. Yazar mı yoksa kadın mı?

Yazar, film boyunca önemli bir iş yapıyormuş ve gibi gözüküyor ama genelde pek de başarılı değil. Yine de adalet duygusu var.

Kadın, iyi biriymiş gibi gözüküyor ama yasal suç işlemiş ve insanları hasta etmiş sevgilisini yine de koruyor. Üstelik sevgilisi ona pek de değer vermediği halde.

Sevgilisi yani Orsen Welles ise daha muamma. Yine de kötü bir karakter deyip geçiyorum.

7.0/10

@Danger UA! Doğrudur ama orada De Niro ile kıyaslamak istemiştim, genel anlamda iyi filmlerde oynamış olabilir ama De Niro genel anlamda kült filmlerde oynadı. En az 10 tane kült filmi var. Al Pacino ise Godfather serisi haricinde Scarface, Heat ve bir iki kült sayılacak film hariç, diğer filmleri genel anlamda ortalama? Demek istediğim, Taxi Driver, Bir Zamanlar Amerika, The Deer Hunter, Godfelles, Sleepers, Casino... Son dönemlerde çıkmış Umut Işığım ve Limitless gibi filmleri de var.

Sonuçta ikisi de yaşayan efsane, umarım uzun bir süre daha bizlerle olurlar. Robert De Niro , film seçimleri bakımından daha üst düzey filmlerde yer almış. Hemen hemen her türlü karakteri oynamış. Her filminde de çok iyi iş çıkarmış. Bence yaşayan en iyi oyuncu hatta tüm zamanların en iyi ilk 5 oyuncusundan biri, sıralama yapmaksızın. :)
 
Son düzenleme:
@Tolstoyevski Al Pacino'nun da bir sürü efsane filmi var.

The Godfather
The Godfather Part II
The Godfather Part III
Scarface
Heat
Carlito's Way
The Devil's Advocate
Heat
Dog Day Afternoon
Scent Of a Woman
Insomnia

Bence De Niro'dan aşağı kalır yanı yok. Robert De Niro'nun şansı Scorsese'yle çalışmış olması. Al Pacino'nun öyle hep çalıştığı bir yönetmen yok.
 
Nürmberg Duruşması


Böyle kaliteli mükemmel bir yapım beklemiyordum, her şeyiyle olağanüstüydü. Replikler, oyunculuk, eleştiri..

Politik bir mahkeme filmi. Esas olarak Almanlar yargılanıyor, savaşı kazananlar (ABD) yargılıyor. Ancak olay öyle bir hâl alıyor ki kim haklı kim haksız durum çok karışıyor.

Filmin %50 si mahkeme duruşmasında geçiyor, öteki %50 si duruşma aralarında yaşananları anlatıyor.

Tam anlamıyla belgesel kalitesinde bir yapım. Kurgu özelliği pek yok, daha çok işin eleştiri amacındalar.

Hukuk adına çok önemli bir film olduğu yadsınamaz, belki de gelmiş geçmiş en iyi hukuk filmidir.


İlk başlarda propaganda filmi mi diye düşündüm. Hani niye ABD nin Japonya katliamlarına sesleri çıkmıyor da ABD gelip Almanları yargılıyor? Ancak filmde buna da gönderme yaptıkları için bu konuda diyecek pek bir şey yok. Her iki tarafı da olabildiğince objektif bir şekilde sorgulamışlar, inanın bu filmin objektifliğini birçok 2.Dünya Savaşı konulu belgesel bile yapamaz.


Hitler dönemi Almanya Hukukunu ve hukuk sisteminin yavaştan yavaşa nasıl değiştirildiği, bunun sonucunda ülkenin ve dolayısıyla dünyanın nasıl felakete uğradığını ders verir şekilde çok iyi anlattılar.

Bu aynı zamanda evrensel bir yapıt, günümüz Türkiye'si için de çok rahat konuşabiliriz bu filmde anlatılanları..

Filmin ders verici niteliği dışında ayrı bir parantez açılması gereken nokta da oyunculuk. Özellikle ve özellikle Avukat Hans Rolf (Maximilliem Schill) neydi öyle? Ben böyle bir oyunculuk görmedim! Resmen o avukatlığı ve savını yaşamış! Bu oyunculuğa tüm övgü dolu sözler az kalır. Zaten Oscarı da almış kaçınılmaz olarak.

Mahkeme sahnelerine gelirsek, 12 Angry Men gibi bir suç kurgusu üzerine olmadığı, politik ve gerçek hayattan alındığı için biraz ağır gelebilir. Bence akıp gitti ama film izlerken nitelikten ziyade sürekli bir hareket, oluş, ünlü oyuncular ve yönetmen arayanlar için pekâlâ sıkıcı gelecektir, ancak bu doğru değildir tıpkı Yedi Samuray'ın, Citizen Kane'in, The Godfather 'ın da olmadığı gibi.

