En Son İzlediğiniz Film? 🎞

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan şirin
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

Tom McCarthy'nin yönetmenliğini yaptığı ve Josh Singer ile senaristliğini üstlendiği Spotlight, çok önemli bir konuya temas ediyor, o da pedofili konusu. Pedofili, hatta din görevlisinin din istismarı işleniyor, yani rahiplerin.

The Boston Globe çalışanları canla başla, Katolik kilisesinin rahiplerinin çocuklara tacizlerini araştırmaya çalışıyor. Araştırmaya çalıştıkça sistemin çarkları arasında sıkışıyorlar ama bir şey yapmaları lazımdır, o da sistemi yenmeleri. 2001 yılında geçen film gerçek bir öykü.

Film tamamen konu odaklı olduğu için tam anlamıyla belgesel havasında gelişiryor olaylar. Tamamen konu odaklı olduğu için de izlemeyi zorlaştırıyor, sanki akademik bir çalışmaymış gibi geliyor. Filmin hem vicdani bir yanı var, hem de kimi zaman hukuksal terimlerle dayalı bir yanı var. Filmin içerisindeki konu cesaret edilmesi zor bir konu, aynı zamanda filmin ortaya konması da cesaret edilmesi zor bir konu. Olayın çok detayına inmeden, olayın iç yüzünü anlatma söz konusu oldu filmin, belki biraz daha detaylı olarak anlatılabilirdi ama böyle bile iyi. Filmin en büyük artısı ise, film içerisindeki olayın gösterilmeye çalışılmaması ve olayın abartılı bir şekilde dramatize edilerek aktarılmaması. Filmde sadece gazetecilerin mücadelesi ve olay, gazetecilerin gözüyle aktarılıyor.

8/10
 

Morning Glory (2010)

Sırf Rachel McAdams var diye izlemek istediğim ve Netflix'e gelince izlediğim bir film oldu. Ve de sırf Rachel McAdams var diye fena bulmadım.


Televizyon dünyasında geçen işleri seviyorum. Fakat bu film oldukça klişe şeyler etrafında dolaşıyor. Senaryoda bence pek çok problemli nokta var. Fakat Rachel McAdams'ın şirinliği ve Harrison Ford'ın varlığı idare eder bir film olmasını sağlıyor. İzlemeyen bir şey kaçırmaz...

5.5/10
 

Parasite, Bong Joon Ho'nun zirve işi. Bu zirve işinde, bir diğer zirve işi olan Memories of Murder filmindeki başrol oyuncusu Kang-ho Song başrolde. Bu filmi bir kere izlemek yetmez; birden fazla izlemek gerekir; çünkü detayları yorumlamaya dayalı bir film olduğunu düşünürsek, her izlediğinizde ayrı ayrı yorumlayabilirsiniz. Bu da böyle filmlerden birisi.

Filmde Kim ailesinin, Park ailesinin evine yerleşmesi anlatılıyor ama bu sıradan bir yerleşme değil. Bodrum katında fakirlik içinde yaşayan bir ailenin, saf zengin ailesinin evine işçi olarak yerleşmesi. Gelişen olaylar da birbirini tamamlar tarzda. Bong Joon Ho başarılı çekim teknikleriyle kendini aşıyor ve sınıfsal farklılıkları ön planda tutan sahneleriyle göz dolduruyor. Filme dair en büyük sıkıntı ise, sonunun biraz uzun tutulması. Yüksek tempoda gidiyor ama finalde varsayımsal bir şekilde ilerleyip tempo düşüyor.

Kim ailesi fakirlik içinde yaşayan, "her yol mübahtır" mottosuyla Park ailesine taşınan ama Park ailesinde eski çalışanın görünmesiyle birlikte son bir saatin hareketli geçmeye başladığı bir ortam oluşuyor.

İlk bir saati komedi tadında geçiyor ama son bir saati drama dönüşüyor. Yağmur yağar; o yağmur beraberinde sınıfsal farklılıkları getirir. Bir sel çıkar, fakir ailelerin evlerine sel basar, Kim ailesinin de öyle, bodrum katında yaşamak böyle bir şey işte.

Koku detayı çok iyi. Kim ailesi rutubet kokar, Park ailesi bu kokuyu fark eder ve iğrenir. Sondaki patlama da buradan gelir. Patlama noktası çok iyi olsa da, final bölümünün uzatılması sıkıntılıydı. Vurucu bir şekilde bitseydi çok daha iyi olurdu.

9/10
 

The Souvenir (2019)

Zor bir film olacağının bilincinde olarak izlesem de bu kadar zorunu da beklemiyordum. Bazı filmler vardır kötü filmdir ama kötü olduğunun bilincindedir ve eğlenecek bir yönünü bulursunuz. Fakat bu film kendini çok iyi sanan çok kötü bir film ve böylesi hiç çekilmiyor...

Karakterleri, diyalogları o kadar sıkıcı, birbirinden kopuk ve ilgi çekici olmaktan uzak ki bu filmden sıkılmamayı başarıp bir de yüksek puan veren eleştirmenleri anlamak çok zor. Hiçbir eleştirmen de çıkıp "aga bu nedir" diyememiş. İkincisi çıkacak ve aşırı övgü aldı diye ilkini Netflix'e gelmişken izleyeyim dedim ama sanırım ikincisine de bir iki saat ayıramayacağım...

İzlediğim en kötü film bile olabilir.

1/10
 

Hayat Var, Reha Erdem'in yazıp yönettiği bir film. Filmin kadrosunda Elit İşcan ve Erdal Beşikçioğlu gibi iki isim var ve iki isim de başarılı. Filmde Hayat'ın hayat hikayesi anlatılır. Öyle alelade bir hayat hikayesi de değildir; ihmâlkar bir baba, yatalak bir dede, ayrı bir anne ve toplumun içinde kaybolmuş bir çocuğun hayat hikayesi. Onun için de bir hayat var.

Filmde müzik yok gibi bir şey, Hayat karakterinin mırıldanmasını müzik sayabilirsiniz. O mırıldanma sesi de, kendi çığlığını bastırması. Diyalog az, filmin gidişatından film anlaşılmaya çalışılıyor. Filmin karmaşık bir kurgusu var, olaydan ziyade Hayat'ın durumu üzerine olaylar gelişiyor ve bu da beraberinde karmaşayı da getiriyor. Filmdeki olayların etkileyiciliği olsa da, teknik olarak filmdeki olaylara odaklanmak biraz zor olabiliyor, zor bir film ya da daha doğrusu yönetmenin tarzına alışkın olmayanlar için zor bir film diyelim. Filmin süresi de uzun, biraz daha kısa bir film olabilirdi.

6/10
 
Reactions: bazinga and MasacRE

G.O.R.A., Cem Yılmaz'ın senaryosunu yazdığı, Ömer Faruk Sokak'ın da yönetmenliğini üstlendiği bir film. Belki fazla iddialı olacak ama Türkiye'de 21. yüzyılda çekilen en iyi filmlerden birisi. "21. yüzyıl" kıstasını kullandığım için sanırım bu doğru kabul edilebilir. 21. yüzyılda Türkiye'de çekilen çok fazla vasat bir film var, bu film özellikle onların arasında pırlanta kalıyor.

Cem Yılmaz, Arif Işık karakteriyle stand up şovunda yaptığı birçok espriyi yapıyor. Bir kere filmin bu yönü var, espriler tam komedyenin stand up şovunda yapacağı türden. Bel altı espriler var mı, evet var ama tabii bu Cem Yılmaz'ın özelliği olan bir durum. Komedyen kimliğini bir kenara bırakalım, filmin bilim kurgu olması ayrı bir artı. Türkiye'de bilim kurgu denilen şey yok gibi bir şey, hele söz konusu kaliteliyse o hiç yok. Bu filmde ise, bilim kurguyla mizahın harmanlanmasını görüyoruz. Filmin kendi yarattığı bir dünyası var, gezegen muhabbeti bile başlı başına ikonik.

Film aynı zamanda birden fazla filme gönderme yapan bir film. Gezegen muhabbetiyle başlı başına bir Star Wars göndermesi yapılıyor. Karete Kid filmine gönderme var, Matrix filmine gönderme var. Hollywood filmlerinde çekilen Bilim Kurgu filmlerine gönderme var. Hatta Yeşilçam filmlerine de gönderme var. Filmin mizah yönünün yanı sıra gönderme yapan bir tarafı var. Karakterler akılda kalıcı, filmin mizahını sevdiğin zaman her izlediğinde tekrar tekrar izlemek isteyeceğin tarzda bir film. Filmin mizahını o kadar çok seviyorum ki, her izlediğimde ayrı keyif alıyorum.

9/10
 
Reactions: STAR and bazinga
Bir an Cem Yılmaz Oscar almış diye heyecanlandım ama o konsept bitmiş galiba.
 
Reactions: Doğan and Araf

G.O.R.A.'yı ters çevir, A.R.O.G. Evet, vereceğim bilgi bu kadardı. Cem Yılmaz, ilk film kadar olmasa da mizahını bu filmde de konuşturuyor ve ortaya yine eğlenceli bir yapım çıkıyor. Paralel evrenle milyon öncesine yolculuk, yine göndermeler ve yine eğlenceli, hafızada kalıcı karakterler.

İlk filmi Star Wars parodisiydi bildiğin, ikinci film de biraz Jurassic Park parodisi gibiydi. Daha doğrusu Jurassic Park göndermeli bir filmdi. Geçmişten geleceğe taş atmak, bu konuda mizah yapmak çok iyi. Bu filmde de Cem Yılmaz'ın stand up tarzı esprilerini görüyoruz. Kısacası bol göndermeli, esprili bir film.

7/10
 
Reactions: bazinga

Bu film benim için başka bir dünya. İzlediğim andan itibaren bu filmle yaşıyorum. Bu filmi hatırlayınca da bir yandan yalnızlık, bir yandan da hüzün boğuyor içimi. Filmin özellikle son bir saatini başa sara sara izlemelik. Travis ile Jane'in sahneleri muazzamdı. Filmdeki o gizemi kaldıran sahnelerdi. O gizemin altında hüzünlü bir hikaye yatılıydı.

Bu filmi de bir kere değil, iki kere değil, defalarca izlerim. O gitarın tınısı bile bir başka filmdeki, karakterlerin muazzamlığı da bir başka. Yönetmenin çekim açıları da çok iyi, oyunculuklar da çok iyi. Benim gözümde bir başyapıt ve favori filmlerimden birisi.

10/10
 
Reactions: bazinga

Cem Yılmaz'ın G.O.R.A., A.R.O.G filmlerinin ardından üçüncü filmi olan Arif V 216 tabii ki üçlemenin en zayıf halkası ama tabii nostalji seven birisi için iyi bir film. Cem Yılmaz'ın yine göndermeleriyle ön plana çıktığı, mizahını konuşturduğu bir film. İlk iki film kadar tat vermiyor.

İlk iki film kadar tat vermemesinde ilk iki filmdeki mizah anlayışından uzak olmasının etkisi büyük. Bu filmde görsel efektler de kötüydü, göze batıyordu. Yeşilçam karakterlerinin üzerinden mizah anlayışı iyiydi de, bazı yerlerde abartıya da kaçıldı. Filmde sponsor reklam yerleştirmeleri de vardı, o da çok göze batıyordu.

İlginç bir detay: Filmdeki Seda Bakan, bu filmden önce Zaman Makinesi 1973'de rol almıştı. O filmde de zamanda yolculuk işleniyordu. İki film arasında uçurum var ayrı konu. Ayrıca bu filmi ilk izlediğimde sevdiğimi hatırlıyorum da, ikinci izlediğimde sıkılarak izledim. Bazı filmler bazen ilk izleyişte kalması gerekiyor belki de. Çok kötü bir film değil ama yeterince de iyi değil, özellikle de ilk iki filme göre.

6/10
 
Reactions: bazinga
Bugün Lars von Trier'in The Element of Crime filmini ve Andrey Tarkovski'nin Nostalghia filmlerini biraz izledim ve yarıda bıraktım. Her gün film izleye izleye film izlemekten de sıkıldım bugün sanırım. Hava da çok sıcak. Bugünü tek filmle geçiyorum.
 

Bradley Cooper'ın ilk yönetmenlik deneyimi, 1954 yapımı aynı isimli filmden uyarlama. Bradley Cooper bu ilk yönetmenlik deneyiminde Lady Gaga ile birlikte başrolü paylaşıyor. Filmin müzikal yönü, filmin önüne geçen tarzda. Senaryo biraz geri planda kalmış ve senaryosu günümüz şartlar altında "klişe" dediğimiz tarzda. Filmden ziyade Lady Gaga konseri gibiydi.

Baş karakterimiz yükseliştedir, bu yükselişi durduracak ne vardır? Genel olarak uyuşturucu ve alkol vardır ya da hırs vardır. Bu baş karakterimizde, ki bu Jack oluyor; bu yolda birisine sevdalanır, onun star olmasını sağlar ve büyütüp kendisi yerin dibine girmeye başlar. Tabii aynı zamanda evlenri de. Bir klişe daha devreye girer, uyuşturucu ve alkol kullanan Jack, düşüşünü bağımlılıktan kurtulmak için terapi merkezine gider. Filmin bitişi ise anlattığı bir hikayeyle bağlantılıdır, hani şu pervaneyi asmasıyla alakalı olan hikayeyi.

Film izlenebilecek tarzda ama tabii filmden ziyade Lady Gaga konser veriyormuş da, Lady Gaga'nın kurmaca hikayesini izliyormuşuz gibi. Bradley Cooper uzman olmadığı şarkıcılık, Lady Gaga da uzman olmadığı oyunculuk yapıyor filmde. Çok etkileyiciliği yok ama dediğim gibi, izlenebilecek tarzda.

6/10
 
Reactions: bazinga

My Happy Family (2017)

Gürcistan yapımı ilginç bir filmdi. Kalabalık, gürültüsü bol ama genel anlamda mutlu gözüken bir geniş ailenin merkezindeki annenin ailesini terk edip kendi başına eve çıkıp özgürlüğünü ilan etmesini konu alıyor film. "Aile kurmak yerine gidip kendi başınıza hayatınızı yaşayın" gibi bir tavrı yok filmin ama ailenin insanın kişisel özgürlüklerini nasıl kısıtlayabileceğini de iyi anlatıyor. Kadının yeni evindeki o balkon mutluluk ve huzurun sinemadaki en iyi yansımalarından biri olsa gerek.

Film oyunculuk ve yönetmenlik açısından da çok başarılıydı. Yalnız son kısmı pek başarılı bulmadım. Orta kısımda konuya katılan ek konudan sonra film bence daha iyi nihayetlenmeyi hak ediyordu. Yine de kaliteli ve başarılı bir filmdi. Netflix'te izleyebilirsiniz.

7/10
 
Reactions: Araf
@bazinga bu filmi Bein Connect'ten keşfetmiştim, izle istersen. Andrey Zvyagintsev'in "The Return" filmini izleyip sevdiysen, bu filmi de seversin bence.
 
Mubi'ye gelirse izleriz. Filmden bol bir şey yok zaten. Listeden bir film izliyorsam iki film geliyor yerine.
Mubi'de zamanında yayınlanmış sanırım ama Mubi'de puanı biraz düşük. Çok üst düzey bir film tamam ama en azından 6-7 puan verilir. Filmde Türkçe çok kelime var, bazı yerler alt yazı olmadan bile izlenir.
 
Reactions: bazinga

Filmde Boudu isimli evsizin, tek dostu olan köpeğini kaybetmesiyle birlikte intihar etmek için denize atlaması üzerine Édouard isimli zengin kesimden bir kişinin onu kurtarması, sonrasında da onu evine açması anlatılıyor. Bu evsiz kesimden olan Boudu, topluma karşı yabancı olan, uyumsuz, bir insana nasıl davranacağını bilmeyen bir karakter; Édouard ise ona nezaket dersi vermeye çalışan bir karakter. Aynı zamanda bunun dışında toplumun yozlaşması mesajı da veriliyor.

Komedi tarzı, biraz da Charlie Chaplin tarzı. Boudu sürekli olarak sakarlık yapıyor. Türkiye'deki de Kemal Sunal tarzı da diyebiliriz. Sonlara doğru düşmeye başladı biraz da film; çarpık ilişki, bilet olayıyla Boudu'nun zengin oluşu ve evlenişi, sonrasında da sandalın devrilmesiyle birlikte topluma karşı uyumsuzluğu üzerine her şeyi bırakıp eski haline dönmesi gibi olaylar geçti. Son sahne mantıklı aslında, topluma uyumsuz birisini düşünecek olursak; ancak ve ancak böyle bitebilirdi. Çarpık ilişki de dikkat çekiciydi, toplumun yozlaşmasının resminin çizilmesi gibiydi.

1932 yılını düşünecek olursak biraz da tiyatro gibiydi film, ki tiyatro oyunun uyarlaması bir film. Film için "kara mizah" diyebiliriz. Tiyatro oyunlarını seviyorsanız eğer, izlenebilecek tarzda bir film. Filmden çok tiyatro gibiydi film.

6/10
 
Reactions: bazinga