En Son İzlediğiniz Film? 🎞

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan şirin
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Yalnız Kahraman Ebuzer el-Gifari
1.5 saat sürdü fazla sıkılmadım. Yüksek dozda sünniliğe maruz kaldım ama neyse :D
Ebuzer son günlerde ilgimi çeken bir adam. Muhammed peygamber risalete başlamadan önce de tektanrıcı olduğu söyleniyor. Araştırma yaparken filminin çekildiğini görünce bir izleyeyim dedim.
Oyunculuklar Ebuzer ve Muaviye dışında sırıtıyordu. Hele müşrik tipler hiç olmamış. :D

Artı ve eksi şeklinde inceleyecek olursak:

Filmin artıları
Son kısımları harikaydı. Ebuzer ve Muaviye arasında meşhur bir konuşma vardı onu çok güzel canlandırmışlar. Tevbe suresinin 34-35 ayetleri iki defa tekrarlandı ikisinde de tüylerim diken diken oldu.
Bu arada Muaviye'nin yaptırdığı ve Ebuzer tarafından büyük eleştiriler alan müslümanlığa yakışmıyor diye eleştirilen sarayının adı "Kasrül Beyza" yani Ak Saray'mış. Neyse sustum :D Tıpkı Ebuzer gibi şimdiki Muaviye'ye de bir Ebuzer lazım.
Müşriklerin bağnazlığı, otoriterliği, hemen şiddete başvurmaları, atalarına körü körüne bağlılıkları ve sözlerinde durmamaları çok iyi bir şekilde canlandırılmış
En çok son kısımları sevdim zaten diğer taraflar için uzunca bir eksiler kısmı olacak :D

Filmin eksileri
Müşrik tiplerin Kuran'da tarif edilen müşriklerle alakası yoktu :)) Mesela yağmur için Menat'a ayin düzenlediler ondan yağmur dilendiler halbuki ayetten müşriklerin böyle bir tavrı olmadığı anlaşılıyor: "Onlara, "Gökten suyu kim indirip ölümünden sonra toprağı canlandırıyor?" diye sorsan, "ALLAH" diyecekler." (29/Ankebut 63)
Yine Menat için "Tanrıların tanrısı, en büyük tanrı" gibi tanımlamalar yaptılar halbuki müşrikler en büyük tanrı olarak Allah'ı görüyorlardı ancak Allah'ın aşağısında (dunillahi) bazı şefaatçiler/aracılar edinmişlerdi: "O'nun astlarından dost ve koruyucu edinenler, "Biz bunlara sırf bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz!" (derler)". (39/Zümer 3)
Müşriklerin namaz kılan Ebuzer'e gösterdikleri tepki de ilginçti. Sanki ilk kez namaz kılan birini görüyorlardı. Halbuki müşrikler de namaz kılıyordu zaten namaz binlerce yıldır yapılagelen bir ritüel: "Yazıklar olsun o namaz kılanlara" (107/Maun 4)
Müşriklerin bir başka deyimi "Muhammed'in Allah'ı".. Sanki müşrikler Allah'tan habersizmişler gibi gösterilmiş ama bu da doğru değil onlar da Allah'a inanıyorlardı sorun "yalnız" Allah'a inanmamalarıydı.
En çok dikkatimi çekenlerden biri de Amr b. İşam'a Mekke'li arkadaşlarının Ebu Cehil diye seslenmesi oldu :D Ebu Cehil ona müslümanlarca verilen isim ama neyse izleyiciler belki anlamaz diye yapmışlardır.
Muhammed için tam üç kez kullanılan "kainatın efendisi", "habibullah (Allah'ın sevgilisi)" hele "alemlerin efendisi" tabiri kanımı dondurdu. Putlaştırmanın bu kadarı. Bu hitaplar peygamberimizin ölümünden yüzlerce yıl sonra ona yakıştırılan iftiralar henüz vahyin ilk yılları anlatılıyor ama müslümanlar peygambere böyle mi sesleniyorlar?

Daha irili ufaklı birçok hata/yanlış var ama neyse yeter bu kadar :D

Puanım: 5.5/10
 

Neredeyse 3 saatlik süresine rağmen çok iyi bir filmdi. Russell Crowe süper oynamış, duruşuyla sesiyle filan bayaa karizmaydı.