Mahkeme sahnelerinde, akıl yürütme ve fikir çürütme teknikleri de çok başarı şekilde işlenmiş. Bir mahkeme ve özellikle siyasi bir mahkemeyi en ince detaylarına kadar anlatmışlar.

Replikleri de bir başka güzeldi. :)

"Mantıklı olmak haklı olmak değildir"

Duruşmada gösterilen filmdeki görüntüler...

10/10
 
Law Abiding Citizen



Ah be adamım. Tam modern efsanevi film havasında ilerliyordu. Her şeyiyle çok iyiydi, sistemi, adaleti ve kanunu çok başarılı ve düşündürücü şekilde eleştiriyorlardı.

Zeka ürünü olarak beklentimin üstüne çıktı. Zaman zaman Oldboy, zaman zaman Jigsaw, bazen Joker ve yarım olarak V For.

Esasında filmin son çeyreği de ilk üç çeyreği kalitesinde olup bozmasaydı o saydığım filmlerin yanında geçecekti adı. Hollywood'tan bağımsız bir iş olsaydı bu filmi İmdb Top 100 de görecektik.

Film boyunca zevkten dört köşe olmuşken o final sahnesi hiç tatmin etmedi beni.


İntikam! İntikam! İntikam!

Böyle olmamalıydı. Keşke toplantının yapıldığı o mekan tıpkı V For gibi havaya uçurulsaydı
Böylesine efsane giriş ve gelişmeden sonra böylesine Hollywood klişesi bir son yakışmadı.
İşi önceden yapılmış zeka ürünü planlar olarak değil de, basit bir tünel kazma işi olarak açıklamaları yakışmadı.

Jaime Fox un böyle basit bir şekilde kurtulması ve ölmemesi hiç yakışmadı.

Gerrard Butter in her şeyi planlayıp da öyle basit bir detayı kaçırması sonucu amatörce bir finalle veda etmesi hiç yakışmadı.
Ben istiyordum ki hepsi ölsün. Mekan havaya uçurulsun, başkan filan da ölsün. Jamie Fox un karısı ve kızı da ölsün. Jamie de dersini alsın ve kafayı yesin.

Veya buna benzer şeyler olsun.

O hayal kırıklığı ölümden sonra hani son sahnede Jaime Fox, kızının konserini filan izliyordu. Orada bir anlığına heyecanlanmadım değil. Eğer kızı konserini verirken o mekan havaya uçsaydı

İşte o zaman ayakta alkışlardım filmi.

Adam öldükten sonra ülkenin birçok yerinde patlamalar meydana gelseydi

Kesinlikle efsanevi bir kült film olmuştu.

Onun yerine basit bir finali yeğlediler.
Ah be adamım bu final bu filme hiç yakışmadı.


Son 10 yılda çekilmiş en iyi filmlerden biriydi bence. En iyi ilk 20 ye girebilirdi de. Hatta ilk 10 luk bir kapasite vardı.

Neyse bu olay dışında zaman su gibi akıp geçti. Filmin aksiyon filmi olmaması, Suç, gizem ve gerilim teması olması da önemli faktör. Klasik aksiyon çatışmaları iyi ki yoktu

8.0/10
 
Son düzenleme:
SENDEN BANA KALAN


Öncelikle filmin oyunculukları süperdi. Ekin Koç ve Neslihan Atagül gibi genç isimler baya döktürmüş, çok beğendim oyunculuklarını. İlk başta Özgür'ün gıcık hareketlerine sinir oldum :D

Filmde çalan şarkılar, müzikler iyiydi. Filmin en önemli durumudur bana göre müzik.

Filmin konusu fena değildi, güzel işlenmişti. Dedesinin mirasını vermemesi üzerine bir köye giden Özgür'ün hasta olan Elif'le tanışması ve daha sonra aşk yaşaması konusunu ele alıyordu.

Bizim Türk filmlerinde tüm ölümler aynı şekil mi olmak zorunda? Ya tümörle ölüyorlar, ya kalp rahatsızlığı. Burada Elif sürekli bayılınca ben beyninde tümör var sanmıştım, kalp zayıflığı varmış. Biraz değişmeli bu tarz durumlar bence.

Gene olarak sıkılmadan izledim, iyi filmdi.

