En Son İzlediğiniz Film? 🎞

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan şirin
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Özellikle ingilizce seçiyorum alt yazıya bağlı kalmamak için ama bugün olmadı :A dün olana niye geldi güldürü? @Araf
O bende kalsın :A Bu arada 6000. mesaj sana kısmet oldu konuda :Z
 
  • Güldürdün
Reactions: Dosi

Bu filmden önce senarist kimliğine sahip olan Başar Sabuncu'nun ilk yönetmenlik deneyimini bu filmle yaşıyor. Türk sinemasının en cesur yapımlarından birisi; hem verdiği mesaj yönünde, hem de bu mesajı vermede kullanılan yöntemle. Bu yöntemin içinde kullanılan kurgu da gelir, bu kurgunun içinde yer alan çıplaklık da gelir. Şener Şen'in de en cesur yapımı olabilir.

Filmde bir adam çıplak bir şekilde sokağın ortasında koşmaktadır, polis tarafından yakalanır ve röportajlar aracılığıyla geçmişe dönük bir kurguyla yaşanılan zamana kadar getirilir. Yeşilçam sinemasında bu tarz kurgulara çok fazla rastlamayız aslında. Hele sonrasında gelen çıplaklık olayını erkekler tarafından kullanmasına da çok fazla rastlamayız. Çıplaklık burada sisteme karşı gösterilen tepkinin adı, aslında verilen mesaj "soydunuz, soğana çevirdiniz" mesajıdır. Baş karakterimiz İbrahim'in de yaşadıkları da bunu açık açık göstermekte. Filmde hem sistem için soyunma var, hem de sisteme tepki olarak soyunma var.

Tabii bu çıplaklık, büyütülecek bir çıplaklık da değil. İçinde cinselliğin bulunmadığı, insan vücuduna ağır hakaretlerin savrulmadığı, kötü gözlerle bakılmayan bir çıplaklık. Bu çıplaklık, ülkenin sistemi içerisinde sıkışıp kalmış, vatandaşın gösterdiği tepkinin yansıması, özgürlüğünün yansımasıdır.

8/10
 

Bu filmin bir benzerini daha önce izledim sanki. Aşırı tanıdık geldi ama farklı oyunculardı. Az çok tahmin ettim bazı kısımları.

İngiliz matematikçi Alan Turing'in 2. dünya savaşı sırasında Almanlar'ın şifreli mesajlarını çözme çabasının anlatıldığı bir film. Güzel bir filmdi, son kısım hüzünlendirdi ama. Böyle bir sonu haketmiyordu. Benedict Cumberbatch harika bir oyunculuk sergilemiş. Sherlock dizisi gibi ukala bir rolü vardı.

7.5/10
 

Bu filmin bir benzerini daha önce izledim sanki. Aşırı tanıdık geldi ama farklı oyunculardı. Az çok tahmin ettim bazı kısımları.

İngiliz matematikçi Alan Turing'in 2. dünya savaşı sırasında Almanlar'ın şifreli mesajlarını çözme çabasının anlatıldığı bir film. Güzel bir filmdi, son kısım hüzünlendirdi ama. Böyle bir sonu haketmiyordu. Benedict Cumberbatch harika bir oyunculuk sergilemiş. Sherlock dizisi gibi ukala bir rolü vardı.

7.5/10
Benedict Cumberbatch: "@Dosi beğenmiş, canım ya. :bhr:"
 
  • İlginç
Reactions: Dosi

Süt Kardeşler (1976)

Herhalde yeşilçam döneminin en çok izlediğim filmidir. Fakat çoğu kez televizyonda rastladığım kadarıyla yarım yamalak. Bütün olarak yıllar sonra baktığımda da başarılı buldum filmi.

Filmin senaryosu gerçekten güzel ve keyifli. Herkesin birbirinin yerine geçmesi konusu bile yeterince eğlenceliyken gulyabani konusu eğlencenin dozunu arttırıyor.

Bazı esprilerin demode kaldığı, kendini çok tekrar ettiği doğru. Yine de yerli komedimizin en önemli klasiklerinden...

8/10
 
  • Beğendim
  • Harika
Reactions: Araf and Dosi

Bu filmin bir benzerini daha önce izledim sanki. Aşırı tanıdık geldi ama farklı oyunculardı. Az çok tahmin ettim bazı kısımları.

İngiliz matematikçi Alan Turing'in 2. dünya savaşı sırasında Almanlar'ın şifreli mesajlarını çözme çabasının anlatıldığı bir film. Güzel bir filmdi, son kısım hüzünlendirdi ama. Böyle bir sonu haketmiyordu. Benedict Cumberbatch harika bir oyunculuk sergilemiş. Sherlock dizisi gibi ukala bir rolü vardı.

7.5/10
Afişte çok yakışıklı çıkmışım…
 
  • Güldürdün
Reactions: bazinga and Dosi

70 öncesi Türk sinemasında muhtemelen damgasını vuran bir isim varsa, o isimlerden birisi de Metin Erksan'dır. Damgasını vuran filmlerden biri varsa, o filmlerden birisi de budur. Zengin kız, fakir oğlan modunda bir film olabilir evet ama samimi ve sanat kokan bir film.

Filmde ustası Mustafa ile boyacılık yapan Halil'in, bir yıl boyunca boş köşkteki bir kadının resmine tutulmasını, bir yıl boyunca müzik eşliğinde o resme bakmasını, sonrasında da kadının köşke dönüp bunu görmesi ve yaşadıklarını anlatıyor. Evet, Halil mutsuz olmak ya da mutsuz etmek arasında bir çizgide olmaktansa uzaktan sevmeyi tercih eden, resme aşık olmayı tercih eden bir karakter, yani gururlu. Böyle bir hikayeyi siyah beyaz puslu, göl kenarı eşliğinde, fotoğraf gibi karelerin çıkmasıyla izlemek bir başka güzel.

8/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Yavuz Turgul yönetmen koltuğunda oturmasa da, senarist kimliğiyle yine Şener Şen'le birlikte yaptığı işlerden birisi. Buna benzer bir konuyu 1996 yapımı Eşkıya filminde çekmişti. İki filmin benzerliği, şehir hayatına geçiş yapan bir köylünün şehir hayatına karşı yabancılık çekmesiydi.

Film Şanlıurfa'nın Haraptar köyünde geçiyor, ilk bir saati bu şekilde. Ağalık sistemi eleştirisi de yapılıyor, köylünün acıları anlatılıyor. Son 40 dakikası ise, yaşadığı talihsizlikler sonucu İstanbul'a göç etmek zorunda kalan ağanın tutunma çabası anlatılıyor. Filmin ilk bir saati komedi, son 40 dakikası dram ağırlıklı. İlk bir saati yer yer sıkabiliyor ama son 40 dakikası fazlasıyla anlamlı. Köyden şehre geçiş konusunda iyi bir kritik yapan filmlerden birisi.

7/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Djam, Cezayir doğumlu Fransız yönetmen olan Tony Gatlif'in senaristliğini ve yönetmenliğini üstlendiği bir film. Aynı zamanda yönetmenin müzisyen kimliği de var, yani filmin müzikal kalmasında bunun da etkisi var. Çocukluğu Cezayir'de geçti. Cezayir Bağımsızlık Savaşı sırasında Fransa'ya göç etti. Bir tarafı kabiliyeli (Cezayir'de yaşayan Berberi bir halk), bir tarafı da çingene. Kendisi kısacası Fransa'da yaşayan bir azınlık. Yönetmen hakkında yazdıklarım da zaten filmle bağlantılı olan şeyler. Hem filmin müzikal yanı var, hem de özgürlükçü, azınlıkları da önemseyen bir tarafı var.

