- 9. BÖLÜM -
(Eşref dükkandaki işleri halletmeye, Suna ise çaresizce düşünmeye devam ederken içeriye sürpriz biri girer. Bu kişi Cevat'tır.)
Suna: (ayağa kalkarak) Cevat? Senin ne işin var burada?
Cevat: Seninle konuşmam lazım Suna...
Suna: Seninle konuşmamız gereken şeyleri konuştuğumuzu sanıyordum...
Cevat: Her şeyi konuşmadık ama...
(Cevat bunu söyledikten sonra cebinden küçük bir kutu çıkarır.)
Cevat: Benimle hayatını birleştirir misin?
Suna: (büyük bir şaşkınlıkla) Sen ciddi misin?
Cevat: Evet, hem de hiç olmadığım kadar...
Suna: Bunu başka bir kadının koynuna girmeden önce düşünecektin Cevat...
Cevat: Bu sefer öyle bir şey olmayacak, inan bana. Cesaretimi topladım artık. Al çocuklarını, benim evime yerleş. Ömrün boyunca rahat rahat yaşa, kurtul bu mahalleden. Kabul et Suna, burası sana göre değil...
Suna: Asıl senin hayatın bana göre değil. Ben buraya çok alıştım, bırakamam...
(Eşref'in sabrı sonunda taşar ve aletlerini bırakıp Cevat'ın yakasına yapışır.)
Eşref: Bak, Cevat Bey! Bırak bu kadının peşini! Yoksa...
Cevat: Ne olurmuş? Hem sen usta değil misin, seni ilgilendirmez bu işler...
Eşref: Değilim lan, değilim! (Cevat'ı ittirip dükkanın dışına çıkarak) Bir daha seni buralarda görürsem, seni silip atarım bu dünyadan!
Suna: Tamam, Eşref Bey. Sakin olun lütfen...
(Cevat, Eşref'ten kurtularak arabasına biner ve oradan uzaklaşır. Olayı merak eden mahalleli ise çoktan yanlarında bitivermiştir. Suna da, Eşref de hala olayın etkisi içerisindedir. O sırada kamera Fevzilerin evine döner. Gülümser kahvaltı hazırlamakta, diğer yandan da Gülali için çok üzülmektedir.)
Fevzi: Gülali hala çıkmadı odasından, babasının ölümü onu çok sarstı...
Gülümser: Biliyorum... Biliyorum, ama ne yapacağımı bilmiyorum. (gözlerinden yaşlar süzülerek) O bunlara hiç hazır değildi ki...
Reşat: Her insan gibi o da bir gün bu tür zorluklarla yüzleşmek zorunda kalacaktı abla, dert etme...
Gülümser: Nasıl etmeyeyim? O üzgünken ben böyle ayakta durabilir miyim? Hem o çok hassas bir çocuk, ben dayanamıyorum onu öyle görünce...
Reşat: Uçmayı seviyorsa düşmeyi de bilmek zorunda. O da alışacaktır buna, merak etme sen...
(Gülümser bu konuşmalara ikna olsa da hala içi cız etmektedir. Kamera ise bu sefer Seyfi'ye döner. Sabahleyin evine dönen Seyfi, bu sefer karşısında babasını bulur. Ziya, öfkeden deliye dönmüştür.)
Ziya: Nerede kaldın sen? Kaç saattir bekliyoruz seni. Senin yaşındakiler çoktan üniversiteye gidip kafasını dersten kaldırmıyor, sen hala serserilik peşindesin! Yeter artık!
(Ziya oğluna tokat atar. Seyfi ayağa kalkıp odasına geçmeye çalışırken babasından bir tokat daha yer. Sonra ise büyük bir kızgınlıkla tekrar ayağa kalkar ve babasına döner.)
Seyfi: Kendi acını sürekli benden çıkarma, tamam mı? Korkaklığını sert tokatlarının arkasında bırakmaktan, kendine zarar verip acı çektirmekten vazgeç, anladın mı? Boş hayallerin peşinden koşma! Kendine de, ailene de zarar verme. Ben okumayacağım! Ve ölsem bile sana boyun eğmeyeceğim! Ayrıca ben de sizinle uğraşmak zorunda değilim!
(Seyfi dışarıya çıkarken Ziya ise kalp krizi geçirerek bir anda yere yığılır. Nezahat ise acı havliyle bağırarak komşulardan yardım isterken, kamera okula döner. Murat koridorda yürürken Nurten ile Gülten'i görür ve onlara doğru yönelir.)
Murat: Merhaba Nurten...
Nurten: Merhaba Murat...
Gülten: Ben sizi yalnız bırakayım...
Murat: Şey diyecektim ben... Okuldan sonra şuradaki kafede buluşalım mı?
Nurten: Bilemedim ki şimdi...
Murat: Buluşalım işte, ne olacak ki...
Nurten: (onu uzaktan izleyen Gülten'e bakar ve onun kafa salladığını görünce konuşur) Tamam, kabul ediyorum. Okuldan sonra...
Murat: Okuldan sonra...
