En Son İzlediğiniz Film? 🎞

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan şirin
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
The Kid with a Bike'ı izlemiştim daha önceden, iyi filmdi o da.


Dediğin film kalkmış maalesef. Şimdi 5 sene sonra falan gelir bir platforma.
BluTV'ye gelirse izlersin. Şart değil yani Mubi'de olması. Hatırla, iki platform da birbiriyle bağlantılı filmler atıyor.
 


Elbette ki Netflix de izledim
( @bazinga @Araf @Tolstoyevski )

Filmi demin bitirdim;

Uykusuz kalmamızı sağlayan ,beynin salgıladığı bir sıvı deneyi üzerine kurulu bir ilaç ,deneklere önerilerilen cazip paralar; genç deneklerin deney süresinde yaşadıklari deneklerin kendi hayatları ve süprizli sonu ile sürükleyivi bir filmdi.


10 üzerinden 7.
 

Loring Mandel'in senaryosunu yazdığı, Frank Pierson'un yönetmenliğini üstlendiği bu film, HBO ve BBC ortak yapımıyla çekilmiş bir film. Filmde izleyenleri 20 Ocak 1942'ye, yani Wannsee Konferansı anlatılıyor. Nazi subayları ve SS liderleri film boyunca, tek mekanda geçen toplantı esnasında Yahudi sorununa çözüm bulmaya çalışıyor.

Filmde o toplantıdan kalan görüntülerden esinlenerek oluşturuluyor, bu film bu şekilde çıkmış ortaya. Dikkat çekici bir film ama film boyunca sıkıcı bir ders dinlemiş kadar olunuyor. İçinde bol bilgi geçiyor ama bir yandan da sıkıcı bir ders havalarında olduğu için sıkabiliyor.

6/10
 
Reactions: bazinga

Yönetmen Hirokazu Koreeda'nın daha önce "aile" temalı iki filmini izlemiştim, bununla birlikte üç film etti. İlk izlediğim filmi Like Father Like Son, ikinci izlediğim filmi Shoplifters ve üçüncü izlediğim filmi Still Walking oldu. Üç filmini baz alarak söylemem gerekirse, üçü de aileyi anlatıyor, aile bağlarını... En beğendiğim filmi ise, Still Walking, yani bu film oldu.

Film başlıyor, her şey düz bir şekilde ilerliyor hissi veriyor ama bütün hikaye diyaloglarda saklı. Hikaye anlatıcısı yok, diyaloglar ilerledikçe hikayeyi kavramaya başlıyorsunuz. Filmde genel olarak ailenin en büyük oğlunun ölüm yıl dönümünde ailenin çocuklarının bir araya gelmesini anlatılıyor. Aileyi bir araya getiren bağlar oluyor ama bir yandan da kırgınlıklar, kızgınlıklar da kendini gösteriyor. Ebeveynin düşünce yapısı ile çocuklarının düşünce yapısına belirgin bir şekilde göndermeler de mevcut.

Ryota'nın eşi duldur ve çocuk sahibidir. Evin babası Kyohei ile annesi Toshiko ile bir araya geldiğinde dul eşe nasıl gözle bakıldığı ve hele de çocuk sahibiyse, nasıl tavır alındığı gösterildi. Tespit de yerindeydi; çocuğa torun gözüyle bakmayıp, yeni bir çocuk isteme tavrı ama bir yandan da sevme isteği. Sürekli oğluyla ve geliniyle konuşurken ister istemez pot kıran anne ve baba; buna rağmen oğlunun ve gelinin geleceğini ümit etmeleri, sonra da tam tersine gelmemek istemeleri, bu da çok iyiydi.

Ryota'nın tıpçı olmasını isteyen babasının bir yandan kırgınlığı; Ryota'nın da buna karşı tavır alması, babasının geleceğine karşı baskı göstermek istemesinden bunalması... Kelebeğin hayatını kaybeden oğlun olduğu düşünülmesi de ilginçti demek isterdim ama bu inanışın aynısı ülkemizde de var

Filme damgasını vuran da final sahneleri oldu. Ebeveynlerinin oğlu ve ailesiyle vakit geçirmek istemesi ama üç yıl sonra hayatını kaybetmesi yıktı beni. Ailenin büyük oğlunun mezar taşına su döken anne ve babanın mezar taşına bu kez de Ryota döktü. Duygusal bir sahneydi. Aile bağları kuvvetli olsun ya da olmasın, bir yandan da pişmanlık duygusu da beliriyor böyle ve geriye sadece mezar taşını sulamak kalıyor.

Film diyalogla kurulu olduğu için tamamen odaklanmak gerekiyor, olayların geneli bunun üzerine kurulu. Tokyo Story'nin modern versiyonu da diyebiliriz film için. Film bittiğinde ise, bir hüzün çöküyor insana. Filmdeki yürüme sahneleri de anlamlı, filmdeki tespitler de anlamlı.

Filmde üç yıl sonra hayatını kaybettiği geçiyor baba karakteri Kyohei'nin, gerçek hayatta da üç yıl sonra hayatını kaybediyor Yoshio Harada. Anne karakterini canlandıran Toshiko bir anda gitmiyor gerçek hayatta belki ama 2018'de hayatını kaybediyor Kirin Kiki. Bu da filmle ilgili ilginç bir detay.

9/10
 
Reactions: bazinga

Like Someone in Love (2012)

Bugüne kadar izlediğim en iyi Japon filminin bir İranlı yönetmenden çıkması şoku... (unuttuğum başka bir daha iyi olabilir)

Abbas Kiarostami ile hazır tanışmışken, MUBI'den kalkmadan önce son filmini de izlemek istedim. Bu kadar iyi çıkacağını hiç beklemiyordum, iyi ki izlemişim.

Uzun zamandır bu kadar kilitlenerek izlediğim bir film olmadı sanırım. Yönetmen resmen döktürmüş. İçerik olarak Taste of Cherry daha önemli bir filmdi ama bu film her şeyiyle kaliteli sinema kokuyor. Müthiş görüntü yönetimi, harika oyunculuklar, çok iyi karakter derinlikleri ve çok iyi tasarlanmış bir senaryo... Sanırım bugüne kadar Tokyo'nun en çok ilgimi çekmesini sağlayan film de bu filmdi. Tokyo sokaklarındaki tura bayıldım...

Tabii film kusursuz değil. Film boyunca olayın nereye varıp nasıl bir mesaja bağlanacağını merak ettim. Fakat pek ilgi çekici yere bağlanabildiği söylenemez. Bence yarım kalmışlığın biraz abartıldığı bir film olmuş. Elbette film boyunca serpiştirilmiş pek çok küçük mesaj, ilgi çekici detay var. Fakat sonda vurucu bir şey görmek isteyeni biraz hayal kırıklığına uğratıyor. Zaten daha iyi bir son olsaydı şu an bu film çok farklı anılıyor olurdu...

8/10
 
Reactions: Sherlock and Araf
Reactions: Sherlock and Araf
Ben seni az biraz tanıyorsam, o filmi sevmez, düşük puan verirsin. Belki de forumda en yüksek puanı veren ben olacağım; olsun, yeter ki seçilsin.
 
Reactions: bazinga
Senin en iyi Japon filmin?
Çok sevdiğim bir ülke sineması değil, seviye çok yüksek değil benim için.
Şimdilik Rashômon diyeceğim sanırım animeleri dışarıda bıraktığımı belirterek.
Fakat Seven Samurai izlediğim gün zirveyi alır gibi geliyor, yıllardır süresinden dolayı izlemeyi ertelediğim bir filmdir kendileri...
 
Seven Samurai izlememiş olman şaşırttı.


Allah affetsin ama Akira ustanın filmlerini hiç sevmiyorum maalesef.
 
Reactions: Sherlock