En Son İzlediğiniz Film? 🎞

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan şirin
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Ghost in The Shell

http://m.imdb.com/title/tt0113568/




Hiç şüphesiz kült bir anime film. Bilindiği gibi ilk kez 1989 yılında mangası yapılan bu eser, 1995 yılında anime olarak sinemaya aktarıldı ve çok büyük ilgi gördü.

Esasında en büyük ilgiyi The Matrix 'den sonra görmeye başladı, çünkü The Matrix çok büyük ölçüde bu animeden etkilendi.


Anime, 2029 yılında insanların yarı bilgisayarlaştığı bir çağda, insanların zihinlerini hackleyebilen yapay zekalı ve insanlardan sadece insanların içinde bulundurduğu "hayalet" dışında hiçbir farkı olmayan robotlarla yapılan mücadelenin başlangıcına yakınını ve bir bölümünü konu alıyor.

Filmde en çok dikkatimi çeken olay, bir adamın beyninini hackliyorlar ve ona yasa dışı bir görev veriyorlar. Adam bu görevi karısı ve çok sevdiği çocuğu için yapıyor, sonra yakalanıyor ve acı gerçeği öğreniyor. Aslında hiçbir zaman evlenmemiş ve karısı ile çocuğu olmamış! Hep bekarmış ve tek başına kalıyormuş! Adam bunlara inanmak istemese de, beynini hackleyen kişinin Sanal Gerçeklik vasıtasıyla beynine ilettiği elektriksel sinyaller; hiç olmamış çocuğunu ve karısını olmuş gibi, hiç yaşamadığı anılarını yaşamış gibi yapıyor. Of! İşte sanıyorum ki Matrix filmi bu olay üzerine kurulmuştu.

İşte bu mevzuya bilimkurgu deyip geçmeyelim. Bu mevzu çok uzun zamandır tartışılan ve gerçek olmadığı kanıtlanamayan bir mevzu. Hepimizin şuan gördükleri aslında beyne iletilen elektriksel sinyaller. Gören gözümüz değil beynimizdir. Varlığınızdan hiç emin olmayın, insan hayatı bir gölge gibidir

İnsanların yarı bilgisayarlaşması; vücutlarının mekanikleşmesi ve bedenden bedene zihinlerini aktarabilmeleri, teknolojinin gelişmesiyle telepati yoluyla yani ağızlarını oynatmadan düşünce yoluyla konuşabilmeleri gibi sonuçları doğuruyor.

Doğal olarak da bir kişinin insan mı robot mu olduğu pek farkedilmiyor. Hatta bu durum birçok kişinin varoluşsal sıkıntılara girmesine neden oluyor, bir kişinin kendinin kim olduğunu tam olarak bilememesi ne kötü şey. Dahası yapay zekalı robotların da varoluşsal bunalımlar getirebilmesi filmin en önemli noktalarından biri.


Hiç şüphesiz tek izleyişte anlaşılacak filmlerden değil. Zaten o yüzden 6-7 tane TV anime serisi var. En yakın zamanda onlara da başlayacağım.


Bu arada unutmadan, filmin müziği mükemmel ötesiydi! Özellikle filmin içeriğine öyle bir uygun ki...

İşte şu tüyler ürpertici opening.


Ve tabi ki mükemmel repliklere sahip bir anime ;

"Bazen kim olduğumu zannettiğim kişi olmadığımdan şüpheleniyorum. Sanki uzun zaman önce ölmüşüm de biri beynimi alıp bu vücuda yerleştirmiş. Belki de hiçbir zaman gerçek bir “ben” yoktu ve belki ben de şu şey gibi tamamen yapayımdır."
~~~
"Hangi açıdan bakarsan bak, bir insanın bir yaşam boyunca toplayabileceği bilgi okyanusta bir damla gibidir."

~~~
"Yaşam, aşırı büyük bilgi denizindeyken, daha da karışık bir hal alıyor. Ve yaşam, türler üzerine kurulduğunda, hafıza sistemi genlere dayanıyor. Bu yüzdendir ki bir insan özel hafızası sayesinde bir birey olur. Hafızanın ne olduğu tanımlanamaz, ama hafıza insanlığın ne olduğunu tanımlar. Bilgisayarlardaki gelişme ve daha sonradan ortaya çıkan hesaplanamayan bilgi hafıza ve düşüncenin sizin için verimli olan yeni bir şeklinin ortaya çıkmasını sağladı. İnsanlık bilgisayarlaşmanın sonuçlarını az çok tahmin etti.

+ Saçmalık! Tüm bunlar senin yaşayan, düşünen bir yaşam formu olduğunu ispatlamaz.

– Peki ya siz bana var olduğunuzun kanıtını sunabilir misiniz? Bunu nasıl yapabilirsiniz? Modern bilim ve felsefe bile yaşamın ne olduğunu açıklayamazken."


9.7/10
 

James Dean'in hiçbir filmini izlemeden önce kendisiyle ilgili 1-2 yazı okudum ve o an benim için reyizlerden biri olmuştu. İzlediğim ilk filminde de beni haklı çıkardı. Oyunculuğu biraz abartılı olsada ben çok beğendim. Adamın bakışları filan müthiş, karizma akıyor resmen. 3 film çevirmesine rağmen efsane olması bu yüzden işte, bakışlarıyla çok şey anlatan bir adam.

Filme gelince açıkcası gençlik/komedi filmi bekliyordum ama dram filmi çıktı. O zamanın çocuklarının anne baba sevgisinden, yalnızlıktan, okulda dışlanmaktan gibi sorunlarla uğraşmasını konu alıyordu. İzlediğim en eski gençlik filmiydi ve birçok filminde esin kaynağı olmuş.

Ben komedi beklediğim için sonlara doğru biraz sıkıldım ama kesinlikle dönemine göre çok çok iyi bir film.

8.5/10
 
Reactions: bazinga

Hem Top 250'de oluşu hem de Aamir Khan'ın Oscar'a aday olan tek filmi oluşu nedeniyle merak ettiğim bir filmdi ama maalesef hayal kırıklığı oldu.

Öncelikle filmin konusu hakkında hiçbir fikrim yoktu ve filmin kriket sporuyla ilgili bir film olacağı hayatta aklıma gelmezdi. Filmle ilgili 1500 tane konu tahmini yapsam yine aklıma gelmezdi o kadar söyleyim.


Film farklı bir tarihte, farklı bir coğrafyada geçiyor olabilir ama benzerini defalarca izlediğimiz klişe sayılabilecek bir konu ve konuyu işlerken de klişeleri kullanmaktan hiç kaçınmamışlar.

Maçın kaybedilecek gibi oluşu ama kaybedilmeyişi.

Yabancılardan bir tane iyinin çıkıp yardım etmesi.

İyi olan taraftan bir kötünün çıkıp karşı tarafa çalışması.

Örnekler çoğaltılabilir...

Süresi gereğinden çok çok daha uzun. Hatta şimdi baktım da Once Upon a Time in America'dan sonra izlediğim en uzun filmmiş. İsim benzerliği de enteresan tabii.


Hint filmlerinde müzikal kısımları severim genelde ama bu filmdekiler pek olmamış, çok gereksiz kalmış ve yakışmamış.

Çok kötü bir film değil Top 250'de daha kötü filmler de var ama izlediğim Hint filmleri arasında en zayıfı. Top 250'yi bitirme hedefi olmayanların ya da koyu Aamir Khan hayranı olmayanların es geçebileceği bir film.


5.5/10
 
Lagaan: Bir Zamanlar Hindistan'da( Vol1)



Filmin bu kadar aşırı uzun olduğundan hiç haberim yoktu. Ben 140 dakika filan sanıyordum. Yav bu Arabistanlı Lawrence 'den bile uzunmuş?



Hal böyle olunca en sağlıklı ve kaçınılmaz olanı filmi iki part halinde izlemekti. Ben de filmin yarısını yani 1 saat 50 dakikasını izledim, öteki yarısını önümüzdeki günlerde izleyecek olmakla birlikte acele etmeyeceğim. Muhtemelen en geç 7 gün içinde izlemiş olurum.

İzlediğim ilk Bolywood Tarih filmi. Yine de gönül rahatlığıyla şunu diyebilirim ki her ama her türlü Uzakdoğu Sineması, Hindistan Sineması'ndan çok daha iyidir!

Adamların 1955 küfürlü yıllarda yaptığı 7 Samuray filmini hayranlıkla izlemiştim. Üstelik süresi de çok uzun olmasına karşın tek partta izletmişti kendini. Çünkü konu ve işleyiş mükemmel ve gerçekçiydi.

