Kurtlar Vadisi Nostalji
Samed Aslan
30 Nisan 2015
Kurtlar Vadisi 256. bölüm çok güzel geçince içten içe bu bölümün biraz rolantide olacağını düşünüyordum. Fena yanıldım. Öyle böyle değil, çok yanıldım. Bir yanıldım ki sormayın. Bir insan bu kadar yanılabilir yani. Daha nasıl yanılabilirdim bilmiyorum. Belki de sezonun en güzel bölümünü izledik. Tabi şu ana kadar ki olan süreçten bahsediyorum. Yoksa yine fena yanılabilirim. Gelelim bölüme...
Önce bir geçen haftayı toparlayalım...
Hani bir söz vardır “Allah dağına göre kar verirmiş” derler. Polat bu durumda Himalaya sıra dağları oluyor galiba. Bir insan sevdiği kadının kanser olma haberini böylesi metanetli karşılayabilir mi? Ne onun yanında, ne de onsuz en ufak renk vermedi. O mücadeleye de eyvallah dedi. Polat böylesi güçlü karşılıyorsa sanırım artık bize de susup izlemek kalıyor. Yine de umarım bu konuda senaryo grubu çok canımızı yakmaz.
Cahit ve Talha’yı, Yusuf’un temizlediği evde bırakmıştık. Armageddon timi etraflarını çevirmişti ama kurtulacaklarını hepimiz tahmin ettik. 12 sene geçmiş. Bu gibi durumlara alışığız artık. Alışık olmadığımız şey ise Cahit’in çatışma şekliydi. Kolları çapraz yapınca ister istemez bir gülme tuttu beni. Biz küçükken onun başka çeşitlerini de yapardık. Belin yanından ateş etme, koltuk altından ateş etme, bacakları açıp arasından arkaya ateş etme falan da falan. Neyse ki Cahit kolları çapraz yapmakla yetindi. Yoksa su tabancamı kapıp çıkacaktım karşısına şov nasıl olurmuş gösterecektim. Valla bak...
Sahneyi izlerken iyi eğlendik. Fakat aynı zamanda büyük bir aydınlanma da yaşadım. Yabancılar buna illuminated diyorlar. Korkmayın onların tarafına geçmedim. Hala bu taraftayım. Dizinin de kafasının karışık olduğu bir konuda netliğe kavuştum. Polat, Cahit, Pusat veya bir başkası... Kim olursa olsun tekli operasyonlar, minimum iki kişiyle gidilen operasyonların yanında çok daha sönük kalıyor. Yanlarında arada iki laf edecekleri birilerinin olması hem sahneye ayrı bir zenginlik katıyor hem de
Kurtlar Vadisi Pususeyircisinin seveceği tarzda ufak esprilere zemin hazırlıyor. Mesela Talha- Cahit pekala iyi bir çift olabilirlerdi. Fakat daha bölümün ortasına gelmeden Talha yine kayboldu. Kaybolmasın istiyorum.
İn misin cin misin be adam?
Yusuf sanırım tek tabana dolaşmaktan bir süre daha vazgeçmeyecek. Yine bölüm boyunca sinsi sinsi etrafta dolaştı. Babasının evine girip motordan aldığı usb’nin içeriği hakkında en ufak fikri olan varsa beri gelsin. Fakat içinde her ne varsa Polat’a ulaşacak. Orası kesin. Geçen bölüm fragmanda gösterilip bölüm içerisinde yer almayan Fehmi’nin uyku sahnesi de nihayet aydınlığa kavuştu. Herkes gelenin Hakkı olduğunu düşündü ama Yusuf çıktı. Güzel bir feykti. Afiyetle yedik.
Kenan’ın Yusuf’u görüp ayağa kalkması ise uzun vadede, tabi Fehmi yaşarsa durumları epey ilginç bir hale sokabilir. Ayaklanmış bir Kenan’ın denkleme katılmasını isterim doğrusu. Kenan’ın uyanık, aklı başında ve ayağa kalkacak kadar motive olduğu halde, üstüne üstlük açık pencereyi görmesine rağmen Fehmi’nin gireni Cahit sanması beni şüphelendirdi. Önce Polat’dan “iki oğlun” lafı, hemen ardından eve giren esrarengiz ziyaretçi... Fehmi gibi paranoyak bir adamın bu olayları birbirine bağlamaması mümkün değil.
Acaba diyorum Fehmi evin içindeki kimseye yeterince güvenmediği için suçu Cahit’e atmış olabilir mi? Sonuçta oğlunun yaşıyor olmasının tek bir anlamı var. O da oğlunu öldürmek isteyen birilerinin olması. Sıradan bir kaza olsa Yusuf kardeşine dönerdi. Yusuf’un canına kastedebilecek sadece iki güç var. Ya Fehmi’yi cezalandıranlar ve şimdi ödüllendirenler ya da Polat Alemdar tarafı. Bu işi Polat yapmış olsa Yusuf gene ailesine dönerdi. Demek ki diğer taraf yaptı. Şu an Yusuf’un yaşadığını sadece Polat Alemdar ve Fehmi biliyor. Fehmi oğlunun can güvenliği için bu sırrı açık etmek istememiş olabilir. Gelecek bölümlerde bu konu aydınlanacaktır.
Hazır Tilki tek tek topluyorken çevremde kimi sevmiyorum acaba?..
Lütfen sıraya giriniz...
Settar Ağa’nın başına bir şeylerin geleceğini biliyorduk da bu kadar da keklik gibi tuzağa düşeceğini beklemiyordum. Sanırsın Ordinaryüs babasının oğlu. Baba bile Settar Ağa’nın Ordinaryüs’e güvendiği kadar oğluna güvenmez. Dümdüz gitti. Tuzağa düştü. İçi rahatladı. Tamam pek zeki bir adam değil ama yürekli adammış doğrusu. O halde topuklaması gerekirken elinde bombalarla ilerlemesini takdir ettim. Fakat Polat bu noktalara kadar yüreğiyle gelmedi. Zekasıyla geldi. Tilki için bir tek fiyongu eksik hediye paketi oldu.
Hadi ilk hediye paketi gene bombalarla adamlarla gelmiş. Pusat sen neyine güvendin? Bir hevesle Tilki’yi tuzağa düşürdüğünü düşündüğün her an sen tuzağa düştün. Açık açık kalibren yetmiyor işte adama hala neyin davası bu? İki kere bu hatayı yapmışken mekan çıkışında üçüncü kere tuzağa düşüyorsan ben bunda kasıt ararım. Ne demişler? Bir hatayı bir kere yapıyorsan normal bir durumdur. İki kere yapıyorsan söz meclisten dışarı aptalsındır. Üç kere yapıyorsan o hatadan zevk alıyorsundur. Pusat’ın işi artık keyfe dönüştü. Sefasını sürmesi de şimdilik Tilki’ye düştü. Tilki doğum gününde dahi bu kadar hediye almamıştır. Ama bu işte de bir hayır var. Polat kendisini kurtarınca ergen tripli Pusat’ımız gerçek dost, düşman kim anlamış olur.
Seni seçtim Fehmiçu!
Yusuf baba evinde tur atadursun Algis’in saat farkı gözetmeksizin oldukça kaba bir davranışla gece yarısı Fehmi’yi arayıp artık tamamen çekildiklerini bildirmesi keyiflendirmedi desem yalan olur. Ha şöyle geri basın biraz. Adamı o kadar korkutmuşuz ki arkasını cama veren koltuk yerine duvara veren koltuğa oturmuş. Haklı tabi... Polat bu, nereden ne zaman gireceği belli olmaz. Ben size diyeyim Algis bu korkuyla çok yaşamaz.
Algis’den gazı alınca ve evine girilince tabi Fehmi hemen emri veri. “Cahit’in işini bitirin!” Zaten onun emrine bakıyordu. Bu kadar kötü baskını Pittbull ve çetesi dahi yapmıyordu. Erhan’ın da dediği gibi en azından mekanın açılışı oldu. Fehmi ise hani biraz çocukça olacak ama resmen avucunu yaladı.
Fakat Fehmi’yi durdurmak ne mümkün? Seksek Mete’ye de Hoca’nın öldürülmesi talimatını verdi. Öldürülür mü bilmem. Mete’ye pek inancım yok açıkçası. Mete’yi biraz tanıdıysam ne hocaya bulaşır ne de yeni kapı bulana kadar ortalarda dolaşır. Anasının yanına sığınır. Zira Fehmi batan bir gemi gibi davranıyor. Yani batıyor... Batarken de bütün kozlarını oynuyor. Halik’in işini karıştırması da bu yüzden mesela. Pusat’ı da Cahit’in üstüne salmaya kalktı.
Pusat’ın Cahit’e sıkma ihtimali olsa arabada beklerken “çağırırsa gelirim” demezdi. Dedim ya ergen tribinde şuan ama tarafını da biliyor bence. Fehmi’nin bu kadar sıkışması hoşuma gidiyor ama diziden çıkacağını sanmıyorum. Daha uzun uzun oğluyla karşı karşıya mücadele verecektir. Tüm bu kaybettiklerinin ardından nasıl bir yol izleyeceğini merakla bekleyeceğim. Fehmi tarafı yine çok renkli...
En çok hangimiz vurdu abi?
Anılar, anılar, şimdi gözümde canlandılar...
Nihayet mekan tamamlanmış. Açıkçası çok, çok, çok beğendim. Erhan zevkliymiş vallahi. Hele Polat’ın odasının olduğu duvarlar çok kadim bir hava katmış. Duvarında asılı iki tablonun da mutlaka bir anlamı olmalı. Yoksa Polat durup bakmazdı. Keşke resim sanatına biraz ilgim olsaydı. Artık cevabını Vadi’den bekleyeceğiz.
Mekanı gördüğümde Tombalacı da gözümün önüne geldi, Derya’nın vuruluşu da gözümün önüne geldi, Abdülhey’in herkesi kurtarması da gözümün önüne geldi. Ne çok anımız birikmiş orada... Kurtlar Vadisi Pusu’da nostalji yoksunluğu çeken bizler için adeta bir eve dönüş gibi oldu. Öyle bir huzur kapladı içimi anlıyorsunuz değil mi?
Tabi tadını çıkarmak pek kolay değil. Düşman çok. Dakika bir, gol bir daha çayı bitirmeden ilk baskın geldi bile. Neyse ki Hakkı’nın avanaklarıydı da pek uğraştırmadılar. Hem bu sefer kapının önündekiler de ölmedi. Şaşırdım doğrusu. Baskın gelir de yürüyüş gelmez mi? Cahit’in getirdiği bilgiye Polat’ın bu kadar sinirlenmesini beklemezdim. Öyle bir yürüdü ki tablolar arkasında sallanmamışsa ayıp etmişler. Bence Leyla’nın durumundan dolayı biriktirdiği öfkesini kusacak yer arıyordu. Çok da güzel oldu.
Biz geldiiiik
İlk Hedef Bünyamin!
Erhan, Cahit ve Polat... Hiç kasmadan ön kapıdan girdiler ve Bünyamin odasında soluğu aldılar. Vallahi odaya girince benim gözler biraz kararmadı desem yalan olur. Müslüman adamda o kadar para olur mu Bünyamin? “Susmanı tercih ederim” repliği de şahaneydi doğrusu. Paraya dönüp bakmadılar bile. Hayır al fakire fukaraya dağıt. Gözüm kaldı vallahi. Parayı geçersek Erhan adına sevindim doğrusu. KGT merkezinde çok pasif kalmıştı. Polat şimdi onu yanına alıp operasyona gittiğine göre demek ki artık kol problemi yok. Zaten bir iki bölümdür şöförlük de yapıyordu. Eskilerden birini aktif görmek keyif veriyor.
Şüpriiiiissss!
Zaharyas’ın bir efsane olduğunu öğrenmiştik. Kötü bir efsane ama yine de efsane. Kim derdi ki ufacık bir silah ticareti onun sonu olacak? Zaharyas en ufak şekilde Polat’a bulaşmamış ve hatta ondan zarar görse de mesafesini korumuştu. Fakat bizim oğlan pek mesafe tanımıyor. Zaharyas’a sorsak, eminim Polat’dan önce oraya baskın yapabilecek 100 düşmanını bir nefeste sayardı. Onu görünce bu kadar şaşırmasının sebebi de bu bence.
Serde tüccarlık var ya bu sefer canını pazarlamaya kalktı ama Polat tok alıcı. Zaharyas’ı da alnının ortasından vurdu. Aslında çok şey beklediğim müthiş bir karakterdi ama gidişi de hayli görkemli oldu doğrusu... Silahtan dünyaları kazanan Zaharyas’ı 3-5 liralık bir kurşun indirdi. Bence çok trajik.
Bari arabanın kaloriferlerini açın Memati bu nasıl muamele?
Fuat Tataroğlu...
Son durak Can bey oldu. Bizim İngiliz Can bey’in eğlence anlayışını hiç beğenmedim doğrusu. İlk başta, “Zeus musun, Dan Bilzerian mısın sen? O kadar hatunu ne yapacaksın?” diye düşündüm. Can bey de benim gibi düşünmüş olmalı ki kızı aşağı attı. Anılar dedik ya, aklıma Fuat Tataroğlu geldi. Yıllar önce “kadınlara eskiden istediğimiz her şeyi yapıyorduk. Şimdi kılına dokunsan başına bin tane dert açılıyor” demişti.
O gün yazılan bu replik yıllar sonra Can bey’in ne kadar kontrolden çıktığını göstergesi oldu. Yıllar önce yazılan bir replik bugün kurgulanan bir olaya resmen arka çıkıyor. Helal olsun. Adam o kadar kendini kaybetmiş ki silahı kontrol dahi etmemiş. Onun da sonu alnının çatısına bir kurşun oldu. Şimdi İngilizlerin ne yapacağını çok merak ediyorum.
Polat aslında hepsini mermi manyağı yapabilirdi. Alnının ortasından vurmasının kuşkusuz bir mesajı var. Diyor ki, “size hiçbir şekilde yaşama hakkı tanımıyorum.” Zira beş kurşun yiyip hala yaşayan adam çok. Fakat alnının ortasından vurulup da yaşayanı gören yok. Polat daha bir bölüm önce uyarı olarak kullandığı şeyi Fehmi’nin ilk hareketinde hayata geçirdi. Konseyi her ne kadar Mete kabul etmese de dağıttı. İnanılmaz keyifli sahnelerdi. Her bir infaz, her bir replik youtube’da ayrı ayrı video olur ve binlerce kez izlenir. Epeydir
Kurtlar Vadisi Pusu’da böyle bir rüzgar esmiyordu. Kendimize geldik vallahi... Yazanın, çekenin, oynayanın, her türlü emek veren herkesin emeğine sağlık.
İçmezsen ölümü gör diyeceğim ama boş yere sana ümit vermek istemiyorum.
Adam votka sevmiyor işte!..
Halik Bey'e yapılan baskını duyunca soluğu Polat’ın mekanda aldı ve kaç bölümdür beklediğimiz büyük buluşma gerçekleşti. İki düşman yine odaya kapandı, yine karşılıklı oturuldu, yine votkalar dağıtıldı ve yine Polat içmedi. Tilki bir gün ölürse bu ısrarcılığından dolayı ölür. Tilki, Polat’dan istediği şeylerin imkansız olduğunu biliyordu. Polat da söylediği sözlerin Tilki üzerine etkisi olmayacağını biliyordu. Bu görüşme iki eski düşmanın birbirini tartma görüşmesiydi. Neler değişmiş, ne kadar yaşlanmış, tavırları ne anlatıyor hep birbirlerini gözlemlediler.
Ne söyledikleri önemli değil desem de nasıl söyledikleri çok önemliydi ve inanılmaz keyifli bir diyalog oldu.
Kurtlar Vadisi Pusu senaryo ekibi bu bölümde efsane replikler yazmışlar. Hepsini tebrik etmek lazım. Racon kavramı eski mekanla birlikte belli ki yeniden dönüyor. Daha ne isteriz?
Mekandan çıkarken Tilki’nin Zülfikar Ağa’ya söylediği “boş yere öldürtme kendini” repliği onun da yavaş yavaş bize benzemeye başladığını gösteriyor. Zaten memleketin havasından mıdır suyundan mıır bilmem futbolcusu dahi dışarıda beyfendiyken bize gelince üç maç sonra yerli futbolcu gibi hakeme itiraza başlıyor. Çok çabuk kendimize benzetiyoruz. Tabi bu Tilki için kötü bir şey. buraları fazla benimsememesi lazım. Zira onun da dediği gibi “herkes kendi toprağına gömülmeli.” Fazla benimserse toprağa yaklaşır.
Ben nişanı aldım. Martin'i getirin bana.
Mutluluktan bir haber ver musalla taşı!
Baktı ki Algis topuklamış. Martin durur mu? O da topuklamaya hazırlandı. Telefonda “etkili bir adımdan sonra” derken aklıma ilk olarak Süha Tarık geldi. Fakat Martin sandığımızdan da alçak çıktı. Gözüne Saf’iye’yi kestirmiş. Vallahi yatacak yerin yok Martin efendi! Sonrasında Saf’iye ve Cahit’in telefonlaşması, Martin’in kapıda Cahit’i görmesi falan epey güzel gidiyorduk aslında. Bu kadar temizliğin ardından Martin’den de kurtulacağız sanıyordum ama Cahit’i görmekten mutlu olan Martin’de numaralar bitmiyor.
Bence sadece kötü biri değil ayrıca takıntılı da bir psikopat. Bir insan evine o kadar kamera koyar mı yahu? Fakat ne yazık ki işe yaradı. Cahit’in eve baskınını görünce Saf’iye’yi paketlemesi 10 dakikasını almadı bile... Martin için musalla taşı artık net olarak görünüyor. Saf’iye için ise durum gerçekten kritik.
Aslında ölmeyeceğini düşünürdüm ama daha bir kaç ay önce kaçırılmışken şimdi tekrar kaçırılıp kurtarılması senaryo aklına göre tekrara düşmek olur. Bu yüzden bu sefer işler farklı ilerleyecektir. Süreci kritik yapan bir başka sebep de Polat’ın karşı tarafla yapmış olduğu anlaşmayı bozmuş olması. İlk kutsal kanı Polat akıttı ki artık Karahanlı kanı kutsal kabul edilmiyor olabilir. Saf’iye’ye ne olacağını korkuyla bekliyorum. Polat’ın bu sezon yeterince sevdiği öldü. Umarım kurtulur. Gelecek haftayı iple çekeceğim.
Böylelikle Kurtlar Vadisi Pusu 257. bölümün sonuna gelmiş olduk. Yazıyı ufak fontta yazınca sadece iki sayfa gözüktü. Normale alınca epey yazmış olduğumu farkettim. Sonuna kadar okuyabilen herkesi tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum.