Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
He o zaman da Hitchcock'a çok fazla 10 vermişsin. Ben hiçbirine 10 vermedim sadece Dial M For Murder'a 10 vermiştim onu da 9 yaptım sonra. Sen hangilerine 10 verdin ki?
He o zaman da Hitchcock'a çok fazla 10 vermişsin. Ben hiçbirine 10 vermedim sadece Dial M For Murder'a 10 vermiştim onu da 9 yaptım sonra. Sen hangilerine 10 verdin ki?
Sadece 4 filme mi 10 verdin? Ben 40 küsür filme 10 verdim.
Ne filmdi ya. İzledikten sonra şoka girmiştim başım falan ağrımıştı. Şu sahneyi anladın mı?
Kovboyun yönetmenle konuşurken söylediği söz: "Ukalalıkla o kadar meşgulsun ki düşünmüyorsun" Bunu aslında biz seyirciye söylüyor David Lynch kovboy aracılığıyla.Aynı zamanda şunu da söylüyor:
K:Bir at arabasını kaç kişi kullanır?
Y:Bir.
K: Sana verdiğim fırsatları değerlendirirsen benimle birlikte kullanabilirsin.
Yani demek istediği filme ve ipuçlarına dikkatli bakarsan 2.yönetmen sen olursun.
Adamın verdiği mesaja bak ya.
Bir de dediğin gibi ben de filmin büyük kısmının rüya olduğunu düşünüyorum.
Ciddi ciddi bünyeme dokunan ilk film olduğu. Resmen midem bulandı ama filmin iğrençliğinden değil, filmde iğrenç bir şey yoktu zaten ama beyin nedense ters tepki verdi. Ayrıca beyne o kadar yüklenmiş olacağım ki imla kurallarını bile karıştırır oldum, yorumumda da gördüğün gibi.
Kovboy vasıtasıyla aslında izleyiciye seslenme teorisi bence de mantıklı
Mesela kovboy ne diyordu "başarırsan beni bir kez daha, başaramazsan iki kez daha göreceksin" bir yerde okuduğuma göre bu cümle izleyicinin filmi izlemeyi başaramadığını anlatıyor. Ben bunu filmi bir kere daha izlemek, iki kere daha izlemek gibi de yorumlamıştım ama adamın teorisi daha mantıklı elbet.
"Bir de ukalalık taslama, adam gibi dinle "gibi bir şeyler de diyordu ki burada izleyicinin kafasını vererek izlemesini ve boş yere hava atmaya kalkışmamasını söylüyordu Lynch
Bir de inanılmaz ayrıntıların olduğu bir filmdi. Hayatımda böyle ayrıntı dolu bir film izlemedim mi hatırlamıyorum
Ayrıca "Silencio" sahnesiyle Hollywoodın tümüyle aldatmaca olduğunu aslında bu filmin yani Mullohand Dr nin bile aldatmaca olduğunu vurguluyordu.
Ciddi ciddi bünyeme dokunan ilk film olduğu. Resmen midem bulandı ama filmin iğrençliğinden değil, filmde iğrenç bir şey yoktu zaten ama beyin nedense ters tepki verdi. Ayrıca beyne o kadar yüklenmiş olacağım ki imla kurallarını bile karıştırır oldum, yorumumda da gördüğün gibi.
Kovboy vasıtasıyla aslında izleyiciye seslenme teorisi bence de mantıklı
Mesela kovboy ne diyordu "başarırsan beni bir kez daha, başaramazsan iki kez daha göreceksin" bir yerde okuduğuma göre bu cümle izleyicinin filmi izlemeyi başaramadığını anlatıyor. Ben bunu filmi bir kere daha izlemek, iki kere daha izlemek gibi de yorumlamıştım ama adamın teorisi daha mantıklı elbet.
"Bir de ukalalık taslama, adam gibi dinle "gibi bir şeyler de diyordu ki burada izleyicinin kafasını vererek izlemesini ve boş yere hava atmaya kalkışmamasını söylüyordu Lynch
Bir de inanılmaz ayrıntıların olduğu bir filmdi. Hayatımda böyle ayrıntı dolu bir film izlemedim mi hatırlamıyorum
Ayrıca "Silencio" sahnesiyle Hollywoodın tümüyle aldatmaca olduğunu aslında bu filmin yani Mullohand Dr nin bile aldatmaca olduğunu vurguluyordu.