Filmde Djam, amcasının gemideki biyel motorunu tamir ettirmek için İstanbul'a gider. İstanbul'da Avril isimli Fransız kadınla tanışır, yolları kesişir, sonrasında maceralı bir yola atılırlar. Onlar için yolculuk başlar. Bu yolda ikiliyi dünya kadar dert beklemektedir ama onları dertlerinden arındıracak bir şey vardır, o da müzik.

Tony Gatlif'in Fransız olmasına rağmen Türk - Yunan kültürünü sentezleyip ortaya bir film çıkarması çok ilginç ve aynı zamanda başarı. Azınlık nüfustan olan Tony Gatlif tabii ki azınlık, mülteci, özgürlük gibi kavramları anlatır. Müzisyen kimliğini de özgürlük kavramıyla sentezler. Kullandığı dili de kullanmayı, aynı zamanda Türkçeyi, Yunancayı, İngilizceyi de kullanır ve ortaya dört dilli bir film çıkarır. Tabii bütün bu olayları yedirmeyi Fransa'dan gelen insani yardım gönüllüsü olarak 18 yaşındaki Avril karakteriyle başarıyor. Tony Gatlif, verdiği röportajında her şeyin rebetiko ile başladığını, Avril'in Djam ile tanışmadan önce IŞİD'e katılmaya gittiğini ama Djam'ın, Avril'i kendi hikayesine kattığını söylüyor. Bu da filme dair ilginç bir detay ama filmde kendini belli etmeyen bir detay.

Başrol tercihi olarak Daphne Patakia tercihi çok iyi bir tercih. Hem güzelliğiyle, hem de enerjik oyunculuğuyla filme ayrı bir hava katıyor. O enerjisi müziklere de yansıyor, danslarına da yansıyor, genel olarak oyunculuğuna da yansıyor. Bazı filmlerde enerji çok önemli, o enerji filme ayrı sempatiklik katar, aynı bu filmdeki gibi.

Dört dilli bu filmin yapımcıları Fransa, Yunanistan ve Türkiye. Yunanistan ve Türkiye'de geçiyor film daha çok. Filmdeki dikkat çeken noktalardan birisi de bu. Macera yönü ağır basan, dramatik bir tarafı olan ve müzikleriyle ön plana çıkan bir filmdi.

7/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Yönetmenliği eleştiri konusu olan Sinan Çetin'in en iyi yapımlardan birisi de seksenli yılların ikonik karakterleri olan Abbas ile Şakir karakterlerinin içinde bulunduğu bu film. Bu filmi bu kadar iyi ve ikonik hale getiren ise, Sinan Çetin'in yönetmenliğinden ziyade, Yavuz Turgul'un senaryosu ve İlyas Salman ile Şener Şen'in oyunculuğu.

Abbas'ın, Şakir'in yanında muavin olarak çalışması, Şakir'in sevdiği kadın olan Nazlı'ya olan aşkı ve Şakir'le arası açıldıktan sonra mücadelesi anlatılıyor. Abbas saf, Şakir kurnaz. Saf ile kurnazın çatışmasını izliyoruz film boyunca. Sade ama samimi bir senaryo ve klasik bir son.

7/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

1954'te Reginald Rose, kasıtsız adam öldürme vakasında jüri görevi üstlenmiş ve daha sonra bunu televizyonda yayınlanacak bir oyuna aktarmış. Bu da işte onun filme aktarılmış hali. O oyunu filme aktaran isim de Sidney Lumet. O dönemde 33 yaşında olan Sidney Lumet, tam bir başyapıta imza atmıştır.

Filmde herhangi bir olay görünmemektedir, olaylar tamamen filmdeki jürilerin diyalogları üzerinden ilerlemektedir. Senaryo o kadar muazzamdır ki, gerisi yönetmene ve oyunculuklara kalmıştır. Tek mekan bir film olması da filmin başarısını arttırmaktadır. Yönetmen filmdeki oyunculukları muazzam bir şekilde işlemiş, kamera açılarıyla olaylara dikkat çekmeye çalışmıştır. Filmdeki jüri roluyla oyuncular toplu olarak mükemmel performanslar sergilemiştir. Filmde babasını öldürmekle yargılanan 18 yaşındaki çocuğun idama gidecek davası ön yargılardan arındırılmaya çalışılarak çözülmeye çalışılmıştır.

Bu film dikkate değer bir filmdir; bir insanı düşünmeye sevk eder, bir insanı ön yargıyla bakmamaya çalıştırır. Bir avukatın işini gücünü bırakıp avukatlığa başlamadan önce izlemesi gereken filmlerden birisidir. Hatta adalet işlerine bakan herkesin özellikle bu filmi izlemesi gerekir. Peşin hüküm veren, ön yargıyla yaklaşan herkesin bu filmi izlemesi gerekir. Aynı zamanda bir insanla nasıl iletişim kurulmalı, bu film onun da dersini veriyor. Hem psikolojik analiz yapıyor, hem de iletişim dersi veriyor. Belki o dönem üç adaylığına rağmen Oscar ödülü alamadı ama her şeyiyle oyunculuk dersi veren mükemmel bir film.

10/10
 
  • Harika
Reactions: bazinga

Şekerpare, Yavuz Turgul'u senaryoda, Atıf Yılmaz'ı da yönetmenlikte buluşturan bir film. Aynı bir yıl önceki Çiçek Abbas gibi İlyas Salman ile Şener Şen de aynı filmde buluşuyor. Filmin bu kez romantik komedi kısmına tarihi dönem filmi de ekleniyor ve Osmanlı dönemine gidiliyor.

Osmanlı döneminde geçen filmde Komiser Ziver Bey'in ahlaksızlıklarıyla ön plana çıkan, düzenbaz, üçkağıtçı bir karakter. Şener Şen'in klasik karakteri kısacası. İlyas Salman'ın Cumali karakteri ise, saf ve namuslu karakter, sevdiği zaman körkütük aşık olan bir karakter. Çiçek Abbas'taki iki karakter Osmanlı döneminde iki karakter olarak öne çıkıyor ve Osmanlı dönemindeki yozlaşma üzerine dikkat çekiliyor. Gerçi günümüzde de bu tarz şeyleri görmek mümkün. Filmin tarihi boyutu değil de, daha çok romantik komedi boyutu ağır basıyor.

Tarz olarak Şener Şen'e Charlie Chaplin bıyığı bırakılmış, bıyık detayı bile komedi yapar filmi. Beni çok güldüren de bir film değil ama filmdeki atmosfer iyi, karakterleri canlandıranların oyunculukları iyi. Atmosferiyle izleten bir film.

6/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Akira Kurosawa'nın upuzun ve sinemaya damgasını vurmuş filmlerden birisi. Dönemine göre de çok başarılı bir iş, hatta günümüzde çekilmiş olsa bu kadar olmaz, ki bu filmin uyarlaması da yapıldı, ayrı konu. 1954 yapımı demek de bazı sahnelerde güçleşiyor.

Filmde 40 haydutun bir köyü yağmalaması ve o köylülerin yaşadığı sefaletle başlıyor. Sonrasında akıllarına karın tokluğuna çalışacak samuray fikri akıllarına geliyor. Samurai Kambei'nin önderliğinde yedi samuray toplanıyor ve haydutlara karşı koymak için köyde seferberlik başlıyor.

Film dümdüz bir dram değil, kendi çapında mizahi bir yönü de var. Filmin süresinin çok uzun olması, filmi yorucu kılıyor. Bir dizi bitirmişim gibi yoruldum filmi bitirdikten sonra. Filmle ilgili bana göre en büyük sıkıntı, çok uzun olması, sanki daha kısa olabilirdi. Bunları bir kenara bıraktığımızda geriye, özellikle son iki saatiyle sağlam bir macera kalıyor, özellikle de aksiyonun başlamaya başladığı yerlerde. Kambei Shimada karakterinin liderliği takdir edilesi, Kikuchiyo karakteri de çok yorucu. Filmdeki en büyük eforu sarf eden muhtemelen Kikuchiyo karakterini canlandıran Toshirô Mifune olabilir. Kaliteli bir film, yorucu ama kaliteli.

9/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Kate kimdir? En kısa tanımıyla John Wick'in dişi hali. John Wick yetmedi mi? Terminatör'ü de ekleyebiliriz. O da mı yetmedi? Kill Bill'i de ekleyelim o zaman. İntikamı için ölüp ölüp dirilen bir karakter. Neyin mi intikamı? Ona zehir verenlere karşı intikam. 24 saat süresi vardır ve bir de üstüne Ani'yi kurtarmaya da çalışır.

Bazı dövüş sahneleri keyif verse de, senaryosu zayıf ve klişe. Ayrıca senaryosu iyi de değil. Girişi zayıf olduğu için gelişme ve sonuç kısmı da haliyle döküldü. Karakter tanıtımı da zayıf, karakterleri yeterince tanıtmıyor. Bol kanlı bir film ama bu senaryoya yedirebilmek mesele ve bunda da zayıf bir film.

4/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Zengin Mutfağı, Vasıf Öngören'in 1977 yılında yazdığı aynı isimli epik tiyatro eserinden Başar Sabuncu tarafından uyarlaması. 1988 yapımı olup neden 1971'i anlattığı da Vasıf Öngören'in kitabında gizli. Usta oyuncu Şener Şen'in Zengin Mutfağı oyunu günümüzde de oynandı, hem de usta oyuncu tarafından.


Film baştan sona dek tek mekanda geçiyor, çekim olarak dış mekan adına tek bir şey yok. Filmden alınan tat bile tamamen tiyatro tadı, yani kitaba bağlı kalınarak çekilmeye çalışılmış ve bu da değerli bir şey. Filmde sadece beş karakter var ve geriye metaforlarla dolu bir senaryo.

71 döneminde geçiyor film, o dönemde de muhtıra vardı, o olaya da değiniliyor. 71 dönemi üzerinden kapitalizm eleştirisi yapılıyor, o döneme toplumsal olarak bakılıyor. Nasıl kolayca o dönemlerde bir toplumdaki bireyin kapitalist bir şekilde dönüşebildiğini gösteriyor. Toplumun o dönemki paronayaları da değiniliyor. Aynı zamanda o dönemki işçi sınıfının mücadelesine de değiniliyor.

Lütfi işçi sınıfını, Selim de kapitalizmi temsil ediyor, köpek de kapitalizm metaforu. Böyle de ince mesajlar veriyor film. Köpek zehirleniyor, kapitalizm böylece zehirlenmiş oluyor ve daha sonra zengin mutfağının sahibi olan görünmez Kerim Bey'in maşası kapitalizmle güç kazanan Selim, bir anda ortalığı karıştırmaya başlıyor ve paronayakça davranışlar sergilemeye başlıyor. Güçlenmeden önce de Selim ispiyonculukla başlıyor işe. Güçlenen kimseler aynı zamanda korkan da kimseler ama güce de tapan kimseler. Filmde bunun gibi mesajlar veriliyor.

8/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Where Is the Friend's House? (1987)

Nihayet çok uzun bir aradan sonra karşıma tam puanı hak eden bir film çıktı. :Z

Sinema sanatının zirve noktalarından biri olmuş. Bu kadar sıradan bir konudan bu kadar gerilim dolu bir iş çıkarabilmek büyük başarı. Gerek görüntü yönetmenliği, gerek kurgusu gerek yönetmenliğiyle hemen her sahnesi ders niteliğinde bir işti. Çocuk psikolojisini en iyi yansıtan filmlerden biriydi. Büyüklerin umarsızlığının, öğretmenlerin yüksek beklentilerinin ne gibi sonuçlar doğurabileceğinin çok çarpıcı bir örneğiydi. Abbas Kiarostami'nin büyük bir usta olduğuna da iyice ikna olduğum film oldu ayrıca. Majid Majidi de sanırım bu filmin etkisinde imza atmış kendi başyapıtlarına. (Bu filmi de etkileyen bilmediğim başka İran yapımı filmler olabilir elbet.)

Filmi çok sevmemin nedenlerinden biri de İran'daki köy atmosferini çok iyi yansıtmalarıydı. Bazı detayları çocukluğumdaki kendi köyüme benzettim ve filmle bağ kurmamı çok kolaylaştırdı bu.

Top 250 listeme çok yüksek sıralardan giriş yapacak bir başyapıt. Keşke etkinlik oylamasında da seçilseymiş, yüksek ihtimal etkinlik şampiyonu olabilirmiş. Konusunu okuyunca da sezmiştim aslında bu durumu ama kulüp üyelerimizin takdiri. :A

10/10
 
Son düzenleme:
  • Beğendim
  • Harika
Reactions: Sherlock and Araf
Where Is the Friend's House? (1987)

Nihayet çok uzun bir aradan sonra karşıma tam puanı hak eden bir film çıktı. :Z

Sinema sanatının zirve noktalarından biri olmuş. Bu kadar sıradan bir konudan bu kadar gerilim dolu bir iş çıkarabilmek büyük başarı. Gerek görüntü yönetmenliği, gerek kurgusu gerek yönetmenliğiyle hemen her sahnesi ders niteliğinde bir işti. Çocuk psikolojisini en iyi yansıtan filmlerden biriydi. Büyüklerin umarsızlığının, öğretmenlerin yüksek beklentilerinin ne gibi sonuçlar doğurabileceğinin çok çarpıcı bir örneğiydi. Abbas Kiarostami'nin büyük bir usta olduğuna da iyice ikna olduğum film oldu ayrıca. Majid Majidi de sanırım bu filmin etkisinde imza atmış kendi başyapıtlarına. (Bu filmi de etkileyen bilmediğim başka İran yapımı filmler olabilir elbet.)

Filmi çok sevmemin nedenlerinden biri de İran'daki köy atmosferini çok iyi yansıtmalarıydı. Bazı detayları çocukluğumdaki kendi köyüme benzettim ve filmle bağ kurmamı çok kolaylaştırdı bu.

Top 250 listeme çok yüksek sıralardan giriş yapacak bir başyapıt. Keşke etkinlik oylamasında da seçilseymiş, yüksek ihtimal etkinlik şampiyonu olabilirmiş. Konusunu okuyunca da sezmiştim aslında bu durumu ama kulüp üyelerimizin takdiri. :A

10/10
Leap years @bazinga
 

Bakmayın posterde Robert De Niro'nun ön planda olduğuna, gerçekte ön planda olan isim Ray Liotta. Filmde parlayan isim ise, Joe Pesci. O kadar parlıyor ki, Oscar ödül töreninde en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülünü kazanıyor. Aynı Robert De Niro, bu filmle değil, Awakenings'teki performansıyla aday oluyor ve oradaki performansı çok üst düzeydi. Ve yine aynı Joe Pesci, aynı dönem yılbaşı klasiği olan Home Alone filminde rol aldı. Bir tarafta racon kesti, bir tarafta hırsızlık yapmaya çalışırken sakarlık yaptı. O dönemin en ilginci bu iki isim olabilir.

Filmde Henry Hill, James Conway (aslında James Burke) ve Tommy DeVito (aslında Tommy DeSimone isimli üç gangsterin arkadaşlıklarını izliyoruz. Tabii bu üç gangsterin arkadaşlığı mafyanın içinde yükselmek için bozulur. Gerçek hayattan uyarlanan film Henry Hill'in başından geçenleri anlatıyor. Aslında klasik Martin Scorsese tarzı da diyebiliriz. Scorsese bu tarz biyografik tarzda hikayeleri çok seviyor. Anlatıcının ön plana çıktığı belgesel havasında bir yapımdı kısacası.

7/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga