- Katılım
- 27 Kasım 2012
- Mesajlar
- 21,249
- Reaksiyon puanı
- 8,283
- Puanı
- 1,061
- Yaş
- 30
7 Nisan 1998
Neredeyse gece yarısı oldu ve eve dönüyorduk biz, her zamanki gibi yine oynuyorduk yolda. Arda koşarak bana doğru zıpladı, havada yakaladım, onu gören Azra da aynı hareketi yaptı. Sonra koşmaya başladılar ileriye doğru karanlık sokakta, ben de endişelenip arkalarından koştum. Canel koşmadı geride kaldı, bugün yorgundu dün fazla mesaiye kaldığı için. Çocuklar çok ısrar edince gezinmeye çıktık bugün. Ormana gittik yeşillikler içinde oturduk ve yeni aldığım fotoğraf makinesini çıkarttım ve fotoğraflarını çektim yürürken yeşillik içinde.
Birden… .Canel olduğu yere yığıldı. Ben donakaldım, gözbebeklerim büyüdü... Çocuklar onu görünce elimi bırakıp bağırarak yolun karşı tarafına doğru koşmaya başladılar ve… Asla gözümün önünden gitmeyen o saniyeler… Yüksek hızla gelen kamyonet çocukları metrelerce uzağa fırlattı.
Ve durmadan gitti!
Gözlerimi kapattım ve sımsıkı sarıldım ona. Sanki bir güç gelip her şeyi geri alacak, sanki 5 dakika öncesine döndürecek diye geçirdim içimden.
Umut ettim.
Olmadı.
Dakikalar geçti, ama hiçbir şey eski haline dönmedi.
Yeniden bağırmaya başladım.
Hiçbir şey değişmedi.
Sesim kesilene kadar bağırdım.
Kimse uyanmadı, hiçbir şey eskisi gibi olmadı.
Gözlerimi artık açamıyordum bile.
Ve sonra uyandım.
Hastanedeydim.
Yanımda karım vardı, beni bekliyordu.
Ve çocuklar…
Hayır…
Onlar artık yok.
30 Mart 2017
Karanlık bir ev, saat gece yarısını geçmiş. Sokak lambalarının bir yanıp bir söndüğü sokakta tek bir evin bir odasından cansız bir ışık yayılıyor sokağa doğru. Odanın içinde bir kadın var ve bilgisayardan yayınlan ışıklarla aydınlanan odada koltukta yalnız başına oturup ses kaydını dinliyor. Bir adamın ses kaydı çalınıyordu bilgisayarda, kadının gözlerinden yaşlar akıyordu sessizce ağlarken.“Ve sonra uyandım. Hastanedeydim. Yanımda karım vardı, beni bekliyordu. Ve çocuklar… Hayır… Onlar artık yok.” Kayıt bitti, peçete ile gözlerini sildi, yerinden kalktı ve karşı dolaptaki çekmeceyi açtı. İçinden bir fotoğraf alıp bakmaya başladı. Koltuğa geri döndü ve resme uzun uzun baktı sessizce ağlayarak. Resmin arkasını çevirdi, arkasında ise elle yazılmış bir yazı vardı.
Neredeyse gece yarısı oldu ve eve dönüyorduk biz, her zamanki gibi yine oynuyorduk yolda. Arda koşarak bana doğru zıpladı, havada yakaladım, onu gören Azra da aynı hareketi yaptı. Sonra koşmaya başladılar ileriye doğru karanlık sokakta, ben de endişelenip arkalarından koştum. Canel koşmadı geride kaldı, bugün yorgundu dün fazla mesaiye kaldığı için. Çocuklar çok ısrar edince gezinmeye çıktık bugün. Ormana gittik yeşillikler içinde oturduk ve yeni aldığım fotoğraf makinesini çıkarttım ve fotoğraflarını çektim yürürken yeşillik içinde.
Birden… .Canel olduğu yere yığıldı. Ben donakaldım, gözbebeklerim büyüdü... Çocuklar onu görünce elimi bırakıp bağırarak yolun karşı tarafına doğru koşmaya başladılar ve… Asla gözümün önünden gitmeyen o saniyeler… Yüksek hızla gelen kamyonet çocukları metrelerce uzağa fırlattı.
Ve durmadan gitti!
Gözlerimi kapattım ve sımsıkı sarıldım ona. Sanki bir güç gelip her şeyi geri alacak, sanki 5 dakika öncesine döndürecek diye geçirdim içimden.
Umut ettim.
Olmadı.
Dakikalar geçti, ama hiçbir şey eski haline dönmedi.
Yeniden bağırmaya başladım.
Hiçbir şey değişmedi.
Sesim kesilene kadar bağırdım.
Kimse uyanmadı, hiçbir şey eskisi gibi olmadı.
Gözlerimi artık açamıyordum bile.
Ve sonra uyandım.
Hastanedeydim.
Yanımda karım vardı, beni bekliyordu.
Ve çocuklar…
Hayır…
Onlar artık yok.
30 Mart 2017
Karanlık bir ev, saat gece yarısını geçmiş. Sokak lambalarının bir yanıp bir söndüğü sokakta tek bir evin bir odasından cansız bir ışık yayılıyor sokağa doğru. Odanın içinde bir kadın var ve bilgisayardan yayınlan ışıklarla aydınlanan odada koltukta yalnız başına oturup ses kaydını dinliyor. Bir adamın ses kaydı çalınıyordu bilgisayarda, kadının gözlerinden yaşlar akıyordu sessizce ağlarken.“Ve sonra uyandım. Hastanedeydim. Yanımda karım vardı, beni bekliyordu. Ve çocuklar… Hayır… Onlar artık yok.” Kayıt bitti, peçete ile gözlerini sildi, yerinden kalktı ve karşı dolaptaki çekmeceyi açtı. İçinden bir fotoğraf alıp bakmaya başladı. Koltuğa geri döndü ve resme uzun uzun baktı sessizce ağlayarak. Resmin arkasını çevirdi, arkasında ise elle yazılmış bir yazı vardı.
BÖLÜM 7
30 Mart 2017“Azra…” Kadının yüzünden akan yaşlar artık kurumuştu odadaki soluk ışıkla parlayan buruşmuş yanaklarında. Aynı kaydı 3. kez dinliyordu, ama yine aktı gözyaşları. “Demek kızının adını Azra koydun.”
Resimleri bıraktı sehpanın üzerine, eline telefonu aldı ve birisini aradı.
“Alo” duraksadı kadın, telefonu yavaşça indirdi aşağı düşüncelere dalarak ve kaldırıp konuşmaya devam etti. “Özür dilerim geç saatte aradığım için. Ne zaman getirebileceksin yeni kayıtları, yarın mümkün mü? Aynı kayıtları zaten defalarca dinledim, ama hala anlam veremiyorum neden bu hale geldi. Daha fazla dinlemek istiyorum, son görüştüğümüz gün bana sarf ettiği o sözlerin anlamını çözmek için bu ses kayıtlarını anlamam lazım, ama sanırım yavaş yavaş anlamaya başladım onu. Sen ne zaman geleceksin buraya? Sen de mutlaka gelip dinlemelisin abini artık.”
Karşısındakinin söyledikleri güçlükle duyuluyordu, kadın konuşmaya devam etti.
“Neden dinlemiyorsun? O senin abin. Hayır, ağlamıyorum ben. Neden direniyorsun? Seni kovdu, hakaretler yağdırdı, nefret ettirdi kendinden. Evet, ama biliyorsun, sağlıklı değildi abin ailesini kaybettikten sonra ve giderek daha da kötüye gitti. Tamam, yine aynı hikâyeyi anlatmayacağım. Yarın görüşürüz, bekliyor olacağım CD’leri. İyi geceler.”
Sabah olması gerekiyor hikâyenin devamı için, ama güneş kolay kolay doğmayacak.
Kadın yatağına gitti, her zamanki gibi başucundaki gece lambasını yaktı ve eline kumandayı alıp müziği açtı ve düşüncelere daldı.
Sabah oldu, kahvaltı sofrasında oturan kadın çalan kapının sesiyle yerinden kalktı ve kapıyı açtı. Gelen beklediği kişiydi ve gelen kadın elindeki poşeti kadına uzattı.
“Gelmeyecek misin içeri?” kapıyı iyice açtı içeri buyur etmek için.
“Niçin?”
“Konuşabiliriz biraz.” Elindeki poşeti açtı, içinde iki adet CD vardı. Yine az getirmişti, hepsini getirmekte diretiyor, her seferinde bir ya da iki CD getiriyordu.
“Konuşacak neyimiz var? Her şey senin yüzünden olmadı mı zaten?”
“Bunu neden söyleyip duruyorsun? Sen kayıtları dinlemedin bile, ama sanki her şeyi biliyor gibi konuşuyorsun. Madem biliyorsun, gel ve bana anlat her şeyi. Hak etmiyor muyum bilmeyi?”
“Hayır!” sesini yükseltti, “Hak etmiyorsun!”
“Peki neden bana bu kayıtları getirmeyi kabul ettin? Sen dinlemek istemedin bunları, yok edebilirdin ancak bunları getiriyorsun her seferinde. Madem hak etmiyorum, neden getiriyorsun bana?”
“Daha fazla soru sorma.”
“Soracağım!” sinirlenerek sesini yükseltti kadın. “Hep soracağım. Neden böyle davranıyorsun bana? Benim yüzümden mi oldu her şey? Benim yüzümden olduysa bana tek getirmektense bu CD’leri hepsini versene! Ben de öğrenip kurtulayım sen de kurtul!”
Gelen kadın bir hışımla döndü ve hızlı adımlarla uzaklaştı kapıdan.
“Leyla!” ardından bağırdı giden kadının. Kadın arkasını döndü ve kapıya doğru geri yürüdü.
“Bunları” sinirli bir şekilde seslendi Leyla. “Bunları sana sırf abim istediği için getiriyorum. Bana kalsa yok ederim ve sana ulaşmaması için elimden geleni yaparım.”
“Neden bana düşmansın?”
“Çünkü sorumlusu sensin!”
“Ne yaptım ben? Neden anlatmıyorsun, suçum ne benim?..”
“Abim öğrenmeni istiyor ki bu kayıtları sana göndermemi istedi benden.”
“Neden tek tek getiriyorsun CD’leri?”
Leyla arkasını döndü ve bu kez durmadan gitti. Kadın yine başarısız ikna girişiminin verdiği durgunlukla izledi onu giderken. Başını salladı ve kapıyı kapattı. İki CD’den birisini eline aldı, üzerinde “Hissikablelvuku #4 - 24 Eylül 1999” yazılıydı. Bilgisayarı açtı, CD’yi yerleştirdi ve kaydı oynattı.
24 Eylül 1999
Güzel bir gün...
Güzel şeylere gebe bir gün.
6 gün geçti, 2 gün önce yeni evime taşındım. Rüyamdaki gibi bir ev değil, resimde gördüğüm gibi. Eski, aşınmış laminant parkeler göze çarpsa da yerlere doğru uzanan lekeleriyle hatıralarla dolu fıstık yeşili duvarlar insanın ilk dikkatini çeken şeyler. Duvarlarda çivi delikleri ve sökülen çivilerin duvara verdiği zedelemeler adeta bir dekor oluşturmuş, adı da “rastgelelik sanatı” olsa gerek. 6 gün önce hastaneye giderken vazgeçtim ve geri döndüm eve. Çünkü… İyi hissetmedim hatırladıktan sonra o anları. 4 gün boyunca evimden çıkmadım hiç, sadece düşündüm. En sonunda emlaktan gelen telefon ile yeni evime taşınmak için hazırlandım, toparlandım ve buraya geldim. Çok bir şey getirmedim buraya, bir valiz ve bir sırt çantası. Çoğu kıyafetlerden oluşuyor, onun dışında parmakları aldım yanıma. Buzdolabına yerleştirdim, ilk işim o oldu zaten. 6 gün önce gitmeyip ertelediğim ziyareti yapacağım, bugün gideceğim karımın yanına.
Zaman kaybetmeden çıktım, bindim arabaya. Radyoyu açtım ve bir şarkı çıktı, sesini iyice yükselttim kafamı dağıtmak için.
30 Mart 2017
Kapı çaldı sert bir şekilde, zili kullanmamıştı gelen kişi. Belli ki sinirli ya da acelesi var. Kadın meraklı bir şekilde yerinden doğruldu, ses kaydını durdurdu. O mu gelmişti yoksa? Kadın kalktı ve kapının dürbününden baktı, bir adamdı gelen ama boyu uzun olduğu için yüzü görünmüyordu. Tereddütte kaldı kadın, açmadı kapıyı. Adam birkaç kez daha vurdu kapıya sertçe
“Aç şu kapıyı!”
“Ne istiyorsun?”
“Konuşacağız, aç kapıyı!”
“İstemiyorum, rahat bırak beni!”
“Lütfen… Kendini öldürmek istiyor, belki sen konuşursan…”
“Ne konuşacağım o kadınla? Konuşacak bir şeyim yok benim.”
“Özür dilemek istiyor senden, affetmeni istiyor.”
“Affedecek bir durum bile yok, bunu ona defalarca söyledim. Onu tanımamış olmayı isterdim, hayatımı alt üst ederken bir an bile benden af dileyeceği günü hayal etmiş miydi?”
“O senin annen… Annen! Anlıyor musun beni? Annen o senin! Annene böyle davranamazsın!”
“Annem de bana öyle davranamazdı, bana öyle şeyler yapamazdı. Ama yaptı! Hala yüzümde taşıyorum bunun izini, her gün görüyorum aynada. Git buradan ve bir daha gelme bu eve.”
“Haklısın… Lanet olsun ki haklısın. Ama bunu yapmam lazım…”
Adam kapıyı omuzlamaya başladı. Geriledi ve şiddetle vurdu kapıya. Kadın geriye doğru kaçtı telaşla, adam bir kez daha vurdu. Kadın bağırmaya başladı korku içinde, adam iyice geriledi ve koşarak bir omuz daha attı. Bir kez daha, bir kez daha, bir kez daha…
“Yeter… Yeter, lütfen git. Lütfen…” Kadın ayakta duramadı ve yere oturdu ağlayarak. “Rahat bırak beni, unutmak istiyorum her şeyi. Unutmak istiyorum yaşadıklarımı ve yaşattıklarını…”
Ses kesildi, adam kapıya vurmayı bıraktı. Kadının bağrışları ve kapı sesi kesilince yavaşça sessizlik çöktü. Kadın sinirlendi, sinirlendikçe ağlaması daha da şiddetlendi ve yine bağırmaya başladı.
“Unutmak istiyorum, anlıyor musun? Kurtulmak istiyorum bu anılardan artık! Benim için dünyada tek değerli olan şeyi aldınız benden! Ben hayatımda sadece tek bir şey için mutlu hissettim, sadece tek bir an mutlu olmak için diğer her şeyi ardımda bırakmayı göze aldım. Ama siz onu da aldınız benden. Beni denizin dibinde terk ettiniz ve şimdi kurtarmaya mı geldiniz? Onu aldınız benden… Aldınız…”
Yazan: Melih Salay
Copyright © Hissikablelvuku 2017, eTV
BÖLÜM 8 ve 9
Arabadan inip kararlıca kadına doğru yürüdüm, tereddütsüz bir şekilde yanına oturdum. Duraksadım, çekindim konuşmaya. Birden dilim çözülür gibi oldu, yine sustum. Kafamı bile çeviremedim. Neden böyle olmuştum ki? Daha yüzünü bile görmediğim bir insanın yanında neden bu kadar heyecanlandım?HiSSiKABLELVUKU
8. ve 9. Bölümü ile 3 Ekim Salı Fav10'da
8. ve 9. Bölümü ile 3 Ekim Salı Fav10'da