En Son İzlediğiniz Film? 🎞

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan şirin
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

Bir Nefes Daha (2021)

Aldığı ödüllerle ilgimi çeken bir film olsa da beklentimin altında kaldı. Rap müziğin çıkış motivasyonlarıyla bonzai bağımlılığını birleştirip bir şeyler ortaya çıkarmış yönetmen... Filmde pek çok şeyin yeterince iyi işlendiğini söyleyemem, ana karakterin kolay sevilebilir olmayışı da film için eksi puan olmuş. İyi oyunculuk performansına karşın...

5/10
 
Birkaç günlük yorum biriktirip geldim...


Bizim Aile (1975)

Klasik bir Türk filmi. Teknik açıdan zayıf olsa da yakaladığı samimiyet sayesinde eğlendiriyor. Münir Özkul'un üstün performansı filmin en önemli artısı. Bazı kısımların fazla oldu bittiye getirilmesi, zengin kız fakir oğlan klişesinin en en klişe örneklerinden birini işlemesi ise eksileri arasında.

7/10

--------



Nausicaa of the Valley of the Wind (1984)

Miyazaki'nin ilk ünlü filmlerinden. Yıllardır Netflix listemde beklemesine karşın bir türlü elim gitmiyordu, nihayet son kalan filmlerden biri olarak izledim. Elimin gitmeyişinin bir sebebi varmış.


Muhteşem müzikleri ve Miyazaki'nin her zamanki görsel ve düşünsel yaratıcılığına karşın beni hiç içerisine çekemeyen bir filmdi. Hikayesine zayıf diyemem ama hikayenin ele alınış şekli çok vasattı.

5/10

--------



The Mirror Has Two Faces (1996)

Çok güzel başlayıp yere çakılan bir filmdi. Aşk üzerine özgün sayılabilecek söylemleri vardı. Hem adamın arayışı hem de kadın profesörün okulda yaptığı konuşmalar çok iyiydi. Fakat film ilerledikçe çok tahmin edilebilir, sıkıcı bir hikayeye bıraktı yerini. Süresi de çok uzun tutulmuş. Rivayete göre tarihteki ilk Süreyya Hanım'ın muhteşem değişimi de bu filmde yaşanmış.


5.5/10
 


1-2 izleyen biri olarak zaten kaçırmazdım sadece 1 hafta gecikti.

Harry Potter seven;bu dünyayı seven ve seriyi izleyenlerin izlemesini tavsiye edeceğim fantasik,büyülü bir film.

10 üzerinden 8
 
Reactions: bazinga


İçinde başarılı isimler barındıran çok keyifli bilimkurgu,macera,aksiyon ve komedi karması bir filmdi.

10 üzerinden 7.5 veriyorum.
 
Reactions: bazinga


Babamı Kim Öldürdü?

İzleyeli yaklaşık bir ay olsa da yorum yazamamıştım artık daha fazla gecikmeden aradan çıksın istiyorum. Eşcinsel bir adamın yıllar sonra babasıyla hesaplaşmasıyla başlıyor fakat oyun ilerledikçe aile, toksik maskülinite, siyaset gibi önemli konular üzerinden de sağlam mesajlar veriliyor. Oyun aslında Fransız bir yazarın hikayesinden uyarlanmasına rağmen kültürümüz için de oldukça tanıdık bir manzara sunuyor. Özellikle babanın geçirdiği iş kazası ve sonrasında bahsedilenleri dinlerken aradaki benzerlik tokat gibi insanın suratına çarpıyor. Zaten Fransız siyasetçi isimleri haricinde çeviri olduğunu hissettiren hiçbir tarafı yok ki bu da ilk andan itibaren izleyicinin oyuna kapılmasını sağlıyor.

Bu oyundan öncesine kadar sadece Canım Ailem'deki Furkan karakteriyle aşina olduğum (o da benim ayıbım olsun) Onur Ünsal 100 dakika boyunca bir an bile teklemeden öylesine etkileyici bir iş çıkarmıştı ki bu sezon izlediğim tek kişilik oyunlar arasında en iyi erkek oyuncu performansıydı bence (Zaten bu oyunu izledikten sonra Yakamoz S-245'in en parlayan oyuncularından biri olması hiç şaşırtmıyor). Oyun sonrasında tüm izleyiciler ellerimiz kızarana kadar ayakta alkışladık ama ondan bile fazlasını hak ediyordu açıkçası.


Not: Oyunun sahnelendiği Moda Sahnesi yakın zamana kadar aşırı zamlanan elektrik faturalarını ödemeyi protesto ediyordu ve hatta birkaç kez karanlıkta oyun oynadılar ama maalesef birkaç gün önce bayrağı indirmek zorunda kaldıklarını açıkladılar. Alkış demişken bu direnişi de alkışlamak isterim. 👏)

9/10



Düğün Şarkıcısı


Biri Bizi Gözetliyor yarışmasıyla ünlü olan Şehnaz adlı bir caz şarkıcısının değişen Türkiye profili sonucunda kendini düğün şarkıcısı olarak bulma sürecini konu alan, izlemesi keyifli bir oyun. Tabii popüler kültür göndermelerini ve pek çok meseleyi peş peşe düzensiz şekilde sıralamak yerine daha detaylı bir metin olsa, süresi de bir tık uzun tutulsa ortaya çok daha vurucu bir iş çıkabilirmiş ama bu haliyle de tatmin etti. Nergis Öztürk'ü çok beğendiğim için sahnede izleme fırsatını kaçırmak istemedim ki kendisi de biz izleyicileri pişman etmedi ve bir saat boyunca muhteşem bir enerjiyle akşamımıza renk kattı. Oyun yer yer doğaçlamaya da izin verdiği için izleyicileri de oyuna dahil etmesi oyunculuğunun etkisini daha da güçlendirdi. Hatta bir yerde benim üstümden de doğaçlama yaptı ki gülsem mi şaşırsam mı bilemedim. 1-2 repliği yüzüme bakarak söylemesi, oyun gereği dans ederken bana dokunması gibi detayları hiç saymıyorum bile.
Yani oyun zaten yeterince keyifliyken böyle özel bir deneyim yaşamış olmak ayrıca mutlu etti.


8/10
 
Son düzenleme:
Reactions: bazinga

Absürt,kara komedi tadında bir film olmuş...
Pandemi döneminde film çeken çok ünlü bir serinin oyuncularını yeni bir seri için bir araya toplayan bir film..
Pandemide nasıl film çekildiği,oyuncıların yaşantıları,oyuncuların seçimleri,sektör durumu herşeye dem vuran,kara komedi olmuş.
Çok beğenmedim birde uzun bir film açıkçası...

10 üzerinden 5.




Türevlerinin olduğu bir film...Çerezlik bir gerilim gilmi.
Basit.
10 üzerinden 6
 
Reactions: bazinga

Babam (2007)

Çetin Tekindor ve Melisa Şenolsun gibi iki çok sevdiğim oyuncuyu barındırdığı için şans vermek istediğim bir filmdi. Nihayet izledim, hatta bu filmle Netflix'teki yıllardır duran film listemi nihayet sıfırlamış oldum.


Öncelikle filmin adı çok yanlış seçilmiş. Babam ve Oğlum gibi klasik varken Babam diye Çetin Tekindor'lu yeni film çekmek ucuz bir hareket.

Filmin konusu güzel, kapsamı geniş. Birden fazla konuda çok doğru mesajlar içeriyor. Fakat sorun şu ki bunları biraz kör göze parmak sokma şeklinde yapıyor. Gereğinden fazla didaktik, gerçeklikten biraz kopuk hissettiriyor. Yerli ana akım sinemamız umarım ajitasyon hastalığından bir gün kurtulabilir.

Neticede sevdiğim bir film oldu ama kusurlarına rağmen değil her şeyiyle sevmeyi isterdim.

6.5/10
 

Eternity and a Day (1998)

Bu ara Mubi listemdeki en merak ettiklerimden bir kısmını eritmek istiyorum. Yunan yönetmen Theodoros Angelopoulos'un izlediğim ilk filmi oldu. Altın Palmiye ödüllü bir film.

Her şeyden önce filmin müzikleri olağanüstü başarılıydı. Görüntü yönetmenliği başarılıydı ancak restorasyon zamanı çoktan gelmiş. Keşke düzgün bir restorasyon yapıldıktan sonra izleseymişim.

Filmi sevmekle sevmemek arasında bir yerde kaldım. Sevdiğim kısımları vardı ama fazla soyutsallaştığı, şiirselliğin dozunu kaçırdığı kısımları sevmedim. Şiirsellik demişken çok iyi replikler olduğunu da kabul ediyorum tabii.

6/10
 

Reprise (2006)

The Worst Person in the World sonrası Trier'ın önceki işlerini de izlemek istiyordum. Mubi'ye gelmişken yönetmenin ilk filmiyle başlamak güzel oldu. Lakin film beklentimin altında kaldı. Yönetmen etkisinin çok hissedildiği, tıpkı The Worst Person in the World gibi pek çok özgünlük barındıran bir film. Bununla birlikte çok dağınık ve takibi zor bir film. Ana karakterlerinin sevilebilirlikten çok uzak oluşları da seyir zevki anlamında önemli bir handikaptı.

6/10
 

Güneşe Yolculuk (1999)

Yeşim Ustaoğlu'nun son filminden sonra izlediğim ikinci filmi oldu. İyi çekilmiş, teknik açıdan başarılı bir film.

Irkçılık şu aralar yeniden hayatımızda önemli bir gündem maddesi haline gelen hassas bir konu. O dönemin Türkiye'sinde yaşananlar hakkında doğrusu çok bilgim yok. Fakat özellikle çarpı işareti meselesiyle seviyesinin abartıldığını düşünüyorum.

