Fatih Akın'ın Head On (Duvara Karşı) filminde olduğu gibi The Edge of Heaven (Yaşamın Kıyısında) filminde de Türk oyuncular yer alıyor. Kesişen hayatları anlatan üç hikayenin yer aldığı bu filmde, aynı o filmde olduğu gibi, bu filmde de Almanya ile Türkiye arası mekik dokuyor Fatih Akın.
Kesişen hikaye meslesi iyi aslında da, işleyiş çok önemli oluyor bu konuda. Filmde dağınık bir senaryo vardı, biraz fazla tesadüfi idi meseleler, hatta bazı yerlerde "yok artık" denilecek tarzda olaylar da oluyor. Dümdüz bir mesele de anlatılmıyor tabii ki, politik meseleler de anlatılıyor. Filmde yapay bir sol meselesiyle karşılaşacaksınız ya da benim gözümde öyleydi. Türkiye'nin AB meselesi gündeme getiriliyor filmle ve halen daha alındığımız yok AB'ye. Hukukla ilgili meseleler de geçiyor ama tabii ki o meseleler biraz havada kalıyor. Tabii sadece bu meseleler dönmüyor, aynı zamanda eşcinsellik, İstanbul'un sokakları gibi şeyler de dönüyor. Karışık kuru yemiş gibi her şeyden azar azar var.
Ali Aksu hayat kadınıyla tanışır, o da Türk çıkar. Bunu gören iki Türk, Yeter isimli bu kadını otobüste Müslüman ve Türk olduğunu söyleyerek bu işlerden uzak durmasını söyler. Yeter de Ali Aksu'nun teklifini kabul edip onunla para karşılığı yaşamaya başlar. Ali, sigara ve alkol yüzünden yoğun bakıma alınır, sonrasında da kafada kurmalara başlar. Diğer taraftan bakkaldan profesörlük unvanı almış havasında olan Nejat Aksu'yu Yeter ile birlikte olduğunu düşünür, Yeter gideceği sırada tokatı yapıştırır Yeter'e ve Yeter hayatını kaybeder. Sonrasında Ali hapse girer, Nejat, Yeter'in kızı Ayten'i bulmak için İstanbul'a gider, kitapçı satın alır. Bakkaldan profesör unvanı almış havasında olan Nejat'ın hayatı Ayten'i bulmak için İstanbul'a taşınır böylece. Böylece ilk hikaye sona erer.
İkinci hikayede sol meselesi dönmeye başlar. Annesinin para gönderip okuttuğu Ayten kız devrimci olmuştur. Sonra yakalama emri çıkarıyorlar, bu da gidiyor Almanya'ya. Kesişmeye bakın, Nejat'ın ders verdiği üniversitede arkada oturan kız bu, vay arkadaş! Sonra dışarıda gördüğü kızla (Lotte) birlikte önce yemek yesin, sonrasında evinde kalmaya başlamasın mı, sonrasında yakınlaşmasınlar mı, polisler arabayla giderken Ayten'i yakalayıp İstanbul'a göndermesin mi ya da Gül Korkmaz'ı mı diyelim şimdi. İstanbul'a gittikten sonra bol bol hukuksal göndermeler geçmeye başlıyor ama hiçbir şey de derinlemesine değil, sanki kulaktan dolma bilgiler gibi. Ayten, Lotte'yi göndermesin mi sonra silah almayı, silahı çalan kapkaçcılar da onu o silahla öldürmesin mi, oradan da diplomatik kriz meselesine bağlanmasın mı, iyice ilginç noktaya gitti film. Tabii bu konuda diplomatik kriz çıkabilir elbette ama meselenin geldiği yer ilginç.
Sonucun bağlandığı üçüncü hikaye ise, Lotte'nin annesi Susanne'nın Nejat Aksu'yu ziyaret etmesiyle başlayan olaylarla devam ediyor. Sonrasında kızının isteğini düşünen Susanne ise, Ayten'i yardım etmek ister ve Ayten de aftan yararlanıp çıkar. Ayten bütün bu aksiyondan sıkılmıştır, bunu duyan devrimci arkadaşının tükürüğüne de maruz kalır. Hikayenin devamında Ali Aksu çıkar, ki ne kadar da kolay çıkıyor bu karakterler, çok ilginç. Cahit de (Head On, Duvara Karşı) çok ilginçtir çok kolay bir şekilde çıkmıştı hapisten. O ara ne oluyor da çıkıyorlar, çok ilginç. Ali Aksu oğlunun yanına değil, Trabzon'a gitmeyi tercih eder. Ayten, Susanne ile buluşur. Nejat o sırada Trabzon'a gider; Susanne ise Ayten'i Nejat'ın evine yerleştirmeye gider, kızı Lotte'nin odasında kalmaktadır. Nejat babasını bulmaya gider, o sırada baştaki Kazım Koyuncu sahnesi gelir, film gizemli bir şekilde boşluk bırakarak biter.
İkinci hikayede sol meselesi dönmeye başlar. Annesinin para gönderip okuttuğu Ayten kız devrimci olmuştur. Sonra yakalama emri çıkarıyorlar, bu da gidiyor Almanya'ya. Kesişmeye bakın, Nejat'ın ders verdiği üniversitede arkada oturan kız bu, vay arkadaş! Sonra dışarıda gördüğü kızla (Lotte) birlikte önce yemek yesin, sonrasında evinde kalmaya başlamasın mı, sonrasında yakınlaşmasınlar mı, polisler arabayla giderken Ayten'i yakalayıp İstanbul'a göndermesin mi ya da Gül Korkmaz'ı mı diyelim şimdi. İstanbul'a gittikten sonra bol bol hukuksal göndermeler geçmeye başlıyor ama hiçbir şey de derinlemesine değil, sanki kulaktan dolma bilgiler gibi. Ayten, Lotte'yi göndermesin mi sonra silah almayı, silahı çalan kapkaçcılar da onu o silahla öldürmesin mi, oradan da diplomatik kriz meselesine bağlanmasın mı, iyice ilginç noktaya gitti film. Tabii bu konuda diplomatik kriz çıkabilir elbette ama meselenin geldiği yer ilginç.
Sonucun bağlandığı üçüncü hikaye ise, Lotte'nin annesi Susanne'nın Nejat Aksu'yu ziyaret etmesiyle başlayan olaylarla devam ediyor. Sonrasında kızının isteğini düşünen Susanne ise, Ayten'i yardım etmek ister ve Ayten de aftan yararlanıp çıkar. Ayten bütün bu aksiyondan sıkılmıştır, bunu duyan devrimci arkadaşının tükürüğüne de maruz kalır. Hikayenin devamında Ali Aksu çıkar, ki ne kadar da kolay çıkıyor bu karakterler, çok ilginç. Cahit de (Head On, Duvara Karşı) çok ilginçtir çok kolay bir şekilde çıkmıştı hapisten. O ara ne oluyor da çıkıyorlar, çok ilginç. Ali Aksu oğlunun yanına değil, Trabzon'a gitmeyi tercih eder. Ayten, Susanne ile buluşur. Nejat o sırada Trabzon'a gider; Susanne ise Ayten'i Nejat'ın evine yerleştirmeye gider, kızı Lotte'nin odasında kalmaktadır. Nejat babasını bulmaya gider, o sırada baştaki Kazım Koyuncu sahnesi gelir, film gizemli bir şekilde boşluk bırakarak biter.
Filmi detaylı düşündükçe filmden daha da soğuyorsun, o derece. Head On filminin çok uzağında ve çok zorlama bir film, tabii bana göre. Kesişen hayat meselesi iyi de, o mesele de çok dağınık bir şekilde aktarılıyor.
5/10