Puan: 8.00
 
Anna Karenina


Düşük puanına ve olumsuz eleştirilere rağmen bence gayet başarılı bir uyarlamaydı. IMDB yi de anlamak güç, Monte Kristo Kontu nun uyarlaması hiç de başarılı olmamasına rağmen o kadar yüksek almış ancak Anna Karenin in bu başarılı uyarlaması vasat puan almış.

Heralde sadece filmi izleyenler çoğunlukta. Anna Karenin i sıkıcı bir aşk filmi diye biliyorlar?

Filmin teknik kısmı çok özgün. İlk başlarda yadırgadım ama sonradan hoşuma gitti. Tiyatrosal -Müzikal - Sinematik bir anlatım. Sanki tiyatro sahnesinde oynuyorlar gibi geliyor ama alıp götürüyor izleyiciyi. Görsel ve işitsel olarak bu başyapıt eserin hakkını yeterince vermişler.

İçerik ve konu alarak zaten 800-900 sayfalık bir romanı tamamen olduğu gibi uyarlamayı bekleyemezdik. Elbette romanın tadı yok, hiçbir filmin de bunu başaracağını sanmıyorum. Ama yine de olabildiğince sadık kalınmış esere, öyle senaryo uğruna değiştirilmiş veya eklenmiş hiçbir şey yok. Belki de bu yüzden bu kadar düşük puan almıştır düz izleyiciler tarafından.

20.yy Rus Sosyetesinin merkezinden Kadın, aşk, ihanet, aile kurumu, evlilik gibi kavramları en ince ayrıntısına kadar ele alan ve okuyanı (kişiden kişiye değişse de) evlilik kurumundan soğutan, ders veren bir kitap.

Erkeğin ve kadının toplumdaki yerini ve haklarını gözler öne seriyor. Erkek, evli bir kadınla ilişki yaşasa bile erkektir, hakkı vardır, ona bir şey olmaz. Ama kadın için aynı şey söz konusu değil, evli bir kadın eğer kocasını aldatıyor ve bunun için boşanmak istiyorsa onun toplumda yeri yoktur, herkes tarafından dışlanır, düşmüş kadın muamelesi görür. Bu, 20.yy Rusyasında da böyleydi, 21.yy Türkiye'sinde veya herhangi bir medeni ülkede de böyle.

Romanda esas eleştirilen mevzu, kadının erkek kadar haklara sahip olamaması ve aralarındaki eşitsizlik. Neden erkek aldatır da unutulur gider ama kadın aynısını yapınca hayat kadını gözüyle bakarlar ona? Toplum etken midir yoksa bunun asıl nedeni din, kültür ve gelenekler midir?

Filmin uyarlama bakımından kitabın temeli sayılan noktalara şöyle bir göz atıp geçtiğini söyleyebiliriz. Kesinlikle kitabın ruhunu, tadını vermiyor.

Eserde 8 ana karakter vardı ve içlerinden 4 ü ön plandaydı. Film de bunu olduğu gibi almış. Beklediğim gibi Anna Karenin ve Vronski daha ön planda. Ama eserin aslında en önemli karakteri Levin de filmde yeteri kadar yer bulmuş. Öyle ki son sahnelerin birebir uyarlanması, kitabı okumamış biri için anlamsız ve sıkıcı olur. Hatta filmin geneli için öyle.

Asil ve kendine has güzelliği ile Keira Knightly, rolün ve Anna Karenina karakterinin hakkını sonuna kadar vermiş. Mimikleri, yüz hatları karaktere çok uymuş.

Filmin mekan seçimi başta dediğim gibi ilginç ve özgündü. İşi sanatsal bakımdan çabalamışlar o yüzden bir müzikal tadı vermişler lakin eserin ruhunu yakalayamamışlar. Kitaptan bağımsız düşünürsek gayet başarılı ve emek harcanmış bir iş ortaya çıkmış.

7.3/10
 
AVANAK KUZENLER


Yorumlarda çok beğendim, müthişti falan yorumları vardı. Açıkçası öyle bir güzelliği falan yoktu, ortalama, normal bir filmdi.

Oyunculuklar ortalamaydı, hikaye bildiğimiz borç meselesi, müzikler güzeldi bi. İzlerken sıkılmadım en azından bu iyi birşey. :D

Filme renk katan Serkan ve Melike aşkıydı. :D Tabi bir de Süleyman'ın iki kadının kavgaları çok güldürdü beni son sahnede :D

Kısaca; Müzikleri güzeldi filmin. Konusunu beğenmedim. Oyunculuklar ortalamaydı.