(Nurten ile Gülten oradan sevinçle uzaklaşırken Murat'ın da yüzü gülmektedir. Kamera ise dükkana geçer. Eşref yine iş başında, Suna ise olayın şokundadır.)
Suna: Gerçekten bunun olacağını bilmiyordum Eşref... Evlenme teklifi edeceği benim bile aklıma gelmezdi. Sessiz kalma lütfen, konuş benimle. Avut beni! Buna çok ihtiyacım var...
Eşref: Meziyet... Meziyet bunu söylemiş olabilir mi?
Suna: Meziyet mi? Ama o bunu yapamaz ki...
Eşref: (yüzünü Suna'ya dönerek) İntikam hırsı bir insana her şeyi yaptırabilir Suna, her şeyi...
(Suna yine derin düşüncelere dalarken kamera Nazlı'ya döner. Okuldan çıkıp eve gitmeye hazırlanan genç kızı biri kolundan yakalar ve kenara çeker. Bu kişi Levent'tir.)
Nazlı: Ne yapıyorsun be! Bırak kolumu!
Levent: Bak Nazlı! Benim kötü bir amacım yok. Aksine sana iyilik yapmaya çalışıyorum, ama bir türlü anlamıyorsun beni...
Nazlı: "İyilik" mi? Güldürme beni. İnsanları dövdürmek ne zamandan beri "iyilik" olmaya başladı acaba?
Levent: O ortaokul çocuğuyla birlikte olmanı dayanamıyorum, anlıyor musun? Beni bırakıp... Öyle bir çocuğa aşık olman...
Nazlı: Zekana bakınca asıl "çocuk" olan sensin. Bu yüzden Seyfi'ye de çocuk diyemezsin. Ortaokulda kalmış olabilir, ama o bunun çocuk olduğunu göstermez. Ondaki kalbin çeyreği sende olsaydı bana karşı daha anlayışlı olabilirdin...
Levent: Bir şey söyleyeceğim, ne ara Gültepe'yi sevmeye başladın sen? Daha dün oradan kurtulmak için çırpınıp duran o kız sen değil miydin?
Nazlı: O eski Nazlı'ydı. Gözü para pulda olan, senin gibilere değer veren... Ama ben değiştim Levent. Ve şunu bil ki, bir daha senin gibilere hayatta yüz vermem. Bundan emin ol...
(Nazlı Levent'ten kurtulup evine doğru yürümeye başlarken kamera Gülümser'e döner. Bulaşıkları yıkayan ve yine düşüncelere dalan kadın, telefonun çalmasıyla bir anda kendine gelir.)
Gülümser: Alo?
Görevli: Merhaba, ben cenaze işlerinden arıyorum. Eşinizin defin işlemleri için size ihtiyacımız var, gelebilir misiniz bir zahmet olmazsa?
Gülümser: Defin işlemleri mi?
Görevli: Evet, Gülümser Hanım. Refik Bey ile ilgili bazı bilgiler vermeniz gerekiyor...
Gülümser: (gözlerinden süzülen yaşları eliyle silerek) Tamam, geliyorum...
(Gülümser telefonu kapattıktan sonra Gülali mutfağa girer. Konuşmayı duyan Gülali, hemen annesine sarılır.)
Gülali: (ağlamaklı bir sesle) Her şeyi duydum... Babamın mezarına götür beni... Buna ihtiyacım var anne...
Gülümser: (duygusal bir ses tonuyla) Tamam, Gülali, tamam... Babana gideceğiz, hem de her gün... Yeter ki sen mutlu ol...
(Anne-oğlun bu sarılmasını gören Reşat ve Fevzi de duygusal anlar yaşarken, kamera Suna'ya geçer. Genç kadın eve gelmiş ve kimseyi bulamayınca şaşırmıştır. Koltuğa oturmak üzereyken sehpada küçük bir kağıda rastlar. Bu bir nottur. Meziyet içindeki her şeyi dökmüş ve evden ayrıldığını açıklamıştır. Suna yine şok olur ve koltuğa yığılır. Nota bakmaya devam ederken, gözlerinden yaşlar süzülmeye başlar.)
"Gözlerimiz / şeffaf / temiz / damlalardır. / Her damlada / demire can veren dehamızın / bir / küçücük / zerresi vardır...
***
Şeffaf / temiz / damlalarıyla gözlerimiz / bir umman içinde o kadar birleşti ki, / kaynayan suda buzu / nasıl eritirsiniz, / işte biz de / birbirimizde / öyle kaybolduk. / Yükseldi gözlerimizin şaheseri demire can veren dehayı bulduk.
***
Şeffaf / temiz / damlalarıyla gözlerimiz, / bir umman içinde birleşmeseydi eğer, / her zerre / dağılsaydı başka bir yere, / dinamolarla türbinleri çiftleştirerek, / çelik dağları suda kof bir kelek gibi döndüremezdik... / Ve gözlerimizi yakan / gecenin ateşini / şamasız kibrit gibi söndüremezdik... (Gözlerimiz, Nazım Hikmet)
- 9. BÖLÜM SONU -
Son düzenleme: