Açıkçası biyografik filmleri hiç sevmem, spor filmlerini de hiç sevmem, tenisi ise sıkıcı bulurum Yani hiçbir alakam yok. Tüm bunlar birleşince bu alanlarla alakasız izleyicilere geçen, etki eden bir film olmuş diyebilir miyiz? Bana göre kesinlikle hayır. Tamam büyük ölçüde filmin türü ve anlatılan konu bana hitap etmediği için beğenmemiş olabilirim; ama geçtiğimiz senelerdeki Ford V Ferrari filmi de biyografik ve spor temalı olmasına rağmen ve F1 ile yine hiç alakam olmamasına rağmen oldukça keyif vermiş ve etkilemişti. Demek ki o film herkese hitap edebildiği için bu filmden daha başarılı bana göre.
Bu filmde içimi bayan en önemli unsur fazla didaktik olmaya çalışması, cidden TED konuşmaları gibi sahneler söz konusu ama bunu pek de etkileyici tarzdan vermek yerine yapay şekilde aktarıyorlar sanki belgesel gibi. Hayatımda beş dakika tenis izlemediğim için ayrıntılar pek etkilemedi. Hatta Venüs Williams ismini bile bu film sayesnde öğrendim, meğer Serena kadar ünlü bir tenisçi imiş. Filmde Serena Williams zaten yan rol gibi geri planda kalıyor. Ama beni asıl rahatsız eden şey bu film sanki ısmarlama sipariş film gibi geldi. Basmışlar parayı Williams ailesi, kendilerini övdürecek bir film yapmışlar. Babaları etrafında geçmesi filmin, sanki babalarına karşı ödenmiş bir gönül borcu gibi.
Spotlight’in Oscar’ı kazandığı ortamda maalesef ki sinematografi her şey değil ve bu yüzden en iyi filmi kazanma ihtimali yüksek. Ama yerden yere vurduğum Belfast da Power Dog da bu filmden çok daha fazla Oscar’ı hak ediyorlar, çünkü gerçek sinema sanatı o filmlerde söz konusu. Bu film ise televizyon filmi gibi bir şey.
5.5