Puan: 6.5
 
Son düzenleme:

James Bond serisinin ilk filmi ve bazılarına görede en iyi filmiydi. Bence de iyiydi ama Daniel Craig reyizin oynadığı filmler bana serinin en iyileri gibi geliyor, izledikçe görücez :D

Sean Connery acayip karizmaydı adamın hakkını verelim. Soğukkanlılığı, centilmenliği ve takım elbisesiyle efsaneydi. Ayrıca kadınlarla olan diyalogları ve filmin sonu süperdi :D

9/10
 
Moderatörün son düzenlenenleri:
The Help (2011)


Hoş ama sıkıcı bir filmdi. Tamam tematik olarak ders verici ve etkileyiciydi ama işlenişi ağır geldi. Emma Stone fiziksel ve mimiksel olarak filme renk katmış ama hep alıştığımız roller. Hep aynı karakter. Tüm filmlerinde iyi, duygusal bir yapıda. Emma Stone nin kötü kadını oynadığı filmi var mı?

Gereksiz biçimde Emma Stone ön plandaydı ve onun gereksiz duygusal sahneleri. Emma Stone oldukça güzel biri, hele gözleri başka bir dünya. Ama oyunculuk anlamında asla bir Natalie Portman değil. Oyunculuğu tek yönlü, romantik komedilerin vazgeçilmez ismi.


Filmde oyunculuk anlamında şapka çıkartılacak tek isim vardı, son zamanlarda izlediğim en iyi kadın oyunculuğu çıkarttı, mükemmel bir oyunculuk; Bryce Dallas Howard.

Yapım, 20.yy ın ortalarında devam etmekte olan ırkçılığı, Amerikan Sosyetenin gözünden anlatıyor. Genel anlamda aile filmi yapılmaya çalışıldığı için etkileyici bir dram göremiyoruz. Filmin sonunda ne olacağı taa en başından beri. Gereksiz yere uzatılmış, araya komedi unsurları da serpiştirilmiş. Vasat bir sona sahip ayrıca.

Filmin sonunda ne oldu? Kitap yayınlandı ama ee? Ülke çapında etkili mi oldu? Yoksa o eyaletin sosyetesi çapında mı? Ayrıca siyahi hizmetçilere ne oldu? Modern köleliğe devam mı ettiler? Bilinmiyor.

5.5/10

~~~~

The Artist

http://m.imdb.com/title/tt1655442/

İlk çıktığı yıllar baya ses getirmişti ama hep boşver demiştim nedense. Beklediğimin çok üstünde, mutluluk verici bir yapımdı. Hemen her dakikasında insanı tebessüm etmeye maruz bıraktı.

Bu özgün film eğer 1930 larda çekilseydi bence yine aynı etkiyi verirdi. Bazı filmler gibi filmin tekniğini öne çıkarıp, konu ve kurgusu görmezden gelinmemiş. Konusu Hollywood un çok çok bilindik "popülerliğini yitiren artistin depresyona girmesi" olayı. Bu konu günümüzde bile devam ediyor, Birdman filmi mesela. Fransız Sinemasında da tabi bu mesele yabancı değil.

Ama film öyle tatlı ilerliyor ki, insan bu klişe konuyu bile sevimli buluyor. :)

İki oyuncu da çok iyiydi. Yönetmen ve bütün teknik ekip de öyle.

Umarım bu tarz modern sessiz filmler çoğalır. Robert De Niro , Al Pacino, Bradd Pitt, Leo Di Caprio, Natalie Portman, Angeline Jouile gibi simaları da bu tarz filmlerde görürüz.

8.5/10
~~~~~

District 9

http://m.imdb.com/title/tt1136608/

Modern kült bilimkurgu. Şuana kadar yapılmış en özgün uzaylı temalı film olabilir. A dan Z ye her şeyi klişe dışıydı.

Uzaylıların bahis oynaması, satış yapması, başrolün güçlü boylu poslu bir tip olmaması, her şeyden önce ilk defa uzaylıların ABD yi değil de Afrika yı seçmiş olmaları


Böyle bağımsız filmleri her zaman çok sevmişimdir. District 10 'u da ölmeden önce dünya gözüyle izlemek isterim. Güzel bir üçleme çıkar aslında bu filmden, niye 6 yıldır ses çıkmıyor?

9.0/10
 
Moderatörün son düzenlenenleri:
District 10 mu çekilecekmiş? @Tolstoyevski

Film açık kapı bitti ve son sahnesinde

Uzaylıların 10.bölgeye taşındığı belirtildi. Gemiyle birlikte eve dönen uzaylı da 3 yıl sonra geri döneceğine dair söz vermişti. Ayrıca uzaylılar hâlâ dünyada mülteci durumunda.

Resmi bir şey yok ama durum er ya da geç Discrit 10 un çekileceğini gösteriyor.
 
Yedinci Mühür


Persona kadar olmasa da yine de beyin donduran bir yapımdı. Yine izlerken inanılmaz yoruldum. Ama Persona ya oranla daha basit ve hareketliydi.

Ölüm ile satranç oynamak! Film derin bir melankoli felsefesi içeriyor, alegorik bir anlatım hakim. Tanrı var mı yok mu? Yoksa bizim amacımız ve yaşamamız niye? Öldükten sonra ne olacağız? Günahlarımızı çekeceğimiz cehennem mi daha korkunç yoksa hiçliğin hakim olduğu yokoluş mu?

Bu tür açık uçlu soruları derinlemesine irdelemişler. En göze çarpan da, insanın ölüm karşısında çaresizliği ve öleceğini bile bile o yaşama içgüdüsü. Ölüm hakkında böyle derin yapıtlara az rastlanır, ama bu filmden bile daha çaresizliğin anlatıldığı modern 7.Mühür ise kesinlikle Melancholia filmi.


Ortaçağ'da vebanın her yeri kırıp geçirdiği dönemde geçiyor olaylar. Ancak film kesinlikle tarihi bir film değil, Ortaçağ'da ve Veba'nın olduğu yıllarda geçmesi filmin ana konusundan ziyade, yardımcı konusu? Eğer yukarıda sayılan sorunları incelemeseydi böyle bir tarihte böyle bir hastalığı konu almazdı bence.

Filmin yönetmenliğini, oyuncularını, müziklerini vs klişe detaylara yorum yapmayacağım. Daha Bergman ın hepi topu izlediğim ikinci filmi. İki filmle yönetmen ve tekniği hakkında ne diyebilirim ki? Sıradan yönetmen olsa neyse ama bu ve bunun gibi yönetmenler için uzun yıllar araştırmak ve kafa patlatmak gerek.

Açıkçası filmlerine tek izleyişte hakim olmanın imkansıza yakın olmasıyla birlikte, belki de filmlerini bilhassa bilerek anlaşılmaz, mantık dışı yapıyordur. Henüz bu filmlere iyi ya da kötü diyecek durumda değilim. Filmi beğenip beğenmediğimi, güzel bulup bulmadığımı da net olarak bilmiyorum. Çok karanlık bir filmdi. İçim karardı bunu biliyorum ama.

Puan olayı pek sağlıklı olmayacak olsa da formalite icabı ekliyorum, ilerleyen zamanlarda bu yönetmen hakkında daha fazla bilgi toplarsam filmleriyle filan, belki daha yükselir ya da çok daha düşer bilinmez. (Bergman ın da çok umrundaydı, mezarında yatıp kalkıp benim kaç puan vereceğimi düşünüyordu zaten, dert ettiğim şeye bak :D)

8.0/10
 
HALAM GELDİ
Halam-Geldi-film-afis.jpg


Son zamanlarda izlediğim en iyi dram filmiydi...

Film akraba evliliklerinin zararlarını, küçük yaşta zorla evlendirilen kız çocuklarını çok içten bir şekilde anlatmış.

Filmde herkesin oyunculukları süperdi, tüm oyuncular filmi içimize kadar işlettirdi. Müthiş filmdi kısaca, şarkıları süperdi (Tam filme göreydi)

Filmde Halil'in öldüğü an istemsizce gözümden yaş geldi. Film o kadar etkiledi beni. Akraba evliliği yapmanın zararları, adamlar 2. çocuğunu kaybetti.

Fazla yoruma gerek yok, emeklerine sağlık...

Puan: 10/10
 

Nihayet bir Bergman filmi izleyerek sinema açısından ayıplarımdan birini kapattım. :):) Yalnız Bergman'ın benim favori yönetmenlerimden biri olmayacağı kesin gibi...

Ben daha karanlık atmosferli bir film bekliyordum ama aydınlık ve oldukça absürt bir tarzla ölümü anlatmış yönetmen. Özellikle ölümle satranç olayı ilgi çekiciydi ve bu filmi izledikten sonra ilk aklıma gelen şey Onur Ünlü'nün bu filmden ve muhtemelen Bergman'ın diğer filmlerinden çok etkilendiği oldu. Tam da Onur Ünlü işi bence bu tarz.

Ben çok sevmedim açıkçası filmi, kısa süresine rağmen yer yer sıkıcıydı. Güzel diyaloglar vardı içerisinde ama ölüm konusu bence daha iyi anlatılabilirdi. Başyapıt olarak falan görmek bence anlamsız. :)

6/10
 

Forum İstatistikleri

Konular
172,190
Mesajlar
3,736,404
Üyeler
8,467
Son Üye
Spito1961