En Son İzlediğiniz Film? 🎞

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan şirin
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Bu tarz Apocalypto diye bir film var. Maya Uygarlığı ile ilgili. Eğer izlemediysen bence hoşlanırsın.
 
Bu tarz Apocalypto diye bir film var. Maya Uygarlığı ile ilgili. Eğer izlemediysen bence hoşlanırsın.

O hatırladığım kadarıyla savaşcıl bir filmdi eski çağ temalı aksiyon. Spartacus gibi güç gösterisi yapılan filmleri de pek sevmiyorum ama yine de uzun çaplı süreçte listemde bu film.
 
O hatırladığım kadarıyla savaşcıl bir filmdi eski çağ temalı aksiyon. Spartacus gibi güç gösterisi yapılan filmleri de pek sevmiyorum ama yine de uzun çaplı süreçte listemde bu film.
Ben izlemedim filmi ama sanırım dediğin gibi survival temalı bir film. Yine de mesela filmde Mayaca konuşuluyormuş bence değişik olabilir.
 

Winter's Bone

Nesinin çok sevildiğini anlayamadığım dümdüz, sıradan, sıkıcı bir film. Oscar'da en iyi film ödülüne aday olan filmler arasında en zayıf olanlardan biri.

Başlangıç ve bitiş şarkıları harikaydı. Yönetmenlik fena değil. Oyuncular Jennifer Lawrence ve John Hawkes çok olmasa da başarılılar. Fakat senaryo çok zayıf ne dramı olmuş, ne gizemi olmuş ne başka bir şeyi. Çok dümdüzdü.

Jennifer Lawrence'ın Oscar adayı olan tüm rollerini izlemiş oldum. Bence Silver Linings Playbook > American Hustle > Joy > Winter's Bone (Yazarken fark ettim hem filmlerin sıralaması bu, hem de filmlerdeki JLaw performanslarının.
)

5/10
 

Beginners

Oscar'ı ilk takip etmeye başladığım yıl olan 2011'in izlemediğim önemli ödül filmlerinden biriydi.

Doğrusu komedisi yüksek ama klasik ileyişli sıradan bir film bekliyordum. Tam tersine komediden çok drama filmi ve farklı işleyişli orijinal bir iş çıktı. Yönetmenin orijinal olma çabasını sevdim fotoğraflar üzerinden tarih seyahati çok hoştu ama filmin kendisi daha iyi olabilirdi. Bu konudan daha iyi film çıkarılabilirdi. İster istemez Transparent dizisi geliyor akla ve çok beğenmesem de o dizide bu konu çok daha iyi işlenmişti.

Gelelim esas konumuza... Bazı kadınlar çok güzel. Onlardan biri de Malenie Laurent.
Kendisini izlemek büyük zevkti. Keşke daha çok iyi işte yer alsa.


Christopher Plummer bu filmle kazandığı Oscarla en yaşlı Oscar kazananı olarak tarihe geçti ama bence o kadar da ödüllük değildi performansı. Max von Sydow bence daha çok hak etmiş o yıl ödülü. Üstelik kariyere bakınca da Max von Sydow'a Oscar daha çok yakışırdı.

6/10
 

Charlie Wilson's War

Tom Hanks'in izlemediğim önemli filmlerinden biriydi, nihayet izledim. Hanks'in ortalamasının altında olsa da gayet iyi bir film.

Alışılmış rollerinin dışındaydı Tom Hanks. Kadın düşkünü biri olarak görmek falan tuhaf geldi.
Bu filme özel mi bilmiyorum ama biraz kilolu gözüküyordu. Performans olarak ise fazla kasmadığı performanslarındandı. Altın Küre adaylığı iyidir, Oscarlık durumu yoktu zaten aday olamamış da.


Filmdeki kadın oyuncu kadrosu çok iyiydi.
Amy Adams her zamanki gibi iyiydi de Emily Blunt'ın sahneleri süperdi, az ve öz.


Philip Seymour Hoffman pek fazla süre almamasına rağmen harika iş çıkarmış. İzlediğim en iyi performansı olabilir. Oscar adaylığını hak etmiş.

Julia Roberts yetenekli bir oyuncu, büyük oynanması gereken roller için ideal. Burada da başarılıydı performans olarak ama karakteri pek bir iticiydi.

Film genel olarak içerisinde hem Amerikan propagandası hem de Amerikan eleştirisi bulunduruyor. Tabii bol miktarda da Rus düşmanlığı. Yani güzeldi keyifliydi ama her ne kadar gerçek hikayeden alıntı olsa da olay çok basite indirgenmiş gibi geldi bana. Yine de kendini komedi olarak gören bir film için gayet iyi denilebilir. Seyir zevki açısından gayet iyiydi. Filmin eleştirisi de son cümlesinde saklı.

These things happened. They were glorious and they changed the world... and then we fucked up the end game.


7/10
 
@OzaN Ben de beğenmiştim. Özellikle Amerika'nın yardımıyla Sovyetler'in bombalanmasını zevkle seyrettim.
 

Tom Hanks ve Amerikan propagandası? Çok ilginç bir filme benziyor.
 
Eli kanlı Sovyetlerin mücahitler tarafından gebertilişini anlatıyor.

Sovyet eli kanlı da Amerika eli çiçekli mi? Ne Sovyet diktasının ne Amerikan vahşiliğinin yanında olmamak gerekir. Zalime karşı olup başka bir zalime sempati beslemek günümüz aldatmacalarından.
 
Sovyet eli kanlı da Amerika eli çiçekli mi? Ne Sovyet diktasının ne Amerikan vahşiliğinin yanında olmamak gerekir. Zalime karşı olup başka bir zalime sempati beslemek günümüz aldatmacalarından.
Doğru diyorsun zaten şuan da Amerika'nın köpekleriyle uğraşıyoruz. Ama Sovyetleri bu halde görmek mutlu ediyor yine de.
 

Kardeş Payı'nın ekibinin oynaması dikkat çekiciydi, üstüne Emrah Kaman'ın lise sahnesini görüp durunca izlemek istedim.

Emrah Kaman ve Murat Kaman belden aşağıya vurmuş, çok hızlı geliştirmiş olayları ve her şeye rağmen renkli bir film çıkmış ortaya. Normâlde hep Sivas üzerine giderlerdi ama bu kez Yozgat üzerine gidilmiş. Emrah Kaman ile Murat Kaman'ın senaryo ekibinde de yer aldığı Kardeş Payı'nda da Yozgat bir hayli geçiyordu. Kardeş Payı'nda da bir hayli oyuncu yer almış.

Renkli bir film dediğim gibi, çok güldüren sahneleri de vardı. Filmin son sahnesine göre ikinci filmde yolda.

7/10
 

The Great Debaters

Denzel Washington'ın yönetmenliğini yaptığı ilk film. İkinci yönetmenliği Fences ile bu yıl Oscar'da iddialı olması bekleniyor ve o filmden önce ilk filmini izlemek istedim. Aslında son derece dandik afişinden midir bilmem ama sıkıcı bulabileceğimi düşündüğüm ve beklentimi düşük tuttuğum bir filmdi ama yanılmışım.

Denzel Washington gerçekten Amerika'daki siyahilerin sinema anlamında başlarına gelmiş en iyi şeylerden biri. Oyunculuğu olduğu kadar yönetmenliği de başarılıymış iyi iş çıkarmış.

Siyahilerle ilgili neredeyse her yıl birkaç film yapılıyor Amerika'da ama çoğu zaman benzer konular etrafında ilerleyen, aynı dönemde geçen filmler oluyor ne yazık ki. Bu ise yine benzer temaları içerisinde barındırsa da farklı bir konusu, havası olan bir film. Zaten Denzel Washington'ın oyunculuk kariyerinde baktığımızda da çoğu zaman biraz önce bahsettiğim türden klasik filmlerden uzak durmaya çalıştığını görüyoruz.

En sevdiğim siyahi oyunculardan biri de Forest Whitaker'dır. O da bu filmde Denzel ile birlikte iyi iş çıkarmış ama tabii filmin asıl başrolleri ekibin üçlüsüydü. Hem Samantha'yı oynayan kız hem de 14 yaşındaki çocuğu oynayan çocuğu izlemekten keyif aldım. Nate Parker da fena değildi işte. Şu sıralar kendisinden nefret ediyorum tecavüz olayından dolayı ve burada da pek gıcıktı.


Güzel konusu vardı ve iyi işlenmiş. İkinci yarısında yer yer fazla uzatılmış hissi yaratsa da genel olarak gayet başarılı ve tavsiye edebileceğim bir film.


7.5/10
 

En sevdiğim animasyon filmlerinden birisi olan 'Oyuncak Hikayesi'nin serisine başladım. Güzel bir maceraydı. Andy'nin en sevdiği oyuncak olan Woody'nin doğum gününde hediye edilen Buzz'ı kıskanması ve pencereden itmesiyle olaylar başlıyor.


Daha sonra Buzz oyuncak olduğunu anlıyor ama iş biraz geç. Komşuları çirkin ve çürük dişli deli çocuk bunları hapsalıyor ve sonra oranın oyuncakları yardımıyla kurtuluyorlar.

Sonra tabi taşındıkları için arabaya yetişme olayı var, orası da ayrı bir macera. Neyse sonunda Andy'e kavuşuyoruz.

2. filmi de akşam falan izlerim.
 

Volver

İlgi çekici, iyi bir konusu olan ama bunu yeterince iyi kullanamayan bir Pedro Almodovar filmi.

Almodovar'ın izlediğim üçüncü filmi oldu. Filmlerinde farklı konular bulmayı başarıyor. Çekim teknikleri şahane ve bazı sahnelerde film değil de yönetmen izliyormuşçasına etkisini hissettiriyor. Fakat bence en büyük sıkıntısı filmin parçalarındaki başarısını genele yayamaması. Diyalogların yeterince sürükleyici olmadığından olsa gerek filmde bazı kısımlar ciddi anlamda filmden kopmaya neden oluyor. Çok sevdiğim The Skin I Live In'de bile olmuştu bu durum ne yazık ki ve bu durum bu filmde daha da çok hissedildi. Mesela bir Asghar Farhadi filmi izlerken en sıradan diyaloglar bile ilgi çekici şekilde izleniliyor ama Almodovar'da sıradan diyaloglar gerçekten sıradan ve sıkıcı olabiliyor.

Penelope Cruz muhteşemdi. Güzelliğine mi yoksa peformansına mı daha çok hayran kaldım bilemedim. Rakiplerini izlemedim ama bence Oscar'ı kazanabilirmiş o yıl. Bir ara filmde 8-9 puana kadar çıkacağımı düşünmüştüm ama olmadı.

6.5/10
 

İzlediğim en iyi Woody Allen filmiydi. Bundan önce bir tek Midnight In Paris'i beğenmiştim. Woody Allen'dan böyle bir film beklemezdim.

Film ilk yarısı yine aşçı-bahçıvan tadında bir Woody Allen filmiydi. Çok klişe şekilde başladı ama 2. yarısında film tam da şöyle olsa ne güzel olurdu diye iç geçirdiğim bir noktada o hale geldi. Zaten Allen'ın anlatımına hayran kaldım. Film boyunca vurgulanan 'şans' kavramı bu kadar iyi anlatılamazdı. Ayrıca teknik olarak da çok başarılı bir anlatım olmuş. Gayet oturaklı ve düzgün bir anlatımı vardı.

Filmde bolca Suç ve Ceza esintisi var. Ayrıca ben Hithcock tadı da aldım. Hem başkarakterin Strangers on a Train'deki gibi tenisçi olmasından dolayı ve aynı zamanda hikayeden dolayı.

Sonu mükemmeldi.

Chris yüzüğü fırlattığında yüzük bariyere takılıyor ve denize düşmüyor. O anda seyirci Chris'in yakalanacağını düşünüyor ama yüzüğün takılması işine geliyor. Güzel bir ters köşeydi. Ama bir de şu yönden düşündürmesi açısından mükemmel buldum o sahneyi: Aslında Chris kaybetti. Hem doğmamış çocuğunu hem de sevdiği kadını öldürdü ve bir bakımda ruhunu satmış oldu.

Karakterin en sonda vicdanıyla hesaplaşıp vicdanını yendiği sahneyi de çok beğendim.

Scarlett Johansson'a rolünün en yakıştığı film olmuş bence. Jonathan Rhys Meyers'i pek beğenmedim.

Sonuç olarak izlediğim en iyi Woody Allen filmiydi. Bundan sonra Woody Allen'a daha farklı gözle bakacağım.

8.5/10
 
Uzun listelerimde vardı ama bu yorumdan sonra direkt watchliste ekledim.
 

ilk 30-35 dakikası teknik dizi tadında, sıkıcıydı. Fakat devamında adeta başbaşka bir film gördük. Hele ortalarına gelindiğinde hiç abartmıyorum Interstellar'i 5'e katlar düzeye çıktı. Carl Sagan'in fikirlerinden esinlenilen üst düzey bir bilim kurgu. Jodie Foster çok iyiydi, cuk oturmuş karaktere.

Uzay sahnesi müthişti, hele gittiği gezegendeki sensör olayı... Müthiş bir şey olsa gerek.. 18 saat kayıt yapmalarına rağmen bu dünya ile paylaşılmadı dolayısıyla tıpkı günümüzdeki "Amerika ay'a hiç gitmedi yhaa" diye teori üreten tipler öyle bir durumda da bu yolculuğa inanmayın herifin dediği gibi ünlü manyak bilim adamının oyunu olduğuna inanacaktır..


Filmde aynı bizim akp zihniyetinde olanları gördüm, ne yazık ki bunlar her yerdeler.. Makineyi patlatan herif de aynı zihniyet, inanmıyor diye yolculuğa çıkmasını engelleyenler de.

8.3/10
 

Ve ikinci filmini de izledim. Üç film arasında bu film nedense geri kalıyor. Yani bu da çok iyi ama sıralama yapsak altta kalan film bu film.

Bu filmde şişko tavukçu amca, Andy'i koleksiyonu tamamlamak ve para kazanmak için kaçırıyor. Bizimkiler de peşinden Andy'i kurtarmaya gidiyor ve filmin hikayesi de bu şekilde başlıyor.

Jessie ve atı da filmimize dahil oldu. İkisinin katılmasına sevindim, Jessie çok tatlı.


Bizimkilerin operasyon o madencinin zorluklarına rağmen başarılı oluyor. Uçak sahnesi güzeldi, Buzz'ların karışması da renk kattı.

Ha bu arada şuradaki tipleri de çok tatlı.

 

İşte 'Oyuncak Hikayesi' serisinin en sevdiğim filmi. İçlerinden en uzun olanı bu ama gerçekten en akıcısı da bu, macera hiç bitmiyor.


Vay be Andy büyüdü, oyuncaklar ortada kaldı haliyle. Oyuncaklar çatı katına çıkacağına yanlışlıkla kreşe gidiyor ve olaylar orada başlıyor. Kreşteki oyuncaklar yani ayı orada krallık kurmuş. Her yeri yönetiyor mübarek.
İlk başta tatlı geldiğini de söylemesem olmaz, sonradan iticileşti.


Sonda Andy'nin oyuncaklarını kıza bıraktığı ve son kez birlikte oynadıkları sahne de güzeldi.