En Son İzlediğiniz Film? 🎞

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan şirin
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

Fatih Akın'ın Head On (Duvara Karşı) filminde olduğu gibi The Edge of Heaven (Yaşamın Kıyısında) filminde de Türk oyuncular yer alıyor. Kesişen hayatları anlatan üç hikayenin yer aldığı bu filmde, aynı o filmde olduğu gibi, bu filmde de Almanya ile Türkiye arası mekik dokuyor Fatih Akın.

Kesişen hikaye meslesi iyi aslında da, işleyiş çok önemli oluyor bu konuda. Filmde dağınık bir senaryo vardı, biraz fazla tesadüfi idi meseleler, hatta bazı yerlerde "yok artık" denilecek tarzda olaylar da oluyor. Dümdüz bir mesele de anlatılmıyor tabii ki, politik meseleler de anlatılıyor. Filmde yapay bir sol meselesiyle karşılaşacaksınız ya da benim gözümde öyleydi. Türkiye'nin AB meselesi gündeme getiriliyor filmle ve halen daha alındığımız yok AB'ye. Hukukla ilgili meseleler de geçiyor ama tabii ki o meseleler biraz havada kalıyor. Tabii sadece bu meseleler dönmüyor, aynı zamanda eşcinsellik, İstanbul'un sokakları gibi şeyler de dönüyor. Karışık kuru yemiş gibi her şeyden azar azar var.

Ali Aksu hayat kadınıyla tanışır, o da Türk çıkar. Bunu gören iki Türk, Yeter isimli bu kadını otobüste Müslüman ve Türk olduğunu söyleyerek bu işlerden uzak durmasını söyler. Yeter de Ali Aksu'nun teklifini kabul edip onunla para karşılığı yaşamaya başlar. Ali, sigara ve alkol yüzünden yoğun bakıma alınır, sonrasında da kafada kurmalara başlar. Diğer taraftan bakkaldan profesörlük unvanı almış havasında olan Nejat Aksu'yu Yeter ile birlikte olduğunu düşünür, Yeter gideceği sırada tokatı yapıştırır Yeter'e ve Yeter hayatını kaybeder. Sonrasında Ali hapse girer, Nejat, Yeter'in kızı Ayten'i bulmak için İstanbul'a gider, kitapçı satın alır. Bakkaldan profesör unvanı almış havasında olan Nejat'ın hayatı Ayten'i bulmak için İstanbul'a taşınır böylece. Böylece ilk hikaye sona erer.

İkinci hikayede sol meselesi dönmeye başlar. Annesinin para gönderip okuttuğu Ayten kız devrimci olmuştur. Sonra yakalama emri çıkarıyorlar, bu da gidiyor Almanya'ya. Kesişmeye bakın, Nejat'ın ders verdiği üniversitede arkada oturan kız bu, vay arkadaş! Sonra dışarıda gördüğü kızla (Lotte) birlikte önce yemek yesin, sonrasında evinde kalmaya başlamasın mı, sonrasında yakınlaşmasınlar mı, polisler arabayla giderken Ayten'i yakalayıp İstanbul'a göndermesin mi ya da Gül Korkmaz'ı mı diyelim şimdi. İstanbul'a gittikten sonra bol bol hukuksal göndermeler geçmeye başlıyor ama hiçbir şey de derinlemesine değil, sanki kulaktan dolma bilgiler gibi. Ayten, Lotte'yi göndermesin mi sonra silah almayı, silahı çalan kapkaçcılar da onu o silahla öldürmesin mi, oradan da diplomatik kriz meselesine bağlanmasın mı, iyice ilginç noktaya gitti film. Tabii bu konuda diplomatik kriz çıkabilir elbette ama meselenin geldiği yer ilginç.

Sonucun bağlandığı üçüncü hikaye ise, Lotte'nin annesi Susanne'nın Nejat Aksu'yu ziyaret etmesiyle başlayan olaylarla devam ediyor. Sonrasında kızının isteğini düşünen Susanne ise, Ayten'i yardım etmek ister ve Ayten de aftan yararlanıp çıkar. Ayten bütün bu aksiyondan sıkılmıştır, bunu duyan devrimci arkadaşının tükürüğüne de maruz kalır. Hikayenin devamında Ali Aksu çıkar, ki ne kadar da kolay çıkıyor bu karakterler, çok ilginç. Cahit de (Head On, Duvara Karşı) çok ilginçtir çok kolay bir şekilde çıkmıştı hapisten. O ara ne oluyor da çıkıyorlar, çok ilginç. Ali Aksu oğlunun yanına değil, Trabzon'a gitmeyi tercih eder. Ayten, Susanne ile buluşur. Nejat o sırada Trabzon'a gider; Susanne ise Ayten'i Nejat'ın evine yerleştirmeye gider, kızı Lotte'nin odasında kalmaktadır. Nejat babasını bulmaya gider, o sırada baştaki Kazım Koyuncu sahnesi gelir, film gizemli bir şekilde boşluk bırakarak biter.

