2020 Tenet - Film Yorumları

Filmi sinemada ilk gün heyecanla gidip izlemiştim. Hayal kırıklığı benim için. Yorucuydu, eksik bir şeyler varmış gibi hissettirdi. Klişe konu ve karakterler vardı bir Nolan filminde beklenmeyecek kadar. Robert Pattinson filmin olumlu taraflarından biriydi. John David Washington'ın oyunculuğunu pek sevmedim karakter donuk tamam ama oyunculuğu da donuktu. Filmin müziklerini sevdim Ludwig Göransson iyi iş çıkarmış. İzlemesi zevkli ve heyecanlı aksiyon sekansları vardı. Daha da fazla olumlu yorum aklıma gelmiyor. Nolan hayranlığımdan biraz olması gerekenden fazla bir puan veriyorum.

7/10
 
Filmde bize bir şey anlatıldı ama ne olduğunu hâlâ anlayabilmiş değilim. Zaman kavramı bana bir değişik geldi. Bu filmi anlayan birinin de olduğunu sanmıyorum.

Filmin başı ve sonu belli ama onu da zorla anlayabiliyorsun. Bir yerden bir yere geçiyorlar ama nedeni anlaşılmıyor. Arada heyecanlandıracak sahneler koyup seyircinin kopmaması sağlanmış.

Filmin kurgusunda veya hikayesinde bir kopukluk mu var anlamadım ama net bir şekilde bilerek kafaları karıştırmak için böyle yazıldığını düşünüyorum.

John David Washington'un değerinin yavaştan anlaşılması beni mutlu etti. Ballers dizisinde kendini çok sevmiştim. İçimde umarım babasının gölgesinde kalmaz korkusu vardı ama o eşiği geçti gibi.

Robert Pattinson aksanı ile filmi güzelleştirdi. Aksiyon sahnelerindeki performansını da sevdim. Kenneth Branagh'ın aksanı çok iyiydi ya. Bir İngiliz'den harika bir Rus aksanı duyduk. Elizabeth Debicki biraz sırıtıyordu filmde.

Ludwig Göransson'a ayrı bir parantez açmak gerekir. Harika müzikler yapmış. Bu müzikleri IMAX'te dinlemeyi o kadar çok isterdim ki. Kendisi bence son yılların en iyi bestecisi. Bu filmle de bir Oscar adaylığı almalıydı.

Filmin sevilmemesinin en büyük nedeni yapanın Nolan gibi bir ismin olması. Bence Michael Bay gibi bir isim yönetseydi bu kadar tepki çekmezdi. Film ismin altında ezilmiş gibi. Aksiyon anlamında kesinlikle zevk aldım ancak diğer filmlerindeki genel zevki alamadım.

6/10
 
Aksiyonu dışında kayda değer bir olumlu yön göremediğim film hiç güzel değildi, hatta hayal kırıklığı da diyebilirim. Nolan faktörüyle bir heves ile izlemeye başladım fakat kafa karışıklığından başka bir etki bırakmadı.

Hikaye ne anlatmak istiyordu, ne anlattı çok az anlayabildim. Beyin yakan bir film olmuş. Hikaye kopuktu, oradan oraya atladılar sürekli. Geçmişe gidiş-geri sarışlar kafa karışıklığından başka bir şey değildi. Daha düz bir anlatım yolu tercih edilebilirdi.

Cast da başarılı değildi, daha iyi oyuncular tercih edilebilirdi.

5/10
 
Nolan'dan büyük bir deneysel film... Çıktığı ilk gün sinemada izlediğim ve izlemekten hem keyif alıp hem de olayları sorgulamaktan yorulduğum bir film oldu... Bana göre film algılanma açısından fazla ağır ve ancak etki olarak fazla kaliteli bir film...

Teknik olarak bir başyapıt, bunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim... Hikaye olarak ise fazla soru işareti ve bilinmezlerle dolu bir film. Bilim kurgu yönü çok ağır basıyor. Film ise bu bilim kurgu yönünü kurduğu temelleri direk doğru kabul ederek başladığı için çok derinlemesine deşmeyen bir yapıya sahip. Aslında filmin bir nevi eksisi bu denilebilir. Nolan bu filmde bence kariyer zirvesi sunmuş bize yönetmenlik olarak... Çünkü çekmesi çok zor ve bunun altından başarıyla kalkması çok çok zor bir film... Kurgu olarak destansı bir iş çıkmış. Aynı şekilde görüntü yönetmenliği kendini aşmış. İnanılmaz sahneler izlettirdiler bizlere..

Zaman kavramının bu denli derinlemesine işlenmesi üzerine biraz konuşmak lazım. Filmin kabul ettiği doğru zamanın tersten akmasında bir terim üzerinden ilerliyor. Time inversion deniyor. Tenet ismi de tüm bunların merkezinde... Karakterler bir makineden geçince gelecekten geçmişe doğru akıyor ve geçmişten geleceğe doğru gittiği ana etki ediyor gibi bir şey diyebiliriz. Tüm dünya ülkeleri bu aletin peşinde ve zamana hükmetmenin peşinde. Üçüncü dünya savaşının temelini böyle bir şeye bağlamak bence bu yönden bakınca mantıklı...

Dünyanın yok olması, yeniden kurulması, bunu kovalayan klişe bir kötü karakter falan bunlar eleştirilebilir belki. Ancak ortada böylesine bir güç ve zamana hükmetme meselesi varsa bunun peşinde olan bir kötü adam ve bunu kendi çıkarlarına kullanmasını mantığını yok sayamayız. Belki klişe ama yani nasıl bir şey olmasını bekleyebiliriz ki böyle bir konu üzerine. Elbette global bir konu üzerine yoğunlaşmak gerekecektir. Rüyalar konseptinde Inception'da işlenen de global bir konuydu. Tamam dünyanın yok olması gibi klişe bir durum falan yoktu ama o da oldukça büyük bir konuydu...

Hikayenin ana karakterinin isminin bile olmaması çok garip gerçekten de. The Protagonist ve Neil'in savaşını izliyoruz film boyunca. Ancak film öyle kompleks bir yapıya sahip ki aksyionu ve temposu öyle yüksek ki olayları idrak etmekte bir çok yerde zorlanabiliyorsunuz. İlk yarısında izlediğimiz şeyler ikinci yarıda tersten işlenen şekilde karşımıza çıkıyor... Uçak sahnesini daha tam idrak edememişken ikinci yarıda o sahnenin tersten izlenmesi gerçekten inanılmaz bir şeydi...

Filmin bir diğer noktası ise Sator kısmı. Sator'ın amacını ve amacı doğrultusunda yaptıklarını da film bizlere yansıtıyor bir noktada. Sator'un eşi Kat karakteri de hikayede önemli yerler kaplıyor. Elizabeth Debicki burada önemli bir ilgi çekicilik katıyor o karaktere... Sator'un biraz klişelik dolu olması ve şiddet dolu bir manyak olması filmin değerini bir miktar azaltıyor buna katılıyorum ama yine de o kısımda Kat üzerinden iyi işleniyor bence. Olayların çözüm noktasında Kat'in makineyi kullanarak Sator'un aklını aldığı sahne güzel bir sahneydi bence...

Gelecek ve geçmişin iç içe geçtiği çok manyakça bir şey olan final sahnesi ise işin boyutunu bambaşka bir noktaya çıkarıyor. Zaman aynı anda hem geçmişe akıyor hem de geleceğe akıyor... Neil'in kullandığı aracın geleceğe giderken no name bir araç olarak oradan geçmesi ve sonra Neil'in tarafında gördüğümüzde o aracın o olduğunu görmemiz... Neil'in anahtarlığı ve oradaki çok çılgın detaylar... Filmde o kadar ip ucu var ki sinemada izlediğimde bazılarını yakaladım ancak göremediğim bir çok detay daha vardır diye düşünüyorum ve ikinci kez izleyeceğim yakın gelecekte...

Protagonist'in Neil'i gelecekten göndermesi kısmı ise finalin vuruculuğunu başka bir noktaya çıkarıyor... Neil karakteri bence filmin en dolu karakteri. Evet ana karakter her şeyin merkezinde ama Neil olmasa olaylar asla istenildiği gibi gitmeyecekti... Robert Pattinson'un da burada hakkını vermek lazım çok başarılı oynamış karakteri. John David Washington da bence iyi bir performans sergilemiş. Kaliteli sahnelerde iyi iş çıkarmış...

Filmin süresi uzun olmasına rağmen daha çok aksiyona yönelmesi belki de Nolan'dan beklemediğimiz yegane şeylerden biri. Inception'da olayın kuramını derinlemesine açıklamış ve sonra aksiyona dalmıştı. Ancak burada sadece filmin başında ufak bir açıklama ve kuramın direk kabullenilip onun üstünden ilerleme görüyoruz. Ve bol bol aksiyon sekansları üzerinden ilerleyen teknik bir başyapıt izliyoruz. Uzun süresinin içerisinde çok daha bilimsel açıklamalarla desteklenebilirdi bu senaryo. Ancak hem kurgu boşluklarını doldurma, hem de senaryo üzerine düşünme işi fazlasıyla seyirciye bırakılıyor. Yine de kurgusal boşluklar genelde araya sıkışıtırılan ipuçlarıyla dolduruluyor. Filmi izlerken ben bazılarını fark edebilmiştim ve bu fark ettiklerim son noktada karşıma çıktığında iyice tatmin olmuştum. İkinci kez izleyişimde daha da detaylara dikkat ederek izleyeceğim... Bence bu film değeri ikinci izleyişte daha çok artan filmlerden.. Nolan'ın deneysellikte çığır açtığı ve teknik olarak bambaşka noktalara çıktığı spekteküler bir film...

Müziklerinde ise Ludwig Göransson inanılmaz bir iş çıkarıyor. O aksiyon temposunda bu temaya uygun harika müzikler... Oscar adayı olamaması içler acısı. Filmin keza teknik olarak bu mükemmellikte sadece görsel efekt ve ses adaylığı alıp 1 ödülle dönmesi gerçekten çok saçma... Akademi'nin bu filmi bu kadar yok sayması her daim hatıralarımda kalacak... Benim için başyapıt mı değil mi hala kararsızım ancak ikinci izleyişten sonra buna daha net bir şeyler diyebilirim... Ancak teknik olarak kusursuz bir yapım bunu söyleyebilirim...

8.7/10
 
Filmi vizyona girdiği gün, içerisinde bulunduğumuz pandemi şartlarını da hiçe sayarak sinemada IMAX olarak izleme tercihinde bulunmuştum. Bu riski almamın en büyük sebebi ise elbette filme karşı beslediğim yüksek beklentilerdi, ben abartıldığı ölçüde kötü bir film olmadığını düşünmekle birlikte çok çok iyi bir film olmadığı konusuna katılıyorum. Özellikle Nolan standartlarını düşündüğümüz zaman maalesef beklenti altı kalıyor film senaryo, hikaye ve kurgu anlamında...

Filmde anlatılan hikaye, "zaman" kavramının merkeze alınması elbette ilgi çekici ancak bu hikayenin anlatılış biçimde çok klişe ögeler mevcuttu. Özellikle "Rus Mafya" diye tabir edebileceğimiz karakter ve onun yaptıkları fazla klişe geldi bana, villain tercihi Nolan filminden beklemeyeceğimiz ölçüde kötüydü bence. Onun dışında hikaye gerçekten güzel bir noktaya bağlanıyor, bununla alakalı benim herhangi bir sıkıntım yok ancak Nolan kafa karıştırma düzeyinin ayarını kaçırmış bence bu filminde. Hem filmde neler olduğunu, filmin bir noktasında izleyiciye tatmin edici bir şekilde anlatmıyor hem de maalesef kurguda boşluklar var. Inception'ın modern bir başyapıt olmasının en büyük sebebi kompleks konu ve kurgusunu, çok basit bir şeymiş gibi izleyiciye anlatabiliyor olmasıydı. Hikaye anlatıcılığı o filmde çok başarılıydı, burada ise eksikti maalesef.

Tabii dediğim gibi abartıldığı kadar kötü olduğunu düşünmediğimi söylemiştim. Bunun en büyük sebebi ise filmin teknik yönü, bir filmin günümüzde teknik anlamda çıkabileceği nokta sanırım budur. Nolan'ın en büyük hatası ise bu filmi pandemi koşulları ortadayken, "izleyicileri sinemalara döndürecek film" olarak vizyona sokturmasıydı. Birçok insan bu filmi sinemada, pandeminin de ağır seyrettiği bir dönem olduğu için izleyemedi. Bu filmin en büyük alametifarikası teknik başarısı bence, bu yüzden mutlaka sinemaların rahat olduğu bir dönemde vizyona girmeliydi. İnsanlar sinemada izleyebilse eminim daha olumlu eleştiriler gelecekti filmle alakalı, en azından gişede bu başarısızlığı yaşamazdı ve Nolan'ın kariyerini zedelemezdi. Bunu da yakın dönemde vizyona giren ve çok iyi bir film olmadığı ortada olan Godzilla vs. Kong'un gişe başarısından (2021 yılı için) anlayabiliriz...

Oyunculuklar açısından değerlendirecek olursak filmin başrolü John David Washington olmasına rağmen, filmin asıl yıldızı Robert Pattinson olmuş bence. Bunda hem John David Washington'ın çok başarılı olmayan bir performans sergilemesi etkili hem de Robert Pattinson gerçtekten kendisinden beklenmeyecek derecede başarılı oynamış. Yalnız şunu da belirtmek gerekiyor ki cast, diğer Nolan filmlerine göre zayıf kalmış.

Son olarak müzikler çok başarılıydı. Hans Zimmer'ı şahsen ben aramadım, yer yer müziğin sesi biraz fazla yüksek olsa da Ludwig Göransson baya iyi bir iş çıkartmış bana kalırsa...

Puan: 7.5/10
 
  • Beğendim
Reactions: mesmeso