En Son İzlediğiniz Film? 🎞

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan şirin
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
1587825773546.png


Sinemada izlemek daha keyifli olurdu ama aksiyon ; bilimkurgu ve Vın Dıesel.
Keyifle izledim.Tavsiye edilir.

10/8.2
 

Sonunda izlemek nasip oldu, daha fazla ertelemek istemedim. Öncelikle Bergüzar Korel sen ne yapmışsın? Bu kadar doğal, güzel oynamak nedir ya? Tek kelimeyle döktürmüş, hayran kaldım bir kez daha kendisine. Engin Akyürek de çok başarılıydı, ikilinin uyumu da çok güzeldi. İleride bir dizide izlemeyi isterim açıkçası... Bir aşk üzerinden iki farklı hayatı görüyoruz da bu senaryoya pek ısınamadım sanırım, Umut & Deniz üzerinden gidilseydi daha çok seveceğim bir iş olabilirmiş. Ali Bilgin farkını hissettirmiş, görüntüler çok güzeldi. Filmin müzikleri de çok güzeldi, çok beğendim.

Tam içine çekemedi senaryo beni, biraz hayal kırıklığı oldu o noktada. Seçimlerimizin önemine dikkat çekmiş, filmin en net mesajı oydu sanırım. Emeklerine sağlık.

6/10
 
1587907165066.png


Soluksuz aksiyon seviyorsanız... 2 saatin nasıl geçtiğini anlamadan izleyebilirsiniz.
10/ 7.5
 

Hikayesi, senaryosu, anlatmak istediği şeyi güzel anlatan adeta ders niteliğinde bir film. Bazı kısımlarda Breaking Bad potansiyelli sahneler bile mevcut. Sonunda epeyce sarsıcı kısımlar mevcut. Özellikle anne karakterini çok başarılı buldum.

8 / 10
 

Savaş dönemi filmlerine bu aralar takılıyım bu da o dönemi daha durumsal temalı işleyen ancak nispeten daha naif bir film. Özellikle Uydu karakteri dizinin en dikkat çeken unsuru. Büyük büyük olaylar yok belki ama hiç sıkmadan derdini anlatarak ilerliyor hikaye. Böyle çarpıcı birkaç sahne olsaydı puanım biraz daha yükselirdi.

7 / 10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Your Name. (2016)

Uzun zamandır listemde olan filmlerdendi ve nihayet izledim. Beyin yakan anime yapmışlar. :) Konusu çok özgündü de yani klişe bir aşk hikayesine bağlamaları hoş olmamış. Teknik açıdan aşmış bir film olsa da konuyu ele alışını çok sevmedim. Filmin duygusu bana pek geçmedi.

7/10


---------------



Drishyam (2015)

IMDb Top 250'deki izlemediğim Hint filmlerindendi, şimdiye kısmetmiş. Çok iyi ve sürükleyici bir konusu var ama yönetmenlik berbat. Hintliler ne zaman gerçekçi film çekmeyi öğrenecek bilmiyorum. :) Yapaylık kokan çok sahne vardı ve sonunu da çok beğenmedim. Ve neredeyse her zamanki gibi gereğinden çok uzun.

6.5/10


------------------




Rush (2013)

Ben bu filmin bu kadar harika olduğunu unutmuşum ya. Ford v Ferrari'yi izlediğimden beri en iyi araba yarışı o mu bu mu diye düşünüyordum kafamda ama ikinci izleyişte daha net oturdu. Diğeri de güzel olsa da, aynı puanı almalarında sakınca görmesem de bu film bir tık daha iyi.

İyi bir rakibin insanı nasıl güçlendirebileceğini gösteriyor film. Bugünkü C.Ronaldo ve Messi'nin durumu da aslında bundan ibaret. İkisi de birbirlerini benzer şekilde güçlendirdiler kariyerleri boyunca... Ayrıca iki pilotun yaşam tercihleri arasındaki farklılıklardan felsefik bir boyutu da var.

Niki Lauda reyis büyük adamsın.

8.5/10
 
Son düzenleme:
  • Beğendim
Reactions: Sherlock
Kaç gündür yorum biriktirdim 1-2 filmi daha eriteyim. :D


Paddington (2014)

İkincisi aşırı övülünce önce ilkini izlemek gerekti. Baya önemli oyuncuların oynadığı çerezlik bir film. Ayıların yaşayıp konuştuğu bir dünyanın normal karşılanması iyi olmuş. Bu sayede benzer filmlerin tekrarı durumuna düşmemiş ama tekrarı durumuna düştüğü de çok yer var tabii.

6/10



Taxi (2015)

Konusu ilgimi çektiği için izledim, pişman olmadım. İran'daki baskıcı rejime dair yerinde bir eleştiri olmuş. Fakat sinema açısından zayıf kaldığını söylemek gerek. Eleştirel bir deneme gözüyle bakmak lazım. Yönetmeni çok sevdim, çok sempatik bir insanmış. Diğer filmlerini de izlemeye çalışacağım.

6.5/10
 

Les Miserables (2019)

Portrait of a Lady on Fire yerine Oscar'a gönderdikleri için antipatik gördüğüm bir filmdi ama güzelmiş. Çok gerçekçi bir polisiye ve Paris'in filmlerdeki masalsı yerden ibaret olmadığını göze sokuyor. Karakterler ne çok iyi ne çok kötü. Şiddet şiddeti doğurur ve bazı şeyler asla değişmez...

7.5/10



Birdman (2014)

Yıllardır acaba 8.5 vererek haksızlık mı ediyordum diye sorguluyordum arada kendimi ama ikinci izlememde haksızlık etmediğimi gördüm. İlk yarısında filmin unuttuğum kusurlu yanlarını hatırlamış oldum. İkinci yarısında ise neden sevdiğimi yeniden hatırladım...

Teknik açıdan öncelikle şahane bir iş. Michael Keaton'ın oyunculuğu, Emma Stone'un kocaman gözleri muazzam. Vermek istediği mesaj çok net değil filmden farklı anlamlar çıkarabilmek mümkün. Günümüzün aslında sanatla alakası olmayan popüler filmlerine göndermeleri güzel.

Muhtemelen ileride üçüncüye, dördüncüye de izlerim ama en muhteşem filmlerim klasmanıma da almam. :):)

8.5/10



Train to Busan (2016)

Komediler hariç izlediğim en iyi zombi filmi olabilir. Fakat tabii türün klişeleri falan da bolca mevcut. Aksiyon güzel, karakter tasarımları fena değil. Verdiği mesajlar güzel.

İçi boş aksiyondan ibaret ucuz bir film değil. Uzak doğu sinemasını giderek sevmeye başlıyorum galiba. Oyuncuları da birbiriyle karıştırmıyorum artık (büyük ölçüde). :A

+0.5 puan daha arttırmayı düşünsem de şimdilik:

7/10
 

The Body (2012)

İkinci izleyişte gözümden düşen işlerden oldu. Filmi izleyeli aslında öyle çok aşırı uzun bir zaman da geçmedi fakat 3.5 yılda her şeyini unutmuşum. :D

Tamam sonunu tahmin etmesi zor filmler sıralamasına üst sıralardan girer. Fakat ciddi kusurları olan bir film. Bir kere bu filmin tek amacı izleyiciye bulmaca sunup biraz kafa yorup iyi vakit geçirmesini sağlamak. Fakat bunu pek başaramıyor. Aşırı kasvetli bir havası var ve içine çekemiyor. İlk izleyişte de bunu yaşamıştım. Sinematik açıdan pek bir şey sunmuyor, başroldeki adamın performansı yavan ve yaşadıkları çok da umrunuzda olmuyor.

Hikayede de ciddi kusurlar var. Çerezlik, sonunda "aaa öyle miymiş" denilip geçilecek bir film. Yönetmenin The Invisible Guest filmine bayılmıştım onu da tekrar izleyeceğim inşallah onu da abartmamışımdır daha önceden. :(

(Daha önceki puanım 8 idi)

7/10
 

Durgunluk sevmeyen, aralıksız aksiyon arayanlara ilaç gibi gelebilecek bir film. Tabii oyunculuktan ziyade, aksiyon ağırlıkta gidiyor. Aksiyon sahnelerine çok büyük emek harcandığı çok açık. Avustralyalı yönetmen George Miller'in yıllar sonra, Mel Gibson'ın değil, bu kez Tom Hardy'nin başrol oynadığı bir film çekiyor. Aksiyon sahnelerinin başarılı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Tom Hardy'nin yanında da Charlize Theron gibi bir oyuncu da vardı.

Film hakkında:
Filmde bir distopya kurulu. Petrol savaşları bitmiş, su savaşları başlamış ve herkes birbirini su savaşları yüzünden öldürebilecek duruma gelmiştir. Immortan Joe isimli kişi imparatordur ve adı üstünde "ölümsüz" denmektedir. Diğer tarafta yakalanan Max vardır, Nux ile birlikte Imperator Furiosa'yı yakalamak için uğraş vermektedir. Furiosa'nın amacı ise, umut arayan Joe'nun eşleriyle Yeşil Bölgeye varmaktır. Yeşil Bölge denilen bölgede bekleneni bulamayan Furiosa, Max ile birlikte geri dönmeye çalışır ve "ölümsüz" denilen Joe'yu öldürür, başa geçer. Aslında filmin genel özeti bu şekilde.

Diğer yandan aksiyon sahneleri de bolca mevcuttu bu distopyanın içinde. "Susuz" çöllerde suyun değer sayıldığı bu distopyada bir savaş vardı. Joe ile Furiosa'nın savaşında gitarcı iyiydi. Max'in sahnelerinde ayrı bir aksiyon vardı. Nux'un başta düşman, sonra da Furiosa için savaşması ve kendini onların uğruna feda etmesi iyiydi, unutulmaz oldu. Max'in bölüm boyunca ismini en sonda söylemesi ilginçti

Senaryodan ve oyunculuklardan ziyade, aksiyonun öne çıktığı bir film oldu. Her ne kadar senaryo kendini çok belli etmese ve oyunculuklar aksiyon çokluğundan kendini gösteremese de, aksiyona çok büyük bir emek harcamışlar. Aksiyon başarılıydı.

8/10
 
  • Beğendim
Reactions: Maskeli Fedai

Nocturnal Animals (2016)

İkinci izleyişimde de çok sevdim. Müthiş bir yazarlık filmi, sıradışı bir intikam öyküsü. Oyunculukları muhteşem, görüntü yönetmenliği muhteşem. Sinema sanatının üst düzey noktalarından biri. Acaba 2016'da La La Land'in önüne koymakla haksızlık mı ediyorum diye düşünüyordum ama sanırım etmemişim. (La La Land'i de izleyeceğim çok yakında ikinci kez. :Z)

9.5/10


------


Kış Uykusu (2014)

İkinci izleyişimde de bayıldım. Muhteşem bir film. Harika bir karakter anlatıcılığı. İnanılmaz görüntü yönetmenliği.

Sıradan film izleyicisi "filmde hiçbir şey olmuyor ya" yaklaşımıyla beğenmeyebilir belki ama her diyalogu o kadar dolu, o kadar ders niteliğindeki. 3 saati aşan filmlerden en sürükleyici olanlardan biri kesinlikle.

Hep dediğim gibi Nuri Bilge Ceylan gibi bir sinema dehasına sahip olduğumuz için, onun filmlerini ana dilimizde ve tanıdığımız, bildiğimiz oyuncularla izleyebildiğimiz için inanılmaz şanslıyız.

Nejat İşler'li malum sahne filmin tek göze batan kusurlu tarafı. Fakat tam puan vermeye engel değil. Diğer kısımlardaki tam puan fazlaları kurtarmaya yetiyor.

10/10

---------



End of Watch (2012)

Çılgın bir yönetmenlik denemesi. Özellikle filmin ilk sahneleri amatör kamera çekimleri baş döndürüyor. (Maalesef olumsuz manada. :D) Benim hiç hoşuma gitmedi bu amatör çekim katmaya çalışma olayı, fakat akılda kalıcı olacak o kesin.

Filmdeki olaylar beni hiç mi hiç çekmedi. Sadece Anna Kendrick devreye girdikten sonra biraz ilgi çekicileşti. Sonu da az çok tahmin edilebilirdi.

