En Son İzlediğiniz Film? 🎞

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan şirin
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
The Walking Dead'de de pek çok mesaj veriyor. Fazla hafife alıyorsun. Draması daha sağlam ve etkileyici. Tabii biri dizi biri film olduğundan kıyaslamak doğru değil, kıyas değil benzetim yaptım. İkisi de olağanüstü bir durumdaki insan psikolojisini işliyor. :)

TWD uzattıkça uzattı ve uzatmaya devam ediyor. Bu filmde en azından bilim kurgu da söz konusu. TWD de bilim kurgu adına ne var? Sahi daha bu virüsün nasıl ortaya çıktığıyla ilgili hiç mi bahsedilmedi bir şey dizide?
 
TWD uzattıkça uzattı ve uzatmaya devam ediyor. Bu filmde en azından bilim kurgu da söz konusu. TWD de bilim kurgu adına ne var? Sahi daha bu virüsün nasıl ortaya çıktığıyla ilgili hiç mi bahsedilmedi bir şey dizide?
Diziyi çok uzadığı ve uzamaya devam edeceği için ben de bıraktım zaten ama mesela TWD'nin ilk 6 bölümü efsaneydi. Bilim kurgusu da vardı gayet. Sonrası da iyi gidiyordu da işte fazla ticari işe dönüştü. 6 sezonla final yapacak şekilde tasarlansa Game of Thrones'un tek rakibi olurdu şu an. (Yarışamazdı tabii de ikinci olurdu en azından. :):))
 
Diziyi çok uzadığı ve uzamaya devam edeceği için ben de bıraktım zaten ama mesela TWD'nin ilk 6 bölümü efsaneydi. Bilim kurgusu da vardı gayet. Sonrası da iyi gidiyordu da işte fazla ticari işe dönüştü. 6 sezonla final yapacak şekilde tasarlansa Game of Thrones'un tek rakibi olurdu şu an. (Yarışamazdı tabii de ikinci olurdu en azından. :):))

İlk 2 sezonu benim için Tanrı seviyesindeki diziler klasmanına adaydı Lost, B.P, B.B ve FR gibi. Ama berbat bir şekilde devam etmesiyle birlikte 4x12 de veda etmiştim. Keşke ilk 2 sezon, en azından ilk sezonki kalitesinde ve gizeminde devam etseydi, GoT'u bile geçebilirdi. :)
 

Some Like It Hot

Böylece Witness for the Prosecution, Double Indemnity, Sunset Blvd. ve The Apartment'in ardından 5. Billy Wilder filmini izlemiş oldum.

Çok eğlenceli bir film. Her ne kadar Marilyn Monroe bu filmide ki Sugar karakteriyle çok iyi bir oyunculuk çıkarsa da filmin yıldızı Jack Lemmon. Mimikleri, hareketleri beni öldürdü. Kendimi onun sahnelerinde gülmekten alamadım.

Senaryosu müthiş akıcı ve kurgusu güzel. Yeşilçam, bunu da kopyalamaktan duramamış tabii. Bülent Kayabaş'ın böyle bir filmini izlediğimi hatırlıyorum.

Sugar ve Joe güzel bir aşk sürecek, Jerry ve Osgood'a diyecek yok. :)

Filmin son replikleri çok iyiydi.

- Ama ben erkeğim
- Kimse mükemmel değildir.

8.5/10
 

Boogie Nights

Nihayet Paul Thomas Anderson'un gerçekten beğendiğim bir filmi çıktı ve 6 puan laneti bozuldu. :D (IMDb'de 6 vermişim önceki izlediğim 3 filmine)

İlgi çekici bir konusu var filmin, malum endüstriyi gayet iyi bir şekilde anlatmış PTA. Film ikinci kısmında düşüşe geçti ama olur o kadar. Keşke süresi bu kadar uzun tutulmasaymış 2 saate rahatlıkla sığdırılabilirmiş bu konu.

Oyuncu kadrosu baya zengindi. Julianne Moore en iyisiydi filmin. Burt Reynolds da iyiydi Oscar adaylığını hak etmiş. Don Cheadle, William H. Macy gibi ünlü isimleri görmek de güzeldi.

7.5/10
 

4 Months, 3 Weeks and 2 Days

Oley, kendime göre yeni bir yönetmen buldum. :):)

Kürtaj konulu olsa da çok fazlasını anlatan, farklı konularda düşündüren harika bir başyapıt. Kazandığı Altın Palmiye ödülünü sonuna kadar hak etmiş.

