En Son İzlediğiniz Film? 🎞

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan şirin
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

Konusuna vb. bakmadan Netflix'te görünce paldır küldür açtım ve ilerledikçe filmdeki sahneler tanıdık gelmeye başladı. Meğer daha önce izlemişim ama hafıza öyle bir şey ki hiç izlediğime dair bir şey kalmamış aklımda, ama sahneleri gördükçe de her bir sahneyi hatırladım, ilginç bir durum...

Filme gelirsek, intikam temalı filmler içerisinde en sert gerçekçi işleyişe sahip. Durgun gözüken temposu var ama o kadar gerçekçi ki her bir detayı, izleyeni kendine çok çabuk bağlıyor. Hele şiddet sahneleri, çok çok gerçekçi... Genel olarak eleştirilen ve düşük tempolu olduğu için pek sevilmeyen bir film, ama Amerikan klişesine inat bağımsız bir yapıt olarak hakkının yendiğini düşünüyorum. Tam @MEnes 'in seveceği tarzda bir film...

Meğer adamın babası ile o ailenin annesi yasak aşk yaşıyormuş, o ailenin babası da bu adamın babasıyla annesini öldürmüş. Sonra adam kanser olduğu için o yerine oğlu suçu üstlenmiş. Hapisten çıkınca da bu adam intikam işine girişiyor tabi... Kan davası kan davasını doğuruyor velhasıl. En sonunda da üvey kardeşinin kurşunları sayesinde ölüyor. Ana kahramanın ölmesi ve öyle süperman gibi güçlü olmaması çok önemli ve güzel bir detay, klişe burada ölüyor işte...


Head-shoot sahnesi...

7.5
Hangi ülkenin Netflix'inde izledin listeme alacaktım çıkmadı. :A

Imdb linkini aratınca çıktı, ama işin kötüsü 2-3 sene önceki yorumlarda imdb kısımları gözükmüyor artık... :( @bazinga
Bu mesele üzücüymüş. Neler yapabiliriz bakayım yarın. Sayıları azsa tek tek elle düzeltirim. Toplu olarak düzeltmeye çalışınca kötü şeyler olabiliyor. :A
 
  • Güldürdün
Reactions: Tolstoyevski
Hangi ülkenin Netflix'inde izledin listeme alacaktım çıkmadı. :A


Bu mesele üzücüymüş. Neler yapabiliriz bakayım yarın. Sayıları azsa tek tek elle düzeltirim. Toplu olarak düzeltmeye çalışınca kötü şeyler olabiliyor. :A
İngilterede yaşıyorum şu an ve görsen kafayı yersin...:A Friends’ten TBBT’ye kadar, ama en çok da mevcut filmlerinin bolluğuna şaşırıyor insan fazlasıyla çeşitli film var TR’de olmayan. Animeleri bile harika. Daha da dahası... Eğer İngiltere’deysen Amazon Prime’de efsaneler efsanesi dizi de var, daima zirvemde olan o dört harfli kutsal yapıt ve izleniyor da. :A

Velhasıl hayat, Londra’da yaşayanlara güzel. Liverpool ya da Man’de olumlu... @Sherlock
 
Yaklaşık 3.5 sene önce izleyip forumda da yorumlamışım meğer hem de @Dosi nin bu konudaki ilk yorumunun altında sanırım 😱 :A

Imdb linkini aratınca çıktı, ama işin kötüsü 2-3 sene önceki yorumlarda imdb kısımları gözükmüyor artık... :( @bazinga

Vay be, bu konuyu ilk keşfettiğim dönem ama yıllar sonrasında sanata adadım kendimi :A
 
  • Güldürdün
Reactions: Tolstoyevski


Gelmiş, geçmiş ve gelebilecek... Tüm zamanların en iyi filmi, sinema sanatının doruk noktası! Bu 12.izleyişim oldu ve öyle bir film ki 3 saatlik süresine rağmen yine tek bir sahnede bile sıkmadı, akıp gitti. Bunu başarabilecek başka pek bir film yok. Senede 3 kere izlemeye alıştım artık ve büyük ihtimalle bu gelenek böyle devam eder, Temmuz-Ağustos ve Kasım-Aralık dönemlerinde birer kez daha izleyeceğim. Bu sefer @Dosi vasıtasıyla izlemiş olduk, ilk kez izleyenler için fazla erkek filmi gelebilir ama öyle bir film ki etkisi ve kalitesi damakta kalıyor, zaman geçtikçe insan değerini anlıyor...

Filmde o kadar fazla unutulmaz sahne var ki, daha doğrusu unutulmaz olmayan sahne yok. Marlon Brando’nun efsanevi oyunculuğu, Al Pacino’nun erken dönem o donuk efsanevi mimikleri... Yönetmenlik harikası olan çekim açıları, görüntüdeki o karaktere has koyu tema... Müziğini zaten söylemeye gerek yok. Her bir detayı her bir diyaloğu her bir sahnesi muhteşem.

For justice we must go to Don Corleone!” ile başlayıp o efsanevi teklif ile devam eden, hastane kapısı önündeki o gerilim dolu anlar, Sonny’nin şerefsiz damadı dayak manyağı yapışı, Baba’nın manavdan portakal alırken vurulması, Micheal’in gazeteden onu öğrenmesi, Sonny’nin kapıya hayvan gibi vurulduğunda silahına korkuyla sarılması, meşhur efsanevi lokanta yemek sahnesi ve suikastı, Sicilya’daki sürgün günleri ve Apollone ile tanışması... Sonny’nin şok eden ani ölümü, Apollone’nin ölümü ve Micheal’ın son anda kurtulması, Baba’nın “içkini içtin söyle beyine” diyerek Sonny’nin ölümünü öğrendiği sahne ve ilk sahnedeki adamdan borcunun karşılığını istediği meşhur “look how they massacred my boy” sahnesi... O efsanevi toplantı sahnesi ve “bencil sebepleri” olup “makul ama batıl inançlara sahip” Godfather’in kestiği unutulmaz racon, Baba’nın ve Micheal’in oturup konuştuğu ve hainin onu toplantıya çağıracak kişi olduğunu söylediği sahne, Baba’nın yine “portakal” motifi sonrasında torununun yanında huzurlu bir şekilde vefat edişi... Micheal’in vaftiz sonrası bütün babaların icabına tek tek bakışı ve nihayetinde Sonny’nin intikamını soğuk bir şekilde alışı... Ve son sahnedeki “Don Corleone!”... Daha sayamadığım sayısız detay, sahne ve replik. Boşuna 10’un üstünde puan verdiğim sadece 2 filmden biri değil. Tam olarak sinema dünyasının başyapıtı.

10 üzerinden 11



Bu film klasik ya da efsane değil, klasik-üstü ve efsanüstü bir destan. Başyapıtların başyapıtı! Bugün 13.kez izleme şansına sahip oldum, hem de 3 saatlik süresine rağmen tek oturuşta... Artık her sene 2 kez, 23 Nisan civarı ve 29 Ekim civarı, 6 ayda bir tutkusal bir gelenek haline geldi. Bir kez olsun sıkmaz mı, kendimi 13.kez tekrar etsem de yok sıkmıyor...

Artık değil replikleri, sahneleri, diyalogları ezberlemeye başladım İngilizce de olsa. Gelmiş geçmiş ve gelebilecek en iyi film... 70'ların başında çekilmiş olmasına halen inanamıyorum, 50 sene geçmiş ama dönemin hatta şu anın bile çok çok ötesinde... Çoğu filmde 1-2 vurucu sahne vardır unutulmaz olarak, bazılarında 3-4 olur. Bu filmde ise bu sayı 19-20 belki daha da çok. Tek tek sayılamayacak kadar unutulmaz sahne var ve en iyi sahne şu demek bile mümkün değil. Marlon Brando'nun efsanevi oyunculuğu ve Al Pacino etkisi...
the don godfather GIF

200.gif


Ve en nihayetinde en büyük ukte Apollon'un ölmesi ve Micheal'in Kay ile evlenmesi... Keşke Kay ile evlenmeseydi... Keşke Apollon ölmeseydi...

10 üzerinden 11
 

Marie Antoinette (2006)

On the Rocks öncesi Netflix'te yakalamışken bir Sofia Coppola filmi daha izlemek istedim ama eğri oturup doğru konuşalım filmi asıl merak etme sebebim Kirsten Dunst'ın varlığıydı. Baştan sona bütün görkemiyle filmin her anında yer aldığını düşünürsek filmin beklentilerimi karşıladığını söylemek mümkün. :A

Marie Antoinette tarihin en ünlü kraliçelerinden biriymiş. İlla zamanında adını duymuşumdur ama gerek görüp kalıcı hafızaya atmamışım. Dolayısıyla bana hiç tanımadığım biri hakkındaki bir film gibi geldi...

Fransız İhtilaline değişik bir bakış olmuş. Fakat Sofia Coppola her zamanki gibi asıl önemi karakter iç dünyalarına vermiş ve bunda da büyük ölçüde başarılı olmuş...

"The Great" gibi muhteşem bir dizinin ardından başka bir kostüm draması işini sevmem çok kolay değildi ama bu film de gerçekten türünün iyilerinden biri olmuş. Teknik açıdan göz kamaştırıcılığının da etkisiyle saray dünyasını iyi yansıtmış. Müzik seçimlerine de bayıldım. Görüntü yönetmenliği de çok çok iyiydi. Zaten Sofia Coppola teknik yönlerinden çok başarılı bulduğum bir yönetmen. Sorun senaryolarının çok albenili olmaması ki burada da bu durum geçerli büyük ölçüde...

Bu arada Stefan Zweig'in de Marie Antoinette hakkında çok ünlü bir kitabı varmış. Uygun zamanda onu da okumak isterim...

Kirsten Dunst şahaneydi demiş miydim?

7/10

----------------



The Postman's White Nights (2014)

Mubi'de görüp ilgimi çeken filmlerden biriydi. İlgimi çekmesinin nedeni uçsuz bucaksız Rusya'nın uzak noktalarındaki küçük bir köyünde geçmesi ve tamamen bu köylülerin oyunculuklarıyla hayat bulmasıydı...

Yönetmeni Andrey Konchalovskiy'i daha önceden tanımıyordum. Rus sinemasının önde gelen isimlerindenmiş ve yönetmenlik olarak film gerçekten epey başarılıydı. İstediğim şekilde köy atmosferini yansıtabilmiş çok iyi görüntüler yakalayabilmiş... Bir yandan uzaya giden Rusya, diğer yanda bu köyde yaşanan sıradan olaylar ve mutsuzluklar... İlgi çekici yönleri olsa da ben konuyu yetersiz buldum, keşke daha iyi bir senaryo, daha iyi bir konu olsaymış ortada...

Oyunculuklar kadrodaki neredeyse herkesin amatör olmasına karşın hiç fena değildi. Sade sonlara doğru çok sayıda oyuncunun gözüktüğü bir sahnede oyunculuklar sırıtmış...

Bir de köylü kadınlardan birinin müstehcen sahnesinin olmasını tuhaf karşılaşmıştım. Fakat o anladığım kadarıyla köylü değilmiş ve başka işlerde de oyunculuk yapmış...

5.5/10
 
Mantıklı bir izleme olmuş, ben de izleyeyim bunu Nomadland öncesi. :D Sanki bir ara izlemeye niyetlenip 10-15 dakikada çıkmıştım ama bu film miydi o emin değilim. :A Nomadland hatrına tamamını izleriz tabii ne yapıp ne edip. :D
MUBI'de bu filme göz at: Binici
https://mubi.com/films/the-rider

MUBI yetkilileri burayı takip ediyorlar belli ki. :A
 
  • Harika
Reactions: bazinga
MUBI'de bu filme göz at: Binici
https://mubi.com/films/the-rider

MUBI yetkilileri burayı takip ediyorlar belli ki. :A
Dün gece gördüm, aşırı sevindim. :A Bir film isteme hakkım olsa bunu isterdim. :A (Kill Bill ve Citizen Kane'i kolay kolay vermeyeceklerini bildiğim için. :A) Birkaç gün içinde izler ve burada yorumlarım diye düşünüyorum. :D
 

The Man Who Knew Too Little (1997)

Prime Video'ya üye olduğumdan beri dikkatimi çeken bir filmdi, aradan çıkarmış bulundum.

Belki bu konunun üzerinden geçen Game Night'ı izlememiş olsam daha çok severdim. Çünkü o film bu konuyu çok çok daha işleyip farklı bir seviyeye çıkarıyor. Yine de bu filmin de hoş, nostaljik bir tadı var. Komedi tarzı belli noktadan sonra sıradanlaşıyor ve büyük ölçüde tahmin edilebilir şekilde ilerlemeye başlıyor ama yine de keyifli, şans verilebilir.

6.5/10

--------------



Yazı Tura (2004)

Mubi'nin Altın Portakal kuşağında izlediğim dördüncü film oldu. Aslında bu film şampiyonlar ligi gibi kadrosu nedeniyle içlerinde en çok beklentiye sahip olduğum filmdi. Fakat tam tersi açık ara en sevmediğim oldu. :(

Öncelikle uzun zamandır bu kadar kötü bir yönetmenlik izlememiştim. Kamera iki dakika sallanmadan dursun diye dualar ettim, tutmadı. :) Sanki farklı bir şey çekmek isteyen öğrenci projesi gibiydi...

Filmin anlatmak istediklerini takdir ediyorum. Onlarca konuya birden girmeye çalışmış ama tam bir çorba olmuş. Senaryoyu, replikleri de pek beğendiğimi söyleyemem. Bu arada ilk kez 1999 depremini konu alan bir yerli film izledim sanırım, tam da depremin üzerine gelmesi ilginç oldu. Allah tekrar yaşatmasın. :(

Oyunculara lafım yok. Özellikle Olgun Şimşek çok iyi oynamış ama genel anlamda film ciddi hayal kırıklığıydı...

4/10
 
Zeliha 2'ye bakıyorum şu anda. Çok komik bir film. İlk filmden daha komik. İzlemenizi tavsiye ederim
 
https://www.imdb.com/title/tt0460581/

Bu filmi arkadaşımın tavsiyesi üzerine izledim.Konusu ilgi çekici ve düşündürücü olmuş. Beyazperde de Demet Akbağ başarılı bir iş çıkarmış.Filmde birçok ünlü boy göstermiş.Taş fırın erkeği oldugunu iddia eden bir erkekle gidilmemesi fikri yer yer içinde barındıran insanların kuyrugu olsaydi ne olurdu gibi fantastik dusuncelere benzer bir durumu yansitmasi ve turkiye'de hic bir erkegin bir an bile kabul etmeyecegi kadinca durumlari hayal etmelerine sebebiyet vermesi acisindan da basarili bulunmustur nazarimca.Klişelerin dışına çıkılmış olması ortaya eğlenceli ve seyredilmesi ütopik bir iş çıkarmış.
PUAN:5/10
 

Notting Hill (1999)

Bu filmin bende ilginç bir anısı var. Üniversite yıllarında büyük bir film sitesi projesi hazırlıyorduk ve sitenin anasayfasında demo olarak gözüken filmlerden biri de bu filmdi. Bu nedenle her gün onlarca kez bu filmin afişini görüyordum, fakat buna rağmen filmi anca yıllar sonra, birkaç gün önce izleyebildim. :)

Yakın zamanda izlediğim üçüncü veya dördüncü Hugh Grant filmi oldu. O dönem gerçekten hoş bir seri yakalamış. Çoğu filminde benzer karakterlerde benzer performanslara imza atıyor ama izlemesi keyifli. Bu film de klişelerle dolu olsa da yer yer çok eğlenceli olabilen, güldürebilen bir filmdi.

Leonardo DiCaprio ile ilgili diyalogda kahkaha attım, Türkiye ile bahsedilen kısımlarda bayrakları astım. :A

Netflix'teyken göz atabileceğiniz çerezlik bir film...

6.5/10

-------------------




The Rider (2018)

Bu yılın Oscar favorilerinden olarak gösterilen Nomadland'in yönetmeninin bir önceki ve en önemli filmi olduğu için merak ediyordum ve Mubi'ye geldiğini görünce aşırı sevinmiştim. Fakat sonuç hüsran oldu. Hiç mi hiç sevmediğim tarzda bir film çıktı. :(

Yönetmen gerçek olayları, olayları yaşayan oyuncularla çekmiş. Performanslar takdir edilesiydi. Fakat filmin içeriği bomboştu. Filmin konusu okuyup filmin posterine 30 saniye baksanız 103.5 dakikadan tasarruf etmiş olursunuz. :):)

İnşallah Nomadland bu kadar zor bir film olmaz. Bu tip filmler Metacritic'te 90 üstü puan alınca çok şaşırıyorum. Allah sevenlerine bağışlasın, ben hiç mi hiç sevemedim.

3/10
 
  • İlginç
Reactions: Sherlock

The King of Comedy (1982)

Özellikle Joker ile yeniden gündeme geldiğinden beri izlemek aklımdaydı ama Netflix'teyken kaçırınca öyle kalmıştı. Prime Video sayesinde bu filmi de aradan çıkarmış oldum.

Scorsese'nin en kendisinin gibi olmayan filmlerinden biriydi. Konusu itibariyle çok ilginçti. Gerçekten de Joker bu filmden çok ciddi anlamda esinlenmiş. Joker karakter gelişimi olarak daha önemli bir film olsa da bu film de ona temel oluşturması açısından çok değerli. Filme biraz soğuk başlasam da De Niro'nun ilk kanala gittiği sahneden itibaren son derece akıcı ve seyir zevki yüksekti. Telefon görüşmesi sırasında tuttuğu pankartlara kahkaha attım. Filmin sonu da çok başarılıydı.

Robert De Niro burada da iyi oynamış. Merak edip saydım, yanlış saymadıysam izlediğim 26. filmi olmuş. İnanılmaz bir şey, bu kadar çok kalburüstü filmlerde oynamış olmak. İlerleyen yıllarda bu sayı daha da artar muhtemelen...

7.5/10

------------------------



Ghost (1990)

Sinemanın zamanla teknik olarak ne kadar değişip geliştiğinin kanıtlarından biri oldu bu film benim için. Şimdilerde bu ayarda bir filmin Oscar'da en iyi filme aday olması hayal bile edilemez.

80'li yılların sonlarında doğan bir akımı temsil ediyor film. Tıpkı Dirty Dancing'teki gibi burada da anlamsızca filmin pek çok yerinde üstsüz erkekler, fazla güzel olmaması için çabalanmış bir kadın başrol. Demi Moore'u bile bu uğurda harcamışlar...

Filmin en muhteşem yanı Popstar yıllarında Bayhan'ın sayesinde tanıdığım efsane şarkıydı. Gerçekten filme ciddi değer katmış.

Konu olarak da dikkat çekiciydi ama çok iyi kullandıklarını söyleyemem. Özellikle yakın zamanda Yarım Kalan Aşklar izlemiş bünyelerin bu filmden etkilenmesi zordu. Teknik olarak çağımızın çok gerisinde kalıyor maalesef. Filmin pek çok sahnesi "cringe fest" tadında geçiyor...

5.5/10
 

A Good Marriage (1982)

Eric Rohmer'ın altı filmlik bir serisinin ikinci filmiymiş. Ortasından dalmış oldum, neyse ki bağlantıları çok yüksek değil herhalde.

Kadın ve erkeğin evlilikten beklentileri üzerine iyi sayılabilecek bir filmdi. Kaliteli replik, diyaloglar vardı ama filmden zaman zaman tamamen koptuğum anlar da oldu maalesef.

Mubi'deyken serideki diğer filmleri de izlemeye çalışacağım. Bu en az beğenilenlerinden biriymiş...

6/10

---------------



Borg McEnroe (2017)

Tenis tarihindeki daha önce tanımadığım iki önemli ismin rekabetini ele alan bir filmdi. Mubi'deyken izlemek istedim. İnsan ister istemez Rush ayarı bir şey bekliyor ama bu filmin o kadar iyi olmadığı açık.

Klişe bir spor filmi olmamak için çabalasa da pek yeni bir şey sunamamış. Filmin kötü insanı McEnroe gibi gözükse de aslında Borg tenisi bıraktıktan sonra çok yanlış yollara sapmış. Zaten tenis kariyerini de çok erken bırakıp farklı bir hayata yelken açmış, ilginç bir kariyer hikayesi...

5.5/10
 

Pazar: Bir Ticaret Masalı (2008)

İngiliz bir yönetmen tarafından çekilmiş olmasına rağmen doğal bir filmdi. Fakat filmdeki hiçbir karakteri sevemeyip neredeyse tümünden nefret ettiğim için filmden pek bir tat alamadım.

Ana karakterimiz hırsız, kumarbaz, pis bir içkiciydi. Böyle bir ana karakterin macerasına ortak olmak zordu. Fakat Genco Erkal üstadın karakteri yardıma koştu. Usta yine döktürmüş, büyük oyuncu olduğunu göstermiş...

Bu filmle Mubi'nin 5 filmlik Altın Portakal filmleri macerasını tamamlamış oldum. İki çok iyi film izlediğim için memnun tamamlasam da daha iyi bir final güzel olurdu. (6. film olan Sarmaşık'ı daha önceden izlediğim için yeniden izlemeyeceğim)

5.5/10
 

Pauline at the Beach (1983)

Eric Rohmer serisinden izlediğim ikinci film oldu ve bu film ilk filmden çok daha fazla sevdim.

Her şeyden önce sahilleri bu kadar çok başrolü haline getirebilmiş başka bir film izlemedim sanırım. Bununla birlikte film tam bir diyalog filmi ve baştan sona tüm diyaloglar çok sürükleyici. Aşk ve ilişkiler üzerine dolu dolu diyaloglar. Bununla birlikte komedi ayarı da iyi tutturulmuş ve eğlenceli bir konu yakalanmış...

Serinin ilk filminde de Arielle Dombasle'nin güzelliği büyülemişti. Burada farklı bir rolde ve başroldeydi. Gerçekten kusursuz güzelliğin tanımı olabilecek güzellikteydi...

Türünün en iyileri arasına yazılabilecek bir Fransız filmi, Mubi'deyken izlemenizi öneririm...

8/10
 

Forum İstatistikleri

Konular
172,253
Mesajlar
3,738,155
Üyeler
8,471
Son Üye
fatihbuyukcam