En Son İzlediğiniz Film? 🎞

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan şirin
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Öncelikle konudaki 4000. mesaj hayırlı olsun. :Z


The King's Speech (2. Kez)

Abartıyor muyum diye yeniden izlediğim filmlerden biriydi ve sadece 0.5 puan düştüm. :)

Gerçekten özgün ve başarılı bir film. Colin Firth, Geoffrey Rush, Helena Bonham Carter üçlüsünü çok sevmem de filmi sevmemde etkendir.

Sadece kekemelik konusunu değil krallığın yüksekteki yalnızlıklarını da iyi anlatan samimi, hoş, kaliteli bir yapım.

Oscar konusunda bence ödülü hak ediyor ama Inception daha da çok hak ediyor. Tabii Akademi ödülü Inception'a The King's Speech olmasa da ödülü vermezdi o nedenle bu filme gıcık olmanın anlamı yok. :):) (King's Speech almasa Social Network alırdı)

9/10
 

Müthiş, müthiş, müthiş! Ulan ne film be! 21.yy ın en iyi 5 filminden biri! Dünya sinemasına damga vurmuş usta işi bir başyapıt, destansı bir öykü!

Bu filmin yeri ayrıca bende ayrıdır. Kendisi izlediğim ilk üst düzey filmlerden, ilk izlediğimde ilkokula gidiyordum, babam bu filmin vcdsini almıştı, ışıkları kapatarak izlemiştik. Tabi filmden müthiş bir keyif almıştım, hele ıslığı! O zamanlar Kill Bill'i sarışın kadının (Uma) ismi sanıyordum, hatta çok uzun bir süre öyle devam etti.

Denilebilir ki İmdb Top 250'de izlediğim ilk film, animasyonlardan bile daha önce. Buna rağmen, en az 10 yıl geçmesine rağmen birçok detayı aklımdaydı, acaba İlkokuldan sonra bir kez daha mı izledim hatırlamıyorum, sanırım tv'de verildiğinde izlemiş olabilirim... İkinci filmini de o sıralarda izlemiş ve yine çok sevmiştim, hangisini daha çok sevdiğimi yeniden izlediğimde anlayabilirim sanırım sanırım fakat ilk filme dair olan hafızam daha güçlü olduğuna göre ilk filmi daha unutulmaz bulmuşum, tabi ikinci filmdeki tabut sahnesini de unutmak ne mümkün.

Vol 1'i bugün ilk defa doğru düzgün görüntüyle ve altyazılı adam akıllı izleyeyim dedim, zevkten kendimden geçtim. Sanırım Pulp Fiction'un bir adım önüne geçti hayranlığımda, fakat teknik olarak Pulp Fiction'un bir tık gerisinde diyebiliriz. Kesinlikle Tarantino'nun en kanlı filmi, hatta dünya sinemasında bile örneği çok az bu derece kan ögesi olarak. Fakat Kellelerin, kolların kopup kanın şelale gibi fışkırdığı sahnelerde müthiş bir zevk aldım İlginçtir.

Müthiş müzikleri, kalitenin dibine vurulan yönetmenliği, Uma Thurman etkisi, Japon kültürü ve animesi kültürü ve soğuk yenen yemeklerin en mükemmeli olan İntikam duygusu ile harmanlanmış bir modern destan. Hangi efsane sahneleri sayayım ki,
anime sahnesini mi, ıslık sahnesini mi, topaç sahnesini mi, iki araba dolusu herif sahnesini mi, kar sahnesini mi, son sahneyi mi!..

Islık sahnesi zaten unutulmaz bir sahne, ilk ilk izlenildiği andan beri akıllara kazınmış bir melodi


Fakat şu müziğini de yeni fark ettim ve çok beğendim, filmin ruhuna cuk oturmuş.


Tüyleri diken diken eden o unutulmaz sahne

e3ef50bfeefc0f9bb4ecb0cbf59a0c2c.jpg



Efsanevi replikler:

  • Kader, intikam gibi zorlu ve çirkin bir şeyden yanaysa eğer, yalnızca Tanrı’nın varlığının değil, onun arzusunu yerine getiriyor oluşunuzun da bir kanıtıdır. (The Bride)
  • Bende eksik olan merhamet, acıma duygusu ve bağışlayıcılık. Akıl değil. (The Bride)
  • Hâlâ yaşayacak kadar şanslı olanlar; alın hayatlarınızı, gidin! Ama kaybettiğiniz organları bırakın. Onlar artık bana ait. (The Bride)

Söylenecek çok söz var özellikle yönetmenliği, çekim tekniği ayakta alkışlanası. Fakat siyah beyaz sahnede fışkıran kanların kan değil su olduğu çok net belli oluyordu, oradan puan kırıyorum ayrıca Japonya'ya giderken pasaport olayını nasıl halletti, es geçmeleri de Pulp Fiction'un teknik olarak bir tık altına düşmesine sebep diyebiliriz.

10.3/10
 

Tek kelimeyle muazzam bir filmdi. Giriş sekansı olsun son sahneleri olsun resmen klasik bir Tarantino tarzıydı. Bol kan ve bol vahşet.

Müzikleri olsun replikleri olsun her şeyiyle dört dörtlüktü. İzlerken inanılmaz bir his bıraktı içimizde. Tarantino yine farkını ortaya koymuş diyebiliriz.

Christoper Waltz bu filminde en iyi oyuncusu konumunda. Müthiş bir oyunculuk çıkarmış. Brad Pitt ise fena değildi.

8.5/10
 
Tesis


Yılına göre teknik açıdan hiç de iyi olmayan bir film. 96 yılı ilkel bir yıl değildi, kaldı ki zaten çoğu efsanevi filmler 99 ve öncesine ait hâlâ. Ve yine kaldı ki 96'dan önce bu dünya 94 filmleri diye bir efsaneyi yaşamış, yani Yılına göre eh işteyi geçelim. Adamın filmi çekerken 24 yaşında olması elbette önemli ve taktire şayan bir detay, ancak genel olarak baktığımızda üst düzey bir film demek çok zor.

Gerek teknik kısmı gerekse senaryosunda amatör bir hava hakimdi. Fakat geleceği parlak bir adamın amatörlüğü olduğu da belli oluyor, filmdeki bazı ince detayları görmezden gelemeyiz.

Oyunculukları beğendim, gerek Angela, gerek Zlatan İbrahimoviç, gerekse Puskash hiç fena değildi... Müzik seçimleri bence sınıfta kalmış, yapmacık ve televizyon filmlerinde verilen gerilim müziği havasında. Senaryoya gelirsek, tahmin edilebilir bir senaryo?

Senaryonun tek artısı film içinde izleyici oradan buraya sürüklemesi. İlk başta katilin İbrahimoviç olabileceğini düşündük, sonra gözler Puskash'a çevrildi ve İbrahimoviç aklandı. Ardından telefon görüşmesiyle yeni profesörü bir numaralı aday durumuna getirdik. Tabi mahzen gibi yerde Angelina ile İbrahimoviç'in mahsur kalması sırasında İbrahimoviç'i bir kez daha şüpheli hale getirdi adam... İbrahimoviç'in karanlık ortamda başka yere gitmiş olması, Angelica'nın uyandığında kendini tek başına bulması ise İbrahimoviç'e olan şüpheyi destekledi. Tabi kızın göstermiş olduğu fotoda İbrahimoviç ile Puskash'ın kol kola poz vermiş olması, üç herifin de işin içinde olabileceğini gösterdi. Sonlara doğru bir ara Puskash'ın sevgilisinden bile şüphelenmeye başlamadık değil, fakat Puskash ilk gözüktüğü andan beri zaten en büyük şüpheliydi. Kurgunun başarısı ise izleyici asıl şüpheliyi bir kenara bıraktırıp dikkatini başka yerlere verdirmesi...

Ayrıca Profesör, Angelica'nın kafasına sıkacağı sırada İbrahimoviç'in birden ortaya çıkıp kızı kurtarıp adamı vurduğu sahne inanılmaz amatörceydi, hatta uzun bir süre numara yaptıklarından şüphelendim. Bu kadar basit olmamalıydı. Ve İbrahimoviç'in orada birden meydana çıkması aslına zaten cinayetlerin içinde olduğunu göstermiyor mu? O da teknik ekipten biriydi?

Daha profesyonelce çekilmiş olsaydı kesinlikle başyapıt olma potansiyeli varmış. Yine de senaryonun kıvrak olması filmin olumsuz yönlerini geride bırakıyor...

6.7/10
 

Konusu yüzünden uzun zamandır izlemekte kararsız kaldığım bir filmdi. Ancak izledikten sonra boşuna kararsız kalmışım diye düşündüm.

Film son derece gerçekçi ve hepimizin başına gelebilecek bir konuyu ele almış. Kesinlikle muhteşem bir psikolojik dram filmiydi. İzlerken insanı hiç sıkmadan anlatmak istediğini anlatabiliyor. Film bittikten sonra ise kısa süreli de olsa depresyona girmekten kendinizi kurtaramiyorsunuz.

Frank ve April'in son kahvaltısı insanı gerçekten derinden yaralıyor. Ardından gelen intihar ve Frank'in parkta boş vr anlamsız bakışları duygusallığı arttırıyor

Leonardo DiCaprio ve Kate Winslet arasındaki uyum muhteşem. İkisi de filmde tam anlamıyla döktürmüşler diyebiliriz. Kavga sahnelerindeki oyunculukları ise ders olarak gösterilecek dereceden.

"Pek çok insan boşluğun farkındadır; ama umutsuzluğu görmek cesaret ister."

8/10
 

Gerçekten muhteşem film. Yapım yılına başta bakmamıştık ama sonunda görünce şok olduk. Filmin sonlarına doğru gerçi çözdüm olayı ama olsun yinede çok iyiydi.Tom Cruise'un olduğu kötü film yok nerdeyse :D

8/10
 

The Devil Wears Prada

Fena değildi ama bir tık daha iyisini bekliyordum. Performanslar çok güzel, bol klişeli olsa da kendini izlettiriyor.

Meryl Streep her zaman harika ama ben Emily Blunt'ı çok beğendim bu filmde. Abartılı bir karakteri çok iyi oynamış, itici bir karakter olmasına rağmen performansı çok tatlıydı. :D Ayrıca diğer rollerinden de epey farklıydı. Sicario'dan sonraki en iyi performansı diyebilirim sanırım. :) (Bence ikisiyle de Oscar adayı olabilirdi)

Başrol Anne Hathaway'i de es geçmeyelim tabii o da çok iyiydi ve Oscar adayı olan kostüm tasarımları da harikaydı.

6/10


Konusu yüzünden uzun zamandır izlemekte kararsız kaldığım bir filmdi. Ancak izledikten sonra boşuna kararsız kalmışım diye düşündüm.

Film son derece gerçekçi ve hepimizin başına gelebilecek bir konuyu ele almış. Kesinlikle muhteşem bir psikolojik dram filmiydi. İzlerken insanı hiç sıkmadan anlatmak istediğini anlatabiliyor. Film bittikten sonra ise kısa süreli de olsa depresyona girmekten kendinizi kurtaramiyorsunuz.

Frank ve April'in son kahvaltısı insanı gerçekten derinden yaralıyor. Ardından gelen intihar ve Frank'in parkta boş vr anlamsız bakışları duygusallığı arttırıyor

Leonardo DiCaprio ve Kate Winslet arasındaki uyum muhteşem. İkisi de filmde tam anlamıyla döktürmüşler diyebiliriz. Kavga sahnelerindeki oyunculukları ise ders olarak gösterilecek dereceden.

"Pek çok insan boşluğun farkındadır; ama umutsuzluğu görmek cesaret ister."

8/10
Bir türlü elimin gitmediği bir film, bu yorumundan sonra yakında izlerim. :D


Gerçekten muhteşem film. Yapım yılına başta bakmamıştık ama sonunda görünce şok olduk. Filmin sonlarına doğru gerçi çözdüm olayı ama olsun yinede çok iyiydi.Tom Cruise'un olduğu kötü film yok nerdeyse :D

8/10
@Danger UA! bunu beğendi. :A (Son cümleni)

@Danger UA!
 
Başyapıt Festivalini bekliyorum izlemek için. :):)

Yok artık hiç izlemedin mi? :) Aslında zannedilenin aksine Kill Bill seri filmi değil, bölüm filmi. Vol 1 Vol 2 olması uzun süreceğinden onu 2 parçaya ayırmasındandır Nhmph gibi. Vol 1'in son sahnesi Vol 2'nin ilk sahnesi. Etkinliğe daha 5-6 ay var, şimdi izlesen bile sıkmaz, sıksa bile yorumu önceden yapmış olursun mesela ben vol 1 için bir daha yorum yapacağımı sanmıyorum, etkinlik filmleri 1 yıl içinde izlenip yorumlanmışsa yeniye lüzum yok demiştin. :)
 

The Devil Wears Prada

Fena değildi ama bir tık daha iyisini bekliyordum. Performanslar çok güzel, bol klişeli olsa da kendini izlettiriyor.

Meryl Streep her zaman harika ama ben Emily Blunt'ı çok beğendim bu filmde. Abartılı bir karakteri çok iyi oynamış, itici bir karakter olmasına rağmen performansı çok tatlıydı. :D Ayrıca diğer rollerinden de epey farklıydı. Sicario'dan sonraki en iyi performansı diyebilirim sanırım. :) (Bence ikisiyle de Oscar adayı olabilirdi)

Başrol Anne Hathaway'i de es geçmeyelim tabii o da çok iyiydi ve Oscar adayı olan kostüm tasarımları da harikaydı.

6/10


Bir türlü elimin gitmediği bir film, bu yorumundan sonra yakında izlerim. :D


@Danger UA! bunu beğendi. :A (Son cümleni)

@Danger UA!
İzle bir an önce efsaneyi :A
 
Yok artık hiç izlemedin mi? :) Aslında zannedilenin aksine Kill Bill seri filmi değil, bölüm filmi. Vol 1 Vol 2 olması uzun süreceğinden onu 2 parçaya ayırmasındandır Nhmph gibi. Vol 1'in son sahnesi Vol 2'nin ilk sahnesi. Etkinliğe daha 5-6 ay var, şimdi izlesen bile sıkmaz, sıksa bile yorumu önceden yapmış olursun mesela ben vol 1 için bir daha yorum yapacağımı sanmıyorum, etkinlik filmleri 1 yıl içinde izlenip yorumlanmışsa yeniye lüzum yok demiştin. :)
İlkini izledim de ikincisini izlemedim. 3 ay bir şey kaldı ya bu kadar bekledik biraz daha beklerim. :D
 

Beklediğimden çok farklı, ağır tempolu bir zihinsel engelli konulu drama filmi. Tekniği hoşuma gitmedi, TV filmi havası var. Ağır tempolu olmasına rağmen tek oturuşta izletmeyi başarmasında başrol oyuncusunun müthiş bir iş çıkarmasının etkisi çok büyük. Robert de Niro'nun zihinsel engelliyi canlandırdığı bir filmi vardı adını unuttuğum, en az onun oyunculuğu kadar çok iyi bir oyunculuk gösterisiydi. Üstelik bu adam Angelina Jolie'nin eski kocasıymış...

Senaryo bilindik olmasına ve tahmin edilebilir bir son olmasına rağmen yine de eh işte denilebilecek bir aile filmiydi. Aile filmi sevenler için çok hoş ama benim pek de sevmediğim bir tür, bağımsız olarak izlediğim filmleri zevkime uygun eleyip seçmeme rağmen arada böyle ufak tesadüfler oluyor, yapacak bir şey yok. :)

Keşke son sahnede çocuk ile kadının Karl'i ziyarete geldiğini görse idik..

6.6/10
 
Yıl 2029. Dünya, Net sayesinde sınırsız hale geldi ve insanlar artık sanal dünyada yaşamaya başladılar. Düzen, süper güçlü ve istedikleri yere ****** olabilen polisler tarafından sağlanıyor. Japonya'da, Dışişleri Bakanlığı tarafından yaratılmış ve net ortamında istediği gibi hareket edebilen Project 2501 kod adlı bir süper ajan, bilgi denizinde kazandığı bilinçle kendisine bir beden arayışına başlar. The Puppet Master (Kuklacı) olarak kendisini tanıtan ajan, onun varlığından habersiz hükümet istihbarat birimleri tarafından bir güvenlik tehditi olarak görülür ve yakalanması için peşine iki ajan takılır. Yarı sibernetik yarı insan olan iki ajandan son derece iyi eğitimli kadın ajan Albay Motoko Kusanagi, Kuklacı'ya ulaşınca onunla aynı bedende buluşmak isteyecektir.

Efsane olmaya aday uyarlama filme son 4 ay kala, orijinalini bir kez daha izleyip seriye başlayayım dedim. Yüksek teknolojinin insan varoluşunu paradoksa soktuğu bir gelecek... Matrix'e ilham olmuş bir yapıttan bahsediyoruz, Aynı zamanda yorucu bir yapım, 75 dakika gibi kısa bir süresi olduğu için ilk izleyişte hazmetmek çok zor, ancak bu yapım serinin pilot sayılabilecek bir girişi olduğu için ayrıntıya girmemesi çok doğal.
Bilhassa bilinç üzerine diyaloglar çok iyiydi. Giriş müziği zaten efsanevi. İsterdim ki 2017 Hollywood uyarlamasında da bu müzikle giriş yapılsın. Neyse ki Scarlett Johansson var, çok iyi bir seçim kesinlikle. Heyecanla bekliyorum. :)


9.1/10
 

İzlemeyi en çok sevdiğim oyuncularıyla, konusuyla tam bana hitap eden bir filmdi. Zac reyiz böyle filmlere çok yakışıyor bu filmde de harikaydı. Komedi yükünün çoğunluğunu Adam Devine çekmiş, özellikle Masaj ve sauna sahnesi müthişti. İzlerken keyif aldım, çoğu yerde sesli güldüm, güzel filmdi :D
 

Beklediğimden daha iyi bir filmdi. De Niro reyizi hep karizma rollerde izlediğim için ilk başta değişik geldi ama alıştım. De Niro babayı bu hallerde görmekte varmış, adam komedininde alasını yapıyor. Sapık dede rolü yakışmış, bazı yerlerde kahkaha attırdı :D Zac reyizde her zaman ki gibiydi. Özellikle düğün konuşması yaparken arkada çıkan resimler müthişti :D
 

Forum İstatistikleri

Konular
172,253
Mesajlar
3,738,154
Üyeler
8,471
Son Üye
fatihbuyukcam