- Katılım
- 14 Temmuz 2014
- Mesajlar
- 24,267
- Reaksiyon puanı
- 41,078
- Puanı
- 1,061
- Yaş
- 27
- Konum
- Gökteki Yıldızlar ✨✨
- Web Sitesi
- www.ataturkungencligehitabesi.com
Kanlı Ay: Bölüm 1
Okurken dinlemeniz tavsiye edilir:
23.27
Ayağımın dibinden fareler ciyak ciyak geçişirken dengemi kaybettim. Her yer kapkaranlık. Islak zemine düştüm, kafamın ağır darbe almasını ani refleksle engellemiş olsam bile ıslak betonun tuzlu tadını almaktan kaçamadım. Ortalık börtü böcek dolmuştu. Demin bir lağım faresi burnumun üstünden atlayıp başımda gezinerek geçti gitti üzerimden.
Ayağa kalkmaya çalışırken çıtırdı hissettim. Ayağımın altında ezilen kabuklu böcekler olmalıydı bunlar, kendimden geçmiş bir halde olsam bile o an nedensiz bir şekilde zevk duydum bu böcek ezme eyleminden. Çıkardığı melodisel çıtırtıyı hissetmek insanı garip bir şekilde rahatlatıyordu. Tatlı bir kaşıntı da veriyordu üstelik. Boş zamanlarımda hobi olarak kabuklu böcek ezmeye karar verdim.
Etraf kapkaranlık, elektrikler gitmişti. Çıplak ve ıslak olduğumu fark etsem bile hâlâ nerede olduğumu ve neler olduğunu algıyamıyordum. Dışarıdan gelen çığlıklarla kendime geldim, çığlıkları bile bastıran bir rüzgar vardı dışarıda. Bir an İsrafil'in senfoniye başladığını düşündüm, doğanın bu korkunç sesi olsa olsa bitiş müziği olmalıydı...
10 yıl sonra - 12 Kasım 2037
Sıkıcı bir perşembe akşamı, basık bir sonbahar günü. Hava hem sıcak hem soğuk, gökyüzü berrak ve sakin. Martılar çığlık çığlığa geçip gidiyor üzerimizden. Bankada geçen yoğun günün verdiği yorgunlukla birlikte usulca iskeleye doğru ilerliyorum iş çıkışı. Birden birisinin adımı seslenmesi ile irkildim. Sesin kime ait olduğunu anında anlamıştım, bu aşık olduğum insanın, eski sınıf arkadaşım Zehra'nın sesiydi.
Gülerek yanıma geldi, sürmüş olduğu parfüm, parfüm değil bir çeşit uyuşturucu olmalıydı... Orta boylu, hafif çekik gözlü ve kumral tenliydi. Yanakları daima kızıl tonlarında olurdu. O da iskeleye gidiyordu, evimiz yakın olduğu için arada sırada aynı vapura denk gelirdik iş çıkışları. Hayatımın aşkıydı, tarif edilemez bir histi beraber yürümek. Ne var ki, tek taraflı bir histen ibaretti, aramızda bu türden hiçbir konuşma geçmemiş olsa bile ikimiz de durumu çok iyi biliyor ve saygıyla karşılıyorduk, o beni yakın bir arkadaş olarak görmek istiyordu, ötesi değil.
Havadan sudan konuşurken birden heyecanlı bir şekilde,
"Haftasonu bizimkilerle pikniğe gidiyoruz, sen de geliyorsun itiraz dinlemem."
"Bu havada mı? Yağmur yağacakmış ama
"Aaaa.. O zaman biz de..."
Lafını tamamlayamadı. İskeleye 30-40 adım kala, martı sürüsü hep birlikte Zehra'ya saldırdı.. İkimiz de ne olup bittiğinin farkına varamadan, Zehra, martıların arasında gözden kaybolmuştu bile. Nefesim tutulmuş, beynim durmuştu. Hareket edemiyordum. İnsanlar alanda toplanmış, martıları kovmaya çalışıyordu, ben ise donup kalmıştım düştüğüm yerde. Belki yüzden fazla martı vardı, hepsi aynı anda vahşi yönlerini açığa çıkarmışlardı. Ne yapıyorlardı? Niye bana değil de ona saldırmışlardı? Kendime gelip tüm gücümle martıları savuşturmaya başladığımda artık çok geç olduğunu anlamıştım. Birkaç dakika sonra tüm martılar defolup uçmuştu gökyüzüne. Uçarlarken canımdan parçalar da götürmüşlerdi. Zehra, paramparça halde yerde yatıyordu.
Daha demin canlı kanlı yanımda olan, benimle konuşan, hayatımın aşkı insan... Yüzünün büyük bir bölümü yoktu artık, iç organları dışarı çıkmış ve talan edilmişti. Göz çukurları bomboştu. Çevredeki insanlar toplanmış, beni uzaklaştırmaya çalışıyorlardı ondan.
İskeleye doğru koşmaya başladım, koştum, koştum, koştum ve dingin denize bıraktım kendimi. Denizin dibine batarken hiçbir şey düşünmüyordum, bu da müthiş bir huzur veriyordu. Bilincim yavaş yavaş gidiyordu... Bir elin bana dokunduğunu hissettim, yukarı doğru çekiyordu beni. Zehra'ydı bu, hissetmiştim...
Yaklaşık 1 Hafta Sonra
Günlerdir Bakırköy Ruh Hastalıkları hastanesinde tedavi görüyordum.
Kendimi sağlıklı hissettiğimi söylesem bile doktorlar Zehra'nın cenazesine katılmama müsaade etmemişlerdi. Yatağımda uzanırken benden sorumlu kel ve 50'li yaşlarda bir doktor ve yanında aralarında ilişki olduğu belli olan, çıtır bir hemşire çıkageldi. Doktor beni her zaman tanıyormuş gibi rahat bir şekilde selamladıktan sonra sandalyeyi yanıma çekerek oturdu.
- Anlat bakalım K. Neden denize atlayıp intihara kalkıştın?"
- Sizce?
- Bunu senden duymak istiyoruz, lütfen anlat.
- Neden mi?! Gözümün önünde şerefsiz martı sürüsü tarafından aşık olduğum kadın katledildi. Ne yapmamı bekliyordunuz?
- Bunu daha önce de konuşmuştuk K, bu kaçıncı artık?.
- Neyden bahsediyorsun?
- Geçirdiğin nöbetten. Şimdi söyleyeceklerime inanmayacaksın belki ama Zehra ölmedi.
Birden heyecanla yatağımdan doğruldum, duyduğuma inanamıyor, yanlış duymamış olmamı diliyordum.
- Ne diyorsun?? Ölmedi mi!
- Hayır ölmedi.
- Şükürler olsun allahım çok şükür şu an o kadar sevinçliyim ki..
- Yalnız...
- Ne yalnız? Sakat mı kaldı yoksa? Olsun, ölmüş olmasından iyidir ya sonuçta.
- Hayır sakat kalmadı. Sakat kalması ya da ölmesi için önce yaşamış olması gerekiyordu.
- Anlamadım, ne?
- Zehra hiç yaşamadı, hiç varolmadı. Hepsi senin zihninden çıkma.
- Ne saçmalıyorsun?
- Dönem dönem nöbet geçiyorsun, bu nöbetler zihninde reset oluşmasına ve anı kaybı yaşamasına yahut zaman kavramını yitirmene neden oluyor. 10 yıl önceki o olaydan sonra birçoğu gibi sen de ruh sağlığını yitirdin. Bu birden gerçekleşmedi, seni 2-3 yıldır tanıyoruz ama çok daha uzun zamandır böylesin.
- Zehra? Martılar?
- İkisi de senin geçmişin ama hayalindeki Zehra hiç yaşamadı. Yıllardır bizimlesin, bankada herhangi bir işin yok. Geçen gün hastaneden kaçmıştın. Dur bak ne göstereceğim sana.
Cebinden kalem çıkardı. Kalemin düğmesine basarak önümüzdeki boşluğa holografik bilgisayarını açtı, birkaç klasöre göz attıktan sonra üzerinde benim ismimin yazılı olduğu video dosyasını açtı. Video o güne, Zehra'nın martılar tarafından katledildiği güne aitti. İskeleye doğru tek başıma yürüyordum, robot gibiydim adeta. Kendi kendime konuştuğumu gördüm videoda, yanıma dönüp bir şeyler diyordum. Birden kendi kendimi yere atıyor ve önümdeki betona hayretler içinde bakıyordum. Hemen sonra koşuyor, koşuyor ve kendimi denize bırakıyordum..
Hatırlamaya başlıyordum yavaş yavaş... Tanıştığım, aşık olduğum sınıf arkadaşım Zehra.. O güzel parfümlü Zehra... Ölmemişti, çünkü hiç var olmamıştı. En azından ölmemiş olmasına sevindim yine de.
10 Yıl Önce, 11 Kasım 2027
23.32
Karanlık...
![4MlAn7.jpg](https://i.hizliresim.com/4MlAn7.jpg)
Okurken dinlemeniz tavsiye edilir:
Bölüm 1: Bitiş
11 Kasım 2027
23.27
Ayağımın dibinden fareler ciyak ciyak geçişirken dengemi kaybettim. Her yer kapkaranlık. Islak zemine düştüm, kafamın ağır darbe almasını ani refleksle engellemiş olsam bile ıslak betonun tuzlu tadını almaktan kaçamadım. Ortalık börtü böcek dolmuştu. Demin bir lağım faresi burnumun üstünden atlayıp başımda gezinerek geçti gitti üzerimden.
Ayağa kalkmaya çalışırken çıtırdı hissettim. Ayağımın altında ezilen kabuklu böcekler olmalıydı bunlar, kendimden geçmiş bir halde olsam bile o an nedensiz bir şekilde zevk duydum bu böcek ezme eyleminden. Çıkardığı melodisel çıtırtıyı hissetmek insanı garip bir şekilde rahatlatıyordu. Tatlı bir kaşıntı da veriyordu üstelik. Boş zamanlarımda hobi olarak kabuklu böcek ezmeye karar verdim.
Etraf kapkaranlık, elektrikler gitmişti. Çıplak ve ıslak olduğumu fark etsem bile hâlâ nerede olduğumu ve neler olduğunu algıyamıyordum. Dışarıdan gelen çığlıklarla kendime geldim, çığlıkları bile bastıran bir rüzgar vardı dışarıda. Bir an İsrafil'in senfoniye başladığını düşündüm, doğanın bu korkunç sesi olsa olsa bitiş müziği olmalıydı...
10 yıl sonra - 12 Kasım 2037
Sıkıcı bir perşembe akşamı, basık bir sonbahar günü. Hava hem sıcak hem soğuk, gökyüzü berrak ve sakin. Martılar çığlık çığlığa geçip gidiyor üzerimizden. Bankada geçen yoğun günün verdiği yorgunlukla birlikte usulca iskeleye doğru ilerliyorum iş çıkışı. Birden birisinin adımı seslenmesi ile irkildim. Sesin kime ait olduğunu anında anlamıştım, bu aşık olduğum insanın, eski sınıf arkadaşım Zehra'nın sesiydi.
Gülerek yanıma geldi, sürmüş olduğu parfüm, parfüm değil bir çeşit uyuşturucu olmalıydı... Orta boylu, hafif çekik gözlü ve kumral tenliydi. Yanakları daima kızıl tonlarında olurdu. O da iskeleye gidiyordu, evimiz yakın olduğu için arada sırada aynı vapura denk gelirdik iş çıkışları. Hayatımın aşkıydı, tarif edilemez bir histi beraber yürümek. Ne var ki, tek taraflı bir histen ibaretti, aramızda bu türden hiçbir konuşma geçmemiş olsa bile ikimiz de durumu çok iyi biliyor ve saygıyla karşılıyorduk, o beni yakın bir arkadaş olarak görmek istiyordu, ötesi değil.
Havadan sudan konuşurken birden heyecanlı bir şekilde,
"Haftasonu bizimkilerle pikniğe gidiyoruz, sen de geliyorsun itiraz dinlemem."
"Bu havada mı? Yağmur yağacakmış ama
"Aaaa.. O zaman biz de..."
Lafını tamamlayamadı. İskeleye 30-40 adım kala, martı sürüsü hep birlikte Zehra'ya saldırdı.. İkimiz de ne olup bittiğinin farkına varamadan, Zehra, martıların arasında gözden kaybolmuştu bile. Nefesim tutulmuş, beynim durmuştu. Hareket edemiyordum. İnsanlar alanda toplanmış, martıları kovmaya çalışıyordu, ben ise donup kalmıştım düştüğüm yerde. Belki yüzden fazla martı vardı, hepsi aynı anda vahşi yönlerini açığa çıkarmışlardı. Ne yapıyorlardı? Niye bana değil de ona saldırmışlardı? Kendime gelip tüm gücümle martıları savuşturmaya başladığımda artık çok geç olduğunu anlamıştım. Birkaç dakika sonra tüm martılar defolup uçmuştu gökyüzüne. Uçarlarken canımdan parçalar da götürmüşlerdi. Zehra, paramparça halde yerde yatıyordu.
Daha demin canlı kanlı yanımda olan, benimle konuşan, hayatımın aşkı insan... Yüzünün büyük bir bölümü yoktu artık, iç organları dışarı çıkmış ve talan edilmişti. Göz çukurları bomboştu. Çevredeki insanlar toplanmış, beni uzaklaştırmaya çalışıyorlardı ondan.
İskeleye doğru koşmaya başladım, koştum, koştum, koştum ve dingin denize bıraktım kendimi. Denizin dibine batarken hiçbir şey düşünmüyordum, bu da müthiş bir huzur veriyordu. Bilincim yavaş yavaş gidiyordu... Bir elin bana dokunduğunu hissettim, yukarı doğru çekiyordu beni. Zehra'ydı bu, hissetmiştim...
Yaklaşık 1 Hafta Sonra
Günlerdir Bakırköy Ruh Hastalıkları hastanesinde tedavi görüyordum.
Kendimi sağlıklı hissettiğimi söylesem bile doktorlar Zehra'nın cenazesine katılmama müsaade etmemişlerdi. Yatağımda uzanırken benden sorumlu kel ve 50'li yaşlarda bir doktor ve yanında aralarında ilişki olduğu belli olan, çıtır bir hemşire çıkageldi. Doktor beni her zaman tanıyormuş gibi rahat bir şekilde selamladıktan sonra sandalyeyi yanıma çekerek oturdu.
- Anlat bakalım K. Neden denize atlayıp intihara kalkıştın?"
- Sizce?
- Bunu senden duymak istiyoruz, lütfen anlat.
- Neden mi?! Gözümün önünde şerefsiz martı sürüsü tarafından aşık olduğum kadın katledildi. Ne yapmamı bekliyordunuz?
- Bunu daha önce de konuşmuştuk K, bu kaçıncı artık?.
- Neyden bahsediyorsun?
- Geçirdiğin nöbetten. Şimdi söyleyeceklerime inanmayacaksın belki ama Zehra ölmedi.
Birden heyecanla yatağımdan doğruldum, duyduğuma inanamıyor, yanlış duymamış olmamı diliyordum.
- Ne diyorsun?? Ölmedi mi!
- Hayır ölmedi.
- Şükürler olsun allahım çok şükür şu an o kadar sevinçliyim ki..
- Yalnız...
- Ne yalnız? Sakat mı kaldı yoksa? Olsun, ölmüş olmasından iyidir ya sonuçta.
- Hayır sakat kalmadı. Sakat kalması ya da ölmesi için önce yaşamış olması gerekiyordu.
- Anlamadım, ne?
- Zehra hiç yaşamadı, hiç varolmadı. Hepsi senin zihninden çıkma.
- Ne saçmalıyorsun?
- Dönem dönem nöbet geçiyorsun, bu nöbetler zihninde reset oluşmasına ve anı kaybı yaşamasına yahut zaman kavramını yitirmene neden oluyor. 10 yıl önceki o olaydan sonra birçoğu gibi sen de ruh sağlığını yitirdin. Bu birden gerçekleşmedi, seni 2-3 yıldır tanıyoruz ama çok daha uzun zamandır böylesin.
- Zehra? Martılar?
- İkisi de senin geçmişin ama hayalindeki Zehra hiç yaşamadı. Yıllardır bizimlesin, bankada herhangi bir işin yok. Geçen gün hastaneden kaçmıştın. Dur bak ne göstereceğim sana.
Cebinden kalem çıkardı. Kalemin düğmesine basarak önümüzdeki boşluğa holografik bilgisayarını açtı, birkaç klasöre göz attıktan sonra üzerinde benim ismimin yazılı olduğu video dosyasını açtı. Video o güne, Zehra'nın martılar tarafından katledildiği güne aitti. İskeleye doğru tek başıma yürüyordum, robot gibiydim adeta. Kendi kendime konuştuğumu gördüm videoda, yanıma dönüp bir şeyler diyordum. Birden kendi kendimi yere atıyor ve önümdeki betona hayretler içinde bakıyordum. Hemen sonra koşuyor, koşuyor ve kendimi denize bırakıyordum..
Hatırlamaya başlıyordum yavaş yavaş... Tanıştığım, aşık olduğum sınıf arkadaşım Zehra.. O güzel parfümlü Zehra... Ölmemişti, çünkü hiç var olmamıştı. En azından ölmemiş olmasına sevindim yine de.
10 Yıl Önce, 11 Kasım 2027
23.32
Karanlık...
Son düzenleme: