Altın Palmiye ödüllü filmler serisinden devam ediyorum. Şu ana kadar bu ödülü kazanan izlediğim bütün filmleri beğenmiştim fakat son izlediklerim hayal kırıklığı yaşattı. Filmler biriktiği için detaylara girmeden kısa yorumlar yapacağım. Böyle çok beğenilen, ödüllü filmlerle ilgili kötü şeyler söylemekten biraz çekinsem de yine de yorumlarımı esirgemeyeyim dedim.
1h 40m | 6
www.imdb.com
I, Daniel Blake
Sağlık sorunları yüzünden işini bırakmak zorunda kalan bir marangozun, işsizlik fonuna başvurması ve hasta olduğunu kanıtlamaya çalışması süreci üzerinden sistem, toplum ve kapitalizm eleştirisi yapan bir filmdi. Adamın yaşadığı bu zorlu süreci ve yan hikaye olarak da aşevinde tanıştığı beş parasız kalan genç bir annenin yaşadığı zorlukları izliyoruz.
Derdini yalın bir dille anlatan güzel ve başarılı bir filmdi. Böyle filmler vasıtasıyla en gelişmiş ülkelerde bile her şeyin gülistanlık olmadığını, sistemde ciddi sorunların olduğunu, sefalet içinde yaşayan birçok insanın olduğunu görüyoruz.
7.5/10
1h 56m | 16
www.imdb.com
Barton Fink
İstemediği şekilde kötü senaryolar yazmak zorunda kalan bir senaristin yaşadığı süreci anlatarak sıradan bir şekilde başlayıp ikinci yarısında absürtleşerek gerilim-kara mizah tarzı bambaşka bir filme dönüşen bir yapımdı. Çok kötü olmasa da üzerimde hiçbir etki bırakmayan pek beğenemediğim bir film oldu maalesef.
5.8/10
2h 25m | 6
www.imdb.com
Paris, Texas
Paris manzaraları eşliğinde güzel bir aşk-yol filmi seyretmek beklentisiyle açtığım fakat çok daha farklı bir şeyle karşılaştığım bir film oldu. Filmin Paris ile uzaktan yakından ilgisi bile yokmuş.
Yalnızlık temasının hakim olduğu, ailesini bırakıp toplumdan uzaklaşan ve yıllarca ortalıkta görünmeyen bir adamın yıllar sonra dönüp dağılan ailesini birleştirmeye çalışmasını anlatan bir filmdi.Kazandığı ödüller ve IMDb puanından dolayı overrated bulduğum ortalama bir film olduğunu söylemeliyim. Güzel bir yönetmenlik, çok da iyi olmayan bir senaryo vardı.
6.5/10
3h | 16
www.imdb.com
Blue is The Warmest Colour
15 yaşındaki bir kızın duygularını, kendini keşfetme ve gelişim sürecini anlatan lgbt temalı bir aşk filmiydi. Fena başlamamıştı aslında ilerledikçe filmden soğudum maalesef. Gereğinden uzun süresiyle izlerken sıkıldığım, abartılı sahneleriyle pek de sevemediğim bir film oldu. Ama oyunculuklar oldukça başarılıydı.
5.5/10
2h 20m | 12
www.imdb.com
Dancer In The Dark
Yönetmenin izlediğim 2.filmi. Dogville'i farklı tarzı, simgesel yapısı, tiyatrosal anlatımıyla oldukça beğenmiş ve farklı bulmuştum fakat bu filmi hiç ama hiç sevemedim maalesef.
Aşırı derecede saçma ve abartılı bir senaryosu vardı filmin. Yönetmenin tarzını bildiğim için kadının adama biriktirdiği paradan bahsettiği sahneden itibaren filmin nasıl ilerleyeceğini tahmin etmek hiç zor olmadı. Sadece tek bir sahnede şaşırdım, o da filmin en absürt sahnesi olan
kadının adamı resmen paramparça ederek öldürdüğü sahneydi. Yönetmenin gerçekçi bir film yapmak gibi bir amacının olmadığının farkındayım ama böyle aşırı gerçekdışı filmleri hiç sevemiyorum maalesef. Absürt derecede dram-dram içim boğuldu izlerken. Karakterin aptallığına sinir oldum. Neyse daha fazla konuşmak istemiyorum senaryo hakkında... Sinematografi olarak da kötü bir filmdi. Çekimler, filmin renk tonu vs hiç sevemedim. Güzel oyunculuklar ve fena olmayan müzikler hatrına:
3/10
1h 53m | 16
www.imdb.com
The Conversation
Gözetleme uzmanı, casusluk yapan bir adamın işi gereği takip edip gözetlediği bir çiftin konuşma kayıtlarından cinayete kurban gideceğinden şüphelenmeye başlamasıyla yaşadıklarını anlatan bir psikolojik gerilim filmiydi. Film çok ilgi çekici ve güzel bir şekilde başladı fakat bu çekiciliği koruyamadı ve bir miktar sıkıcı bir şekilde devam etti. Bir önceki yorumumda bahsettiğim Blowup'tan esinlenmiş Coppola bu filminde. Ben onun kadar beğenmesem de yine de başarılı bir yapımdı. Ses kurgusu müthişti, müzikler güzeldi. İzlediğim son filmlerden sonra iyi geldi.
7/10