5/10
 
  • Beğendim
Reactions: Sherlock

Les Miserables (2019)

Portrait of a Lady on Fire yerine Oscar'a gönderdikleri için antipatik gördüğüm bir filmdi ama güzelmiş. Çok gerçekçi bir polisiye ve Paris'in filmlerdeki masalsı yerden ibaret olmadığını göze sokuyor. Karakterler ne çok iyi ne çok kötü. Şiddet şiddeti doğurur ve bazı şeyler asla değişmez...

7.5/10



Birdman (2014)

Yıllardır acaba 8.5 vererek haksızlık mı ediyordum diye sorguluyordum arada kendimi ama ikinci izlememde haksızlık etmediğimi gördüm. İlk yarısında filmin unuttuğum kusurlu yanlarını hatırlamış oldum. İkinci yarısında ise neden sevdiğimi yeniden hatırladım...

Teknik açıdan öncelikle şahane bir iş. Michael Keaton'ın oyunculuğu, Emma Stone'un kocaman gözleri muazzam. Vermek istediği mesaj çok net değil filmden farklı anlamlar çıkarabilmek mümkün. Günümüzün aslında sanatla alakası olmayan popüler filmlerine göndermeleri güzel.

Muhtemelen ileride üçüncüye, dördüncüye de izlerim ama en muhteşem filmlerim klasmanıma da almam. :):)

8.5/10



Train to Busan (2016)

Komediler hariç izlediğim en iyi zombi filmi olabilir. Fakat tabii türün klişeleri falan da bolca mevcut. Aksiyon güzel, karakter tasarımları fena değil. Verdiği mesajlar güzel.

İçi boş aksiyondan ibaret ucuz bir film değil. Uzak doğu sinemasını giderek sevmeye başlıyorum galiba. Oyuncuları da birbiriyle karıştırmıyorum artık (büyük ölçüde). :A

+0.5 puan daha arttırmayı düşünsem de şimdilik:

7/10
Zamanında 3. filmin forum uyarlamasını yapmıştım onu da okuyabilirsin. :A
 
  • Güldürdün
Reactions: bazinga
Bu filmle büyük ölçüde aynı ama bayağı sevilmişti. 5 bölümlük mini dizi. :A Tabii aradan geçen zamanda teknik olarak (bayağı gif kullanmıştım çoğu gitmiş) pek iyi yaşlanmamış ama olsun. :A

Baya uzunmuş, Netflix'e görsellisini çek de izleyelim. :A
 
  • Güldürdün
Reactions: Aserat

"An Inspector Calls" filmi, 2015 yılında BBC için özel çekilmiş olan bir televizyon filmi. Süresi de bir film özelinde düşünüldüğünde kısa denilebilir. J.B. Priestley'in aynı oyunundan uyarlanmıştır. Bu arada aynı oyunun uyarlaması, 1954 yılında aynı isimdeki Guy Hamilton yönetmenliğindeki filmle de uyarlandı. BBC yapımı olan bu film, oldukça farklı bir yapıya sahip. Sanki tiyatro sahneleniyor gibi ortaya konan bu film, bir yandan da tabloların konuşması hissiyatını da uyandırıyor. Oyunculuklar da çok başarılı. Filmde müfettiş rolünde Harry Potter'da canlandırdığı Remus Lupin karakteriyle hafızalara kazınan David Thewlis var. Peaky Blinders dizisinde Ada Shelby karakterini canlandıran Sophie Rundle da rol alıyor filmde.

İnanma üzerine:
"- Tanrı'ya inanır mısın?
- Evet.
- Nasıl oluyor da inanabiliyorsun?
- İnsanlara inanamıyorum çünkü. Bir şeylere inanmam gerek, yoksa düşerim. Çatlaklardan içeri düşerim ve duramam."


Müfettiş Goole'ün mükemmel repliği:
"Dünyaları istemek, dünyayı sahiplenmekten daha iyidir."

Müfettiş Goole'den hayat dersi:
"Ama şunu aklınızda tutun. Hâlâ bizimle birlikte geride kalan milyonlarca Eva Smith ve John Smith var. Hayatları, umutları, korkuları, acıları ve mutlu olma şansları bizim hayatlarımızla, düşüncelerimizle, söylediklerimizle ve yaptıklarımızla iç içe olan insanlar. Dünya üzerinde yalnız yaşamıyoruz. Bütün insanların sorumluluğu hepimizde. İnsanoğlu, bu dersten sınıfta kalırsa çok yakında gün gelecek, dersini etrafı ateşle, kanla ve ıstırapla çevrili şekilde öğrenmek zorunda kalacak."

Film hakkında:
Film, Eva Smith'in dezenfektan içerek ölümü üzerine bir müfettişin gelip Birling ailesini sorgulaması üzerine geçiyor. Yıl 1912'dir, Gerald Croft ile Sheila Birling'in birliktelikleri üzerine kutlama aile arasında kutlama yapılır. Kapı çalınır, kapıda gizemli bir adam belirir, adamın kimliği sorulmaksızın içeri davet edilir. Kendisini "Müfettiş Goole" diye davet eder. Gizemli adam, Eva Smith'in öldüğünü, ölmesinin ardından günlüğünü okuduğunu söyler. Ardından teker teker sorgulamaya başlar.

Evin reisi Arthur, fabrikatördür ve bencilin tekidir. Sadece kendisini düşünür, karşısındakini değil. Hiçbir şekilde işçilerin maaşını yükseltmemektedir. İşçiler kıt kanaat geçinmektedir. Eva, işçileri toplayıp greve başlamıştır. Eva'yı yanına çağıran Arthur, işçilerin başı olmayı teklif eder ve o şekilde parasını yükselteceğini söyler. Bunu kabul etmeyen Eva, işçilerin grevi bitip geri döndüğünde kovulur. Bütün hikaye de burada başlar. Sonrasında çalıştığı yerde evin kızı Sheila'nın gülüyor diye kovdurması söz konusu olur. Zor durumlarda olan Eva, bardayken Gerald'ı görür ve zor durumda olan Eva'ya yardım eder. Hatta "metresi" olur Eva binevi ama sonrasında ayrılır Gerald. Sybil'in derneğinden bebeği için para ister, hamiledir ama hikayede tutarsızlık olduğunu görür ve Sybil bunu reddeder. Bilmiyordur ki babası, aslında kendi oğludur. Esas kopma noktası ise, Eva'nın oğlu Eric'ten çocuğunun olmasıdır. Müfettiş tek tek bunları açığa çıkarır, hepsine tek fotoğraf gösterir ve hepsini huzursuz eder, "iyi geceler" deyip gider.

Ardından telefonla polisleri arayıp durumu soran Arthur, aslında yeni tayin olan birisinin olmadığına haberdar olur. Sonrasında ise, birisinin intihar etmediğini öğrenir ve rahat bir nefes alırlar. Sonra flashback sahnesi devreye girer. Gizemli adam, Eva'yı hastaneye yetiştirmeye çalışan bir isimdir. Hastanedeyken öldüğünü görür. Sonrasında ise bir telefon gelir, Arthur açar ve meğerse gerçekten böyle bir olay gerçekleşmiş, bir kız intihar etmiş ve soruşturma için polis müfettişi gelmektedir. Arthur'un sevincine huzursuzluk kaplar. Farklı farklı isimlerle kendisini tanıtır duruma gelen Eva, zor durumlara düşer ve böylece hayatını kaybeder kısacası. Müfettiş rolündeki gizemli adam da, muhtemelen günlüğünü okuyup vicdanlarıyla yüzleştirmek isteyen birisidir. Eva'yı da bu duruma getiren zincirleme olaylardır.

Çok başarılı bir filmdi. Efektlerle boğma yok, ne anlatılması isteniyorsa net bir şekilde anlatıyorlardı. Bir tiyatral şölendi âdeta. İnsanların göründüğü gibi olmadığı net bir şekilde yüze vuruluyordu. Bir olayın zincirleme şekilde geliştiğini de gösteriyordu film. Oyunculuklar da başarılıydı. Az ve öz bir şekilde derdini anlatabilen başarılı bir film.

9/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Forum İstatistikleri

Konular
172,255
Mesajlar
3,738,157
Üyeler
8,471
Son Üye
fatihbuyukcam