Bunun dışında evrensel nitelikli bir konu olarak düşünüp yerel politikadan uzaklaşınca başarılı ve doğallığını izleyiciye geçiren bir filmdi. O dönemin İstanbul'unu gözler önüne sermesi ve Aygaz anonsuyla yaşattığı nostalji de filmi sevmeyi kolaylaştıran etkenlerdendi.

6.5/10
 

Bed & Board (1970)

Truffaut'un izlediğim ikinci filmi oldu. The 400 Blows'un sayısız devam filminden biri ve biraz ortasından dalmış gibi oldum ama tüm filmlerini izleyeceğimi sanmıyordum zaten.

İlgi çekici başlayan, oldukça eğlenceli anları olan bir film. Fakat Japon karakterin devreye girişinden sonraki senaryoyu pek sevdiğimi söyleyemem. Filmin de esas konusu o zaten. Yani ana olay örgüsünü sevmediğim ama detaylarında beğendiğim türlü noktaları olan bir filmdi. Son kısımlarda uyumamak için kendimi çok zor tuttuğumu itiraf etmem gerek.


6/10
 
Toplam 5 tane filmi var ya, çok da değil aslında.


Yalnız tam ortasından dalmışsın gerçekten, sırasıyla izleyince gerçekten keyifli bir seriyi tamamlamış oluyorsun ama iş işten geçmiş gibi artık.
 
Reactions: bazinga
Ben ilk filmi şimdiden unuttum zaten, bugün izlediğimi de haftaya unuturum.


Diğer filmlerden sevdiklerim olursa bir gün baştan tekrar izlerim inşallah.
 

Great Freedom (2021)

Hapishane yapımlarına karşı aşırı bir doygunluk oluştu bende ve mümkün oldukça kaçınmaya çalışıyorum. Fakat bu filme epey ses getirip Oscar'da kısa listeye kalması nedeniyle şans vermek zorunda hissettim kendimi. Mubi'de yayınlanması da bu şansı kolaylaştırdı tabii.

Öncelikle Mubi'de bugüne dek izlediğim en yüksek çözünürlüğe sahip filmdi sanırım. Diğer platformlardaki ortalama yayınlara göre de çok kaliteliydi görüntü. Cihazlarım 4K olmamasına rağmen filmin 4K olarak yayınlanması etkili oldu sanırım.

Görüntü yönetmenliği ve Franz Rogowski'nin performansı çok başarılıydı. Yakın sayılabilecek bir geçmişte, Avrupa'nın göbeğinde eşcinselliğin hapishaneye düşürecek nitelikte bir suç olarak kabul görmesi bugünden bakınca çok şaşırtıcı gerçekten. Fakat filmin bu olayın üzerine çok bir şey koyabildiğini söyleyemem. Büyük ölçüde sıkıcı, şaşırtıcı bir yönü olmayan dümdüz bir filmdi. Teknik kalite bir yere kadar. Hapishane filmlerinden uzak durmaya çalışma sebeplerimin haklılığını hatırlattı. Eşcinsel romantizminin beni hiçbir şekilde yakalayamadığını da...

5/10
 
Doctor Strange: Multiverse Of Madness

Wanda inanılmaz karizmatik ve filmi taşımış. Doctor'un film boyunca kaçacak delik araması rezillik.
İkilinin 10 saniye boyunca bile teke tek dövüşmemesi facia.

10 üzerinden 8 puan.
 
Son düzenleme:
Reactions: The_Erinch

The Promise (1996)

Dardenne kardeşlerin ilk ünlü olan filmiymiş. Avrupa'daki yasadışı göçmen sorununu çarpıcı bir hikayeyle ele alıyor film. Fakat doğrusu bana filmin duygusu çok geçmedi. Sorun neydi bilmiyorum, belki bu tarz daha etkileyici filmler izlemiş olmamdır. Evet, gerçekçiydi ama filmi ya da karakterleri çok umursamadım.

5.5/10
 

Üçüncü Sayfa (1999)

Zeki Demirkubuz'un Masumiyet ile Yazgı arasında yani en formda olduğu dönemde çektiği bir film. İki filmden de esintiler var filmde ve yine oldukça başarılı. Çarpıcı bir konu, başarılı oyunculuklar, iyi bir yönetmenlik. Daha da iyi olabilir miydi? Evet.

7/10
 

Sibyl (2019)

Virginie Efira ve Adele Exarchopoulos güzellikleri varken ne kadar kötü bir film olabilir ki diyerek izledim ve cevabımı almış oldum.
Belli ki Virginie Hanım güzelliği için belli aralıklarla türlü vasatlıklar izleyeceğiz.


Filmin fikirleri fena değil aslında ama uygulama çok sıkıntılı olmuş. Gereksiz karmaşık, tatsız bir kurgu.

4.5/10