Orada bir ara acaba Matrix e mi bağlayacaklar olayı diye düşünmedim değil. Tabi pek alakalı çıkmadı ama uzaktan andırdı.
Bu arada bu filmi sevmişsen Stanley Kubrick in Eyes Wide Shut unu yeniden öneririm, tabi uygun bir ortamda. BU film kadar karışık ve bilinçaltısal değil ama bayağı derin ve gizemli. Hele bir ayin sahnesi var ki.. Ayinda çalan manyak bir ilahi var, onu telefona indirdim sabahları onunla kalkıyorum, o derece etkili.
Orada bir ara acaba Matrix e mi bağlayacaklar olayı diye düşünmedim değil. Tabi pek alakalı çıkmadı ama uzaktan andırdı.
Bu arada bu filmi sevmişsen Stanley Kubrick in Eyes Wide Shut unu yeniden öneririm, tabi uygun bir ortamda. BU film kadar karışık ve bilinçaltısal değil ama bayağı derin ve gizemli. Hele bir ayin sahnesi var ki.. Ayinda çalan manyak bir ilahi var, onu telefona indirdim sabahları onunla kalkıyorum, o derece etkili.
Buraya mesaj yazmayalı yıllar olacak. Kısa kısa yazayım bir şeyler.
Casablanca: Beklentilerimin çok yüksek olduğu bir filmdi ama umduğum kadar iyi çıkmadı. Böyle eski filmlerde oyunculuklardan çok bir beklentim olmuyor zaten ama senaryonun iyi olması gerekiyor. O da bu filmde çok iyi değildi.
İlişkiler de kötü işlenmişti. Paris'te tek gecelik bir ilişkinin bu kadar tutkulu olabileceğine inandıramadı film beni.
7.5/10 -tan 7-
Hachiko: A Dog's Tale: Hemen hemen herkesin izlediği bir filmdi. Ben de hikayesini az çok biliyor olduğumdan pek izlemek istemiyordum. Genel olarak beğendiğim bir film oldu.
Yıllar sonra adamın karısı, köpeğin hala orada bekliyor olduğunu gördüğü sahnede duygulandım. .ss
Ama yine de ağladığım filmler arasında en gerilerde olacak bir film. 8/10
Talk to Her: Uzun zamandır böylesine sevdiğim bir film izlememiştim. Yönetmen, benim adım var, farklıyım diye haykırıyordu. Senaryonun işlenişi, karakterler, duygular, yönetmenin marifetleri, içindeki kısa film, müzikler gerçekten oldukça başarılı bir filmdi. Almodovar favorilerim arasına girdi gibi. Filmlerde,
ilk başta başrol karakter olan kişinin ölüp, ilk başta yardımcı karakterlerin filmi yürütmesi olayını çok seviyorum. Hayat gibi geliyor bana.
9/10
All About My Mother: Almodovar'ın favorilerimin arasına girmesinin ertesi gününde bir filmini daha izlemek istedim. Bu film, Talk to Her kadar etkileyici bir senaryoya sahip olamasa da yönetmeninden dolayı izlettirdi kendini. Bu arada bence herkesin kaldırabileceği bir film değil. Hayır, ensest ilişki yok ama bol bol travesti var. Yüzlerine bakmaktan bile nefret edenler için bir uyarıydı. 7.5/10 -tan 8-
Yukarıdaki iki filmde de benzer şeyleri görmek mümkün. Her ikisinde de olmadık yerlerde aynı tarz müziklerin kullanımı, her ikisinde de filmden bağımsız bir kısa film, ya da film -Mother'da, All About Eve vardı her ne kadar izlememiş olsam da. -,
başrol dediğimiz karakterlerin ölmesi.
, bol bol tiyatro sahnesinin olması, yönetmenin bu sahneleri çekme benzerliği... Bir filmini daha izlemek istiyorum Almodovar'ın.
Directed by Karan Johar. With Shah Rukh Khan, Kajol, Sheetal Menon, Katie A. Keane. An Indian Muslim man with Asperger's syndrome takes a challenge to speak to the President of the United States seriously and embarks on a cross-country journey.
www.imdb.com
Türkiye'de çok sevilen aşırı övülen bir film. Ben o kadar beğenmesem de yine iyi bir film. Genelde Hint filmi izlemekten kaçınırım ama bunun diğer Hint filmleriyle pek bir bağlantısı yoktu. İzlediğim en iyi 2. Hint filmi diyebilirim.
Filmin vermek istediği mesaj gayet açık ve basit. Irk, din falan filan hiç önemli değil. İnsanlar iyi ve kötü olarak ikiye ayrılır. İnsanlık adına umut dolu bir film.
Ayrıca 11 Eylül'den sonra Müslümanlar'ın yaşadığı zorlukları ve İslamofobi'yi iyi anlatmış bir film.
Bana süre biraz uzun geldi ve sürekli konudan konuya atlaması filmin eksi yönlerindendi.
Shahrukh Khan mükemmel oynamış. Oynadığı karakter Forrest Gump ve Rain Man'a çok benziyordu. Onun dışında oyuncular ise normaldi.
İzlenilmesi gereken çok iyi mesajlar veren bir film.
Kaliteli bir aksiyon filmiydi. Denzel Washington ve Dakota Fanning müthiş oynamış. Filmde bol aksiyon vardı. Müzikler müthişti. Tony Scott da çok iyi yönetmenlik göstermiş ama kamera kullanımı çoğu yerde çok rahatsız etti. Sürekli bir flashback havası vermesi, zoomu agresif kullanması izlerken herkesi rahatsız etmiştir.
Güzel replikler de vardı.
-Kilisede affet der.
-Bu onlarla tanrı arasında. Benim işim toplantıyı ayarlamak.
Aksiyon filmi izlemek isteyenler kaçırmasın. Kaliteli bir film kesinlikle.
Bu film de uzun zamandır listemdeydi ama sıkılacağım dolayısıyla bir türlü izlemedim. Zaten oyuncu kadrosu olmasa hiç izlemeyeceğim bir filmdi.
Mahkeme sahneleri dışında sıkıcı bir film olmuş. Tom Hanks ve Denzel Washington süper oynamış. Court room filmleri arasında ön sırayı alamayacak bir film benim için. Ama oğlancı temalı filmlerde üst sıralara oynar.
Ben de homofobik olduğum için Denzel Washington'un karakteriyle çok rahat bağ kurabildim ama ortada bir yasa çiğneme olayı olduğu için homo adamı ben de savunurdum.
Opera sahnesi müthişti.
Müzikler de güzeldi. Ama genel olarak sıkıcı bir filmdi.
Bence Pedro Almodovor kesinlikle çoğunluğa hitap etmeyen bir yönetmen. Anlatma tarzından dolayı değil, anlattığı şeylerden dolayı. Ama Talk to Her genelin sevebileceğini düşündüğüm bir film. Bir de çoğunluğun sevmesi kriterine fazla takılmaya pek gerek yok bence. Farklı işler etkinliği zenginleştirir.
Directed by Pedro Almodóvar. With Antonio Banderas, Elena Anaya, Jan Cornet, Marisa Paredes. A brilliant plastic surgeon, haunted by past tragedies, creates a type of synthetic skin that withstands any kind of damage. His guinea pig: a mysterious and volatile woman who holds the key to his...
www.imdb.com
Üç gündür bir Almodovar aşkı var içimde. Ama giderek azalan tempoda bir aşk. İzlediğim üç filmi arasından en sona yerleştirebilirim rahatlıkla.
Yukarıda çoğunluğa hitap etmediğinden bahsetmiştim. İşte bu filmi de izledikten sonra -izlerken- garip hissediyorsunuz. Anlatılan şey değişik.
Almodovar'ın tüm filmlerinde olan o cinsellik sorunsalı -gay, lezbiyen, travesti- ilk kez bu filmde beni rahatsız etti.
Heteroseksüel bir erkeğin rızası dışında kadına dönüştürülmesi ve sonradan bu kişiyle yine rızası dışında ve rızasıyla ilişki kurulması, -üstelik tecavüz edilen kızın babasının bunu kızının tecavüzcüsüne isteyerek yapması- ne bileyim garip geldi.
Bazı sahnelerde karakterler vermesi gereken, ya da bana göre verilmesi gereken tepkileri vermediler.
Özellikle vajina ameliyatı sonrasında adam çok sakin karşıladı bunu.
Almodovar'ı hala seviyorum ama sanırım her filminde benzer tipte karakterler görmekten bıkacağım. Yine de yönetmen olarak favorilerim arasında.
7.5/10 -tan 7-
Normalde film dizi izlemeye pek vaktim yok şu sıralar ancak şu iki filmin yarısını geçenlerde izlemiş olduğum için ikisini de bitirip inzivaya çekileyim dedim.
Blade Runner gerek konusu gerekse afişiyle ilk başta Total Recall beklentisi içine girmemi sağladı. İzleyenler bilir, mükemmel bir bilimkurguydu.
Ancak bu film salt bilimkurgudan ziyade politik bilimkurgu idi. Tıpkı Intelligence, Matrix gibi.
Film açık şekilde 1984 ve Cesur Yeni Dünya'dan etkilenmiş, elbette Androidler Elektrikli Koyun Düşler Mi? Romanının uyarlanması ama öyle olsa bile o roman dahi adını saydığım iki romandan etkilenmiştir.
Korkunç Yeni Dünya
Filmde anlatılanlar gelecek kabusu üzerine bir distopya. Korkunç bir gelecek, insanoğlu teknolojide almış başını gitmiş ama ahlaki açıdan erimiş, yok olmuş...
Bir polis devleti göz önüne çarpıyor? 1984 deki Big Brother ın kendi yüzünü ikide bir büyük afişlerde göstermesi, filmde Japon/Çinli kadının uçan dev balonda ikide bir gözikmesine benziyor, aynı zamanda helikopter polisleri de tümüyle 1984 den alınmış.
Neyse, bence zamanına göre oldukça başarılı, genel anlamda teknolojik olarak pek günümüze uymasa da (tüplü tv, kaset gibi unsurlar) düşünce ve anlatmak istediği fikir bakımından günümüzde bile rağbet görebilecek bir film. Matrix in ilkel ve Polisiye tarafı diyebiliriz aslında. Elbette en çok Intelligence filmini etkilemiş.
Müzikleri mükemmel üstüydü, oyunculuklar harikaydı, kurgu sağlamdı ancak teknolojik olarak yetersiz bir prodüksiyondu.
Top 250 sırasını bence hakediyor, o listede böyle filmlere ihtiyaç var. Umarım yakın zamanda Intelligence, Dark City ve 13.Kat da listeye girer.
İlk filmi her ne kadar yerden yere vursam da bu bölümüne büyük saygı duyuyorum. Elbette Ejderhaları sömürmeleri ve köle haline getirmeleri pek hoşuma gitmiyor ama ilk filme oranla çok büyük yol katetmiş.
Savaş sahnesi olsun, Alfa Ejderhaların kapışması olsun, animasyon olmasına rağmen çok etkileyici idi. Sonunun klişe bitmesi dışında (ki daha çok çocuklara hitap ettiği için öyle bitmesi normal) oldukça beğendim.
Buraya daha önce de izlemek istediğimi yazmıştım. Aslında klasik afet-felaket filmi gibidir diye düşündüm ama hiç de öyle değildi. Çok iyi bir aile dramasıydı.
Allah kimseye göstermesin o zor şartlarda ailen öldü mü kaldı mı belli değil herkes bir yere dağılmış, çok zor gerçekten.
Babanın oğullarını bulduğu sahne öncesiyle birlikte çok heyecanlı ve etkileyiciydi.
Dalga sahneleri müthiş çekilmiş filmin yönetmenliği iyiydi.
Naomi Watts süper oynamış, Ewan McGregor çok yoktu zaten. Bir de büyük oğulları iyi oynamıştı.
Yer yer gerilim ve çokça dramın olduğu gerçek bir hikaye. Başarılı bir filmdi.
Directed by Anders Thomas Jensen. With Ulrich Thomsen, Mads Mikkelsen, Nicolas Bro, Paprika Steen. A neo-nazi sentenced to community service at a church clashes with the blindly devotional priest.
www.imdb.com
Şöyle Kuzey Avrupa'dan bir film izlemek istiyordum. Mads Mikkelsen'i görünce izleyeyim dedim. Sert bir dram bekliyordum ama absürt komedi çıktı.
Filmde ufak çapta bir sembolizm var. Filmde sürekli gösterilen Hz.Eyüp ile ilgili bir hikaye var. Film bu hikayeyle paralel olarak ilerliyor.
Ivan oldukça iyimser biri. Hatta o kadar iyimser ki hayal dünyasında yaşıyor. Zihinsel özürlü oğlunun beysbol oynadığını söylüyor. Filmin absürt yönü burada. Hatta bir sahne var ki adamın iyimserliğini gösteriyor.
Hitler tablosunu gören Ivan tabloyu asan kişiye "Ne yakışıklı adam. Baban mı?" diye soruyor.
Ivan'ın aynı zamanda beyninde tümör var gerçekleri söyleyince kulağı kanıyor. Bunu gören neo-nazi adam da sürekli Ivan'ın üstüne gidiyor. İyimserlikle-kötümserliğin savaşı diyebiliriz filme.
En güldüğüm anlardan biri de:
İntihar eden Ivan'ın ölmemesi ve aynı zamanda kurşunun beynindeki tümörü dışarı atması.
Nolan'ın ilk filmini de izleyerek tüm Nolan filmlerini izlemiş oldum. Nolan bu filmi eş-dost-akrabayla çekmiş diyebiliriz.
Film aynı zamanda Nolan'ın sonradan çekeceği filmlere de gönderme yapar gibi. Bir kere kurgu olarak film Memento'nun ön hazırlığı diyebiliriz. Aynı zamanda kapıdaki Batman çıkarması ve karakterlerden birinin Inception'da DiCaprio'nun karakteriyle aynı adı taşıması tesadüf değil.
Dediğim gibi film çapraz sorgudan yola çıktığı için karışık bir kurgusu var ama takip etmesi zor değil. Aynı zamanda bu filme modern bir film-noir diyebiliriz. Filmin siyah-beyaz olması, olayların nasıl olduğunun anlatılması ve bir adet femme-fatalenin bulunması bunu kanıtlar nitelikte.
Filmin sonu ise ayrıca mükemmel:
Cobb resmen kullanıp attı adamı. Müthiş bir manipülasyon.
Bu kadar iyi bir film beklemiyordum. İzlemeden önce Lost'un ve Person Of Interest'ın bu filmden etkilendiğini duymuştum.
Konusu kesinlikle çok ilginç. Kuzey ışıkları sayesinde 30 yıl öncesiyle konuşabilmek. İşte Person Of Interest'le olan bağlantı burada. Kuzey ışıkları sayesinde 30 yıl öncesiyle konuşarak kötü şeyleri önceden engelleme. Hem Jim Caviezel'in iki filmde de oynaması tesadüf değil.
J.J Abrams ise Lost için bu filmden etkilendiğini söylemiş. Zaten bir karakterin adı direk aynı. Aynı zamanda bu filmdeki hemşire Lost'ta doktor rolünde.
Filme gelirsek özellikle ikinci yarısında gerildim. Dram-bilim kurgu ve polisiye karışımı bir film. Olayların değişmesiyle film biraz Back To The Future ve The Butterfly Effect'e benziyor. Elbette filmde paradoksal bariz hatalar var ama benim zevk almama engel olmadı.
Spike Lee'nin izlediğim ikinci filmi. İlk izlediğim 25th Hour'u sevmiştim. O filmde bolca 11 Eylül göndermesi vardı. Bu filmde de bariz olmasa da göndermeler mevcuttu.
Klasik bir soygun filmi olmaması filmin en büyük artısı. Yani klasik bir parayı al çık filmi değil. Hikaye derine inildiğinde Yahudi soykırımını temel alıyor.
Film içinde aslında filmin sonuyla ilgili ipuçları var. Kurgu ve senaryo çok iyi. Oyunculuklar da iyi olunca izlemesi keyifli ve son ana kadar merak veren bir film olmuş.
Eleştirebileceğim en önemli nokta ise Jodie Foster'dı. Elbette onun oyunculuğunu eleştirmiyorum ama karakteri çok gereksizdi. Olmasa da olurmuş.
Sonundaki sürpriz ise çok iyiydi.
Adam elini kolunu sallaya sallaya çıktı bankadan. Üstelik giderayak detektifin cebine de elması sıkıştırdı.
Klasik banka soygunu filmlerinden çok farklı kaliteli ve yer yer esprilerin olduğu kalite bir filmdi.
Directed by Edward Zwick. With Tom Cruise, Ken Watanabe, Billy Connolly, William Atherton. An American military advisor embraces the Samurai culture he was hired to destroy after he is captured in battle.
www.imdb.com
2 dönemdir etkinlikte adayla içindeydi seçilmeyince en sonunda kendim izledim.
Orta kısımları sıksa çok başarılı bir film. Birçok efsane sahneye sahip.
Japonların özüyle modernlik arasında yaşadığı çatışmayı iyi anlatmış film.
Aslında bu tarz filmleri sevmem ama Gladiator, Braveheart gibi istisnalar var. Bu film de onlardan biri. Samuray kültürünü çok iyi anlatmış. Onuru için ölmek, sonuna kadar savaşmakla ilgili bir kültür.
Aklımda birçok sahnesi kalacağına eminim:
Japon askerinin Samurayları ilk gördüğü sahne, Katsumoto'yu kaçırma sahnesi, Samurayların ölüme koştuğu sahne...
Oyunculuklara gelirsek çok başarılı. Tom Cruise bence zaten çok büyük bir oyuncu ama son 15 yıldır sadece aksiyon filmlerinde oynuyor. Bu tarz rollerde görsek keşke kendisini. Ken Watanabe de müthiş oynamış.
Herkesin izlemesi gereken bir film bence. Mutlaka izlenmeli.
Benim bir günde 2 film izlediğim bile çok çok nadirdir. 3 tane izlediğim de en fazla 2-3 gün vardır o da Oscar dönemindeydi eldeki filmlerin çokluğundan.
İleride sinemayla ilgili bir hedefin falan mı var çünkü anca eleştirmenler bu kadar sık film izler.
Benim bir günde 2 film izlediğim bile çok çok nadirdir. 3 tane izlediğim de en fazla 2-3 gün vardır o da Oscar dönemindeydi eldeki filmlerin çokluğundan.
İleride sinemayla ilgili bir hedefin falan mı var çünkü anca eleştirmenler bu kadar sık film izler.
Directed by Akira Kurosawa. With Toshirô Mifune, Machiko Kyô, Masayuki Mori, Takashi Shimura. The rape of a bride and the murder of her samurai husband are recalled from the perspectives of a bandit, the bride, the samurai's ghost and a woodcutter.
www.imdb.com
Mini Top 250 etkinliğinde sıradaki filmimiz A Wednesday'di. Aslında onu izlemeye başladım ama filmin ortalarında altyazı kaydı düzeltilemeyecek şekilde ve başka sürüm indirmeye koyulup bir sonraki filme geçtim.
Sanırım "en sevmediğin yönetmen hangisi" sorusuna cevabım Akira Kurosawa olacak. Tabii bunun için 1-2 filmini daha izlemiş olmam lazım. Şu ana kadar iki filmini izledim ve ikisinde de sıkıntıdan patladım.
Bir olayı birkaç farklı kişinin ağzından dinliyoruz ama olay hiçbir şekilde bağlamıyor. Düşünce güzel ama uygulama çok kötü.
Filmin tek iyi yanı içinde yaptığı bazı felsefeler. İyilik kavramına yönelik tespitler, "bencil olmadan yaşayamazsın" mealindeki düşünce falan ilgi çekiciydi. Gel gelelim birkaç güzel replik için çektiğim 88 dakikalık sıkıntıyı görmezden gelecek değilim...
@Tolstoyevski@Danger UA! @gundix123 (sen izlemiyorsun galiba hiç bu ara Top 250 filmi gerçi yanlış filmde etiketledim galiba izleyeceğin varsa da izlemezsin bu puandan sonra )
Bu site, içeriği kişiselleştirmek, deneyiminize uyarlamak ve kayıt olmanız durumunda giriş yapmanızı sağlamak için yasal düzenlemelere uygun çerezler (cookies) kullanır.
Bu siteyi kullanmaya devam ederek, çerez kullanımına izin veriyorsunuz.