Arenada'ki dövüş sahnelerini izleyince Spartacus'u özlediğimi anladım en yakın zamanda onuda tekrar izleyeyim :D

Müzikler çok iyiydi özellikle sonda ki müzik ve o sahne duygulandırdı.

9/10
 

Yine bir Kubrick filmi izledim ve yine aynı duyguları yaşadım. Filmin süresi kısa olmasına rağmen özellikle George ve karısının uzun diyalogları bazen sıktı ama genel olarak beğendim filmi. Çok zekice hazırlanan soygun planını Kubrick reyiz bölüm bölüm anlatarak farklı bi tarz yapmış ve hoşumada gitti.

Finaliyle ilgili bi eleştirim olucak.

O kadar detaylı bi planın sonu böyle bitmemeliydi, daha küçük bi bavula doldurabilir ve kaçabilirdi.

Bazı diyalogları uzun ve sıkıcı olan ama geneli itibariyle iyi bir filmdi.

7/10
 
@cevaa Gladiator harbi efsane bir film.

Hele sonda herkesin adamı omzunda taşıması o müzik beni baya duygulandırmıştı.

Reyiz bir de en sevdiğin Kubrick filmi hangisi?
 
@cevaa Gladiator harbi efsane bir film.

Hele sonda herkesin adamı omzunda taşıması o müzik beni baya duygulandırmıştı.

Reyiz bir de en sevdiğin Kubrick filmi hangisi?
Reyiz Kubrick'in 3 filmini izledim. Eyes Wide Shut, A Clockwork Orange ve The Killing ama üçü arasında en çok sevdiğim Eyes Wide Shut :D
 
Reyiz Kubrick'in 3 filmini izledim. Eyes Wide Shut, A Clockwork Orange ve The Killing ama üçü arasında en çok sevdiğim Eyes Wide Shut :D


Ben de bir tek Eyes Wide Shut'u izlemedim.:D Onda da Tom dayı var en yakın zamanda izleyeceğim.


iPhone 'den Tapatalk aracılığı ile gönderildi
 

Marlon Brando reyizin oyunculuk olarak müthiş bir performans gösterdiği içerisinde önemli mesajlarda veren bir filmdi. Her anı dolu dolu neredeyse boş sahnesi olmayan bir filmdi. O dönemin çalışma şartları, mafyanın etkiside anlatılmış. Brando reyizin kızla ilk başlarda konuştuğu sahneler çok iyiydi yer yer güldürdü reyiz :D

8.5/10
 

Sean Penn dolayısıyla bayadır izlemek istiyordum. Ama filmde baya sıkıldım. Çünkü tamamen gay haklarıyla ilgili olan tarihi olaylar işlenmiş. Harvey Milk karakteri pek anlatılmamış.

Sean Penn, Josh Brolin iyiydi. Özellikle Sean Penn yine bambaşka bir rolde döktürüyor.

Çok sıkıldığım ve gay meselesiyle olan kronolojik bir çalışmaydı. Gus Van Sant gibi bir yönetmenden bu kadar yüzeysel bir film beklemezdim.

6/10


Clint Eastwood'un izlemediğim başarılı filmlerinden. En beğendiklerimden oldu.

Konusu çok ilginç. Gerçek olması da daha da şok ediyor. Film ayrıca Los Angeles polisinin o dönemki yozlaşmasını ve o dönemki polis devletini de çok iyi yansıtmış.

Angelina Jolie iyiydi ama sanki biraz donuktu. Bence başka bir oyuncu oynasa kesin Oscar'ı alırdı.

Clint Eastwood filmi tüm ayrıntılarıyla anlatmış. Yaşayan efsane gerçekten.

Genelde pek ağlamam ama bu filmde gözyaşlarıma hakim olamadım.
Son sahnede çocuk ve annesinin buluşması baya duygulandırdı.

9/10


Thomas Vinterberg'i Jagten'ten dolayı bir kez daha izlemek istiyordum. Ayrıca şimdiye kadar Kuzey Avrupa sinemasından da boş çıkmadı.

Bu film de bana Jagten kadar sert gelmedi ama tabi ki yine gerçekçi ve soğuk bir dramdı. Ayrıca Jagten'de yaşadığım gerilimi bu filmde de yaşadım.

Çocukluktaki travmaların hayatı nasıl etkilediğini çok iyi anlatmış film.

Sonuyla da duygulandırdı:

Bebeğin adının da Martin olması ve amcanın çocuğa sana adının neden Martin olduğunu anlatacağım dediği yer.

7.5/10


Çocuk psikolojisiyle ilgili harika bir film. Bence bu filmden sonra insan çocuk yetiştirmeden önce iki kez düşünür. Bir çocuğa gereken önem verilmeyince, yeterince sevgi gösterilmeyince olacaklarla ilgili çok iyi bir psikolojik film.

Tabi Kevin karakteri de doğuştan garip bir karakter. Çocukken bile sosyopat davranışları sergiliyor. Ama bunun sebebi benim anladığım kadarıyla annesine sadece sahipsiz olmak istemesi.

Film sonu dahil her şeyiyle açık uçlu bir film. Psikanaliz gerektiren bir film. Ben mesela çocuktaki sorunların annenin yetersizliğinden kaynaklandığını düşünürken başkası çocuğun sorunlu doğduğunu düşünebilir.

Son anları da çok iyiydi:

Kevin favori kitabı Robin Hood'da olduğu gibi oklarla okulda dehşet saçıyor ve kız kardeşi ve babasını da öldürüyor. Sondaki o sarılma da koşulsuz anne sevgisini gösteriyor. Annesi artık çocuğunu kabulleniyor.

Kitabının daha ayrıntılı olduğunu düşünüyorum. Kesinlikle Boyhood'tan daha iyi ve gerçekçi bir film.

8/10


2015 filmlerine de yavaş yavaş başlıyoruz artık. Bu film de en çok beklediğim filmlerden biriydi.

Bolca mantık hatası var filmde. Die Antwoord diye rapçi bir grubu oynatmış filmde yönetmen. Neredeyse başrollerdi ve performanslar çok kötüydü tabi. Fazlasıyla absürt olmuş. Aksiyon sahnelerinde iyice göze battılar.

Güldüren sahneler vardı. Bolca mantık hatası vardı. Hugh Jackman'ı severim ama bu filmde kötüydü. Karakterinin fazla karikatürize olmasının payı var.

İzlemeseniz de olur ama eğlenceli vakit geçirttiriyor.

6/10


Yeni çıkan filmi şu sıralar çok gündemde ve baya beğenildi. Film hakkında önceki araştırmalarımda post-apokaliptik bir film olduğu söyleniyordu ama bu versiyonu bildiğimiz aksiyon-polisiye filmiydi. 2.filmde asıl olaylar başlıyormuş. Bu filmde Mad Max'in nasıl Mad Max olduğunu gördük.

Tabi bu film çok yetersiz bir filmdi. Mel Gibson dışında oyunculuklar kötü. Aksiyon sahneleri dönemine göre iyi ama komik durduğu yerler oluyor tabi. Hafif bir B Movie havasında bir filmdi ama tam olarak B-Movie de değil. Drive filmi bu filmden baya etkilenmiş. Bazı sahneleri birebir aynı. Aynı zamanda filmde çok belirgin bir Saw göndermesi de var. Tabi bu film Saw'a gönderme yapmıyor Saw büyük ihtimal bu filmden almış bu kısmı.

İlk film kötüydü ama bu filmin zaten seriyle pek bir alakası da yok. Şuan çıkan filmle de alakası yok. Seriye başlamak isteyenler 2. filmden başlasın bence.

5/10
 
Melankoli


Lars Von Trier in Nymphomaniac den sonra izlediğim ikinci filmi oldu. Nymphomaniac den sonra bu yönetmenin tüm filmlerini izlemeyi amaçladım ve bu filmden sonra bu amaç daha da pekişti.

Nymphomaniac in yönetmenlik, çekim ve görüntü tarzına kısaca teknik açıdan çok benzediği için heralde yönetmenin diğer tüm filmleri de bu tarzda. Oldukça özgün ve insanı yavaş yavaş içine alıyor.

Bu film için izlediğim en "Gerçekçi" bilimkurgu filmlerinden biri diyebilirim. O kadar gerçekçi ki, filmi izledikten sonra balkona çıkıp gökyüzüne baktım ve keşke gelse dedim. :)

Dünyaya yaklaşmakta olan bir gezegen ve iki kız kardeşin psikolojik tahlili... Gezegen dünyaya çarpacak mı yoksa yanından sıyrılıp geçecek mi?

Açıkcası izlemesi kolay bir film değil, izlerken çok yoruldum ve resmen ruhum daraldı. Zaten filmin amacı da buydu. Filmde bir giriş var hele, 2001 A Space Odyssey gibi ama daha kısa yani 8 dakika. Filmin girişi mükemmel bir sanatsal çalışma, Hollywood filmlerine alıştığımız için pekala sıkıcı gelebilir ama bu kaliteli olmadığı anlamına gelmez.

Filmdeki düğün sahnesi de The Godfather ve The Deer Hunter gibi gibi biraz uzun, yine de zevkle izledim.

Oyunculuklar ayakta alkışlanası. Kirsten Dunst Oscarlık performans sergilemiş hatta abartmıyorum Oscarı alan birçok oyuncudan daha iyi bir oyunculuk çıkarmış. Bildiğiniz melankolinin kitabını yazmış,, filmden sonra intihar etmediğine şükretmeliyiz çünkü o oyunculuk anca gerçek hayatta da melankolik bir yapıya sahip kişiler tarafından çıkarılabilirdi.

Nymphomaniac de başrol oynayan Charlotta Gainsbourg da bu filmde oynadığı yardımcı kadın karakter rolünün hakkını fazlasıyla vermiş. Mükemmel, mükemmel, mükemmel!

Ayrıca filmdeki Enişte rolünü oynayan adamın da oyunculuğunu çok beğendim. Karaktere bürünmüş resmen, Türk enişte havası vardı. :)

İnsanın içini bunaltan ve melankoliye teşvik eden bir yapıt. İnsanoğlunun evrendeki yerini, çaresizliğini, hiçliğini olabilecek en sade ve en gerçekçi şekilde sunmuşlar..

Enişte nin gezegenin dünyaya yaklaştığından emin olduktan sonra intihar etmesine şok oldum. Hiç beklemiyordum öyle bir şey, hayat dolu adam . Vay be! Karakterli, gururlu adammış!

Filmin son sahnesi bence dünya sinema tarihine geçebilecek harika bir kapanış sahnesiydi

Gezegenin dünyaya yaklaşması ve o çaresizlik hissi, o kadar gerçekçi yapılmış ki o hissi tatmamamız mümkün değil. Ne kadar kötü bir şey ama az sonra gezegen çarpacak ve yokolacaksın!

Görsel anlamda da çok iyi bir iş çıkarılmış, özellikle atlarla geziye çıkmaları ve sisli orman... Keşke yerlerinde olsaydık hissi veriyor.

Bilimkurgu soslu olsa da içinde daha çok isminden de anlaşıldığı gibi melankolik bir psikolojik drama olan sıradışı bir yapım.

Birbirlerinin değişik versiyonu olan filmleri izlemekten sıkılanlar ve farklı bir yapım izlemek isteyenlere önerilir, @OzaN @Danger UA! Nymphomaniac in aksine neredeyse hiç öyle sahneler yoktu, yine de sessiz ve geceye yakın bir vakit izlenirse daha uygun olur melankolik olarak. :)


8.4/10
 
1900 Efsanesi


Bir piyano Efsanesi! Yönetmenin izlediğim üçüncü filmi . En İyi Teklif gibi başyapıt bir filmi izledikten sonra illaki büyük beklentiye giriyor insan. Film şüphesiz oldukça güzel ama o beklediğim etkiyi alamadım. En İyi Teklif tadında bir etki bırakmadı.


Bu filmde oyunculuk ve özellikle müzik aşırı ön plana çıkmış. Başrol Tim Roth oynamamış resmen yaşamış. Oyunculuğunu yorumlamak haddime değil, saygı duyuyorum ve geçiyorum. Hayatımda gördüğüm en iyi oyunculuklardan biriydi.

Filmin bestecisi Ennio Moricane 'ye de ayrı parantez açmak gerek. İyi Kötü Çirkin, Bir Zamanlar Batı' da, Cennet Sineması gibi kült filmlerin de bestecisi imiş. Hepsinin de müzikleri ön plandaydı. İyi Kötü Çirkin in müzikleri halen aklımda, Bir Zamanlar Batı'da filmindeki mızıkayı da unutmak mümkün değil. Bu filmde de kendini aşmış, olağanüstü.

Hayatın tek düzeliği ile ilgili 1900 ün yaptığı son konuşması müthişti! Aynı zamanda Cazı icat eden siyahi adamla yaptıkları düello sahnesi de efsanevi.

Bunların dışında filmin başlarında gemi hareket ederken piyanoyu araba gibi sürmeleri ve 1900 ün daha çocuk yaşında öyle ustaca çalması da pek gerçekçi gelmedi . Ama olmayacak iş değil tabi.

Belli ki bir sanat filmiymiş. Filmin adını duyduğumda çok daha farklı şeyler bekliyordum, savaş filan. :) Güzel filmdi ama izlenmesi gerekilen bir filmmiydi bilmiyorum. Tek bildiğim bende Cennet Sineması ve En İyi Teklif tadında etki bırakmadığı...

7.4/10
 
Antichrist

Ne desem bilemedim. Çok çok sert bir psikolojik dram filmi. Lars Von Trier... Kesinlikle tarihe geçmiş bir yönetmen, tarihte yerini Tarkovsky'nin, Bergman ın yanlarında alacaktır şüphesiz.

Klasik Lars Von Trier filmi, her anlamıyla. Çekim tekniği, senaryo ilerlemesi, bölüm bölüm geçişleri, sembolizmi, sertliği, aykırılığı...

Fazlasıyla müstehcen ve kanlı sahne var, benim bile midemin kalkmasına sebep oldu.

Yer yer birkaç sahnede resmen yerimden sıçradım, psikolojik korku ögeleri fazlasıyla mevcut ama filmin teması o değil.

Buram buram sembolizm akıyor. Zaten filmin sonunda "Bu film Tarkovsky'e adanmıştır" yazıyor.

Derin bir Nietzsche felsefesi hakim. Her zaman alıştığımız "kadın iyidir, erkek güçlüdür" temasının tam tersi, "kadın doğası gereği kötüdür " gibi bir mesaj verilmiş, sanırım.

Üç dilenci diye geçen Karga, Tilki ve Ceylan ile Hz İsa nın doğumuna gelen Üç kral a atıfta bulunulmuş


Doğanın şeytanın evi olduğu, kadının da şeytanın en büyük yardımcısı olduğu vurgulanmış. Eden adlı orman Cennet i temsil ediyor, karı kocanın cennete gelmeleri ile Adem- Havva göndermesi yapılıyor...

İSA'ya, Hristiyanlığa, Tanrı'ya, Cennete, kadına karşıt bir film.

Mullohand Dr yi izledikten sonra heralde bundan daha zor bir film yoktur diyordum, varmış ve kim bilir böyle nice filmler var. Bu filmin ne olduğunu tümüyle anlayabilmek çok çok zor iş. Makaleler, yazılar, kitaplar okuyacaksın, araştırmalar yapacaksın, Nietzsche 'yi, Hristiyan mitolojisini çok iyi bileceksin, psikoloji bilimini, Freud' u anlayacaksın...
Anlaşılması için akademi isteyen bir film. Öyle bir tür yok ama Akademik filmleri diğer tür filmlerle bir tutmamak gerek, tümüyle birbirlerinden farklı filmler.

Bergman, Tarkovsky, David Lynch gibi adamların filmlerini izlemek emek isteyen bir iştir. Öyle izleyip de oldu bitti olmuyor. Hem sakin kafayla izleyeceksin hem de izledikten sonra bir hayli araştırma yapman gerekecek filmi kavrayabilmek için. Daha 3 filmini izledim ama bence Lars Von Trier in Filmleri de bu listeye girer.

Nymphomaniac değil ama Melancholia filmi de Antichrist tarzıydı. Sertlik, müstehcenlik bakımından Melankoli de bir şey yoktu ama çekim tekniği, giriş ve kapanış sahnelerinin teknik olarak çok benzemesi, kadın psikoloji ve insanın çaresizliği... Fazlasıyla benziyor.

İkisi de insanın ruhunu bunaltan, moral bozan filmler. İkisinin de müziği bir değişik. Antichrist in sanatsal önsöz ve sonsöz sahnelerinde çalan müzik filme çok iyi oturmuş. İlk duyduğumda Sarabande sandım, o değişmiş ama ikisini de besteleyen adam aynı : Handel.


Charlotta Gainsbourg ile yeniden karşılaştık. Heralde Lars Von Trier ile sağlam dost, yönetmenin izlediğim tüm filmlerinde aynı kadın ön plandaydı.

Tabi diğer filmlerinde de "Kadın" teması var. Bu adama boşuna Kadın düşmanı demiyorlar. :)


Velhasılıkelam, çarpıcı, sert, psikolojik gerilim, insanın içini bunaltan ve moral bozan bir senaryo, fazla Müstehcen ve iğrenç sahnelerle dolu, kendi alanında oldukça kaliteli aykırı bir film.

??? /10

Böyle derin filmleri puanlamak haddime değil. Yine de sıradan bir izleyici olarak +7 nin üstünde verebilirim formalite icabı.
 
The Fountain / Kaynak



Bu filmi ilk defa @OzaN ın önermesiyle duydum ve iyiki izlemişim. Şundan eminim ki kesinlikle etkinlik tarzı bir film değil, etkinlikte diğer filmlerden çok daha farklı tekniği olduğu için pek hoş karşılanacak bir film değil.

Denildiği gibi buram buram mistitizm, sembolizm, spiritualism kokan bir film. Bir müziği var ki off! Öyle böyle değil! Halen aklımda.

Şuana kadar izlediğim filmler içinde deseler ki ölmeden hemen önce izleyeceğin son film ne olsun? The Fountain derdim.


"Ölüm" üzerine mistik ve felsefik bir yapım. Filmin yarısı giriş kısmı, özellikle son 30 dakikadan itibaren açılıyor ve son 15-20 dakikada mükemmelleşiyor. Mükemmel üstü bir görsel şölen izliyoruz.

İzlerken hiç sıkılmamamış olsam da birçok kişiye çok sıkıcı gelebilir. Sakin kafayla ve dingin bir ruh haliyle izlenmesi daha hayırlı.

The Fountain, Hayat Ağacı ya da Ab-i Hayat... İnsanın ölümü yenme çabası. Daha doğrusu bedeni ölümsüzleştirme çabası.

""Ölüm bir hastalıktır. Aynı diğerleri gibi. Ve bir tedavisi vardır""


Gerçekten var mıdır? Mümkün müdür? Evet aslında mümkündür. Ve bunu sanırım sonunda adamımız da anlıyor.

Her ölüm aslında ölümsüzlüğe açılan bir kapıdır. Bedenlerimiz ruhumuzun hapishanesidir. Ancak ölünce özgürlüğe, nihai özgürlüğe kavuşuruz... Filmden böyle bir mesaj çıkardım ama öyle bir film ki isteyen bambaşka bir sonuç çıkarabilir. Adı üstünde sembolik ve mistik bir film.


İnsanın ölümle savaşı ve çaresizliği.. Birkaç gün önce izlediğim Melancholia'da da böylesine etkilenmiştim.

Aslında film Mayalılar ve ölüm hakkında düşündükleri üzerine kurulu.

Filmin ne olduğu ile ilgili çeşitli ihtimallerim var


Birinci ihtimale göre film 21.yy da geçiyor, 16."yy da anlatılanlar kadının yazdığı roman, 26.yy da anlatılanlarsa adamın hayal ya da rüyası. Ya da kadın adama romanı tamamlamasını istemişti, belki onları yazarak tamamlamıştır?
Aslında ölümsüzlüğü hiç bulamadı ve ölüme mağlup oldu.

İkinci ihtimale göre adam 21.yy da ölümsüzlüğü buldu ve 26.yy a kadar yaşadı. Ağaç olayı sanırım ölümsüzlüğü bulduğu ağacın altına karısını gömdü? Ve onu o yıldız toz bulutuna cam fanus üzerinden götürüp onun yeniden canlanmasını amaçladı, ağaç olarak olsa bile karısını seviyordu. Tabi bu ihtimale göre 16.yy da anlatılanlar? Yine kadının yazdığı roman olabilir?

Bana en mantıklısı 2 . ihtimal gibi geliyor ve ben ona inanıyorum. Biraz K Pax, biraz Pi nin Yaşamı gibi.

Teknik açıdan 2001 Bir Uzay Efsanesi izinden gitmeye çalışılmış ama sonradan iş Hollywood a kaymış ve kült olamamış.
Yine de çok beğendiğim bir film oldu. Özellikle ölüm sonrası ve öteki dünya ile ilgili kafasında soru işaretleri olanlar muhakkak izlemeli.


8.9/10
 
Son düzenleme:
The Fountain / Kaynak



Bu filmi ilk defa @OzaN ın önermesiyle duydum ve iyiki izlemişim. Şundan eminim ki kesinlikle etkinlik tarzı bir film değil, etkinlikte diğer filmlerden çok daha farklı tekniği olduğu için pek hoş karşılanacak bir film değil.

Denildiği gibi buram buram mistitizm, sembolizm, spiritualism kokan bir film. Bir müziği var ki off! Öyle böyle değil! Halen aklımda.

Şuana kadar izlediğim filmler içinde deseler ki ölmeden hemen önce izleyeceğin son film ne olsun? The Fountain derdim.


"Ölüm" üzerine mistik ve felsefik bir yapım. Filmin yarısı giriş kısmı, özellikle son 30 dakikadan itibaren açılıyor ve son 15-20 dakikada mükemmelleşiyor. Mükemmel üstü bir görsel şölen izliyoruz.

İzlerken hiç sıkılmamamış olsam da birçok kişiye çok sıkıcı gelebilir. Sakin kafayla ve dingin bir ruh haliyle izlenmesi daha hayırlı.

The Fountain, Hayat Ağacı ya da Ab-i Hayat... İnsanın ölümü yenme çabası. Daha doğrusu bedeni ölümsüzleştirme çabası.

""Ölüm bir hastalıktır. Aynı diğerleri gibi. Ve bir tedavisi vardır""


Gerçekten var mıdır? Mümkün müdür? Evet aslında mümkündür. Ve bunu sanırım sonunda adamımız da anlıyor.

Her ölüm aslında ölümsüzlüğe açılan bir kapıdır. Bedenlerimiz ruhumuzun hapishanesidir. Ancak ölünce özgürlüğe, nihai özgürlüğe kavuşuruz... Filmden böyle bir mesaj çıkardım ama öyle bir film ki isteyen bambaşka bir sonuç çıkarabilir. Adı üstünde sembolik ve mistik bir film.


İnsanın ölümle savaşı ve çaresizliği.. Birkaç gün önce izlediğim Melancholia'da da böylesine etkilenmiştim.

Aslında film Mayalılar ve ölüm hakkında düşündükleri üzerine kurulu.

Filmin ne olduğu ile ilgili çeşitli ihtimallerim var


Birinci ihtimale göre film 21.yy da geçiyor, 16."yy da anlatılanlar kadının yazdığı roman, 26.yy da anlatılanlarsa adamın hayal ya da rüyası. Ya da kadın adama romanı tamamlamasını istemişti, belki onları yazarak tamamlamıştır?
Aslında ölümsüzlüğü hiç bulamadı ve ölüme mağlup oldu.

İkinci ihtimale göre adam 21.yy da ölümsüzlüğü buldu ve 26.yy a kadar yaşadı. Ağaç olayı sanırım ölümsüzlüğü bulduğu ağacın altına karısını gömdü? Ve onu o yıldız toz bulutuna cam fanus üzerinden götürüp onun yeniden canlanmasını amaçladı, ağaç olarak olsa bile karısını seviyordu. Tabi bu ihtimale göre 16.yy da anlatılanlar? Yine kadının yazdığı roman olabilir?

Bana en mantıklısı 2 . ihtimal gibi geliyor ve ben ona inanıyorum. Biraz K Pax, biraz Pi nin Yaşamı gibi.

Teknik açıdan 2001 Bir Uzay Efsanesi izinden gitmeye çalışılmış ama sonradan iş Hollywood a kaymış ve kült olamamış.
Yine de çok beğendiğim bir film oldu. Özellikle ölüm sonrası ve öteki dünya ile ilgili kafasında soru işaretleri olanlar muhakkak izlemeli.


8.9/10
Etkinlik tarzı değil diyorsan hiç almayalım o zaman ama bir ara izlemek istiyorum bu filmi sevmeyeceğimi tahmin etsem de. :):)