En Son İzlediğiniz Film? 🎞

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan şirin
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

Dancer in the Dark

Bu Pazarki Lars von Trier kuşağımda bu film vardı.


Lars von Trier'ın pek çok yetenekli olduğu konu var ama sanırım en önemli yeteneklerinden biri de kadın başrollerinden inanılmaz verim alabilmesi. Başroldeki Björk resmen döktürmüş. Oscar adaylığını hak eden bir performansmış ama Altın Küre ile yetinmiş...

Film ilk başlarda epey ağır geldi doğrusu ve konuya girmekte zorlandım ama konuya girdikten sonrası çok iyiydi. Sanırım izlediğim en farklı müzikallerden biriydi. Biraz Chicago'yu andırdı ama tabii epey farklı filmler ve illa esinlenme varsa Chicago bu filmden esinlenmiştir yapım yılını düşünecek olursak.


Gerçekten çok etkileyici, anlamlı bir hikaye. Lars von Trier yine harika bir yönetim göstermiş. Fakat galiba izlemeye değer ama izlemediğim üst düzey filmleri tükenmeye başladı.


İdam gelsin, idam gelsin diye sızlananların yüzüne yapıştırmalık bir film.

Son olarak bir kez daha: Yaşasın müzikaller!

8/10
 
Olur Europa'yı bu haftasonu izleyebilirim ben aksilik çıkmazsa. Breaking The Waves'in süresi korkuttu hem @Tolstoyevski zaten izlemiş onu.

Breaking The Waves de dram yönüyle müthiş bir filmdir, Dancer İn Dark kadar güzel ama onun bir tık üstünde bana göre. Üstelik Emily Watson'un oyunculuğu da harikaydı o filmde.
 

The Damned United

Seveceğimi bildiğim halde yıllardır anlamsızca ertelediğim bir filmdi, nihayet izleyebildim.

Tom Hooper beni yine yanıltmadı. İzlediğim filmleri dörtte dört oldu. Belki yönettiği filmlerde yönetmen etkisini çok hissettirmiyor ama başarısı tesadüf olamaz. Yönettiği her işte seyirciyi filmin içine çekmeyi çok iyi beceriyor ve hiçbir işi izlerken sıkmıyor. İzlemediğim tek filmi, ilk filmi kaldı. Pek sevilmemiş olsa da ona da bakmayı düşünüyorum. Neticede The Danish Girl'ü bile beğenmeyenler epey vardı.


Futbol seven birinin bu filmi sevmeme ihtimali çok düşük bana kalırsa. Gerçek bir hikayeden alınması ayrıca etkileyici. Bundan sonra en sevdiğim teknik direktör Brian Clough. Ayrıca canın cehenneme Billy Bremner.


Filmin anlatım şekli falan harika. Baştan sona çok sürükleyici, akıcı. Büyük keyifle izledim. Kim olursan ol kibir kötü şey.
Ayrıca başkanlara fazla şey etmemek lazım.


9/10
 

Çok güzel bir filmdi, ben animasyonları zaten severim. Bu da hoştu, ilk başta ne üzerinden gideceğini pek anlayamadım ama sonra çok heyecanlı bir iş oldu. Bayadır listemde vardı, bugüne kadar geç bile kalmışım.


Fredricksen çok tatlıydı ya, böyle huysuz yaşlıları çok severim, tipini de çok iyi yapmışlar. Küçüklüğü ile yaşlılığındaki tipi aynı, genç ve orta yaşlıda değişmiş.


Neyse spoilerden yoruma devam edeyim:
Cennet Şelalesine gitmek için yola çıkan Fredricksen'in yolda başına gelenleri konu ediniyor, çok da eğlenceli. Şişko çocuk da peşine takılınca olaylar diziliyor. O şişko çocuğu da sevdim, tatlıydı.


Filmin sonu da mutlu bitti. Ben bu filmin sonunda Fredricksen ölüyor diye spoiler yemiştim diye hatırlıyorum, yani sonunda ölecek diye bekliyordum. Ölmedi, sürpriz oldu.

Animasyonlarda yorumlayacak pek bir şey bulamıyorum, dediğim gibi güzel ve eğlenceli bir filmdi. İleride yine izleyeceğim. Böyle beğendiğim animasyonları yılda 1-2 kere izlerim.


9/10
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

Savaş sonrası Almanyasını gözler önüne seren, ilginç teknikli bir filmdi. Her LVT filminde olduğu gibi yine alışılmışın dışında çok iyi bir sona sahipti. Filmin anlatım tarzı Dogville kadar olmasa da epey ilginçti. Ayrıca çekim tekniği ve görüntü yönetmenliği de bir o kadar ilginç, siyah beyaz olmasına rağmen vurgulanan sahneler renkliydi aynı Sneijder'in Listesi filmindeki küçük kız sahnesi gibi.

Film boyunca anlatıcının psikolog/psikiyatri olduğunu ve kahramanın da onun hastası olduğunu, klinikte psikoterapi uygulandığını düşündüm. Fakat çok ilginç ki öyle değilmiş.

Boğulma sahnesi müthişti, yukarıda gördüğü kendisi yüzünden ölmüş çocuğa rağmen yine de bir umut kurtulmak için çabaladı içgüdü gereği... Ötekilere ne oldu merak ediyorum ama kadın tahminen ölmüştür kelepçeliydi zaten, amcasına ne oldu en çok onu merak ediyorum.

Filmden keyif aldım, güzel bir tat bıraktı. İzlediğim LVT filmleri sıralamasına Nhmphomonaic Vol 2'den sonra sondan ikinci sıradan girmiş olsa bile;

8.0/10
 

Ghostbusters (1984)

İzlememenin ayıp olduğu klasiklerden biriydi ve remake'i gündemdeyken izlemek istedim. Demek ki bunca yıldır izlememin sebebi varmış.


Sağlam hayal kırıklığı yarattı. Tamamen boş bir filmdi. Gülümsetmedi bile...

Olumlu söyleyebileceğim tek şey o mükemmel şarkısı. Gerçekten harika bir şarkı ve insanı gaza getiriyor ama o şarkı bile filmi kurtarmaya yetmiyor.

Şarkıya puanım 10 ama filme şarkının hatrı katılmış haliyle:

4/10
 


Sultan (2016)

Aslında filmi izleyeli bir hafta oldu, ama yorum yapmaya üşendim. Yine de fazla uzatmadan küçük bir şeyler karalamak istiyorum. Aslına bu filmi izlemek planlarım arasında yoktu, ama sonradan ilgimi çekti ve sinemada izlediğim ilk Hint yapımı olma şerefine erişti.

Filmin konusu güzel, hatta Türkiye'ye de uyarlansa bayağı tutar. Sultan isimli bir adamın, güreşçi bir kıza aşık olmasıyla kendisinin de güreşçi olmaya karar vermesiyle başlayan başarı hikayesi uzun süresine rağmen (170 dakika) ilgimi diri tutmayı başardı.

Dediğim gibi sürenin biraz uzun olması biraz endişelendirse de şarkıların kaliteli olması ve hikayenin çekiciliği sayesinde hiç sıkılmadım. Boşa yazılmış herhangi bir sahnenin olmaması ve neredeyse dolu dolu geçmesinin de bunda katkısı oldu.

Öte yandan oyunculuklar da başarılıydı. Ülkemizde Hint oyuncularına ölüp biten o kitleden hiçbir zaman olmadım ve olmayı da düşünmüyorum, ama Salman Khan'ın harika performansının da hakkını yiyemem. Sultan'ın hiçlikten doğuşu, düşüşü ve ardından yeniden yükselişini çok iyi yansıttı. Anushka Sharma da güzelliği ve yeteneğiyle ona iyi ayak uydurdu.

Sonuç olarak çoğu yerde vizyondan kalksa da bir şekilde denenmesi gereken, güzel bir film. İzlediğime pişman olmadım, bence siz de olmazsınız.


8.5/10
 

A Single Man

Nocturnal Animals'a hazırlık kapsamında izledim yönetmenin daha önceki tek işi olmasından ötürü. Lakin filmin bu kadar zayıf çıkabileceğini kestiremedim.


