Hayatın sonu aynıysa; yani hepimiz sonunda toprağa karışıyorsak, yalnız ya da kalabalık yaşamış olmamızın bir önemi var mı? Bazen bu soruyu kendime soruyorum. Günün sonunda hepimiz aynı yere gitmeyecek miyiz?
Ama yaşam sadece bir son değil, aynı zamanda o sona kadar geçen bir süreçtir. Ve bu süreçte, insanın en temel ihtiyaçlarından biri başka insanlardır. Sadece fiziksel değil, duygusal olarak da bir başkasına ihtiyaç duyarız. Bir kelimeyle tarif etmem gerekirse, bağlantı derdim. İnsan, bir başkasının gözünde var olduğunu hisseder. “Ben buradayım” deme biçimimiz, çoğu zaman bir başkasının bizi duymasıyla anlam kazanır.
Yalnız yaşamak mümkün mü? Elbette, ama ne kadar sürdürülebilir bilmiyorum. Kendimden örnek vereyim: Uzun bir süre yalnız kaldığımda, zamanla düşüncelerim kendi içimde dönüp dolaşmaya başlıyor. Sessizlik, huzurdan çok bir boşluk gibi hissettiriyor. Dışarıdan bir sesin, bir dokunuşun, hatta basit bir bakışın bile ne kadar kıymetli olduğunu o an fark ediyorum.
Tek başına yaşamanın en büyük zorluğu, belki de duyguların yankısız kalmasıdır. Sevinç duyduğun bir anı paylaşamamak, üzüldüğünde teselli edecek bir omuz bulamamak... Bunlar insanı içten içe çürütebilir. Oysa bir başkasıyla ağlamak bile, yalnız ağlamaktan çok daha hafif hissettiriyor.
Bazen düşünüyorum: Eğer sonuçta hepimiz aynı yerde son bulacaksak, bu süreçte yanımızda birilerini arzulamamız neden bu kadar önemli? Belki de cevabı çok insani bir yerde gizli: Ölüm kaçınılmaz olabilir ama yaşarken yalnız kalmak hâlâ bir seçimdir.
Neticemiz mezarsa, yalnızlık farkeder mi? Siz ne düşünüyorsunuz?