(Yatak odasındaki sessizliği çalar saatin alarmı bozar. Selim gözlerini açıp etrafına baktığında hiç istemediği bir durumda olduğunu fark eder.)
Selim: (kendine gelip etrafı incelerken) Ben ne yaptım lan?
Çiğdem: Kapıma kadar geldin, konuşmama bile izin vermeden dudaklarıma yapıştın.
Selim: (ağrıyan başını tutarak) Aslında eşyaları almak için gelmiştim... Ama dün akşam çok sarhoştum.
Çiğdem: Sarhoş ya da değil, ama ayrılığın bile belli bir adabı olur. Birkaç saat önce bağırıp çağırdığın birini hiçbir şey yokmuş gibi öpemezsin.
Selim: Her zamanki gibi kafamı karıştırdın...
Çiğdem: Suçlu ben miyim şimdi? Kapıma dayanan sensin öküz! Ayrıca belli ki beni hala seviyorsun, sadece itiraf edemiyorsun.
Selim: Çiğdem, senin egonla uğraşamayacağım, işe geç kaldım.
Çiğdem: Bari bir özür dile! Modern Kazanova dedik, Recep İvedik çıktı içinden!
***
(Selim hızla evden çıkarken Zeynep ve Kaan da mutluluklarının tadını çıkarmaktadır.)
Zeynep: Bir haftadır en çok mutlu olduğum an bu.
Kaan: (saçlarını okşayarak) Seni böyle görmeye dayanamıyorum. Her zaman gülen o yüzün somurtması beni deli ediyor.
Zeynep: En küçük şeyi bile küresel sorun haline getirmekten nefret ediyorum.
Kaan: O zaman Çiğdem ile konuşman lazım, düğünü o planlayacak ya.
Zeynep: Saçmalama istersen. Kız sudan çıkmış balığa döndü, dalga geçer gibi bir de ona mı soracağım?
Kaan: Tanıdığımız varken başka bir şirkete para harcayamam Zeynep. Ayrıca Çiğdem de seve seve yardım eder.
Zeynep: Haklısın, bugün gider konuşurum o zaman.
(Kaan ve Zeynep peşi sıra kalkarken Zeynep'in salonda bir adam görmesi ve çığlığı basması bir anda olur.)
Kaan: (banyodan elinde diş fırçasıyla gelerek) Ne oldu Zeynep, hırsız mı var?!
Zeynep: Olsa diş fırçasıyla mı döveceksin adamı?!
(Zeynep salondaki koltukta uyuyan adamı görür ve sertçe sarsarak onu uyandırır.)
Deniz: Ne oluyor ya? Bir uyutmadın be abla...
Zeynep: Abla mı? Bana mı abla dedin sen? Abla gibi mi duruyorum Kaan, çok mu kırışıklığım var?
Kaan: Hayır hayatım yok. Kimsin lan sen? Ne işin var bizim evimizde?
Deniz: (kalkıp gözlerini ovuşturarak) Kaan Cengiz sen misin?
Kaan: Adımı nereden biliyorsun şerefsiz?
Deniz: Dur be abi, dinlemeden şeref yoksunu yaptın bizi. Deniz ben, Tülay'ın oğlu.
Kaan: Deniz mi? Hangi Deniz?
Deniz: Hani küçükken oynardık seninle, hatırlamıyor musun? Hatta bir keresinde saklambaçta sürekli sobelenmekten sıkılınca gidip okulun kömürlüğüne saklanmıştın da seni 2 gün sonra altına kaçırmış halde bulmuştuk. Annen de seni 1 ay boyunca dışarı çıkarmamıştı. Hala hatırlamadın mı?
Zeynep: Kaan, niye bunları bana anlatmıyorsun? Hayatında bunun gibi renkli anlar var mı?
Kaan: Dalga geçecektin, tıpkı şu anki gibi.
Zeynep: (kahkahalarla) Tabii ki dalga geçeceğim, ne sandın?