Şimdi bu filme bakıyoruz, süresi 220 Küsür dakika ama filmin nasıl biteceğini daha konusunu okurken bile anlayabiliyorsun. Çünkü adamların kültürü böyle sanırım, sinemada kendi kültürel sanatlarına çok daha önem veriyorlar. Böylece Sanat sanat için yapılmış olup, sanatları evrensel özellik taşımamış oluyor.

Benin açımdan başarılı film her ne kültürde olursa olsun insanların beğenisini kazanacak evrensel filmlerdir. Örneğini daha önce de verdiğim 1955 yapımı Japon filmi olan 7 Samuray!

Neyse. Filmdeki bizim açımızdan gereksiz olan dans sahnelerini itinayla ileri sararak geçtim.
O yüzden orada problem olmadı.

Filmin işlenişi bence gayet güzel. Konu sıkıntılı ve süre gereğinden fazla uzun. Sanki destansı bir savaşı anlatıyorlar anasını satayım.


Yine de helal olsun adamlar en azından kendi milletlerin öven filmler yapıyor. Bizim kaç tane böyle bağımsızlık temalı mükemmel filmlerimiz var? Ben hiç hatırlamıyorum açıkcası. Bollywood ı Uzakdoğu Sineması'ndan kötü bulsam da hiç şüphesiz bizim Türk Sineması 'ndan çok ama çok daha ilerideler. Aynı şekilde İran Sineması da öyle. Suç bizde tabi, Deliha gibi filmler gişe rekoru kırıyor, böyle filmleri eleştirdin mi vay sen nasıl eleştirirsin git ecnebi filmleri izle deniyor. Kendimizi eleştirmediğimiz sürece her şey tozpembe gözükecek ve Türk Sineması hiç dünyaca kalitede olamayacak.


Lagaan 'a dönersek, konusu yine bir İngiliz Sömürgesi filmi. İngilizler ne lanet milletmiş yahu? Cesur Yürek' de İngilizlere karşı mücadele ediliyor, Vatansever 'de İngilizlere karşı mücadele ediliyor, IP Man 2'de İngilizlere karşı mücadele ediliyor, Das Boat' da İngilizlere karşı mücadele ediliyor... Daha aklıma gelmeyen onca film vardır belki İngilizlere karşı mücadele edilen. Ve bu saydığım filmlerin hepsi de mükemmel filmler. O yüzden bu filmi de o filmlere göre kıyaslamak tümüyle yanlış olmaz.


6.3/10

İkinci yarı için vereceğim puanla bu puanın ortalaması filmin puanı olur herhalde.
 
Filmin ilk yarısını bu kadar uzun yorumlanıp bir de üstüne puan verilmesini ilk defa sende görüyorum.
Ben de iki parçaya bölerek izledim ama iki gün üst üste. Bence o kadar aranın açılacağı bir durum yok.
 


Aslında teknik bakımdan Nymphomaniac 1 ve 2 den hiçbir farkı yok. Sadece o film vizyona 2 part halinde girmiş o kadar. Eğer o filmi iki part halinde, her partı ayrı yorum ve puanlamışsan, ki ben öyle yapmıştım. Buna da pek şaşırmamak gerek.


Yorumun uzun olmasının nedeni filmde geçen olayların dışına çıkmış olmam. Yoksa filmle alakalı birkaç cümle var o kadar.
 
Var çünkü Nymphomaniac'ın 1 ve 2 çok olmasa da farklı konuları ele alıyor. Bir yıl arayla bile vizyona girebilecek yapıdalar ama Lagaan çok yarım kalıyor bence. Sadece ilk film çok bir şey ifade etmezdi.
 
Var çünkü Nymphomaniac'ın 1 ve 2 çok olmasa da farklı konuları ele alıyor. Bir yıl arayla bile vizyona girebilecek yapıdalar ama Lagaan çok yarım kalıyor bence. Sadece ilk film çok bir şey ifade etmezdi.
Süresi 180 dakikayı aşan filmlerde ilk yarı puanı + ikinci yarı puanı= /2 formülünü uygulamak benim açımdan daha mantıklı geliyor, eğer filmin ilk yarıları çok iyi, sonları çok kötü olursa genel olarak filmin kötü olduğu düşünülür ve yerden yere vurulur, bunu hepimiz yapıyoruz.

Ama bence bu tam doğru değil. Benim uyguladığım formül bence en mantıklısı, bir ara uygulamanı öneririm mesela Lawrence filmi ile. Böylelikle uzun filmler daha keyifli hãl alır.
 

Top 250'de izlemek istediğim filmlerden biriydi. Hapishane temalı filmleri seviyorum ama bu filmin onlardan ayrı bir yapısı vardı. Luke karakteri çok iyi çizilmiş ve oynanmış. İnatçı, pes etmeyen, umursamaz karakterine bayıldım. Pes etmeme bakımından biraz Papillion filmindeki Henri'yi andırdı.

Müziklerini çok beğendim. Oyunculuklar çok iyi. Paul Newman'ın yanı sıra George Kennedy'de çok iyiydi.

50 yumurta yeme sahnesi, kadının araba yıkama sahnesi iyi sahnelerdi.

Ara ara sıkılsam da kaliteli bir filmdi.

7.5/10


Scorsese ve DiCaprio iş birliğindeki her film gibi kaliteli bir filmdi. Howard Hughes kesinlikle çok ilginç bir karakter. Obsesif kompulsif kişilik bozukluğuna sahip bir karakter. Ama başarma isteğiyle kesinlikle örnek alınası bir karaktermiş. O dönemde yaptığı filmler, -özellikle Scarface filminin mimarı olması ilgimi çekti. Demek ki Scarface'yi yapmasa şimdi o efsane filmden mahrum kalacaktık.- havacılığa katkısıyla gerçekten müthiş bir adammış.

Scorsese'nin çekimleri mükemmel. Ayrıca film uzun olmasına rağmen sıkmıyor. DiCaprio bu filmde mükemmelmiş. Ödülü alan Jamie Foxx nasıldı bilmiyorum ama o yıl alsa adaletli olurmuş gibi. Tabi bir de Jamie Foxx'u görmek gerek.

Scorsese'den boş film çıkmaz. Yine çok kaliteli bir filmdi.

8/10


Son zamanlarda ağır filmlerin arasına bunun gibi birkaç film sıkıştırıyorum. Genelde iyi filmler oluyor. Bu filmi de beğendim.

Konu olarak bilindik denebilir. Ama espriler ve diyaloglar güzel. Oyunculuklar iyi. Mark Wahlberg, Will Ferrell ve Michael Keaton'u izlemek güzeldi. Filmin başında çıkan Samuel Jackson ve Dwayne Johnson da iyiydi.

Samuel Jackson ve Dwayne Johnson'un çatıdan atlama sahnesi süperdi.

Komedi filmi izlemek isteyenler ve türü sevenler için iyi bir film.

7/10
 
Eyes Wide Shut /Gözleri Tamamen Kapalı




İlk defa hiç yapmadığım bir şeyi yaptım ve filmin sonunda ayağa kalkıp alkışladım! Bayağı alkışladım ve Üstada saygı duruşunda bulundum.

Şuana kadar en favori 1.yönetmenim yani en sevdiğim yönetmen Alfred Hitchcock idi. Kubrick mi Hitchcock mu denildiğinde son derece cahil bir şekilde ateşli bir biçimde Hitchcock'u savunurdum.

Ancak bu destansı başyapıtla fikrim tamamen değişti ve kendi gözümde gelmiş geçmiş en iyi, en büyük, en manyak yönetmeninin Stanley Kubrick olduğunu ve bunun uzun süre hiç değişmeyeceğini anladım. Hitcock üstad da mükemmelin ötesidir ama Kubrick ten sonra 2.olarak gelebilir.



Bu filmle ilgili ne desem az! Bilindiği gibi Stanley Kubrick bu filmi tamamladıktan yalnızca 4 Gün sonra öldü(?)

Hayatımda böyle sembolik bir ifşa filmi görmedim, bunun gibisini de bir daha görebileceğimi sanmıyorum.


Kubrick üstat bu filmi izleyici açısından iki şekilde düşünmüş

1-) Düz anlamlı yani izleyicilerin %90ının aklına direkt gelecek olan "kadın erkek ilişkisi"

2-) Büyük bir Illuminati ifşası, gizli sembolik nesneler ve masonluk simgeleri!

Dediğim gibi bu filmin özellikle ilk 1 saati konuya giriş olduğu için sıradan. Aslında filmin geneline baktığımızda yalnızca belirli kısımları ifşa etmek için çekildiğini anlıyoruz.

O yüzdendir ki düz izleyici iseniz lütfen bu filmi izlemeyin! Yani filmlerden güzel ve basit, anlaşılması kolay senaryolar bekliyorsanız izlemeyin! Otomatik Portakal ve 2001 gibi başyapıtları sevmemiş ve düz olarak, içerdikleri sembolik anlamlara bakmaksızın, profesyonel izleyiciliğe yakışmaksızın sadece izlemiş, araştırmasının, üstünde düşünmeksizin izlemiş ve bu yüzden beğenmemişsiniz izlemeyin! Özellikle Ekşi sözlükte bu tarz izleyicilerin oldukça çok olduğunu görmek insanı sinir ediyor.

Çünkü bu herkese göre bir film değil bence. Stanley Kubrick gibi bir adamın "en iyi eserim" dediği filmi düz izleyip yerden yere vurulduğunda o adamın kemikleri sızlar!

Kur'an ı Kerim 'e göndermeler mi dersiniz? Hinduism, Mistitizm, Paganizme göndermeler mi dersiniz? En akıl almaz Tarikat Ayinlerini ifşa etmek mi dersiniz? Her şey var.

Doğrusu, gören için içi dolu dolu bir film iken, bakan için içi bomboş ve öylesine kadın erkek ilişkisinin anlatıldığı bir film.

Her sahnesinde başka bir sembolik öge. Sembolizmi insana sevdiren adam bu Kubrick. Hiç şüphesiz birkaç yılda bir izlemek gerekiyor bu filmi.

Filmde bizim Hollywood olsun, MTV şarkıcıları olsun ünlü olarak bildiğimiz birçok ismin Illuminati üyesi olduğunu, ve kadın ünlülerin birçoğunun Tarikatta yapılan Cinsel Ayinlerde köle olduğunu üstü kapalı bir şekilde açıklıyor. Öyle sahneler var ki bir cümleyi defalarca söylüyorlar. Bunu sakın zaman geçirmeye yönelik hareket olarak algılamayın, bu bizim araştırmamız için bize kurulan baskı.


Stanley Kubrick bu filmi yaklaşık 400 küsür günde çekerek rekorlar kitabına girmiş. Kimi sahne yüzlerce kez tekrar çekilmiş. Manyak adam sırf bu film için ressamlar tutmuş ve sembolik resimler yaptırmış, hatta karısı bile tuval resmi yapmış bu film için. Müzikleri destansı bir şekilde kullanmış. Hindu ve Ortodoks (Ortodoks kısmında yanılıyor da olabilirim) ilahilerini karıştırmış ve bize tersten dinleterek tüylerimi diken diken eden eseri ortaya çıkarmış.

İşte o tüyleri ürperten ayin müziği, filmi izlemeseniz bile muhakkak şunu dinlemenizi tavsiye ederim


Sen gel, şu müziğin kullandığı filme sıradan kadın erkek ilişkisi konulu film de! Ulan şunu dinleyip de kanı donmayan kaç kişi vardır?

Ayrıca filmin başında ve en sondaki jenerik de çalan mükemmel ötesi bir başka müzik. İkisini de telefonuma indireceğim.


...


Kimi filmler vardır... Kelimeler anlatmaya yetmez... İşte bu, o tarz filmlerin başı!

Stanley Kubrick 'in öldürülmesine yol açan film bu. Keşke ölmeseydi dedirten film bu.


Ve Stanley Kubrick in sinemaya efsanevi şekilde veda edişi... Son filminde kullandığı son kelime sizce ne olabilir?

F*ck.

Böyle manyak psikopat bir yönetmene böyle fantastik bir veda yakışırdı.


Eğer sinemasal anlamda önyargınız yoksa, yani sembolik filmleri önyargısız bir şekilde izleyip, bittiğinde birazcık araştırma ve düşünme yolunu yapıyorsanız muhakkak öneririm. Aksi taktirde "haksız ve gülünç bir şekilde" yerden yere vurmanız kaçınılmaz.
Ve elbette Üstatın "en iyi eserim" dediği ve "kısa bir sürede öldürülmesine yol açan" bu filme biraz olsun saygı.




11/10
 
@OzaN 610 küsür karakterle sanırım forumdaki en uzun yorumumu yaptım ve düşün ki diyeceklerimin yalnızca küçük bir dilimini yazdım.
Yani bu filmi anlatmaya kelimeler yetmez, kitaplar yazılası bir film.


Film Hakkında tek önereceğim şey, önyargılı bir biçimde izlemeni tavsiye etmiyorum. Yani sembolik filmleri gösterildiği gibi de algılayabilirsiniz, anlatılmak istendiği gibi de. Nasıl desem, tıpkı bir ressamın önemli bir eseri gibi.

Ve kesinlikle filmi izledikten sonra internetten bu film Hakkında yazılmış incelemeleri okuman hayati önem taşıyor. Yorumları değil, uzun incelemeleri. Çünkü bu tarz filmlerin %50 sini film dışı araştırmalar sayesinde anlayabiliriz. Stanley Kubrick in de asıl amacı buydu, bir şeyleri araştırmamızı ve uyanmamızı istiyordu.
 
@Tolstoyevski Kubrick sence eceliyle mi öldü yoksa kesin bu film yüzünden mi? Bir de Kubrick'in de mason olduğu söyleniyor adam giderayak ifşa mı etmiş yani?
 
@Danger UA! Kubrick in bizzat karısı bile eceliyle öldüğüne inanmadığını söyledi. Daha söze ne hacet. Bu bence kesin bir şey, film vizyona bile girmeden, çekilmesi tamamlandıktan yalnızca 4 gün sonra adam ölmüş. Hatta filmin tamamının yayınlanıp yayınlanmadığı bile kuşkulu, yani sinemaya bile sahneler kesilerek girmiş olabilir.


Bu adamın üst düzey mason olduğu söylentisi de var. Dediğin gibi gider ayak diğer sanatçılar gibi ifşasını yapmış, öyle gitmiş olabilir. Bizzat bu filmde de tarikatın yaptığı cinayetlerin "aşırı dozdan ölme" gibi saklayarak yaptığını açıklıyor. Yani filmde anlattıkları kendi başına geliyor.

Tabi her şey bu tarikatın isteğine göre yapılmış da olabilir, veya bu dediklerimizin çoğu da olmayabilir. Ama muhakkak bir şeyler var.
 
Lagaan : Bir Zamanlar Hindistan'da-Vol2




Filmin ikinci yarısı ilk yarısına oranla daha iyiydi. Yine sıkıcılık vardı ama keyifliydi.

Şu İngilizler'in mağlup edildiği filmlerde nedense keyif alıyorum.


Bu filmin Top 250 de olması saçmalık olmakla birlikte, eğer bir Hint li olsaydım belki de hayatımda izlediğim en iyi film olacaktı.


Adamlar öyle ya da böyle yapıyor. Bizim niye böyle filmlerimiz yok? Çanakkale ile ilgili olsun Kurtuluş Savaşı ile ilgili olsun nice kahramanlık hikayeleri çıkar. Bizim yaptığımız sadece 3.sınıf savaş filmi, cephede geçen. Amaç sanat değil para olduğu için beş para etmez filmler yapıyoruz.

O yüzden yerden yere vurduğum Hint filmleri bile bizim filmlerinin büyük çoğunluğunu ezer geçer kalite anlamında. İran Sineması zaten yürüdü gitti. Neyse yine konu dışına çıktım.


Filmde oyunculukları ve müzikleri hiç başarılı bulamadım. Dans sahneleri illallah ettirdi. Hele Hinduizm Tapınağı'ndaki dua sahnesi... Demek ki adamlar şarkı söyleyerek ibadet yapıyorlarmış?


7.5/10


Filmin geneline puanım

6.9/10
 
Night at the Museum: Secret of the Tomb (2014)


+ Serinin 3. filmi ve sonuncusumu bu soruya cevap yok ama umarım gelir. Gelirse de sondaki fikri yalan olur da ben izlerim en azından.

+ Hem süresinin kısalığı hemde güzel komedi sıkıştırmalarıyla eğlenceli bir bir bucuk saat yaşattığını söyleyebilirim.

+ Bu filmde bazı yeni karakterlerin renk kattığı aşıkar, kahramanımızın çocuğuda büyümüş, bir tripler felan ergenliği atamamış henüz, babası hep müzede yapacak bişi yok.

+ Filmin sonunda istenileni verdiler fakat oradaki 3 sene sıkıştırması acayip enteresan ve çok kopuk bir son getirdi. Şuan düşündümde rezillik diyede nitelendirilebilir.

+ IMDb'de 6.3, Sinemalar.com'da 7.5 olarak oylanmış. Ben genelde severek izlediğim filmleri 7 üstünde puanlama ile oylarım belki haketmiyor ama ben eğlendim der ve

Filme Puanım: 8.0


 
Son düzenleme:
V.H.S Viral (2014)

+ Öncelikle bir serimiş, hangi filmleri var bilmiyorum. Bazı yerler 2014 demiş bazıları 2015 garip ne nedir çıkartamadım.

+ Bu gelişmeden sonra olayın bişi film saçma, garip fakat aynı zamanda çok çılgınca birşeydi.

+Filmin başlangıcı çok sıktı, daha doğrusu neyin ne olduğunu anlayamadım - Gerçi hala neyin ne olduğu belli değil belliki tüm olay psikopatlıkmış.

+ Filmin orta ve son bölümünüde psikopatlıktı fakat şuana kadar olumsuz şeyler söylesemde filmin kendine çeken bir tarafı vardı. Ortada bir özgünlük ve adrenalini sürekli yukarda tutan bir çekiciliği.

+ IMDb'den 4.3 puan almış, tipik korku filmi -iğrençlerinden- puanlamasından diyebiliriz. Genelde saçma filmlere gelen puan. Yüksek bile denilebilir belki. Fakat tüm saçmalığın yanında başarılı bir tarafı vardı der ve,

Filme Puanım: 7.0


 
Frozen (2013)

+Bu tarzda en son 'Mulan' adlı filmi izlemiştim, reyislerin reyisi diyede adlandırabilirim. Şans eseri Let it go şarkısıyla hem bir çizgifilm izlemiş oldum hemde Demi reyisi keşfetmiş bulundum.

+Müzikleri çok iyiydi, karakterler çok iyiydi. Ana karakterle ilgili düşündüklerim tam tersi çıktı aslında, Aynı şekilde bir ters köşe daha yaptılar 'Sevgi' ile alakalı, anlaşılan özellikle ters köşelere çalışmışlar.

+Müzik, düet kısımları filmin ana kısımlarını oluşturuyordu dediğim gibi onun dışındaki kısımların bazıları çok aşağıda kalmış boş ve sıkıcı şekildeydi. Oralar kısa tutulsaydı çok daha iyi olurdu.

+Değerlendirmeye gelirsek Hem IMDb hemde Sinemalar.com'dan 7.7 puan almış. Let it go der ve,

Filme Puanım: 8.0



>> Demi Lovato - Let It Go (348.580.408)
 
Son düzenleme:
Brazil

http://m.imdb.com/title/tt0088846/












Oldukça değişik bir kafanın filmiydi. Gelecekte geçen korkunç bir distopya. Geleceğin karanlık senaryosu. Hiç şüphesiz George Orwell in Bin Dokuz Yüz Seksen Dört 'ünden etkilenmiş bir film.

Kesinlikle bilimkurgunun sınırları zorlanmış. Tür olarak siyasi bilimkurgu denilebilir, Christian Bale' in İsyan filmi gibi.




Gelecekte geçen bu film, devletin terör ettirdiği, bürokrasinin karmaşık ve kayıtlardan ibaret olduğu bir ortamda geçiyor.

Çok sert bir eleştiri filmi. Görsellik inanılmaz değişik, filmin işlenişi ve atmosferi ile filmin konusu birbirine tamamen uyuyor, müzikler zaten filme adını verecek kadar etkili.




Yönetmen olsun, oyunculuklar olsun çok başarılı. Başroldeki Sam karakterini oynayan oyuncu almış başını gitmiş.

Robert De Niro az görünmesine rağmen öz görünmüş. Özellikle bir sahnesi var ki resmen kanım dondu.


iki tesisatçıları resmen dışkının içine batırarak patlattı


Hiç şüphesiz kara komedi klasmanına da girecek bir film.



Ancak kesinlikle herkese hitap etmiyor. Birçok kişiye göre sıkıcı ve anlamsız gelebilir. Yine de tavsiye ediyorum ama bundan önce George Orwell klasiği olan Bin Dokuz Yüz Seksen Dört ü okursanız işte o zaman filmi çok daha iyi anlayabilirsiniz.

Velhasılıkelam oldukça zor ve üstünden kafa yorulması gereken sıradışı bir yapıt.

8.7/10