Selamlar. Ben Serdar Yıldırım

Serdar102

Yeni Üye
Konu Sahibi
Katılım
29 Aralık 2023
Mesajlar
32
Reaksiyon puanı
33
Puanı
14
1959 yılında İnegöl' de doğdum. İlk, orta ve lise 2’yi İnegöl' de okudum. Lise 1 e giderken okulda düzenlenen şiir yarışmasında ilk 10 a giremedim ama edebiyat dünyasına giriş yapmış oldum. Şiir yazmaya devam ettim. Yazarların şiirlerini inceledim. Kelime dağarcığım gelişsin diye sözlük ve imla kılavuzu kitaplarını okudum. 1975 yılında Bursa’ya taşındık. Lise 3 ü Bursa Atatürk Lisesi’nde okudum.
Liseden sonra, İstanbul Mühendislik Mimarlık Fakültesi’ni kazandım. 1978 yılı çok olaylar oluyordu. Evden gidersen, para göndermeyiz, dediler. 1980 yılı eylül ayında ben askerdeydim.
Askerden geldikten sonra Bursa'ya bağlı Demirtaş Kasabası yolunda Yeyma Çiftliği vardı. Ben orada tek tekerlekli el arabasıyla kütük taşırdım. Daha sonra bir yılı aşkın bir süre iş aradım ve 1982 yılı mart ayında kırtasiye dükkanı açtım.

Aradan bir yıl geçmişti. Bir gün dükkanıma mal almak için, Dünya Dağıtım'a gitmiştim. Dünya Dağıtım'ın üst katı çeşitli kırtasiye malzemeleriyle doluydu. Buradan kutuyla silgiler, kalemler, boyalar aldım. Daha sonra alt kattaki kitap bölümüne indim. Sağa bakındım, sola bakındım, her yer kitap doluydu. Yeni taşındığım dükkanda hangi kitapların satışı daha uygun olur diye düşünüyor ve bir türlü karar veremiyordum. Dünya Dağıtım'ın dört ortağı vardı. Bu ortaklardan birisi, üstü kitaplarla dolu bir masanın yanındaki sandalyede oturuyordu. Ben yanından geçerken: Serdar, biraz gelir misin? dedi. Ben yanına gidince ayağa kalktı ve masanın üstünden bir takım kitaplar seçmeye başladı. Daha sonra bana verdiği dört kitap şunlardı:

Linç ( Roman ) Kerim Korcan
Başlayan Kavga ( Roman ) Hasan Kıyafet
Radar ( Hikaye ) Hasan Kıyafet
Köydeki Keklikler ( Hikaye ) Nusret Ertürk
O adam, şu unutulmaz sözleri de söyledi:
" Bak Serdar, bu kitapları sana parasız veriyorum. Bunlarda yazılanları iyice oku, öğren. Hem sana hem de başkalarına çok faydası olacaktır. "
Ben Linç romanını yıllar içinde dokuz kere okudum. Diğerlerini dörder kere okudum.
Çocukluğumda bizim evin oldukça büyük bahçesinde tek katlı bir evimiz daha vardı. Bu evin bir odası ve yanında odunluk vardı. O odadaki dolabın içinde tahtadan bir sandık vardı. Bu sandıkta çocuklar için, eskiden kalmış hikaye ve masal kitapları bulunuyordu. Bazılarının isimlerini hatırlıyorum. Para Buldum Yaşasın, Sinema Dağıldı, Akkavak Kızı. Ayrıca Pedagoji kitabı vardı. Ben o pedagoji kitabını sekiz yaşımdan on altı yaşıma, biz Bursa'ya taşınana kadar, pek çok defa okudum.

1984 yılında kendimi anlattığım Simitçi Çocuk isimli ilk hikayemi yazdım. Daha sonraki 4 yıl sadece şiir yazdım. Aslında hikaye yazmak istiyordum ama pek çok defa denememe karşın, bu mümkün olmadı. Önünde kağıt, elinde kalem 1 saat, 2 saat öylece beklemek ve hiç bir şey yazamamak korkunç zordur. 1988 yılında gerçek anlamda hikayeler ve masallar yazmaya başladım. O yıl ağustos ayında Korkak Tavşan' ı yazdım. Sonra Ot Yiyen Kaplan, Zavallı Çoban, Keloğlan İle Nasreddin Hoca.

1994-95-96 yıllarında İstanbul'a gittim. Yayınevleriyle konuştum. Hikayelerimi okudular. Çok beğenenler çıktı. Yayınevleri hikayeleri kaderine terk etti. İstanbul Cağaloğlu'ndaki bir yayınevi sahibi, hikayelerimi okuyup, çok beğendi ve bunları sen mi yazdın, diye sordu.
Evet, ben yazdım, deyince, senin adın ne, diye sordu. Ben de, benim adım Serdar Yıldırım, dedim.
Yayınevi sahibi, Türk'sün değil mi? deyince, ben de, evet Türk'üm, dedim.
Adın George veya Mark olsaydı, İngiliz veya Fransız olsaydın, ben bu hikayeleri basardım. Adın Serdar Yıldırım ve ne yazık ki Türk'sün. Ben bu hikayeleri basmam, arkadaş, dedi ve hikayelerimi bana geri verdi.

1997 yılında Ayla ile evlendim. İki yıl sonra oğlum Serkan dünyaya geldi. Radyo Press'te 1.5 yıl ve Radyo Sözde 4 ay Mini Mini Büyüklere isimli çocuk programını hazırlayıp sundum. Söz Gazetesi'nde çocuk sayfası hazırladım. Cumartesi ve pazar sabahları 9-11 arası program yapardım. Radyo Söz'e giriş için sözleşme yaparken, istenen ücret bölümünü boş bırakmıştım. Paraya benim de ihtiyacım vardı ama bu işten para kazanmak istemiyordum. Radyonun sahibi Şükrü Bey, nasıl para istemez, böyle insanlar kaldı mı ya dünyada? diye bağırmış. Ertesi gün benimle tanıştı. Para istememişsin, dedi. Ne yapayım, ben böyleyim, dedim. Radyo Press'te de para almazdım, deyince cumartesi sabahı gel başla, dedi.

14 Haziran 2006 tarihinde İnternet'te hikaye, masal ve şiirlerim okunmaya başladı.
------


1717529559815.png

MAGOSA ZİNDANINDA NAMIK KEMAL İLE BİRLİKTEYİM
Zaman gezgini olarak 150 yıl önceye gitmeyi düşledim ve Kıbrıs'ta bulunan Magosa zindanında olmayı istedim. Namık Kemal yerde, taş üstünde oturuyordu ve beni görünce ayağa kalktı. İlerici, çağdaş fikirlerle donanmıştı ve bir devlet yönetiminin tek bir kişinin tekelinde olmasını istemezdi. Bana seslendi: " Dur bakalım, aslanım, sen de kimsin böyle? Burada ne işin var? "
" Ben, gelecekten geldiğimi, söyledim. Tarih 9-2-2024. Adım Serdar Yıldırım, dedim.
Namık Kemal: " Bak bu çok iyi. Yüz bilmem kaç yıl sonrasından geçmişe dönülüyorsa insanlık çağ atlamış demektir. Ben şimdi burada olmamı özgürlük, bağımsızlık, halkın kendi kendini yönetmesi dememe borçluyum. Arkadaş, sen boş biri değilsin ama dolu biri de değilsin. Senden şüphelendim. Doğrusu ne ise, sen onu söyle. "
Serdar: " Her sözünüzün altına imzamı atarım. Hepsi doğrudur. Boş değilim ama dolu da değilim. Bir gün dolduğumda dinamit gibi patlayacağım. "
Namık Kemal: " Ben patladım da ne oldu? Sonradan kendimi bu zindanda buldum. Sen patlama. Sessiz ve derinden git. Bakışlarından anladım. Sen bana saygı duyuyorsun. "
Serdar: " Sizin fikirleriniz gelecek nesilleri etkiledi. Bu fikirlerden etkilenen çağdaş özgürlük savaşçıları, Anadolu'da Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu. Mustafa Kemal ve arkadaşları, bunu başardı. Osmanlı sizden 35 yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti oldu. "

Namık Kemal: " Kardeşlik, gel yamacıma sokul biraz. Ben aylardır bu taş üstünde yatıyorum. Sen bir süre burada otursan güç kaybına uğramazsın. "
Serdar: " Vatan Yahut Silistre adındaki tiyatro oynanırken, sizi yakaladılar ve göz hapsine aldılar. Senaryosunu sizin yazdığınız bu oyun neden bazı kesimlerin işine gelmedi? "
Namık Kemal: " Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Padişah 1. Abdülaziz'in hafiyeleri geldi ve seni bu oyundan ötürü tutuklamak zorundayız, dedi. Ben bağırarak oynanan tiyatronun konusu hakkında konuşmaya başlayınca iki adım gerilediler. Konuşmam bitince bileklerime kelepçe takmadılar. Öylesine karakola götürüp gözaltına aldılar. Sonrası işte bu Magosa ve zindan. "

Serdar: " Ben padişahın yerinde olsam, sizi yönetim üstünde tutar, devlet yapardım. Değişen çağa ayak uydurur, Osmanlı İmparatorluğu'na çağ atlatırdım. Böyle gelmiş böyle gider olmaz. Diğer devletler koşarken, Osmanlı'ya yürümek yakışmaz. Yakışmadı zaten. "
Serdar: " Ey vatan ve özgürlük şairi Namık Kemal. Gelin şöyle dışarı çıkalım. Çayırda yürüyelim. "
Namık Kemal: " Aman Serdar, sen ne diyorsun? Burası babanın çiftliği değil. Öyle istediğin zaman dışarı çıkamazsın. Sen istedin diye bu iş olmaz. "
Serdar: " Sayın Namık Kemal, ben istediğim zaman biz dışarı çıkarız. Ben istemedikçe onlar bizi göremezler. Buyrun önden siz yürüyün. Ben sizi takip ederim. "

Serdar Yıldırım'ın öz benliği, Namık Kemal'in silüeti dışarı çıktı. Magosa Zindanı' nın karşısı çayırlık, çimenlikti. O yöredeki veya o ülkedeki güç sahipleri, defalarca uyarılmalarına karşın, yanlışlarından dönmüyorsa bunda bir sorun var demektir. Cumhuriyet ve özgürlük demeleri için, daha bir süre beklemek gerekir. Bunlar sonradan Cumhuriyet'in ve kişisel özgürlüklerin rahatını gördükçe biz neden bu fikirlere karşı çıktık diye kendilerine kızacaktır.
Namık Kemal çayırda, çimende yürüdü, koştu. Bazı zamanlar, ben O' na yetişmekte zorlandım. Sonra bir ağacın dibine oturduk.
Ben: " Sayın Namık Kemal, ben gelecekten geldiğime göre, sizin daha sonraki yaşantınız hakkında bilgi sahibiyim. Siz isterseniz bunları anlatayım. "
Namık Kemal: " Aman Serdar, ne demek? Kim öğrenmek istemez geleceğinin nasıl olacağını? Anlat bakalım, ben hep burada mı kalacağım? "
" Siz ne kadardır buradasınız? "
" 2.5 yıl oldu. "
" Burada 8 ay daha kalacaksınız. Sonrasında kurtulacaksınız. "
" Neden? "
" Çünkü sizi buraya atan padişah 1. Abdülaziz tahttan indirilip yerine 5. Murat gelecek. O da pek çok tutuklu gibi sizi serbest bırakacak. Midilli Adası'na mutasarrıf tayin edileceksiniz. "
" Bak bu çok iyi. Demek ki, ben bu zindanda çürümeyeceğim. "
" Siz Kıbrıs'a sürgün edildikten sonra da Vatan Yahut Silistre sahnelenmeye devam etti. İlk 2 ay süresince bu oyun 47 defa oynandı. Daha sonra İzmir ve Selanik'te üç yıl içinde 500 defa sahnelendi. "
" Ya Serdar, biliyor musun, iyi ki geldin. Bana sevinç ve huzur verdin. Buradan kurtulup özgürlüğe adım atacağım günleri bekler oldum. "

Daha sonra Namık Kemal'e yaşadığım güne gitmeyi teklif ettim. Saniyesinde evet dedi ve evimde belirdik. Namık Kemal evin salonunda sağa sola bakındıktan sonra, Serdar, bu ne değişik bir ev? Bu, şu, o bunlar nedir?
" Bu buzdolabı, şu çamaşır makinesi, o televizyon. Şaşırmakta haklısınız. Bunlar sizin zamanınızda yoktu. Hepsi sonradan icat edildi. Buyurun bu odaya geçelim. Orada internet var.
" Geçelim bakalım. Yeniliğe meraklıyım. Sen de beni şaşırtmaya devam et. "
" Sayın Namık Kemal, bu internet. Televizyon gibi. Televizyonda başkaları oynatır, sen seyredersin. İnternette sen oynatırsın başkaları seyreder. Bakın az sonra ekranda görünecek. Namık Kemal yazıyorum. Görüyor musunuz, sizin resimleriniz ve hayat hikayeniz çıkıyor. Ben sizin kadar meşhur olsam başka ne isterim. "
" Gerçeği söylemek gerekirse sen benim kadar meşhur olamazsın. Gelecek nesillerin beyninde benim kadar iz bırakamazsın. Sen bir kartal olsan her yıl aynı yerde yuva kurardın. Ben her yıl değişik bir yerde yuva kurdum ve ilk yuvamı özlemedim. "
" Görsellere giriyorum, resimleriniz çıkıyor. Sizden 150 yıl sonra resimleriniz gözlerde, gönüllerde. "
" Aradan bir buçuk asır geçmiş. Dünya eskiyi özler, geleceği gözler olmuş. Ey Serdar Yıldırım, senin amacın nedir? Neden beni rahatsız ettin? "
" Benim amacım, yaşadığım çağ insanına Namık Kemal adındaki kaliteli bir beyin yapısının tanıtımını yapmaktı. O yüce bir beyindir ki, şiirden kapı açmış, hikaye derken, roman yazmaya yönelmiş. Ben de işe şiirden başladım. Şiir öksüzdür, arayan soran olmaz. Sonra masal, hikaye yazmaya yöneldim. Ben roman yazmaya yönelmeyeceğim. Anlatılmak istenen, kısa ve öz olarak anlatılmalı. "

" An geliyor ki, 5-10 sayfa hikaye yazmak yetmiyor. Olayı kesin, kati ve detaylı anlatmak gerekiyor. Belki okuyucu hikayedeki karakterin saç şeklini, şapkasını, giyimini, kuşamını merak edecektir. Sen hikaye yazarken bunları aklına getirmez misin? "
" Tabii ki getirmem. Konuyu kısa keserim. Sonuçta, okuyucunun beyninde ne, neden, niçin ve sebep kalır. Bence 4 sayfalık hikaye 200 sayfalık romana bedeldir. "
" Eee sıktın ama? Durup dururken kendini övüyorsun. Konu ben değil miyim? Aynı davranışı tekrar edersen, seninle öyle bir kavgaya tutuşurum ki, dünya gelse seni kurtaramaz. Padişah bile benden korktuğundan bu zindana attırdı. "

Aradan bir dakika geçti. Sertleşen havayı Namık Kemal yumuşattı: " Evde çay var mı, çay? Bir çay demle de içimiz ısınsın. "
" Evet var. Beş dakikada çayınız hazır olur. Yanında yiyecek bir şeyler de getiririm. Şu an evin ikinci katındayız. Siz isteyin ben pencereden aşağı atlarım. "

Dünya tarihi boyunca pek çok fikir ve düşünce sistemi insanları etkilemiştir. Bunların bazıları kısa ömürlü olmuştur. Bazıları ise, uzun ömürlü olmuştur. Gelecek yüzyılları şekillendirmiştir. Fakir biri, çağının çok ilerisinde fikirler öne sürse de taraftar bulamamıştır. Tarihin karanlıkları arasında kaybolup gitmiştir. Adam zengindir. Taraftarı, inananı çoktur. Bunların fikirleri bin yıl sonrasına bile ulaşır. Böyleleri dünya tarihinde vardır. İnsanlar, zengini sever. Zenginlik hayranlık uyandırır. Saraylar, köşkler, yalılar vardır. Bunlar hayatlarını sorunsuz yaşar. Alamama durumları yoktur. Parasıyla değil mi, her şeyi alırlar. Gün gelir geleceklerini satın alırlar. Sonunda bize ayrılan zaman doldu. Ayrılık vakti geldi. Magosa zindanına geri döndük.

Namık Kemal: " Serdar, gel gitme, dedi. Burada benimle kal. "
Serdar: " Ama, dedim, Sayın Namık Kemal burada kalamam. Daha önce de bizimle burada kal diyenler oldu. Onlarla birlikte kalsaydım, size gelemezdim. Şimdi burada kalırsam geleceğe gidemem. En uzun paylaşımım sizinle olan olacak. Varın izin verin ben gideyim ve yaşadıklarımızı insanlara ulaştırayım. İnanın sevenleriniz milyonları aşacaktır. "
Namık Kemal: " Dediğin gibi olsun, varsın taraftarım çok olsun. Özgürlük ve bağımsızlık savaşçısı Namık Kemal diye araştırma yapsınlar. Acısını biz çektik sefasını onlar sürsün. O dediğin Mustafa Kemal ve Türkiye Cumhuriyeti vizyonunu kaybetmesinler. "

Bebeklik çağları hariç ağlamayan Namık Kemal'in göz pınarlarından iki damla yaş süzüldü:
" Ama, dedim, ağlıyorsunuz? "
" Yok be Serdar, gözüme bir şey mi kaçtı, nedir? Beni rahatsız etti. Ben aylardır bu Magosa zindanındayım. Hep aynı gardiyan ve aynı sessiz gemi. Bu gardiyan benimle bir kelime konuşmadı. Yasakmış! Var git yoluna internet midir nedir, bu hikayeyi hazırla ve okuyucunun ilgisine sun. "
Sonunda Namık Kemal ile vedalaştık. Evime geri döndüm. Şimdi tarih: 9-5-2024. Ben 90 gün uğraştım bu hikayeyi hazırladım. Okurlar, en çok 9 dakikada okur, bitirirler. Bu onların çabukluğundandır. Onların arasından çıkanlar, Namık Kemal'i benden çok daha iyi anlatacaklardır.

SON
 
Son düzenleme:
NAZIM HİKMET VE AZİZ NESİN’İN ESERLERİNİ ÇEVİRDİ - Milliyet Gazetesi
Cemal Durmuş, Aziz Nesin’in Suriye’de çok iyi tanındığını ve 30’a yakın kitabının Arapçaya çevrildiğini kaydetti. Kendisinin de Aziz Nesin’in bazı öykülerini, Nazım Hikmet’in şiirlerinin bir kısmını Arapçaya çevirdiğini anlatan Durmuş "Yaşar Kemal’in kitaplarını çevirmeyi çok istiyorum. Ancak telif bedelleri nedeniyle çeviremedim" dedi.
Arap dünyasında Türk dizileri furyasının "Çemberimde Gül Oya" adlı diziyle başladığını belirten Durmuş, "İki Aile", "Bıçak Sırtı", "Kaybolan Yıllar" ve "Asi" adlı dizilerinin yanı sıra "Hemşo" filmi ile "Eve Giden Yol" filminin senaryosunu tercüme ettiğini söyledi.

2008 yılının yaz aylarıydı. Suriye'li bir yazar ve yayıncının ( Cemal Durmuş ) benim hikayelerimden haberi oluyor ve benim de üyesi olduğum ve eserlerimin okunduğu bir eğitim sitesine üye olup bana özel mesaj yazıyor. Hikayelerimi çok beğendiğini ve kitap olarak yayımlamak istediğini yazıyor. Karşılıklı birkaç mesajlaşmadan sonra ben teklifi kabul ettim ve 30 tane hikayemi gönderdim. Sadece bir isteğimin olduğunu, hikayelerin altında Yazan: Serdar Yıldırım yazmasını istedim. Bu isteğim kabul gördü ve son iki gün içinde iki tane hikayemi Arapça'ya çevirdiğini yazdı. Daha sonraki gün benden kitap için önsöz yazmamı istedi. Ben gönderdiğim e-mail'de, Suriye'li çocuklar için mi önsöz yazacağım, dedim. Hayır, dedi, bütün Arap çocukları için önsöz yazacaksın. Kitap, Arap memleketlerinin hepsine gönderilecekmiş. Ben de ertesi gün önsözü yazıp gönderdim. Bana gönderilen son mesaj, kitaplar çıkınca mutlaka haber verileceği şeklindeydi.
Aradan aylar geçti. Ben Suriyeli yazar ve yayıncıya bir e-mail yazdım ve kitabın yayınlanıp yayınlanmadığını sordum ama bir cevap alamadım. O günlerde bana site hazırlayan bilgisayar şirketindeki gençlere olayı anlattığımda ilk tepkiler gelmekte gecikmedi: Abi, onlar çoktan kitabı yayınlayıp parasını almışlardır, dediler.
Benim parasında gözüm yok ama kitap çıktıysa bir haber vermek gerekmez miydi? Bir posta kutusu ayarlayıp, ücreti neyse ödeyip, bir tane almak isterdim.

25 yıl kırtasiyecilik yaptım. Hep çocuklarla beraberdim. Onları her zaman kendine özel, değerli birer varlık olarak kabul ettim. Ben çocukları başıma taç yaptıkça, onlar beni baş tacı yaptılar. Ekmek paramı çocuklardan kazandım. Her biri birer cevher olan sevgili çocuklar için, bir şeyler yapmak, faydalı olmak istedim. Bunun bir yolu olmalıydı. O yolu aradım ve sonunda buldum. Onlar için, iyilikleri anlatan, maceralı hikaye ve masallar yazmak istedim ve yazdım da. Yazdıklarımı, çocuklar kadar büyükler de çok beğendiler.
2011 yılında Sıradışı yayınları 10 tane hikayemi büyük boy olarak hazırladı ve okuyucunun ilgisine sundu. Şimdilerde internet sitelerinde kalmadı. O yıl kasım ayında İstanbul kitap fuarında okuyuculara kitaplarımı imzaladım. Çocuklar bana sarıldılar, resim çektirdiler. Bu kitap fuarı benim katıldığım ilk ve tek fuardır.

Çeşitli yayınevleri haberim olmadan masal - hikaye kitaplarına, yardımcı ders kitaplarına alıyorlar. Kırtasiyelerden şu son 6 yılda 202 tane kitapta eserlerimi buldum ve satın aldım. Bazısında bir tane bazısında iki tane almışlar. Birinde yedi tane var. Telif hakları diyorlar.
2012 yılında bir yayınevine telefon etmiştim. Hikaye kitaplarınıza benim pek çok hikayemi almışsınız dedim. Kitapların ve hikayelerin adını söyledim. Araştırın dedim. Yayınladığınız hikayelerin adını yazın dedim. Tamam, dedi yayınevi sahibi, yarım saat sonra ben seni ararım. Yarım saat sonra aradı. Dedikleriniz doğru, dedi. Benim dedim on bin lira borcum var. Bana bu parayı verirseniz ben size hiç yayınlanmamış hikayelerden gönderirim. Yayınevi sahibi, Serdar ben senin yazdığın hikayelerden gelen parayla Ankara'da 5 katlı apartman yaptırdım. Yeni hikayelerini internetten bulup kullanırım. Sana para yok, dedi. Çok üzüldüm. Demek dedim insanlar arasındaki benim değerim bu.

1994 yılında içinde 8 hikayemin olduğu bir hikaye kitabından 5.000 tane bastırmıştım. 1995 yılında yine içinde 8 hikayemin olduğu bir hikaye kitabından 2.000 tane bastırmıştım. Aynı yıl 10 'luk bir seriden 10.000 tane bastırmıştım. Bu kitaplardan şimdi elimde 100 tane kaldı. İnanın bana hiç para dönmedi.
 
Bu kadar yazıyı okuyamam ki ben. Okuyan özet geçene sonsuz sevgiler :)
------

Sonuç olacak hoşgeldin Serdar Yıldırım. Bende Gül 🌹 ara sıra forumda birkaç şey yazan şarap tadında hiç eskimeyen üye :)
arkadaşımız hayat hikayesini akıcı bir dille anlatmış aslında, bir okumaya başlamayı başarsan kolaylıkla bitirirsin :)
 
arkadaşımız hayat hikayesini akıcı bir dille anlatmış aslında, bir okumaya başlamayı başarsan kolaylıkla bitirirsin :)
Çok uzun yazıları okuyamıyorum hani böyle maçtır film konusudur felan olunca anca okuyorum yani ilgimi çekmesi lazim. İlgi çekici yanı varsa okuyayım :D
 
  • Beğendim
Reactions: Serdar102 and tekin
Çok uzun yazıları okuyamıyorum hani böyle maçtır film konusudur felan olunca anca okuyorum yani ilgimi çekmesi lazim. İlgi çekici yanı varsa okuyayım :D
ilgi alanları kişiden kişiye değiştiği için illaki okuda denmez hiçkimseye zaten dikkatini ilk başta çekmediyse bundan sonrada zor :D

dur @12.Adam ı çağıralım o özet çıksın zor işleri ona havale edeceğim artık :A
 
Söz veremem. :A Aklım eserse yaparım.
o söz öyle değildi bak şair şurda ne demiş :

SarhoşumCaddenin göbeğine oturmuşum
Aklıma eserse sırt üstü yatabilirim
Nâra atabilirim
Kem gözler umurumda değil
Ben kendi gözlerimden kurtulmuşum.

şekildede görüldüğü gibi aklım eserse değil, aklıma eserse olacak doğrusu :D
------

Yok yok okusa yorum yapardı o zaten :)
merak etme çook yakında yorum yapacaktır , dediki aklıma eserse özet çıkarırım dedi ee adamın aklı bir karış havada olduğu için aklına rüzgar tez vakitte esecektir :D yukarda duran şeyler rüzgardan çabuk etkilenir :A
 
o söz öyle değildi bak şair şurda ne demiş :

SarhoşumCaddenin göbeğine oturmuşum
Aklıma eserse sırt üstü yatabilirim
Nâra atabilirim
Kem gözler umurumda değil
Ben kendi gözlerimden kurtulmuşum.

şekildede görüldüğü gibi aklım eserse değil, aklıma eserse olacak doğrusu :D
------


merak etme çook yakında yorum yapacaktır , dediki aklıma eserse özet çıkarırım dedi ee adamın aklı bir karış havada olduğu için aklına rüzgar tez vakitte esecektir :D yukarda duran şeyler rüzgardan çabuk etkilenir :A
Benim adım gül Rüzgar esse de etkilenmez soldurmasınlar yeter :D
 
  • Beğendim
  • Güldürdün
Reactions: Serdar102 and tekin