2’nin üstünde izlediğim film sayısı 10’u belki ancak geçmiştir, 1’in üstünde izlediğim film sayısı da 20’leri geçmemiştir düşün, ben de öyleyim. 3’ün üstünde sadece birkaç filmi izlediğim şu ana kadar ve ikinci sırada 5 kez izlediğim Matrix varken birinci sırada uzak ara farkla Godfather. Bugün iki kez daha izlesem sıkılmam, öyle bir tutku...
Koyu işaretlediğim kısma da ben kesinlikle katılmıyorum ama senin de dediğin gibi kişiden kişiye değişebilir saygı duymak lazım. IMDb’de dünya gözüyle 1 numaraya yerleştiğini görürüm bir gün umarım. Yine de herkese hitap etmemesine rağmen puanı ve sıralaması da çok iyi, hem de 70 yapımı olmasına rağmen ve ikinci filmi de hemen arkasında yer alıyor böyle bir karizma yok.
İkinci filmdeki Robert de Niro’lu gençlik sahneleri bile başlı başına bir efsane, zaten o kısacık rolüne rağmen Oscar’ı almıştı. Ama ikinci film ilkinden çok daha ağır ve fazla politik, ilki daha çok mafya içi hesaplaşma iken ikincisinde olaya devlet bürokrasisi ve siyaset de dahil oluyor o yüzden ilki kadar kolay değil izlenilmesi. Ama tabi ki bu Overrated olduğunu da kesinlikle göstermiyor, bu Overrated ise bunun bir altındaki Dark Knight overrated filmlerin tillahıdır, ki zaten öyle.
İkinci filmdeki Robert de Niro’lu gençlik sahneleri bile başlı başına bir efsane, zaten o kısacık rolüne rağmen Oscar’ı almıştı. Ama ikinci film ilkinden çok daha ağır ve fazla politik, ilki daha çok mafya içi hesaplaşma iken ikincisinde olaya devlet bürokrasisi ve siyaset de dahil oluyor o yüzden ilki kadar kolay değil izlenilmesi. Ama tabi ki bu Overrated olduğunu da kesinlikle göstermiyor, bu Overrated ise bunun bir altındaki Dark Knight overrated filmlerin tillahıdır, ki zaten öyle.
Yıllar sonra tekrar izleyip yine aynı tadı aldığım bir başka film oldu. Sinema sanatının hemen hemen tüm gereklerini çok iyi icra eden harika bir polisiye. Gelmiş geçmiş en iyi polisiye filmlerden bir tanesi kesinlikle. Yıllar geçtikçe değeri artıyor ve daha da artacaktır. Oyunculuk performansları şahane, senaryo özgün, görüntü yönetimi muhteşem...
Tek kusuru adamın klişe şekilde sırtını dönmesi.
Yıllar önce izlediğimde de en çok o sahneye takılmıştım.
Çok gereksiz. Bir de yaşlıların motivasyonu bana yetersiz geldi. Daha iyi bir motivasyonları olsa 10 tam puanı tamamlayabilirdim sanırım.
Almanya'da ödüllü bir film olarak adlandırılan "Good Bye Lenin!" isimli filmde anne Christiane 8 ay boyunca komada kalır, uyandığında doktor, oğlu olan Alex'e 6 hafta ömrü kaldığını söylemiştir. Tabii ömürlük mevzular yeşilçam tarzına kaçıyor ama bu olayın çevresin gelişen olaylar ise, bambaşka bir olay. Alex annesini mutlu etmek, üzmemek için kendince ütopya kuruyor.
Ütopya o kadar anlamlı ki:
Şekillenen olaylarda ateşli komünist olan Christiane, komaya girdikten sonra her şeyin 8 ay içinde değiştiğini öğrense, mutsuzlukla birlikte bir anda ömrü de kısalacaktı belki de. Berlin Duvarı yıkılıyor, komünizmle ilgili herhangi bir şey kalmıyor geride. Alex öyle güzel ütopya kuruyor ki, arkadaşı Denis'i haber sunucusu yapıyor, stüdyo kurup üzmemek için üzmeyecek haberler veriyor çekip. Dönemlerinden kalma turşunun peşine düşüyor, çevresindeki insanları da bu duruma alet ediyor ama yalan da olsa iyi de yapıyor. Mutlu bir şekilde göçüp gidiyor. Ardından keşkeler de geliyor. Keşkelerden birisi de ardında bıraktığı babaları Robert. Alex, onu da almaya gidiyor, o da mutluluk sebebi oluyor. Alex o ütopya içerisinde komadayken bir kızla sevgili oluyor, o kızı da komünist temanın içine sokuyor. Mutlu bitiyor sonu, gülümsetiyor da.
Christiane komadayken Alex'in yaşanan olayları anlatması çok iyiydi, kimi zaman güldüren sahneler de çıktı ortaya. Christiane'nin dışarı çıkıp, dışarıdaki dünyaya yabancı kalması güldürdü. Komadan uyanıyorsun, her şey senden saklanıyor ve bir çıkıyorsun, dünya değişmiş.
Bu filmdeki oyunculara şöyle bir incelediğimizde; Alex karakterini canlandıran Daniel Brühl, ünlü bir oyuncu olarak başarılı işlerde de rol alıyor. O işlerden birisi de Chris Hemsworth ile birlikte rol aldığı "Rush" isimli film. Özellikle bu filmden sonra, bilhassa 2010'lu yıllarla birlikte kendisini büyük işlerde görmeye başlıyoruz. Filmden sonra en büyük çıkışı da kendisi yakalıyor. Lara'yı canlandıranı Türk gibi görmüştüm, Chulpan Khamatova canlandırıyordu ve kendisi Kazan doğumlu Tatar çıktı, o da Türk sayılır. Genel olarak oyuncular başarılıydı.
Dönemi anlamak için de iyi bir filmdi. Berlin Duvarı geçiyordu, dönem anlatılıyordu. Yıllar geçse de, aynı zamanda bu filmler sayesinde de geçmiş hatırlanacak. O açıdan bu film de değerliydi, her ne kadar boşluklarla dolu yerleri olsa da. Filmin içindeki dünyayı sevdim. Bütün sarsıntılara rağmen inatla o dünya korunmaya devam edildi. Güzel de bir sondu.
Almanya'da ödüllü bir film olarak adlandırılan "Good Bye Lenin!" isimli filmde anne Christiane 8 ay boyunca komada kalır, uyandığında doktor, oğlu olan Alex'e 6 hafta ömrü kaldığını söylemiştir. Tabii ömürlük mevzular yeşilçam tarzına kaçıyor ama bu olayın çevresin gelişen olaylar ise, bambaşka bir olay. Alex annesini mutlu etmek, üzmemek için kendince ütopya kuruyor.
Ütopya o kadar anlamlı ki:
Şekillenen olaylarda ateşli komünist olan Christiane, komaya girdikten sonra her şeyin 8 ay içinde değiştiğini öğrense, mutsuzlukla birlikte bir anda ömrü de kısalacaktı belki de. Berlin Duvarı yıkılıyor, komünizmle ilgili herhangi bir şey kalmıyor geride. Alex öyle güzel ütopya kuruyor ki, arkadaşı Denis'i haber sunucusu yapıyor, stüdyo kurup üzmemek için üzmeyecek haberler veriyor çekip. Dönemlerinden kalma turşunun peşine düşüyor, çevresindeki insanları da bu duruma alet ediyor ama yalan da olsa iyi de yapıyor. Mutlu bir şekilde göçüp gidiyor. Ardından keşkeler de geliyor. Keşkelerden birisi de ardında bıraktığı babaları Robert. Alex, onu da almaya gidiyor, o da mutluluk sebebi oluyor. Alex o ütopya içerisinde komadayken bir kızla sevgili oluyor, o kızı da komünist temanın içine sokuyor. Mutlu bitiyor sonu, gülümsetiyor da.
Christiane komadayken Alex'in yaşanan olayları anlatması çok iyiydi, kimi zaman güldüren sahneler de çıktı ortaya. Christiane'nin dışarı çıkıp, dışarıdaki dünyaya yabancı kalması güldürdü. Komadan uyanıyorsun, her şey senden saklanıyor ve bir çıkıyorsun, dünya değişmiş.
Bu filmdeki oyunculara şöyle bir incelediğimizde; Alex karakterini canlandıran Daniel Brühl, ünlü bir oyuncu olarak başarılı işlerde de rol alıyor. O işlerden birisi de Chris Hemsworth ile birlikte rol aldığı "Rush" isimli film. Özellikle bu filmden sonra, bilhassa 2010'lu yıllarla birlikte kendisini büyük işlerde görmeye başlıyoruz. Filmden sonra en büyük çıkışı da kendisi yakalıyor. Lara'yı canlandıranı Türk gibi görmüştüm, Chulpan Khamatova canlandırıyordu ve kendisi Kazan doğumlu Tatar çıktı, o da Türk sayılır. Genel olarak oyuncular başarılıydı.
Dönemi anlamak için de iyi bir filmdi. Berlin Duvarı geçiyordu, dönem anlatılıyordu. Yıllar geçse de, aynı zamanda bu filmler sayesinde de geçmiş hatırlanacak. O açıdan bu film de değerliydi, her ne kadar boşluklarla dolu yerleri olsa da. Filmin içindeki dünyayı sevdim. Bütün sarsıntılara rağmen inatla o dünya korunmaya devam edildi. Güzel de bir sondu.
Bu film zamanında film kulübü önerilerine defalarca girmesine rağmen seçilememişti hiç.
Kaldı sonra izleyemedim ben de. Berlin Duvarı dedin ilgimi çektin, Berlin'e gittiğimden beri o döneme dair bir şeyler izlemek istiyordum. İzlerim inşallah birkaç yıla.
Bu film zamanında film kulübü önerilerine defalarca girmesine rağmen seçilememişti hiç.
Kaldı sonra izleyemedim ben de. Berlin Duvarı dedin ilgimi çektin, Berlin'e gittiğimden beri o döneme dair bir şeyler izlemek istiyordum. İzlerim inşallah birkaç yıla.
Film forumda var mı diye araştırdığımda ikinci sezon film oylamasını görmüştüm ve işin ilginç tarafı ne sen oy kullanmışsın filme, ne de ben.
Siyasi içerikli film önerilerine bakmıştım, konusuyla dikkatimi çekmişti. Gerçi tam anlamıyla siyasi içerikli film sayılmaz ama teması o şekilde. Bir bak derim, seversin. Hem Berlin anıların da tazelenir.
Ne izledim ben? Çok da merak ettiğim bir işti, Netflix'te sürekli karşıma çıkıyordu. Oyunculuklar ne kadar güzel olsa da senaryo boş, içerik boş yani. Film bitince 'Bu neydi?' şimdi, 'Niye bitti?' falan olduk yani. İzlemeyin, önermem.
Başarılı bir filmdi. Üç hırsızın görme engelli bir savaş gazisinin evini soymaya çalışmasını anlatıyor. Görüntüler, kurgu gerçekten iyiydi. Tabi bazı sahneler zorlama olmuş, yok artık adam görmezken bunu nasıl yapıyor diyorsunuz. Ama oyunculuklar ve kurgusu güzeldi, müzikleri de güzel hava katmış. Seyir zevki verdi bizim için.
Vermek istediği mesajı güzeldi, bir trende bunu vermesi bence kurgu bakımından çok başarılıydı. Filmden beklentimi pek bulduğumu söyleyemem, sıkıldım çoğu zaman. Yönetmenliği epey beğendim, trenin kuyruk kısmıyla ön kısmının farkı da şaşırttı. İzlenebilir gibi duruyor.
Çok zor ve gereğinden çok daha karmaşık bir film. Anlatmaya çalıştığı şeyleri, yola çıkış amacını çok sevdim. Fakat filmde bir bütünlük yakalayıp tüm kısımları iyi anlamak çok zor. Arada kaçırdığın bir şeyler olunca da filmden kopuyorsun ve her kısımından zevk alamıyorsun...
Filmin en çok sevdiğim yanı çok iyi çekilmiş sahneleri olması. Gerçekten yönetmenlik açısından şahane sahneler var. Zaman geçişleri arasındaki bazı montajlar muazzam. Müzikler çok başarılı. Pek çok yönden destansı hissettiriyor ama işte keşke daha derli toplu olsa, biraz daha kolay anlaşılır olsaymış.
Oyuncu kadrosu da çok iyiydi. Tom Hanks'in herhalde kariyerindeki en farklı karakterlerin çoğu bu film içerisinde. Zaten bu filmden sonra üst üste ödüllük performanslara imza attı ve bir röportajında bu filmin o performanslar için de çok iyi bir zemin hazırladığını söylemişti. Hugo Weaving de çok iyiydi, hep en farklı karakterleri ona vermişler. Güzel olmuş.
İlk sahnelerden itibaren izleyiciyi yakalayan güzel bir film. Marion Cotillard'ı izlemekten hep keyif alıyorum zaten de burası kariyerinin zirve noktalarından biri. Matthias Schoenaerts'i ise normalde sevmezdim ama burada sevdim. Sonlara doğru biraz film dağılıp tempo düşürmeye başladı. Daha etkili bir son yapabilse daha yüksek bir puan alabilirdi benden.
Ben bu filmi daha çok sevdiğimi sanıyordum. Çok fazla abartıyla dolu, Çılgın Bediş'e bol bol selam çakan, güzel mesajları olsa da genel olarak pek tat alamadığım bir film. Bir daha dönüp yüzüne bakacağımı sanmıyorum.