Prof. Tayfun Atay, dizilerle yürüyen siyasi zıtlaşmayı analiz etti. İşte muhalif dizilerin ayakta kalma mücadelesi...
'TÜRKİYE'Yİ DİZİLERDEN ANLAYACAKLAR'
Çocukluğumda Brezilya dizileri vardı. Hatta 90'ların ortasına kadar neredeyse Türk dizisi yoktu. Türk dizilerinin çıkması ve bu kadar seyredilmesinin de bir önemi olmalı.
Olgunlaşmayla ilgisi var.
Ya da biraz da Batılılaşma'yla mı ilgili? Çünkü başlangıçta oradan kopya edilmiş dizilerimiz oldu.
Batılılaşma'dan ziyade çok daha güncel bir tabir olan 'küyerelleşme' diyelim. Yani küreselle yerelin buluşmasının sonucu bir durum olarak da düşünelim dizilerin yerlileşmesini. Ama en önce Amerikan dizileri vardı. Küçük Ev, Kökler, Zengin ve Yoksul, ve tabii Dallas. Dallas türevi Şahin Tepesi, Hanedan... Sonra Brezilya dizileri. Böyle başladı süreç. Tek kanal olduğu zamanlar yerli dizi film denemeleri oldu tabii ama gerek teknik gerek içerik olarak çok amatör ve emekleme aşamasında olan ürünlerdi bunlar.
'HUZUR SOKAĞI BUGÜN İÇİN ABSÜRD'
Yani başörtülü kadının yer aldığı en fazla üç, dört dizi olur, daha fazla olmaz demek mi bu?
Hayır bence daha da derinlere gidilecek, ayrıntılara inilecek. Daha gerçekçi ve eleştirel kurgular izleyeceğiz. Huzur Sokağı üzerinden konuşacak olursak mesela, dindarlığın, İslamcı hareketin de değiştiği Türkiye'de Huzur Sokağı aslında demode kaldı. 77'de yazılmış bir kitap ve o dönemin Türkiye'sinde önemli, hayata değen etkiye sahipti. 80'lerin dünyasında, siyasal İslam'ın yükselişte olduğu dönemlerde onun üzerinden bir edebiyat akımı da oluştu. Hidayet romanları. Ama bugün, radikal siyasal İslam'dan uzaklaşılmış, liberal kapitalist İslam bünyesinde oradaki mesaj aslında çok absürd kalıyor. Türkiye'de Müslümanların bugünkü yaşamına baktığınızda çok da gerçeği yansıtmayan yanları var.
Yani aslında bugünün dizisi başörtülü cipli bir kadının oynadığı olmalı.
Evet. Ya da İslami kesimin kendi içinde kadının özgürlüğüne ilişkin tartışmaların ele alındığı bir dizi. Yani Müslüman kadın İslam'a hizmet etmenin ötesinde evde mi olacak, işte mi? Bugün bir Müslüman feminist hareket var. İslami kesimin kendi içerisinde sözkonusu olan kadın-erkek ilişkileri, çatışmaları, yine İslami kesimin laik kesimle diyalogları, ilişkileri, bunların çok daha geliştiğini görüyoruz. Bunların ele alınacağı bir dizi olmalı.
Ustura Kemal de bunun içinde mi?
Tabii. Ustura Kemal, yeni başlayan Veda'nın ters dönmüş hali. Asimetrisi. İkisi de 'İşgal İstanbulu'nda geçiyor. Birisi çaresizliğimize vurgu yapıyor, öbürü fantastik bir kahramanlık anlatısıyla o çaresizliği örtbas ediyor. Demek ki iki yönü var işin. Kurtlar Vadisi de Ustura Kemal gibi. Yalnız Kurtlar Vadisi on yıllık serüveninde hep aynı yörüngede değildi. Bu dizi ilk bir kaç sezonunda çok da olumsuz yaklaşılmaması gereken bir diziydi. Nitekim o zamanlar bu diziyi çok önemsemekteydim. Tam da derin devlet meselelerinin en çok gündemde olduğu, Güneydoğu'da yaşanan faili meçhullerin hâlâ etkisinin hissedildiği dönemlerde, şimdiye oranla çok daha gerçekçi, realiteyi tam tersine yansıtmayan, hatta eleştirel mesajları vardı.
Bir derin devlet vardı ve o da onu yansıtıyordu.
Derin devleti doğru biçimde yansıtıyordu. Bunun kırılma noktası tam ne zaman bilemiyorum. Kurtlar Vadisi-Irak sinema filmi olabilir. Orada realiteyi tamamen tersine döndüren, gerçekte yaşanan ne kadar acınasıysa, eziklikse, onun tam tersi şekilde özsaygı yaratmaya dönük, yalancıktan bir ego okşaması yapıldı. Gerçekte olan ne? Türk askerinin başına çuval geçirildi. Polat Alemdar ne yapıyor? Orada Amerikalılar'ı yerin dibine sokuyor. Kurtlar Vadisi ilk başladığında bu noktada değildi. Artık işin cılkı çıktı, komedileşti adeta, ama izleniyor. Kendi mecrasında, istesek de istemesek de klasikleşti.
'TÜRKİYE'Yİ DİZİLERDEN ANLAYACAKLAR'
Çocukluğumda Brezilya dizileri vardı. Hatta 90'ların ortasına kadar neredeyse Türk dizisi yoktu. Türk dizilerinin çıkması ve bu kadar seyredilmesinin de bir önemi olmalı.
Olgunlaşmayla ilgisi var.
Ya da biraz da Batılılaşma'yla mı ilgili? Çünkü başlangıçta oradan kopya edilmiş dizilerimiz oldu.
Batılılaşma'dan ziyade çok daha güncel bir tabir olan 'küyerelleşme' diyelim. Yani küreselle yerelin buluşmasının sonucu bir durum olarak da düşünelim dizilerin yerlileşmesini. Ama en önce Amerikan dizileri vardı. Küçük Ev, Kökler, Zengin ve Yoksul, ve tabii Dallas. Dallas türevi Şahin Tepesi, Hanedan... Sonra Brezilya dizileri. Böyle başladı süreç. Tek kanal olduğu zamanlar yerli dizi film denemeleri oldu tabii ama gerek teknik gerek içerik olarak çok amatör ve emekleme aşamasında olan ürünlerdi bunlar.
'HUZUR SOKAĞI BUGÜN İÇİN ABSÜRD'
Yani başörtülü kadının yer aldığı en fazla üç, dört dizi olur, daha fazla olmaz demek mi bu?
Hayır bence daha da derinlere gidilecek, ayrıntılara inilecek. Daha gerçekçi ve eleştirel kurgular izleyeceğiz. Huzur Sokağı üzerinden konuşacak olursak mesela, dindarlığın, İslamcı hareketin de değiştiği Türkiye'de Huzur Sokağı aslında demode kaldı. 77'de yazılmış bir kitap ve o dönemin Türkiye'sinde önemli, hayata değen etkiye sahipti. 80'lerin dünyasında, siyasal İslam'ın yükselişte olduğu dönemlerde onun üzerinden bir edebiyat akımı da oluştu. Hidayet romanları. Ama bugün, radikal siyasal İslam'dan uzaklaşılmış, liberal kapitalist İslam bünyesinde oradaki mesaj aslında çok absürd kalıyor. Türkiye'de Müslümanların bugünkü yaşamına baktığınızda çok da gerçeği yansıtmayan yanları var.
Yani aslında bugünün dizisi başörtülü cipli bir kadının oynadığı olmalı.
Evet. Ya da İslami kesimin kendi içinde kadının özgürlüğüne ilişkin tartışmaların ele alındığı bir dizi. Yani Müslüman kadın İslam'a hizmet etmenin ötesinde evde mi olacak, işte mi? Bugün bir Müslüman feminist hareket var. İslami kesimin kendi içerisinde sözkonusu olan kadın-erkek ilişkileri, çatışmaları, yine İslami kesimin laik kesimle diyalogları, ilişkileri, bunların çok daha geliştiğini görüyoruz. Bunların ele alınacağı bir dizi olmalı.
Ustura Kemal de bunun içinde mi?
Tabii. Ustura Kemal, yeni başlayan Veda'nın ters dönmüş hali. Asimetrisi. İkisi de 'İşgal İstanbulu'nda geçiyor. Birisi çaresizliğimize vurgu yapıyor, öbürü fantastik bir kahramanlık anlatısıyla o çaresizliği örtbas ediyor. Demek ki iki yönü var işin. Kurtlar Vadisi de Ustura Kemal gibi. Yalnız Kurtlar Vadisi on yıllık serüveninde hep aynı yörüngede değildi. Bu dizi ilk bir kaç sezonunda çok da olumsuz yaklaşılmaması gereken bir diziydi. Nitekim o zamanlar bu diziyi çok önemsemekteydim. Tam da derin devlet meselelerinin en çok gündemde olduğu, Güneydoğu'da yaşanan faili meçhullerin hâlâ etkisinin hissedildiği dönemlerde, şimdiye oranla çok daha gerçekçi, realiteyi tam tersine yansıtmayan, hatta eleştirel mesajları vardı.
Bir derin devlet vardı ve o da onu yansıtıyordu.
Derin devleti doğru biçimde yansıtıyordu. Bunun kırılma noktası tam ne zaman bilemiyorum. Kurtlar Vadisi-Irak sinema filmi olabilir. Orada realiteyi tamamen tersine döndüren, gerçekte yaşanan ne kadar acınasıysa, eziklikse, onun tam tersi şekilde özsaygı yaratmaya dönük, yalancıktan bir ego okşaması yapıldı. Gerçekte olan ne? Türk askerinin başına çuval geçirildi. Polat Alemdar ne yapıyor? Orada Amerikalılar'ı yerin dibine sokuyor. Kurtlar Vadisi ilk başladığında bu noktada değildi. Artık işin cılkı çıktı, komedileşti adeta, ama izleniyor. Kendi mecrasında, istesek de istemesek de klasikleşti.