Kaan: Bakıyorum da sinir bozuculuğun hiç değişmemiş Deniz, gelirayak nişamlıma da rezil ettin beni. Ama hala bu evde ne işin olduğunu söylemedin.
(Deniz sırt çantasından bir mektup çıkarır ve Kaan'a verir. Mektupta Deniz'in bir türlü bir baltaya sap olamaması yüzünden Kaan'ın yanına gönderildiği ve bundan sonra onunla birlikte kalacağı yazmaktadır.)
Deniz: (koltuğa yayılarak) Eee, kahvaltıda ne var yenge?
Zeynep: Yenge mi? 15 dakika içinde önce abla, şimdi de yenge oldum ya! Seni şu an boğup öldürmüyorsam o da Kaan'ımın hatrı için!
***
10 Haziran Cumartesi, 12:05
(Çiğdem ise ufak bir iznin ardından işine dönmüştür. Çalışanlarına selam verdikten sonra karşısında Melek'i görür.)
Çiğdem: Hayrola Melek, bir şey mi oldu?
Melek: İyi görünüyorsun. Resmen ortamlara geri döndün diyebilir miyiz?
Çiğdem: Evet, dönüşüm muhteşem oldu. Dün gece Selim ile yattım.
Melek: (kahveyi ağzından püskürterek) Ne halt yedin?!
Çiğdem: Ben yemedim, Selim yedi. Aslında birlikte yemiş olduk, ama bilerek olmadı.
Melek: Senin yerinde olmayı gerçekten çok isterdim Çiğdem, her gün yeni bir macera.
***
(Çiğdem, olanları en baştan Melek'e anlatırken Selim ise patronun odasına çağrılmıştır.)
Selim: Beni neden çağırmıştınız Serhan Bey?
Serhan: Lafı uzatmayacağım, seni bir görev için çağırdım. Uzun yıllar boyunca ABD'de yaşayan bir çalışanımız var, adı Esra. Bundan sonra işine bu ofisten devam edecek.
Selim: Yani?
Serhan: Ona etrafı gösterecek, şirketi çok iyi bilen biri lazım. Aklıma direkt sen geldin.
Selim: Ama...
(Serhan sekreterine haber verdikten sonra bahsettiği kadın içeri girer. O kadar güzel ve alımlıdır ki Selim afallamıştır.)
Selim (İç Ses): Annen seni neyle beslemiş be? İnsan değil, porselen bebek resmen!
***
(Selim, Esra'nın güzelliği karşısında büyülenmiştir. Öte yandan bugün aynı şeyleri hisseden tek kişi o olmayacaktır.)
Melek: Vay anam vay, neler dönmüş Serhat ya?
Çiğdem: Bilmiyorum, ikimizin de kafası çok karışık işte.
Melek: Bu kafa karışması falan değil. Mesela sınava girersin sorular kafanı karıştırır, ama ayrıldığın adamla sevişmen bu klasmana girmiyor.
(Melek sözünü bitirir bitirmez gözü kapıya dikilir. Çünkü içeri oldukça yakışıklı bir adam girmiştir.)
Melek: Çiğdem, saat 3 yönünde taş var! Anti-erkek yeminim olmasa direkt yürürdüm ben buna.
Çiğdem: İnsan ırkının kalitesi için bu adamdan yüz bin tane klonlayıp salmak lazım.
Burcu: Çiğdem Hanım, sizi Yusuf Bey ile tanıştırayım. Kendisi 1 ay sonra evlenecek ve düğününü biz organize edeceğiz.
Yusuf: Merhaba, tanıştığımıza memnun oldum.
(Çiğdem biraz bocaladıktan sonra Yusuf'un elini sıkar. Peki aynı gün içinde Selim'in Esra'yla, Çiğdem'in de Yusuf'la tanışması olaylı ilişkilerini nasıl etkileyecektir?)
3. BÖLÜM SONU