Filmi detaylı düşündükçe filmden daha da soğuyorsun, o derece. Head On filminin çok uzağında ve çok zorlama bir film, tabii bana göre. Kesişen hayat meselesi iyi de, o mesele de çok dağınık bir şekilde aktarılıyor.

5/10
 
Reactions: bazinga

Clear History (2013)

Uzun zamandır BluTV listemde bekleyen bir filmdi, sonunda izledim ve iyi ki izlemişim. Epeydir zekice espri yapabilen bir ekipten filme denk gelmediğimi farkettim. Filmin konusu çok güzeldi, giriş kısmına bayıldım. Oyuncu kadrosu da harikaydı. Özellikle Jon Hamm'i böyle eğlenceli bir rolde görmek güzeldi. Michael Keaton şahaneydi.

Konusu güzeldi dedim ama konunun işlenişi mükemmellikten çok uzaktı. Baştan itibaren sürekli düşüş halindeydi. Larry David'in karakteri üzerinden kurulmaya çalışılan kadın karakter ilişkileri hiç işlememiş. Fakat yine de gülüp eğlendirmeyi başardı. Curb Your Enthusiasm'a çok benzetilmiş. HBO Max gelince tekrar şans vereyim diziye.


6.5/10
 
Reactions: Araf

Hani klişe yaz dizileri olur ya işte onlardan hiçbir farkı yok. Zengin kız fakir oğlan modu, bir mekan sahibi olan ebeveyn, orayı ele geçirmeye çalışan zengin, bir de tabii saf karakterler ve onlardan birisi de zengin kızın sevgilisi, bunun yanında uyanık ve dolandırıcı karakter. Bir de tabii zengin kızı istemeyen, oğluyla ilgili plan kuran anne. Evet, bütün bu klişeleri topluyor film. Ata Demirer bonus olarak kendi canlandırdığı karakterin ebeveynini canlandırıyor ve kadın kılığına giriyor.

Zafer'in yaptığı mavi turda "olanlar olur" ve burada Tuvana Türkay'ın Aslı karakteri devreye girer. Sanırım filmin Sığacık'te çekilmesi, Sığacık'ın getirdiği manzaralar, Zafer ile Aslı'nın bazı sahnelerinin eğlenceli olması dışında akıla kalıcı pek bir şey yok. Tabii romantik kısmı bile klişe, klişe bir sonla bitiyor. Yaz dizisi izlemekten pek bir farkı yok. Komedi anlamında bazı yerleri güldürüyor ama özellikle Ata Demirer'in canlandırdığı Döndü karakteri hiç komik değildi. Ata Demirer komedyenlik anlamında çok başarılı, stand up anlamında güldürüyor ama çok üst düzey bir film çıkaramadı, tabii ki Eyyvah Eyvah dışında.

5/10
 
Reactions: bazinga

Köyden İndim Şehire (1974)

Eğlenceli bir komediydi. Dört usta başrolünün etkisiyle keyifli vakit geçirmek zor olmadı. 50 yıla yakın olmuş film çıkalı, bazı esprilerinin çok eskimesi normal. Sürenin kısa tutulup konunun fazla uzatılmaması da güzel olmuş. 70'lerde çoğu filmimiz 80 dakika civarıyken şimdi dizilerimizin süresi bu sürenin iki katı kadar.


7/10
 
Reactions: Araf

François Ozon'un yazıp yönettiği By the Grace of God filminde Bernard Preynat isimli papazın çocuk yaştaki kişilere tacizi ve zaman içerisinde cesaret edip dava açabilen kişileri konu alıyor. Üç hikaye öne çıkıyor: Birinci hikaye davayı ilk açan Alexandre ile, ikinci hikaye François ile, üçüncü hikaye ise Emmanuel ile hikaye sürüyor. Üç hikaye üzerinden çocuk istismarının ileride neler yol açabildiğinin psikolojik olarak gösterimi yapılıyor.

Bundan üç yıl önce Spotlight büyük bir cesaret gösterip rahiplerin pedofili meselesini ele almıştı, gerçek yaşanmış bir hikayeydi bu. Bu hikayede ise karakterler kurmaca ama gerçek olan tek şey, Bernard Preynat karakteri. Bilgilere göre 1972 ve 1991 tarihleri arasında gerçekleşiyor, en son yargılama tarihi ise Ocak 2020. Film adına bilinmesi gereken detaylar bunlar. Üç karakter de kurgusal karakter. Kurgusal karakterleri arattırdıımızda: Alexandre Guérin CEO, François Debord profesör ve Emmanuel Thomassin CFO. Film adına ilginç detay ama tabii bunların filmle alakası yok.

Filmin en büyük artısı, pedofiliye maruz kalan insanların psikolojisinin gösterilmesi ve buna maruz kalanların adalet araması yönünden cesaret vermesi. İkinci büyük artısı ise, insanı sorgulatmaya sevk etmesi. Yönetmen özellikle bu mesele üzerinden din üzerine sorgulatmaya itiyor. Gelelim eksilere: Birinci eksisi, belgesel niteliğinde olduğu için izlenmesinin zor olması. İkinci eksisi, üç karakter odaklı olduğu için konu dağılabiliyor. Üçüncü eksisi, göze sokmalı mesajlar vermeye de çalışabiliyor. Kısacası bu eksilere rağmen izlenmesi ve üzerine düşünülmesi gereken bir film.

6/10
 
Reactions: bazinga

Certifield Copy, İranlı yönetmen Abbas Kiyarüstemi'nin İran dışında çektiği ilk film olarak dikkat çekiyor. Film İtalya'da geçiyor ama başrol kadın oyuncu Fransız, başrol erkek oyuncu İngiliz ve bununla birlikte İtalyancanın yanı sıra Fransızca ve İngilizce konuşuluyor. Filmin Fransızca isminin Türkçe karşılığı "kopyalamak" ve İngilizcedeki karşılığı da "onaylı kopya", tabii yanlış da olabilir. Türkçe ismi ise, "aslı gibidir". Aslında filme verilen isimlerle anlatılmak istenen gösteriliyor.

Konferans vardır ve bu konferansa Britanyalı yazar James Miller katılmıştır. Elle de o konuşmayı dinleyenler arasındadır. Sonraki süreçte oğluyla yemek yemek için çıkar ve konuşmayı yarıda bırakır. James Miller ile buluşan ve arabayla yolculuğa çıkar. Abbas Kiyarüstemi'nin meşhurdur zaten arabayla yolculuk yaptırması ama tabii tamamı araba yolculuk üzerine değil. Film daha sonra Toskana'da geçmeye başlar ve o yolculuk yapan iki kişiden geriye eser yoktur.

Elle ile James Miller arasında ilk başta hayranlıkla başlayan sahneler geliyor. Elle, James Miller'in kitaplarına hayrandır. Daha sonra yolculukla başlayan ve Toskana ile devam eden süreçte, özellikle de o kafe sahnesinde Elle'nin İtalyan kadın garsonun evli olduklarını söylemesi üzerine düzeltmemesinden sonra filmin akışı değişiyor.

Filmde sanki yıllardır evliymiş izlenimi veren bir çift doğuyor ama tabii ki gerçeklikten kopuk kurmaca olduğu bariz belli; çünkü bütün bu olanlar hayatlarının bir kopyası ama olmayan bir kopyası ya da önceki hayranlık duyan yazar olayı da bir kopyaydı, yönetmen o konuyu havada bırakıyor. 15 yıl boyunca evli ve bir çocuğu olan çiftin aslı olmadığı da belli. Tam bir varsayım filmi.

Juliette Binoche çok başarılı bir oyunculuk sergiliyor. Geçişlerdeki performansı çok iyiydi. O kadar iyi ki zaten Cannes'ta "en iyi kadın oyuncu" ödülü kazanıyor. Film biraz da Before üçlemesini andırıyor ama tabii ki kurgusal olarak farklı. Bu filmde kafa karıştırıcılık hakim, o film daha sakin. Bu film daha çok ilişkiler ve evlilik üzerineydi. Biraz kafa karıştırıcı ama zaten isminden de kafa karıştırıcılık kendisini gösteriyor.

8/10
 
@Araf ilk haftaki yorumunun 1 gün gecikmesi rezaleti sonrası işi şansa bırakmamış.
Tek filmin seçileceğini bilseydim, önce seçilecek olan filmi izlerdim. Suç sende, detaylı açıklama yapmadın.
Diğer film seçildi hata kaza, onu da izlediğim için sorun yok. Yorumlarım hazır yani, sıkıntı yok.
 
Sadece foruma yorum yapmıyorum ki. Önce izliyorum, sonra yorumlamaya geçiyorum. Yorumlamak zaman alıyor tabii biraz.
Tamam işte, filmin linkini giriyorsun, sonra tuşa basıyorsun, yorum otomatik olarak yapılıyor.
Sonra yorumu alıp istediğin yere yapıştırıyorsun...
 
Reactions: Araf
Tamam işte, filmin linkini giriyorsun, sonra tuşa basıyorsun, yorum otomatik olarak yapılıyor.
Sonra yorumu alıp istediğin yere yapıştırıyorsun...
Bu da biraz şey gibi oluyor, başkasının yorumunu alıyormuşsun gibi. Kendim yazıyorum kendim, abartma o kadar da.
 
Reactions: Sherlock
Muhtemelen 1 film, belki 2 film seçilecektir yazıyor konuda, sen düzgün okumamışsın.
 
Reactions: Araf
Muhtemelen 1 film, belki 2 film seçilecektir yazıyor konuda, sen düzgün okumamışsın.
İşte gözüme "belki" takılmış olsa gerek. Eşitlik olursa diye düşündün muhtemelen de, öyle yapardın en fazla. Tek oy olsun, eşitlik olmaz, en rahatı.
 
İşte gözüme "belki" takılmış olsa gerek. Eşitlik olursa diye düşündün muhtemelen de, öyle yapardın en fazla. Tek oy olsun, eşitlik olmaz, en rahatı.
Eşitlik veya çok yüksek oy alıp 1 oy farklı geriden olursa iki film seçilecek. Mesela bu haftanın ikincisi şu ana kadar %50 oy almış. Böyle biterse iki film seçilir bu hafta. Çünkü iki film diğerlerine bariz fark atmış ama ikisi arasında sadece 1 oy fark var. Ama mesela bir film %70 aldı iki film %55. Üç film seçemeyeceğimize göre yine mecbur 1 film seçilecek. Bu nedenle net bir kural belirlemek mümkün olmadığı için belki ve muhtemelenlerle yola devam edeceğiz.
 
Reactions: Araf
Filmleri bu şekilde kaplumbağa hızında bitiririz gibi. Yönetmen şeklinde gidiyoruz, yani 12 yönetmen olacak sanırım. Eylül'ün ortasında bitiririz muhtemelen etkinliği.
12. etkinlik için ödül töreni de düzenlemedik daha.
 
Acelemiz yok, maksat bol bol kaliteli film izleyelim.
2 günde 1 film ideal bir hız sana düşük kalsa da birçoğuna çok hızlı.


Ödül töreni aklımda ama yoğun bir haftasonu oldu. İlk fırsatta başlayacağız.
 
Reactions: Araf

Onur Ünlü'nün ilk uzun metrajlı filmi, bu film. Genelde senarist ve oyunculuk yapardı. Oyunculuk dediysem de Deli Yürek'te Umur'u canlandırmıştı, o kadar. Bu filme kadar genelde senarist kimliğiyle ön plana çıkıyordu. Bu filmden sonra da Güneşin Oğlu isimli film çekmişti aynı iki başrolle ve iyi bir filmdi, farklıydı.

Bu filmde mafya çetesindeki birini öldüren Musa Rami'nin mafya çetesiyle başa çıkma hikayesini izliyoruz. Kendisinden yaşça küçük tez öğrencisi Funda'ya aşkını, üç aylık ömrünün kalışını ve ailesini, öldürdüğü kişi yüzünden mafya yüzünden kaybedişini izliyoruz. Filmin konusu böyle ama konusu dağınık, kurgu oradan oraya atlamalar fazlasıyla mevcut ama farklı kafada. Birçok Yeşilçam ve Hollywood klişesi bir araya toplanmış ve ortaya bu film çıkmış. Özellikle de Hollywood'un soğukluğunu, umarsızlığı taşınmış filme. Parodi film de diyebiliriz film için. Polislik üzerine değil, daha çok komedi unsurlarının toplandığı bir film, sadece teması polisiye. Polisiye diye izlerseniz, kesinlikle hayal kırıklığına uğrarsınız.

6/10
 
Reactions: bazinga