Nefes : @Çiğdem-
Aras : @destere
Umut : @xemrexxx
4. BÖLÜM
''YARDIMSEVERLİK''
"İsmimi nereden biliyorsun?" En sonunda sessizliğimi bozdum. Ne uzattığı eli sıktım ne de bende memnun oldum zırvalıklarını söyledim.
Kaba mıydım ? Evet.
Pişman mıydım? Hayır.
"Kuşlar söyledi." Aras denen çocuk bana göz kırpıp hala daha havada olan elini sıkmam için sallarken hiç onu takmadım.
Ben yine "Nereden biliyorsun?" Diye üsteleyince oflayıp elini indirdi.
"Of Nefes. Kolyenden gördüm oldu mu? Bileğinin iç tarafında da koca bir 'N' harfi dövmesi var. Parçaları birleştirmek hiçte zor değil ha?"
Sağ elim hemen boynumda ki kolyeme kayarken gözlerim sol bileğimde ki N harfi dövmemdeydi. Evet kolyem de ismim yazıyordu ve bileğim de ismimin baş harfi bulunuyordu. Yani başkasının adını boynumda taşıyor olma ihtimalim de böylece ortadan kalkıyordu.
Zeki insanları severdim. Ve Aras oldukça zekiydi.
Bense şuan boynunda ki kolyesini unutacak kadar salaktım. Bìrbírimìzi tamamlıyoruz ha? Ya evet.
"Oldu." Diye mırıldandığım da hayretle bana baktı Aras. Ah, bu çocuğun mavi gözlerini kısması onu çok çekici kılıyor diye söylemiş miydim? Neyse artık söylemiştim.
"Bu mu yani? Bu kadar mı?"
"Ne bu kadar mı?"
"Ah,tamam. Yok bir şey."
Birde trip mi atıyordu bu? O kadar ilerlemiş miydik biz? Oh, dur bir dakika. O kadar da değil canım!
"Neyse sana iyi akşamlar arkadaşım!" Arabanın kapısını açıp hızla indiğim de bizim sokakta olduğumuzu anladım. Dublex evler sıra sıra dizilmişti. Sabah evden çıktığım da bu uyuma hayran kalmıştım. Ve sokağın adına bakmayı akıl etmiştim. Evet kesinlikle bizim sokaktı bu! Birbirine benzeyen sokaklar falan değildi.
Sırtım Aras'a dönük ve elim açtığım kapının üzerindeyken sokak incelememi bırakıp Aras'a doğru döndüm. Hafifçe eğilip şoför koltuğunda oturan Aras'la yüz yüze geldiğimiz an "Sen nasıl bildin ?" Diye sordum.
Aras gözlerini devirdi. Tek kaşını kaldırırken "İyi akşamlar arkadaşım!" Dedi.
Yine beni takmamıştı! Üstelik kibarca da kovmuştu! Bu kadarı da fazlaydı! "Öküz!" Diye homurdanıp sertçe kapıyı kapattığım an tozu dumana katan bir hızla gözden kayboldu.
Çoktan giden arabanın arkasından bakarken yumruklarımı sıktım. Ve tırnaklarım avuç içimi acıtınca uzun süredir öylece durduğumu anladım. Sanki Aras denen çocuk görecekmiş gibi saçlarımı savurup paldır küldür evin bahçesinden içeri girdim.
Böylesine sinirle annemlerin karşısına çıkmak ufak bir sorguya mâl olacağından kapıyı açmadan yüze kadar saydım. Evet sinirlendiğim zaman bunu yapardım.
* * *
Sabah evden çıktığım da sıkkındım. Evet yeni okulumda ki ilk günü mü geçirecektim ve tecrübelerime dayanarak sıkkındım.
Kısacası şahane bìr başlangıç yapmıştım.
Sahil yolundan on beş dakikalık bir yürüyüşün sonunda okula vardım. Okulun tek güzel yönü herhalde sahil yolu boyunca bir yürüyüş sağlıyor olmasıydı.
Karşı kaldırıma geçip ufak bir yokuşu tırmandıktan sonra okulun ana kapısına ulaştım. Doğruyu söylemek gerekirse eski okulumdan daha büyük ve daha gösterìşliydi. Dışı her ne kadar tarihi bir yer gibi dursada içi fena modernize edilmişti.
Büyüktü. Ferahtı. Güzeldi.
Koridorları hızlı hızlı geçip üçüncü kata ulaştığım da gözlerimle 12/C sınıfını aradım. Evet 12/C'ye düşmüştüm. Ve evet on ikinci sınıfların hepsini 3.kata postalamışlardı.
Sınıfımı bulduğum da öyle dizilerde ki gibi herkes derse girdigi için koridorlar bos falan degildi. Ya da beni tombul, gözlüklü bir müdür sınıfa getirip 'Bu yeni arkadaşınız çocuklar. Güzel geçinin yoksa fena olur ehee.' Dememişti.
Ben kendim sınıfımı bulmuş ve kendim içeri girmiştim.
Sınıfa birden yabancı bir kız girince elbette ki tüm gözler bana çevrildi. Sırt çantamın kulplarına asılarak şöyle hızlı bir boş sıra taraması yaptığım da kimseye bakmamam ya da bana gülümseyen bir kaç kıza pas vermeyip başımı çevirmem karşısında şaşırdıklarını tahmin edebiliyordum. Muhtemelen ilk izlenimim harika olmuştur. Havalı sürtük!
Gözüm cam kenarında en arka sırada ki boşluğa kaydığında az kalsın küçük dilimi yutacaktım.
"Şaka herhalde." Diye mırıldanırken sınıfa kimya öğretmeni girince -evet gelmeden bana verilen ders programına bakmıştım- az önce bulduğum boş sıraya doğru yürümeye başladım.
E anlamışsınızdır herhalde? Aras'ı görmüştüm arkadaşım! Yanı boştu ve bende yanına oturmaya gidiyordum. Beni gördüğünden beri, yani en azından ben onu fark ettiğimden beri hiç pozisyonunu bozmamıştı. Hala sırada yayık bir şekilde oturuyordu. Sırt çantamı çıkarıp sıranın üzerine koyarak koca bacaklarından bana kalan minnacık yere oturduğumda ona bakmamak için kendimi zor tutuyordum. Aşık olduğum falan yok elbette! Ben bu kadar da olmaz dedirten tesadüfe şaşıyordum...
Kimyacı hızlı hızlı yoklamayı alırken iki sıra önden bir çocuğun "Hocam yeni bir çıtır gelmiş!" Diye bağırmasıyla bende dahil kendi işiyle ilgilenen herkes başını kaldırıp ona baktı.
Kim olduğunu göremesem de bana dönen başlar ve sırıtan erkeklerle oradaki 'Çıtır' ın ben olduğuna emin oldum. Tamam sınıfa yeni gelen benim ama belki bahsettiği ben değilimdir diye umut etmiş olabilirim. Hadi öldürün beni.
"Lütfen Umut, henüz yılın ilk günündeyiz. Şimdi başlama bari."
Sevimli Pollyanna hocamız Umut denen pislik çocuğu tatlı bir gülümsemeyle uyarırken gözlerimi devirmeden edemedim. Eminim onda da çok etkili olmuştur bu uyarı. Hah.
"Sensin herhalde yeni gelen?" Pollyanna kimyagerimiz elinde ki kalemle beni işaret edince hiç duraksamadan başımı salladım.
"Evet benim o yeni gelen çıtır." Beni aptalca abaza sözleriyle az önce utandıran çocuğa nispeten bunları söylediğim de hoca da dahil herkes kıkırdamaya başladı. Bense hiç sınıfa bakmıyordum bile. Gözlerim hocanın üzerindeydi.
"Hoş geldin o zaman okulumuza. Nereden geldin peki?"
"Adım Nefes. İstanbul'dan geldim. Aslen Mersin'liyim. Babam memur. Annem ise mimar. Tek çocuğum. Ve evet babamın tayini çıktığı için buradayım. Ana sorularınızı yanıtladığıma göre derse geçebiliriz hocam."
Tek solukta duraksamadan konuşurken tüm gözlerin üzerim de olduğunu hissedebiliyordum. Tek kişi bana bakmıyordu. Bunlardan daha fazlasını bilen Aras... Oda aynı benim gibi hocaya bakıyor elinde ki kalemi çeviriyordu.
Aldırmadım.
Diğerleri gibi afallayan kimyacımızın başını onaylarcasına sallayıp tekrar hoş geldin zırvalıklarıyla dolu konuşmasına başımı eğerek teşekkür ettim.
Kimyacımız tahtaya işlediğimiz konuyla alakalı bir şeyler karalarken önümdeki defterin kapağını açtım hemen. Tahtadakileri deftere geçirirken Aras'a kısa bir bakış atıp hafifçe dudaklarımı yaladım. Sonra dudağımı dişleyip kararsızlıkla deftere boş boş baktım.
"Sor haydi." Aras mırıltı halinde konuşsa da hemen yanında olduğum için duydum. Başımı hızla ona çevirirken ona bir şey soracağımı nasıl anladığını kavrayamıyormuşcasına kaşlarımı çattım. Ama sormadım. Daha mühim bir sorum vardı.
"Evimi nereden biliyorsun?"
Bana kısa bir bakış atıp ders boyunca elinde çevirdiği kalemi çevirmeye devam etti. "Sabah sizi o eve taşınırken görmüştüm. Ve senin bir koliyi taşıyamayıp düşürdüğünde içinden dökülenlerin üzerinde öfkeyle tepindiğini de."
Kısa bir an için dudakları kıvrılır gibi olsada hiç bana bakmayıp hocaya sanki dikkatle dersi dinliyormuş imajı vermeye çalışmasına bende gülümsememek için zor tuttum kendimi. Gözlerimi tahtaya çevirip dırdır yapmaktan yazamadığım kısma bakıp deftere geçirmeye başladığım sırada, "Buda tesadüf yani." Diye mırıldandım.
Aras'ın birden elinde ki kalemi sertçe masaya bırakıp yine kalemi avcunun altında bırakarak bana bakmasıyla bir an için irkilsem de onun yüzüne bakınca daha çok irkildim. Gözlerini kısmıştı.
Aptalca kuruyan dudaklarımı yalarken Aras yüzünü bana yaklaştırıp "Ya ne olacaktı?" Diye sorunca yutkunmadan edemedim. "İlk okul çocuğu muyum ben?"
"Öyle bir şey söylemedim zaten." Diyip önüme döndüm. Aras'sa sanki az önce bana kızan o değilmiş gibi kolunu arkama sıranın sırt yaslanan kısmına uzatıp aynı yayık oturmasına döndü.
Zil çalana kadar benimle tek kelime etmedi de. Zil çalar çalmaz öndeki iki kızın tanışma amaçlı bana dönmesiyle ifadesini hiç bozmadan ayaklanıp sınıftan çıktı.
O, sınıftan çıkana kadar gözlerimi ondan ayıramadım. Haliyle önde ki kızlarında ne söylediğini kaçırdım.
"Benim lavaboya gitmem lazım." Sesim çok soğuk çıktı. Tam da istediğim gibi.
Kızların şaşkın bakışları altında sınıftan çıktığım da nereye gideceğimi bilmiyordum. Acaba lavabo ne taraftaydı? Sağ mı sol mu?
Salak Nefes. İnsan soğuk davranmadan önce lavabonun yerini öğrenir değil mi?
"Yardıma ihtiyacın var, ha?"
Arkamdan gelen sesle bir an için irkilsemde bu ses tonunu tanıyordum. Çıtır yakışmasını yapan oğlandı.
Hiç ona bakmadan "Tek başıma daha iyiyim." Diyip sağ tarafımda ki koridorun en ucuna kadar baktım. İçimden bir his o tarafta olacağını fısıldarken Umut denen çocuk koluma girince afalladım.
"N'apıyorsun be?" Sinirle tısladım. O ise hiç buna aldırmadan beni yürütmeye başladı.
"Yeni gelen arkadaşıma okulu gezdiriyorum." Bana yandan kısa bir bakış attı. "Yardımseverlik kanım da var."
Kolumu çekmeye çalıştım hemen. Ama benim kolumu kendi kolu arasına öyle sıkıştırmıştı ki bu mümkün değildi.
"Ben Umut." Dedi beni ve debelenmelerimi hiçe sayarak. Hala beni sınıfların yan yana karşı karşıya dizildiği geniş uzun koridorlarda peşinden sürüklerken belki pes eder umuduyla,
"Nefes." Dedim. "Tanıştığıma hiç memnun olmadım!"
Durdu. Durdu ve kendisininde farkında olduğu çarpık çekici bír gülümsemeyi yüzüne kondurdu. O an fark ettim ki çocuk fena yakışıklıydı.
Gözleri yeşildi. Ya da ela. Yeşile daha yakındı ama. Yüzü çok güzeldi. Kaşları bir erkeğe uymayacak kadar kavisli ve düzgündü. Burnu ise bu yakışıklı yüze bu kadar iyi otururdu. Hokka burun dediklerindendi.
Yüzünde ki sakalları bir buçuk haftalık falan olmalıydı. Çünkü kirli sakalın kendisine yakıştığından emin olduğu belliydi. Koyu kumral saçları güneş vurunca parıldıyordu. Ve sanki rengi açık gibi duruyordu. Saçları yapılı değildi. Ne çok kısaydı asker tıraşı gibi. Ne de çok uzun. Dağınık gibi durması onu daha yakışıklı yapmıştı. Ne var ki saçları için söylediğim 'Yapılı değil' sözlerini vücudu için söyleyemezdim. Çünkü boyu uzundu. 1.80 aşkındı. Ve ben giydiğim yarım konverslerimle ancak omuzunun bir kaç santim yukarısına denk geliyordum. Oysa boyum kısa da değildi.
Kolları giydiği koyu yeşil polo tişörtünü parçalayacakmış gibi duracak kadar kaslıydı. Karın kaslarını göremesem de oranında ağız sulandırdığı aşikardı. Yutkunduğumu Umut denen hergelenin "Nere mi beğendin?" Sözleriyle anladım ve çocuğa gözlerimle tecavüz etmeyi derhal bıraktım. Bu çocuğun bana acı kalbime fena sancı hissettireceğini henüz anlamamıştım.
4. BÖLÜM SONU