Bölüm başlar başlamaz zaten bu bölüm İlkkan'da bir gariplikler olduğunun hissini aldık. Böyle fazla enerjik, fazla hareketli ve gülücükler saçıyordu. Üzüm Gözlüm'den telefon geliyor ve bir anda farklı bir moda giriyor falan... Üstüne Ersoy aynaya bakıyor garip garip. Sonrasında fondeten muhabbeti ve o çılgın balkon sahnesi... Biz seni makyaj yapıyorsun diye aşağılayacak değiliz, ama bunu gizleme açıkça söyle Ersoy... Ya bunlar nasıl diyaloglar, nasıl bir kafanın ürünü... Bölüm boyu buna benzer o kadar ruh hastası sahne var ki gerçekten hangisini yakalayıp hangisine güleceğimi şaşırdım...
Devam ediyoruz ve Serdar kardeşim geliyor... Serdar kardeşimin teyzesine ait muhteşem bir BÜFE var. Her gören hayran hayran bakıyor. 100 yıllık, hatta belki de 200 yıllık muhteşem bir büfe... Bu işlerden anlayan Ersoy büfeyi battaniye ile sarıp iple bağlayalım diyor. Yılmaz'ın Serdar'a bunları söylerken nasıl gülmediğini aklım almıyor... Battaniyeler geliyor ancak uygulamaya geçmeden önce Yılmaz önce Ersoy baksın diyor, sanki böyle hayati bir meseleymiş gibi ama o kadar sakince anlatıyor ki... Bu en ufak ruh hastası detay bile inanılmaz...
Büfe bir şekilde aşağı indiriliyor ve Abdullah abi gelecek... Abdullah abi gelirse güvendeyiz ama İlkkan'ın içi rahat değil. Gitmek istiyor Nazilli'ye. Büfe'nin muhakkak güvende ve sağlıklı bir şekilde teyzemize teslim edilmesi lazım... Yılmaz ise pek istekli değil ve tartışıyorlar aralarında. Sonra Abdullah abi gelemiyor ve Pikap ile genç bir kardeşimiz geliyor. Şahin, Serdar kardeşim ve Muhteşem Üçlü bir şekilde Nazilli'ye gidecekler. Aslında Abdullah Abi göndermişse gözü kapalı güvenmeleri lazımdı ama içlerine kurt düşüyor ekibimizin ve Yılmaz'ın efsanevi ikna ediliş sahnesi eşliğinde yollara koyuluyoruz... Yolculuk sahnesi, çalan müzik, Ersoy'un bi tık fondeten sürmesi ve Nazilli'ye vardık... Bundan sonrası tam olarak kaos ve efsanevi sahneler silsilesi...
İlkkan'ım Şahin kardeşimi sıvadıkça sıvıyor ve Yılmaz ondan tiksiniyor... Ama neyse bir şekilde oturup sakinleşiyoruz... Neticemiz oturak görüyor sonuçta, o kadar yol geldik taa Nazilli'ye... Ancak İlkkan'ım biraz sıkılmış gözüküyor, neden diyoruz yok bir şey abi diyor... Teyze telefonlara cevap vermiyor. Kahveden bir amca bağırıyor teyzen kaplıcaya gitti, dayını ara... Dayı telefonlara cevap vermiyor. Kahveden bağıran amca BÜFE ne güzelmiş diyor... Ekip orada o kadar süre bekliyor evin önünde.. Çilingir çağıralım diyorlar en sonunda ama İlkkan'ın canı hala sıkkın, bir durgunluk var...
Çilingir geliyor ve bu şekilde evi açamayız etik değil diyor... Ne kimlik var, ne belge var ne polis var... Çilingirin bu gergin arkadaşlar tarafından bir dövülmediği kaldı zaten... Ama onlar da İstanbul'dan geldi kardeşim sen de anla biraz. Neyse İlkkan'ı köşeye sıkıştıran Yılmaz'ım sonunda derdini öğreniyor. Blind Date ile 4 aydır Üzüm Gözlü'sü ile konuşuyor İlkkan'ım ve daha önce hiç görmemiş kendisini. O İstanbul'dan Nazilli'ye, kız da İzmir'den Nazilli'ye ve bir buluşma tertip edilmiş. Yılmaz'ın bu (tesadüf)ü öğrendikten sonra verdiği tepkiler, sonra bunu Ersoy'un öğrenmesi ve verdiği tepkiler. Bizi İstanbul'a bu kötü duygularla gönderme İlkkan'ım git buluş şu kızla. Ama İlkkan'ın da nedenleri var... 5 ayrı neden saydı adam 5... Bu sahnedeki Kıvanç Kılınç oyunculuğu inanılmazdı bu arada... İlkkan'ım Melis'i nasıl görmediği bir kız için iptal etsin... İlkkanım 5 maddeyi sayarken Paulo Coelho'dan muhteşem bir insan analizi yapmayı da es geçmiyor... Bunu söylerkenki bağırışı ve bu diyaloğu söylerkenki içselliği çılgıncaydı... Ancak her şeye rağmen bu karaktersizce davranışı kabul etmeyen Yılmaz ve Ersoy ne olursa olsun İlkkan'ın o görüşmeye gitmesini ve o kızcağızın mahçup edilmemesini istiyor. Gencecik bir kızın kalbinin kırılması kabul edilemez...
Gel zaman git zaman polis abimiz geliyor ve Çilingir kardeşimizin artık kapıyı açması bekleniyor. Ancak matkabı evde unutan kardeşimiz polis abimiz tarafından bir güzel dalga geçilerek kalbi kırılıyor. Mesleğine hakaret ediliyor. Üstüne dayak yemediği kalmıştı zaten... Sonra ne mi olsun, duyguları kırılan ve hiçe sayılan hassas meslek sahibi Çilingir kardeşimiz kapıyı açmadan burayı terk ediyor. Ancak önce yolu alamıyor BÜFE yüzünden üstüne Matkap kutusunu unutuyor geride. Ancak matkabı getirmeyip kutuyu getiriyor kardeşim... Her sahnesi ayrı ruh hastası olan bu bölümde BÜFE'yi gören herkesin 1 2 cümle kullanarak ne BÜFE'ymiş be dediği her sahnede ayrı güldüğümü belirtmeden geçemeyeceğim... Polis de, Çilingir de, kahvede oturan çay içen amcalar da, apartmana girip çıkan tüm apartman sakinleri de BÜFE'ye muhteşem gözlerle bakıyor...
Yılmaz'a kendisine çok dokunan bu durum karşısında o kızı bulmaya karar veriyor ve Ceylin hanımın İlkkan'ı bekleyeceği Çat Çat cafeye gidiyor... İnternet cafede buluşma mı ayarlanır.. Neyse yeşil tişörtlü Ceylin Hanım'ı bulan Yılmaz'ım kendisiyle pek hoş olmayan değişik bir tanışma sahnesi yaşıyor. Bu sahnelerde ne kadar güldüğümü kelimelerle tarif edemem gerçekten de... En sonunda Yılmaz'ın patlayı ben de sizi beğenmedim diyip verdiği tepkiler inanılmaz... Böcek gibi bir şey çıktın sen demesi, Yılmaz'ın ben de hoş bir adamım da neyse demesi... En sonunda Ceylin hanıma kendisinin İlkkan'ın arkadaşı olmadığını söyleyip ikna edip birlikte geri dönüşümüz... Ve o çılgınlar çılgını inanılmaz final kısmı, yani 10 dakikalık deli dehşet sekans...
Yılmaz'ımın Ceylin'i getirmesiyle panel muhabbetine dalıyoruz. Kansız İlkkan'ım atmış da atmış. Ceylin'in beni yardımcının alacağını söyleseydin keşke demesi... Yılmaz'ın yine bunu duyunca ne yardımcısı ya demesi... Üstüne Yılmaz'ın masada İlkkan'a sahne boyu bakışı, tepkileri... Panelden bahseden İlkkan'a ne konuştunuz panelde diye soran Yılmazım be... Ersoy'un panel ne demek abi demesi... Paneli varmış. Spinoza'nın bilmem bir şeylerinden bahsedecekmiş. Nazilli'ye çağırıldı bunun için. Nazilli... İlkkan'ın yalanları karşısında Yılmaz'ın o sahnedeki her tepkisi ayrı bir olay, Ersoy'un soruları Yılmaz'ın ben sana sonra anlatacağım demeleri... Ceylin'in de büfeyi övmesiyle o muhteşem tesadüfü tekrar tekrar anlatan İlkkan'ım kadınlar için yapamayacağı şey olmadığını tekrar tekrar kanıtlıyor bu bölüm...