Romanyalı yönetmen Cristian Mungiu muazzam bir yönetim göstermiş. Her sahneyi adeta yaşatmış. Uzun zamandır bu kadar başarılı bir yönetmenlik izlememiştim sanırım. Asghar Farhadi tarzında, tam da istediğim gibi.

Yönetmen usta olunca oyunculuklar da parlıyor tabii. Kadrodaki herkesin performansı çok iyiydi özellikle de Anamaria Marinca tabii.

Herkese göre bir film değil ama Asghar Farhadi filmlerini, Nuri Bilge Ceylan veya Zeki Demirkubuz filmlerini seviyorsanız mutlaka izleyin derim. :)

9/10
 

Mr. Robot izleyen ben, filmde tüm parçaları yerine oturtmaya çalışırken beynim yandı. Sahneleri hafızada tutmak zor olduğu için en az iki defa izlenmesi şart olan bir film. Bir sonraki sahneyi izlediğinizde bir önceki sahneyle birleştiriyorsunuz, bu da eşsiz bir zevk veriyor.

Gerçekten çok iyi kurgulanmış bir film. Christopher Nolan övgüyü fazlasıyla hak ediyor. İzleyicinin aklını karıştırmak için elinden geleni yapmış. :) Bu senaryo başka bir yönetmenin elinde kurgulansaydı berbat bir film olurdu bana göre fakat Nolan sayesinde mükemmelleşmiş film.

Guy Pearce, unutkan Leonard Shelby rolünürolü adeta vücudunun içine alırmışçasına yaşamış. Teddy rolü ile Joe Pantoliano ve Natalie rolü ile Carrie-Anne Moss gibi önemli isimleri de es geçmememek lazım en az Guy Pearce kadar iyi oynamışlar diyebilirim.

“Seni unutmam gerektigini hatırlayamıyorum.” (Leonard Shelby)

8/10
 

Metropolis

Döneminin çok ötesinde, özel bir iş olduğu muhakkak. Yer yer hipnozla insanlara mesaj vermeye çalışan bir şeymiş gibi hissettirdi, mesaj kaygısı yüksek bir film. :)

Fritz Lang'in hayal gücünü ve o dönemin kısıtlı imkanlarıyla bunu aktarabilmesini takdir ederek izledim ama kabul etmek gerekir ki bugünün imkanlarıyla bakınca izlemesi epey zor bir film. Özellikle bazı kısımlar çok ağır ilerliyor ve süresi de bir hayli uzun.

Bu arada Ulu Önder Atatürk'ümüzün ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu da görmüş olduk. :A Şaka maka o adam ne çok Atatürk'e benziyordu. :)

7/10
 
İlk 2 sezonu benim için Tanrı seviyesindeki diziler klasmanına adaydı Lost, B.P, B.B ve FR gibi. Ama berbat bir şekilde devam etmesiyle birlikte 4x12 de veda etmiştim. Keşke ilk 2 sezon, en azından ilk sezonki kalitesinde ve gizeminde devam etseydi, GoT'u bile geçebilirdi. :)
BPBB ve FR ne :)
 

Breaking the Waves

Lars von Trier'ın izlemek isteyip izlemediğim tek filmiydi ve onu da izlemiş oldum.

Daha önce Lars von Trier'ın kadın oyunculardan muhteşem performanslar çıkardığını söylemiştim. Bu filmde de yaşanmış bu durum ve Emily Watson döktürmüş. Hep orta yaşlı hallerini izlediğim Emily Watson'ı genç olarak görmek başta tuhaf geldi doğrusu. :)

Film iyi başladı ama giderek kopmaya başladı bende. Özellikle sonlara doğru iyice dağıldı. Süresi aşırı uzun. 2 saat 40 dakika tutacak hiçbir şey yok bu filmde. Eğer Nymphomaniac gibi bunu da Vol I, Vol II diye ayırsaymış bunun da Vol I'ine yüksek, ikisine düşük verirdim. :)

Bu filmden sonra Lars von Trier sıralamam:

Dogville > Dancer in the Dark > Melancholia > Nymphomaniac Vol I > Breaking the Waves > Nymphomaniac Vol II > Europa

6.5/10
 

The Best Years of Our Lives

7 dalda Oscar kazanmış önemli bir klasik. Konusu güzeldi. The Deer Hunter gibi sıkıcı değil daha insancıl yaklaşmış, çok daha iyi bir film.

Harold Russell gerçekten gaziymiş ve tek oyunculuğunu bu filmde yapıp Oscar kazanmış. Enteresan gerçekten. :)

Süresi çok uzundu, 3 ayrı hikayeyi ele alması bakımından uzun olması anlaşılabilir ama en azından bir 20-25 dakika daha kısa olsa daha iyi olurdu.

8/10
 
Prensesin Uykusu...

Çağan Irmak'ın filmlerini çok beğenerek izliyorum. İzlediğim her filmi de oldukça etkileyiciydi bu da onlardan biri oldu bence.

Filmdeki en sağlam isim Genco Erkaldı zaten. Onun dışında bütün oyuncular da rolüne uygun düşmüş bence. Kızın hayallerini yerine getirmek, hayal sahneleriyle süslenen komedi öğeleri oldukça iyiydi. Özellikle Işıl Yücesoy ile yaptığı rüya konuşması komikti. :D

Alican Yücesoy'un hayat kadını olarak getirdiği kadının muhabbetlerinde oldukça güldüm. :F

Sevinç Erbulak iyiydi ama biraz yetersiz geldi bazı sahnelerde ondan puan kırıyorum azıcık. :)

Puanım 8,5 / 10
 
Son düzenleme:

Umduğumu bulamasam da iki saat sürmesine rağmen hiç ara vermeden izledim. Filmi sevdim mi sevmedim mi bilemiyorum ondan puan vermeyeceğim.
Post apokaliptik diye izledik ama alakası yok. Nükleer bomba ile ilgili bir şeyler öğrenemedik. Havada kalan çok şey var. Mesela o içeri giren adamlar kimdendi, laboratuvarı kim, neden kurdu, bombayı kim attı, Wendy'ye ne oldu vs vs hepsi cevapsız kaldı ve bu büyük bir eksi film için. ABD'ye kaç tane atom bombası atıldı ki film boyunca hiçbir devlet yetkilisi görmedik? Dediğim gibi post apokaliptik sandığım için izlemiştim ama baya gerilim filmiymiş. Baya gerdi. Adamın parmağının kesildiği sahnede yerimden kalkıp önümü kapadım falan, çok kötüydü. Saçların kesildiği sahnede Bobby'yi birine benzetiyordum hep ama bulamamıştım, şimdi geldi aklıma. Vikings'in rahibine benziyor.
İnsanlar ne kadar kontrolden çıkabilir gayet iyi anlatmış. Normal normal tipler birden sadist kesildi hatta hard seks sırasında kadını öldürdüler. Eva'nın son çıkışı çok şaşırttı, hiç beklemezdim ondan böyle bir şey ama yaptığı da işe yaramadı zaten. Dışarı çıksan ne olacak her taraf radyoaktif parçacık dolu. En çok Sam'e üzüldüm, garibim iki arada bir derede kaldı öldü.
 

Hiç beklediğim gibi film değildi yahu. Cocukken benim düşündüğüm cansız varlıkların bile canının olduğunu (düşünüp hayaller kurduğum) "şeyi"(diyeceğim) önüme tasavvuf inancı olarak çıktı. İlk dakilarda senaryonun dialoglarını adeta ben yazıyordum.

Filmde sadece Furkan Palalı ve Tuvana Turkay'ın aşık olması ve çocuklarının olması haricinde hiç beğenmediğim sahneydi. Bunların bünyevi aşkını dizi yapsalar izlenir.

Mustafa Ceceli'nin ilahi/tasavvuf şarkılarına sesi muhteşem gittiği için Aşkın Sırrı'nı dinledikçe filme cok sempati duymuştum ama boş bir film. IMDB 6.8'miş bence 5'den yukarsını hak etmez. İyi niyetliyim o yuzden;

5/10
 

Kader

İzlediğim üçüncü Zeki Demirkubuz filmi oldu. Hikayeye bağlama konusunda çok yetenekli bir yönetmen şüphesiz. Bu film de ilk dakikalarından itibaren bağladı. Fakat filmin ilerleyen kısımlarında hikaye biraz fazla dağılmış.

Bekir'inki de ne aşkmış be. Yalnız Bekir'in karakter değişimi de çok tatmin etmedi beni, çok keskin oldu sanki bir anda?

Bu filmin sonrasını anlatan Masumiyet şüphesiz daha iyi bir filmdi ama bu filmi izledikten sonra onu bir kez daha izleme isteği oluştu doğrusu. :)

Beklentileri karşılayamasa da kötü bir film değil tabii, aksine başarılı yanları epey fazla. :)

7/10
 

Baştan sona karmakarışık ve bu kadar beyin yakan bir film izlememiştim daha önce :A Gerçekten mükemmel bir filmdi. Kurgu konusunda yönetmen çok iyi bir iş ortaya çıkarmış. Filmin sonuna kadar puzzle parçaları gibi filmi birleştirmekle uğraşıyorsunuz. Anlaşılması güç bir konusu var ama bu filmi daha daha izlenir kılan etmenlerden bir tanesi. İzlerken bayağı keyif aldım.

Müzikleri çok iyiydi. Bunun yanında bazı sahnelerdeki görüntüler de inanılmazdı.

Jared Leto mükemmel oynamış :A Diğer oyuncular da fena değildi.

Meğer hepsi küçük Nemo'nun tam seçim yaparken gelecekte yaşananları görmesiymiş. Sonunda da iki tarafı da seçmeyip kendi yoluna gidince Anna'yı buldu zaten

Paralel evren konusu her zaman ilgi çekici olmuştur. Hiç düşünmeden izleyin derim.

8.5/10
 

Ran

Akira Kurosawa filmleri için bir deneme daha yapmak istedim hem de en uzunuyla. :)

Bu filmle iyice emin oldum bu adamın tarzı kesinlikle bana göre değil. Bunda çok sebep var. Uzakdoğu sinemasına zaten soğuk bakıyorum (tüm oyuncuların birbirine benzemesinden dolayı daha çok :A). Bir de Akira Kurosawa hep samuraylarla ilgili şeyleri işliyor ve dolayısıyla işin içine epey abartı giriyor. Ayrıca bize çok uzak kültür olunca filmler fantastikmiş gibi kalıyor.

Bu filme şans vermemin sebeplerinden biri konusunu beğenmiş olmamdı. Gerçekten güzel bir konusu var. (En basit tabiriyle miras kavgası diyebiliriz konusuna) Zaman zaman ilgiyle de izledim verdiği güzel mesajları da var ama genel olarak çok keyif alamadığım bir yapım oldu. Bunda da bana göre kötü bir yönetimin olması da etken.

6/10
 

Dicaprio olduğu için filmden çok ümitliydim ama ne yazık ki beklediğim gibi çıkmadı. Pazar günleri kanallarda çıkan ortalama bir film düzeyindeydi. İdare eden bir film olmuş. İzlenmesede olur.

Dicaprio yine bildiğimiz gibi :A Nasıl Razzie ödüllerine aday gösterilmiş inanılacak gibi değil bu performansla :D

6/10
 

Almost Famous

Uzun zamandır izlemek istediğim bir filmdi ama süresi nedeniyle gözüm korkuyordu. Uzun süreli filmleri aradan çıkarma festivali kapsamına bunu da izledim. :D

Aslında filmin süresi 2 saat 2 dakikaymış ve bu kurgusuyla Oscar adayı olmuş ama sonra hangi akla hizmet bilmiyorum ama extended olarak yayınlanmış ve extended dışı normal sürümünü bulması epey zor olmuş. 2 saat 50 dakika gibi bir şeydi filmin süresi.

Bir rock grubunun konser turunda geçen ilgi çekici bir film olmuş. Başrol Billy Crudup olsa da Kate Hudson döktürmüş, filmi sırtlamış. Oscar adaylığını, Altın Küre ödülünü hak etmiş. Frances McDormand da tabii çok başarılıydı.

Ayrıca bu filmle birlikte Zooey Deschanel aşkım da depreşti. :A Az gözükmesine rağmen yetti, gidip New Girl'e yeniden mi başlasam ne yapsam bilemedim. :A The Office'ten Dwight, Modern Family'den Cameron görmenin mutlu ettiği isimlerdendi.

Eğer orijinal kurgusuyla izleyip gereksiz uzun olan kısımlardan kurtulabilseydim belki bir tık daha yüksek puan verebilirdim ama şu an:

7/10