En Son İzlediğiniz Film? 🎞

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan şirin
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

Cédric Klapisch'in yazıp yönettiği ve The Spanish Apartment, Russian Dolls ile devam eden serinin son halkası bu film. İlk filmde 25'li yaşlarında olan Xavier, ikinci filmde 30'a girmekte olan birisini, bu filmde 40'a girmekte ola birisi olarak ön plana çıktı.

Xavier ilk iki filmden çok fazla uzakta, Wendy ile evlenip 10 yıl evli kalmış ve biri erkek, biri kız iki çocuk sahibi olmuş birisi. Çok zorlama bir biçimde Wendy uzaklaşıp New York'a gider ve orada aşık olur, çocuklarıyla oraya taşınır. Xavier de New York'a çocukları için taşınır. Bu sırada Isabella ile arkadaşlıkları da devam eder, hatta şimdi çok daha yakındırlar. İşin içine Martine de dahil olur. Şimdi Xavier göçmen bir yazar, mecburiyetten evlenmiş ve aynı zamanda işçi olarak ilginç, karmaşık bir hayatı olmuştur.

Yönetmenin göçmen mevzusunu Xavier üzerinden değiniyor, ortaya ilginç sahneler de çıkıyor. Geçmişten kalan Xavier, Martine, Isabella ve Wendy karakterleri var. Yönetmen biraz da birinci filmle, üçüncü filmi bağlamak için çekmiş bir film gibi oldu biraz da ama bu şekilde bağlamayı tercih etti sonuç olarak. İlk filmden belliydi böyle olacağı, şaşırtıcı olmadı. Bu filmin de devamı gelirse şaşırtıcı olmaz, Xavier'in 50'li yaşları olur. 10 yılda bir çekilecek tarzda bir film. Anlatım tarzı, ilk filme göre ikinci film gibi düşmüş olsa da, yine eğlenceli bir filmdi.

7/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Saklı (2015)

BluTV listemde yıllardır en diplerde bekleyen bir başka filmdi. Özellikle İlhan Şeşen'i sevdiğim için izlemek istiyordum ama asıl beni hayran bırakan Türkü Turan ve duru güzelliği oldu.

Filmin Türk toplumuna dair çok güzel tespitleri var. Özellikle Settar Tanrıöğen'in karakteri çok iyi yazılmış. Gerçekten de en ahlaklı geçinen kişilerden pek çoğunun en ahlaksız olması gibi bir durum var. Elbette genellemesi çok yanlış olur ama bu tip bizzat tanıklık ettiğim vakalar mevcut.


Sen git kızına bekaret testi yaptır ama öte yandan eşinin arkasına metres tut. Bir de bunu meşru kılmaya çalış...


Filmde çok iyi işlemeyen bazı detaylar var. Bazı şeylerin daha iyi açıklanmasını ya da filmin daha iyi bir sonu olmasını isterdim. Bu hali de ortalama diyebileceğimiz türdendi...

6/10
 
  • Beğendim
Reactions: Araf

Saklı (2015)

BluTV listemde yıllardır en diplerde bekleyen bir başka filmdi. Özellikle İlhan Şeşen'i sevdiğim için izlemek istiyordum ama asıl beni hayran bırakan Türkü Turan ve duru güzelliği oldu.

Filmin Türk toplumuna dair çok güzel tespitleri var. Özellikle Settar Tanrıöğen'in karakteri çok iyi yazılmış. Gerçekten de en ahlaklı geçinen kişilerden pek çoğunun en ahlaksız olması gibi bir durum var. Elbette genellemesi çok yanlış olur ama bu tip bizzat tanıklık ettiğim vakalar mevcut.


Sen git kızına bekaret testi yaptır ama öte yandan eşinin arkasına metres tut. Bir de bunu meşru kılmaya çalış...


Filmde çok iyi işlemeyen bazı detaylar var. Bazı şeylerin daha iyi açıklanmasını ya da filmin daha iyi bir sonu olmasını isterdim. Bu hali de ortalama diyebileceğimiz türdendi...

6/10
Türkü Turan, İlhan Şeşen'le o meşhur sahnesi yüzünden gündem olmuştu. Türkü Turan'ın babasıyla İlhan Şeşen arkadaştı yanlış hatırlamıyorsam. Nedense o aklıma geldi. :D Yanlış hatırlamıyorsam, o sahne yüzünden İlhan Şeşen eleştirilmişti.
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga
Türkü Turan, İlhan Şeşen'le o meşhur sahnesi yüzünden gündem olmuştu. Türkü Turan'ın babasıyla İlhan Şeşen arkadaştı yanlış hatırlamıyorsam. Nedense o aklıma geldi. :D Yanlış hatırlamıyorsam, o sahne yüzünden İlhan Şeşen eleştirilmişti.
Evet, öyle olmuş. Filmi izledikten sonra öğrendim. Öyle abartılı sahneleri de yoktu aslında hiç. :A
 
  • Güldürdün
Reactions: Araf
Evet, öyle olmuş. Filmi izledikten sonra öğrendim. Öyle abartılı sahneleri de yoktu aslında hiç. :A
Filmi henüz izlemedim ama sanırım hem puanı, hem de o sahne ve gündem olması aklıma geliyor, izlemek gelmiyor içimden. Ayrıca haberlere tekrar göz gezdireyim dedim, "arkadaşının kızıyla..." diye başlıyor başlıklar, tam da aklımda kaldığı gibi. :A
 
  • Güldürdün
Reactions: bazinga

Reklam ajansında çalışan Şakir'in, Güzin'le evli olmasına ve çocuğu olmasına rağmen çalıştığı yerin otoparkında gördüğü bir fotomodel olan Sibel'e aşık olmasını, yanlışlıkla iş yerinden İnci'yi Sibel diye arayıp yaşadığı komik anları ve arkadaşlarıyla birlikte yaşadığı ilginç durumlar anlatılıyor. Aslında tam da erkek kafası, eşini aldatan erkek kafası anlatılıyor.

Ertem Eğilmez'in tarzının dışında bir film. Filmin görünmeyeni göstermeye çalışması artı ama işlenişi daha iyi olabilirdi. Şakir'in düştüğü durumlar komikti ama vurucu bir film değildi, sonu da biraz düz bitti. Uğur Yücel'in de bu arada ilk filmi.

6/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Şener Şen'in kötü bir filmi olabilir mi, olabilir. İşte bu da onlardan birisi. Filmi izlerken ciddiye almadığınızda güldürüyor, öyle bir film. Hollywood sahnelerine bolca gönderme var, Hollywood klişeleri, Yeşilçam klişeleri, siyasi göndermeler diye diye gidiyor. Hani parodi video olarak değerlendirirsek çok daha iyi.

Star Wars girişiyle başlıyor, Basic Instinct göndermesi yapılıyor, Hollywood klişesi kovalama sahneleri ve absürd sahneler birbirini takip ediyor. Bir de Hollywood ile Yeşilçam karışımı Şeref ile Melek aşkı. Zenginleşip de ülkeye dönen Şeref'in, yirmi yıl sonra dönüp Melek'ten intikam almaya çalışması da konusu. Şener Şen ile Lale Mansur'un da arada cesur sahneleri geçiyor. Kısacası ciddiye alınmadığında eğlenceli olabilecek tarzda bir film.

Filmin başında Şeref'in ülkeye ayak basıp, öpecek yer bulamayıp, "Öpecek toprak kalmamış, her yer beton." demesi güldürdü. Çok doğru bir tespit. Sonda da iki gökdelenin yerle bir olduğunun söylendiği yazıyor, tarih 1993 ve 11 Eylül 2001 yılında o malum olay gerçekleşiyor. Böyle de ilginç bir detay var filmde.

7/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Aşk Tesadüfleri Sever kadrosuna bu kez Ömer Faruk Sorak'ın eşi İpek Sorak'ın da katıldığı ikinci film oldu. Bu kez bir önceki filmden farklı olarak iki hayatlı bir yol çizen bir film oluyor. Filmde gelişecek olayları tahmin etmek, birleşmeyi tahmin etmek de zor değil. O iki hayattan birisi gerçek hayattan uyarlama, tabii filmin o tesadüf sosu bulanmış bir şekilde uyarlama.


2012 yılında Ayşe Arman'ın röportajını taşıdığı Gülçin ile Kostas aşkı, yani filmdeki Niko ile Selma aşkı.

Bir tarafta Kıbrıs meselesiyle izlenen politikalarla Rumların yaşadıkları, bir tarafta da bu olayların etrafında gelişen Niko ile Selma aşkı. Bir de gelecekte gelişen Kerem ile Defne aşkı. Geçmişte yaşanan, gerçek hayatta uyarlanan hikaye daha iyi ama gelecekteki hikaye filme yapaylık katıyor.

Yeditepe İstanbul izleyenler bilir; Uğur Polat ile Zuhal Olcay ikilisi orada rol almıştı ve hikayeleri orada birleşmedi. Burada oynadıklarını görmek ve sahneleri çok iyiydi. Filme anlam katan ikili, bu ikiliydi. Filmin ilk filme de başı ve sonu itibariyle benzerliği söz konusu ayrıca, bu da ilginçti. Gerçi bitiş farklı oldu, ayrı konu. Filmin soundtrack kısmı da başarılıydı diyebilirim.

6/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Masculin Feminin (1966)

Nihayet bir Godard filmi izleyebildim ancak büyük hayal kırıklığı oldu. Birkaç beğendiğim sahne dışında fazlasıyla sıkıcı, aşırı deneysel bir işti. Umarım bir sonraki izleyeceğim Godard filmi iyi çıkar yoksa bir büyük yönetmenin daha adını çizmek zorunda kalacağım. :(

4/10
 
  • Beğendim
Reactions: Araf

Masculin Feminin (1966)

Nihayet bir Godard filmi izleyebildim ancak büyük hayal kırıklığı oldu. Birkaç beğendiğim sahne dışında fazlasıyla sıkıcı, aşırı deneysel bir işti. Umarım bir sonraki izleyeceğim Godard filmi iyi çıkar yoksa bir büyük yönetmenin daha adını çizmek zorunda kalacağım. :(

4/10
Une femme est une femme filmini izlememişsin henüz, ilk onu izlersin diye düşünüyordum. :D
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Bu filmin en büyük özelliği, Zeki Demirkubuz'un ilk uzun metrajlı filmi olması. Bu filmden önce seksenli yıllarda Zeki Demirkubuz, usta yönetmen Zeki Ökten'in asistanıydı. Yoksul, Ses, Düttürü Dünya filmlerinde ve Saygılar Bizden dizisinde Zeki Ökten'in yönetmen asistanıydı. Hatta küçük rollerde de bulundu. Tabii ki o yeşilçam tarzında değil, kendi tarzıyla ilerlemeyi tercih etti, daha çok sanatsal açıdan ilerleme. İlk filminde de Serap Aksoy, Ülkü Duru, Zuhal Gencer, Fikret Kuşkan, Selçuk Yöntem ve Güler Ökten gibi usta isimlerle çalıştı. O dönem bu isimler o kadar da ünlü değildi, ayrı konu. Filmdeki oyuncuların büyük bir bölümü de tiyatro kökenli, Selçuk Yöntem ve Fikret Kuşkan gibi iki ismin de ilk filmlerinden birisi.

Modern bir apartman dairesinde yaşayan ve mutsuz bir evliliği olan Tülay, bir gün yatakta apartman görevlisi Halit'le hizmetçisi Aslı'yı birlikte görür ve oradan sessiz sessiz uzaklaşır. Sonrasında Tülay'ın iç dünyasına dönüşü başlar, yalnızlığını hisseder ve hayatı sorgulamaya başlar. Bir yandan da farklı arayışlara girer.

Filmin cesur bir konusu, cesur da sahneleri var. Tam da doksanlı yıllar havasında olan bir film. Film sonlara doğru biraz düşüşe geçiyor, film adına sıkıntılı nokta bu bana göre. İyi replikleri vardı, iyi sahneleri de vardı, psikolojik tarafı ağır basıyordu ama genel olarak baktığımızda daha iyi işlenebilirdi.

6/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Zeki Demirkubuz'un üçüncü uzun metrajlı filminde İsa mafyaya 50 dolar borçlanır ve aynı zamanda ev sahibine 600 dolar borçlanır. İntihara teşebbüs eden figüran mesleğine can veren İsa, kapının çalmasıyla karşısında ev sahibini görür ve o kapının çalışı, birçok şeyi de beraberinde getirir. O kapı öyle bir kapıdır ki, her çalışta başka bir olayı getirir, hatta hayata bağlayan Meryem'i de ve onu hayata bağlayacak olan umudu da.

Giriş kısmı çok zayıftı, ta ki Meryem'in sahnelerine kadar. Meryem'in sahneleriyle birlikte film farklı bir ivme kazandı. Mesela bir erkeğin, bir kadına neler yapabildiği gösterildi; hani bilirsiniz şiddet, taciz, tecavüz, insan yerine koymama ve adını ne koyarsanız koyun, işte o. Haluk Bilginer'in Masumiyet filmindeki o meşhur tiradı kadar etkili bir tirat, Başak Köklükaya'nın sahnesinden geldi. Üst düzey bir sahneydi ve ülkemizdeki kadınların maruz kaldığı şeylerdi. Ana karakter İsa ama Meryem'in hikayesi de dokunaklı.

Dolar mevzusu gerçekten ilginç. O sahneler belki de o dönemdeki dolar hayranlığına eleştiriydi. 50 doların satış fiyatı o dönem 277 TL imiş, alışı ise 276.5 TL. Tabii o dönem "bin" diye geçiyor. Günümüzün 50 dolarını uygulamaya kalkarsak epey hayal kırıklığına uğrarız.

Meryem'in hikayesi üzücü ama tabii bir de sondaki İsa boyutu var. Sadece plan yaptığı İsa değilmiş, aslında plan tamamen ev sahibinin oğlunun üzerineymiş. Filmdeki kurgu açısından düşünürsek böyle bitmesi daha mantıklı. Sonuç olarak Meryem'in hikayesi, İsa odaklı bitseydi eğer, çok düz bir şekilde bitmiş olurdu.

7/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Marley & Me (2008)

Jennifer Aniston sever olmamdan ötürü yıllardır sürekli dikkatimi çeken bir filmdi, nihayet bunu da aradan çıkarabildim.

Hayvan sevgisi aşılayan filmleri seviyorum ama bu film bu konunun zayıf sayılabilecek örneklerinden biri olmuş. Son derece duygusal son bölümünü başarılı bulmakla beraber onun dışındaki kısımda köpekle kurulan bağ yeterince yansıtılamamış. Hatta köpek aileye sürekli dert çıkaran bir unsur olarak gösterilmiş. Tabii bu da ayrı bir mesaj içeriyor. "Ne kadar dert çıkarsa da o artık aileden biri ve koşulsuz sevmekten doğal şey yok" gibi bir çıkarım yapılabilir. Doğrudur da.

Gazetecilik ve iş hayatı eksenindeki gelişmeler de bence çok tatmin edici değildi.

Owen Wilson'ın vasat oyunculuğu da filmin fazla yükselememesinde etken oluşturmuş. Seyir zevki açısından fena olmayan, ailece izlenebilecek türden bir film. Fakat çok da farklı bir şey sunmuyor.

6/10
 
  • Beğendim
Reactions: Araf

Gaspar Noé'nin ilk uzun metrajlı filmi. Bundan önce Carne isimli kısa film çekmişti, bu da devam niteliğinde olan ikinci filmi. Film Fransa'da geçiyor, 1980 yılında. Zihinsel özürlü kızını tecavüz ettiğini sandığı bir adamı dövdüğü için hapse giren, hapisten çıkmasının ardından yeni bir hayata başlayan bir adamın hikayesi anlatılıyor. Kasap olan bu adam, yeni karısıyla birlikte Lille'e taşınıyor, orada gece bekçiliği yapmaya başlıyor. Karısının aşağılanmasına dayanamayan adam, hamile karısına şiddet uygulayıp silahıyla bulunduğu şehri terk eder. ŞİMDİ O ADAM TEK BAŞINADIR, HERKESE KARŞI TEK BAŞINA!

Gaspar Noé'nin rahatsız edici tarzı yok gibi görünüyordu başlangıçta ama her geçen dakika kendisni belli etti. Renkli ve kameranın sürekli oynamasıyla ön plana çıkan bir görüntü yok ama kırbaç sesli bir efekt var ve o sahnede kameranın ilginç bir geçişi var. Filmde Gaspar Noé'nin hiçbir filminde göremeyeceğiniz kadar insan sesi var, var ama bu da monolog. Monologlar bol küfürlü ama insanı şok edecek kadar gerçekleri yüze vuran da bir yapısı var. Yönetmenin tarzında cinsel sahne olur genelde ama cinsel sahne filmde neredeyse hiç yok ama kasap karakterin sinemada izlediği film hariç. Kısacası sonraki filmleri kadar aykırı, yok aykırı yine, hem de fazlasıyla aykırı.

Hiçbir yönetmenin "filmi terk etmen için 30 saniye süren var" diye yazdığını göremezsiniz muhtemelen. Sonrasında insanı şok eden, insanın ahlak anlayışını sorgulatan sahneler geliyor. Monologları acayip sarıyor rahatsız edici olsa da. Film bitince bu monologların, bu sahnelerin de etkisiyle çok rahatsız oluyorsunuz. Evet, yönetmenin de amacı bu ve başarıyor. Ahlak anlayışını da, ahlaksızlıkları da göstererek sorgulatıyor. Bu yalnızlık beni fazlasıyla yordu, izlerseniz biraz da siz yorulun. İyi günler.

8/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

I Stand Alone filminin öncesini anlatan kısa bir film. Benim gibi seriyi tersten izleyen birisiyseniz, bu film flashback gibi gelecek. Bu kısa film, uzun metrajlı filme dönüşeceği sinyalini vermiş, uzun metrajlı film de 1998 yılında çıktı. Tabii bir de üçüncü film var, Irréversible. Orada da kasap karakterini görmek mümkün.

Son olarak kasap karakterini canlandıran Philippe Nahon, korona virüs sebebiyle, 2020 yılında 82 yaşında hayatını kaybetmiş. Bu da filmdeki oyuncuya dair bir gelişme.
 

İtiraf, Zeki Demirkubuz'un "Karanlık Üstüne Öyküler" üçlemesinin ikinci filmi. Birinci filmi Yazgı, ikinci film İtiraf, üçüncü film ise Bekleme Odası. Bu filmde insan paranoyası var, bir insanın geçmişinden kurtulamayışı var, bir insanın bunalımı var, bir insanın hesaplaşması var.

Başarılı bir mühendis olan Harun'un hem geçmişle yüzleşmesini, hem de geçmiş üzerinden hatıralarını canlandırarak eşi Nilgün'e olan güvensizliğini, paranoyasını gözler önüne seriliyor. Bu paranoyalarının da haklı gerekçeleri var ve sadece Nilgün'den İTİRAF etmesini istiyor. Peki Nilgün itiraf edecek midir?

Sadece Harun ile Nilgün üzerine kurulu tek mekanda geçen bir film olmalıydı aslında, iki karakterin arasındaki sahneler çok vurucuydu. O karakterler dışında film yer yer düşüşe geçtiği de oldu. İnsan psikolojisi üzerine bir filmdi ve Taner Birsel'in performansı çok iyiydi. "Teşekkürler" kısmında Nuri Bilge Ceylan'ın adının olması da hüzünlüydü. Zamanında abi kardeş gibiydiler, sonradan film sektörü yüzünden kırılıp gittiler. Son olarak filmde küçük bir Zeki Demirkubuz detayı var, hem de duvarda asılı.

7/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Love, Gaspar Noé'nin en çarpıcı filmi olabilir. Aşkı çok farklı bir şekilde anlatıyor, hem de cinselliği tüm çıplaklığıyla gösterek. Gaspar Noé'nin yıllar önce Monica Bellucci ve Vincent Cassel ile birlikte çekmek istediği, bunu da reddetmek zorunda kaldıkları için bu film ancak 2015'te çekilebildi. Çok cesur bir iş olduğu için herkesin kolay kolay da kabul etmeyeceği tarzda bir film.

Bu film yönetmenin otobiyografik hali gibi de düşünebiliriz, belki de öyledir. Hayatını incelediğimizde annesinin adı Nora Murphy, Nora da, Murphy de karakter olarak mevcut. Babası da bir sanatçı, aynı Electra gibi. Aynı zamanda filmde kendi ismini de kullanıyor, kendi soyadını da. Kendi yönetmenliğine, kendi film zevkine, kendi olmak istediği her şeye gönderme yapıyor. Hatta filmdeki çıplaklık eleştirilir diye film içinde buna da gönderme yapıyor.

Filmin öyle dümdüz giden bir kurgusu yok, sahne geçişleri göz kırparcasına geçip gidiyor. Birbiriyle bağlantılı ama o anki sahneyle bağlantısı olmayan sahne geçişleri de var ve hepsi de sahne geçişleri sırasında kafada oturuyor. Tekniği başarılı filmin. Filmde Gaspar Noé'nin cinsel fantezilerini de görmek mümkün ve filmin büyük bir bölümünde bütün çıplaklığıyla kendini gösteriyor. Hatta Gaspar Noé bizzat kendisini de filmde gösteriyor.

Filmde Murphy ile Electra aşkı anlatılıyor. Murphy'nin bütün yanlışlarına rağmen Electra'ya tutkulu aşkını düşününce etkilenmemek elde değil, karamsarlığa düşüyorsun. Film teknik olarak başarılı olmasına rağmen en büyük sıkıntısı ise, çok fazla cinsel sahnenin yer alması. Yönetmenin belki de en aykırı filmi olabilir ama bu filmi çekmek de en büyük hayali olabilir ve en azından hayaline kavuştu, herkese hitap etmeyen tarzda bir film olsa da.


6/10
 

Lux Æterna, Gaspar Noé'nin orta metrajlı filmi. Orta metrajlı bu filmiyle yönetmen, deneysel bir çalışma yapmak istemiş ama bence sıkıcı bir filme imza atmış.

Film Charlotte ile Béatrice'in cadılar hakkında konuşmalarıyla başlıyor, sonrasında sete geçiliyor ve set ortamında Orta Çağ dönemindeki cadı olarak görülen kadınlar hakkında filmler dönüyor. Set ortamındaki gerilim taşınmaya çalışılıyor ve sadece son 10 dakikası yönetmenin tarzını oluşturuyor.

Charlotte Gainsbourg da tam Gaspar Noé tarzında bir oyuncu ama birlikte yer aldıkları tek yapım, bu yapım oldu.
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

2021 yapımı The Guilty, 2018 Danimarka yapımı The Guilty'nin kopyala yapıştır şeklinde uyarlama versiyonu. Üstüne koymak yerine, birebir uyarlama yapılma tercihinde bulunulmuş ama önceki filmi izleyenler için film tamamen hayal kırıklığına dönüşüyor. Birebir aynı olaylar gerçekleşiyor, hâl böyle olunca bütün her şey yapay bir hâl alıyor.

Benim tavsiyem, bu filmi izlemek yerine, Danimarka versiyonunu izlemeniz. Danimarka versiyonu, ABD versiyonundan kat be kat daha iyi ve gerilimi de yüksek. Burada o gerilim de yansıtılamamış. Bu filmi Jake Gyllenhaal'ın performansı için izleyebilirsiniz, onun performansı da kurtarmıyor filmi. Hatta rol, Danimarka versiyonunda başrol olan Jakob Cedergren'e daha çok yakışıyordu.

3/10