Kahvedeki amcaya telefon geliyor ve bu destansı çılgınlık artık zirveye çıkıyor... Şükrü dayın otobanda kaza geçirmiş diyor amcamız... Amcanın trafik kazasını anlatışı dillere destan... Bi minübüste 9 kişi gidiyorlar otobanda, Manisa köftesi yiyelim mi yemelim mi diye kararsız kalıyorlar, tabi 150 ile gidiyorlar, tam sapağa yakınken aniden karar verirsen takla atarsın tabi. 11 takla atmış araba... Bir tek Şükrü dayısı kurtulmuş, saçı bile bozulmamış dayımın, haber vermiş... 8 kişi öldü mü diye soran Yılmaz'ımın bakışlar... Adamın 8 kişi ölmüş ama Şükrü iyi derkenki garip hareketleri... Devamında peki 11 takla olduğu nasıl sayılmış diye soran Yılmaz'ım... Kameradan saymışlar, tam 11 gibi değil de 10.5 gibi... İşte araba takla ataa ataa ataa gitmiş son taklası tam takla değil, polis yuvarlıyor 11 diyor... Serdar'ın tepkileri ve rahatlaması esnasında yine BÜFE'nin övülmesi kazayı haber veren amca tarafından... Siz ruh hastasısınız...
Bu destansı sahne son kısımla devam ediyor. Kaosun dibiyle... Ersoy'um Ceylin'den makyaj çantası istiyor... Fondeten sürecek ama bir tık sürecek... İlkkan'ın hijyen muhabbeti cilt hastalığı sorgusu... Ve yine bir haber veren amca... Serdar hanginiz sorusu ile geliyor... Anahtarı teslim etmeye geliyor evin ama kara haberle geliyor, dayın vefat etmiş diyor. Bizimkiler şaşırıyor tabi trafik kazasında saçı bile bozulmamış diyorlar ama meğerse adam gelirken tam şu sokağın başında yere yığılmış Şükrü dayımız... Muhtemelen pıhtı atmış. Bu sırada Ersoy'un fondeten sürmesi... Serdar'ın tepkileri... Haberi veren amcanın ya sokağın başı ya, 3 adım daha atsa görecekmişsiniz demesi... Yılmaz'ın tepkileri ve baş sağlığı dileği, Ah benim Serdar'ım demesi ve oradaki başsağlığı cümleleri... Serdar'ın ağlaması, Ceylin'in İlkkan'ın arkadaşını kışkırtması, İlkkan'ın Ceylin'e tepkileri... Yılmaz'ın bir Serdar'a bir Ersoy ve Ceylin'e bakması... Ersoy'un hala fondetenle uğraşması ve en Yılmaz'ın sonunda patlayıp tüm makyaj çantasını yere atması. Ceylin'in hakaretle başlayıp devamında küfürleri, İlkkan'ın arkadaşlarını savunması... Seni hiç beğenmedim kısmı, ayıbınla otur demesi... Üzüm gözlüyüm demesine, boyuna ve saçlarına ve tüm yalanlarına verdiği tepkiler... Ne kadar terbiyesiz ağzı bozuk bir kızsın ve bir kadında en sevmediğim şey yalancılıktır kısmı... Serdar'ın ağlaması, Ersoy'un ağlaması... Yılmaz'ın patlayıp Acı var Acı var diye bağırması... Ersoy'a niye ağlıyorsun diyen Yılmaz'ın tepkileri, İlkkan'la Ceylin'in kavgası...Ersoy'un olmuyor olmuyor olmuyor diye bağırışı, Ceylin'in Nazilli'de ne paneli ya tepkisi ve finalinde artık patlayıp Serdar'ın o destansı BÜFE'ye attığı YUMRUK...
Tüm bunların üstüne İlkkan'ın bir de mektup yazıp Ceylin'le dalga geçmesi... Kardeşim siz RUH HASTASI bir topluluksunuz. Bu nasıl bir sahne, bu nasıl bir bölüm... İzlediğim en çılgın GİBİ bölümü diyebilirim... Ne bölümdü be... Yaz yaz yaz her sahneye ayrı detay çıktı... Her sahnesi ayrı olay diye boşa dememişim gerçekten... O kadar fazla çılgınca ve dikkat çeken detay vardı ki. Büyük ihtimal bu bölümü tekrar seyredeceğim bir ara... Tam anlamıyla efsanevi ve destansı bir bölümdü...