En sevmediğim film tarzı. Klas olmak için kasan, soğuk, tek bir kişinin etrafında gelişen sözde sanat filmi.

Colin Firth'ü pek severim, burada da çok iyi oynamış yönetmenin oyuncuyu ön çıkarıcı çekimlerinin de etkisiyle ama o bile kurtarmadı filmi.

Yalnız Nocturnal Animals da bu film gibi oyunculara çalışan bir film olursa hem Jake Gyllenhaal hem de Amy Adams adaylığı kapar.

Müzikler klastı, film çok vasat.


4/10
 
Me Before You'nun yorum konusunu alabilir miyiz acaba?
 

An Education

Oscar'da en iyi film adaylarından oluşu ve Carey Mulligan'a Oscar adaylığı kazandırması nedeniyle merak ettiğim bir filmdi ve nihayet izledim.


Film çok iyi başladı ve özellikle yönetmenliğini başarılı buldum ama orta kısımdan itibaren giderek düşüşe geçti ve bana kalırsa vasat bir film yaptı. Film benim için 8-8.5 puan gibi başladı ama 8-7.5-7 şeklinde sürekli düşüşe geçti...

Carey Mulligan kusursuz oynamış. Bir kez daha hayran kaldım. Zaten çok yetenekli oyuncu ama bu filmde izlediğim en iyi performanslarından birini göstermiş. Sandra Bullock yerine Oscar kazansa itirazım olmazmış.

Baskıcı bir ortamda yetişen genç bir kızın yaşadıklarını anlatan iyi bir film ama çok daha iyi olma fırsatını tepmiş.

6.5/10
 

Vay Ankara filmi olmuş tamamen, ilk filmi İstanbul'da çekilmişti. Bu filminin bir bölümünün Ankara'da çekildiğini biliyordum ama hepsinin çekildiğini bilmiyordum. Hep bildiğim yerler olunca film ayrıca dikkatimi çekti.


İlk filmi gibi yine samimi ve güzel bir iş olmuş, baya güldüm. Güvenpark'taki kavga anı komediydi, bizim tüm Ankaralı toplanmış meydana. Sonra Ankara Kalesi falan da gördük, Keçiören'imize de beklerdik aslında.
Bu arada dizi Yenidoğan'da çekilmiş diyecem de orada çektirmezler.
Ama o civarda bir yerlerde olması lazım çekim yerinin.


Neyse genel olarak güldüm, beğendim filmi. Türk komedi filmlerinde pek senaryo aramıyorum, amaç öyle güldürmek sonuçta biliyoruz. Neyse oyunculuklar yine iyiydi, o yüzü yanan adamla karısı da komediydi.


Gülmek için izlemenizi tavsiye ederim, önce ilkini izleyin tabi devam niteliğinde.


7.5/10
 

Raiders of the Lost Ark

Sevmediğim bir türdeki en iyi filmlerden biri...

Yıllar önce izlemiştim ama Indiana Jones serisinin diğer filmlerini izlemediğimden ve izlemek istediğimden önce bu filmi bir yeniden izleyeyim dedim...

Filmin aksiyon filmleri arasında gerçekten özel bir yeri var. Farklı ve orijinal bir konu olduğundan aksiyon sahneleri de ilgi çekici. Özellikle ilk kısımlardaki tuzaklı sahneler harikaydı. Bunun dışında da yer yer filmde çok ilgi çekici, başarılı sahneler var. Teknik açıdan zaten 1981 şartları için kusursuz sayılabilecek bir film. O dönem için çığır açıcı filmlerden biri olsa gerek.

Gel gelelim filmi çok sevmeme nedenime... Filmin aksiyonu güzel olsa da ana konusu epey zayıf ve sıkıcı. Senaryosu çok kötü yazılmış, diyaloglar ilgi çekici olmaktan çok uzak. Beğendiğim sahneler de çok filmde ama üfleyip püfleyerek zar zor izlediğim sahneler de çok...

7.5/10
 

Europa

Bu haftasonunu da Lars von Trier filmi olmadan geçmedik çok şükür ama bu sefer güldürmedi.


Yönetmenin filmde uyguladığı teknikler yine oldukça ilgi çekiciydi. Hipnoz sahneleri olsun, renksizliğin renklendirilmesi olsun falan ama film beni hiç içine çekemedi. Sıkılarak izledim, ben de hiç bir etki bırakmadı, tatsızdı.

Nymphomaniac Vol 2 ile yarışır gerçekten Lars von Trier'ın en zayıf filmi olmak için ve bence kazanan Europa olur. (Sonunculuk yarışını)

4.5/10
 
Trier'in en çok tartışılan filmi(ydi). Tabi Nymphomaniac çıkana kadar. Adam ne yapsa bir öncekinden daha büyük sansasyon ve tartışma yaratıyor.

Ben öncelikle açılış sahnesine değinmek istiyorum. Gördüğüm en iyi açılış sahnelerinden biriydi. Mükemmel bir müzik ve siyah beyazla süslenen sahneden gözümü ayıramadım. Aynı zamanda içerdiği olaylar bakımından da şok edici ve etkileyiciydi.

Film kadın düşmanı olarak görüldüğünden çok eleştirilmiş. Üzerine çok farklı yorumlamalar yapılabilir. Anlaması zor bir film. İzledim bitti şeklinde olmuyor film. Çok felsefik bir yani. Ben de doğal olarak tam anlayamadım tabi ki. Anladığım kadarıyla film ya kadınların doğası tarafından yönetilişini ve şeytani bir doğaları olduğunu dolasıyla tüm cadılar gibi cezalandırılması gerektiğini düşünüyor ya da Hristiyan inanışındaki eşitsizliği eleştiriyor. Ya da ben bir şey anlamadım uyduruyorum.


Çok sert ve şok edici sahneler vardı. Bazı sahneleri izlerken zorluk çektim. Oyunculuklar çok iyiydi, zaten oyuncuların kendini göstermesi için uygun bir anlatış tarzı ve sahneler vardı. Charlotte Gainsbourg genel olarak Willem Dafoe'den daha yukarı bir çıtadaydı ama.

Teknik olarak film Melancholia'ya benziyor. Lars Von Trier'in bazı filmleri Dogma 95 tekniğiyle çekildiğinden her filmi anlatış tarzı açısından doğal olarak benzer olsa da teknik olarak aynı değil. Dancer In The Dark, The Idiots ve Dogville filmleri el kamerasıyla özel efekt ve ışıklandırma kullanılmadan çekilmiştir. Ama Melancholia ve Antichrist filmlerinde bunlar görülür.

Çok ağır bir film ve yorumlaması benim gibiler çok zor. Bu filmlerden zevk almak için bazı konularda bilgi sahibi olmak lazım, Freud ve Nietzsche gibi adamları bilmek lazım. Doğal olarak ben de tam anlamıyla filmi kavrayıp içine giremiyorum.

7.5/10


Kaliteli bir film. Schindler's List'e ilham verdiği kesin. Siyah beyaz içindeki reklendirmeler özellikle bunu gösteriyor. Zaten Steven Spielberg, bu filmi çok beğenip çekmesi için LVT'ye bir senaryo göndermiş ama Trier reddetmiş.

Film savaşın bitmesine rağmen Almanların hala faşist yaşam biçiminden kurtulamadığını gösteriyor bence. Yabancı karakterimiz de toplumu anlamaya çalışır, anlayamaz ve sonunda dayanamaz.

Sonu da yine çok iyiydi. Ama film izlemesi zor ve sıkıcı. Oyunculukların en zayıf olduğu Lars Von Trier filmi aynı zamanda. Film anlatmak istediklerini iyi anlatmış ama ben izlerken fazlasıyla sıkıldım. O yüzden puanım pek yüksek olmayacak.

6.5/10
 
Lars von Trier bence iki tane Oscar kazanan filme doğrudan ilham kaynağı olmuş. Europa ile Schindler's List'e Dancer in the Dark ile Chicago'ya. Kim bilir belki 1-2 yıl sonra da Melancholia'yı ilham alan bir film Oscar kazanır.