Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Tür: Dram, Savaş Yönetmen: Can Ulkay Senaryo: Yiğit Güralp
Oyuncular:
Çetin Tekindor
İsmail Hacıoğlu
Ali Atay
Taner Birsel
Lee Kyung-Jin
Kim Seol
Mehmet Esen
Murat Yıldırım
Erkan Petekkaya
Altan Erkekli
Damla Sönmez
Meral Çetinkaya
Büşra Develi
Mine Teber
Filmin Konusu
Film, Kore Savaşı'nda yaşanan gerçek ve çok dramatik bir hikayeyi beyazperdeye taşıyacak. 1950 yılında savaşta yer alan Süleyman Astsubay savaş meydanında küçük bir kız bulur. 5 yaşındaki bu Koreli kız yetimdir ve nereye gideceğini bilmemektedir. Astsubay kızı yanına alır ve Ayla ismini verir. Birliğin neşesi haline gelen Ayla ile astsubay kısa sürede baba-kız gibi olurlar. Ancak 15 ay sonunda birliğin Türkiye'ye geri dönme kararı çıkar. Ayla'yı bırakıp dönmek istemeyen Süleyman Astsubay her yolu denese de Kore kanunlarını aşamaz. Küçük kızı geride bırakmak zorunda kalan Süleyman ve yetimlere uygulanan sisteme dahil olarak yetimhaneye verilecek olan Ayla son vedalarında tekrar bir araya gelmeye söz verirler. Yıllar ikiliyi yeniden buluşturacak mıdır?...
Genel olarak fena film değildi, bir Mustang'a kıyasla ya da Sivas, Kıl, Tüy, Bal gibi aşırı sanatsal filmlere kıyasla çok daha iyi ve popülist olduğu için şansı onlardan daha yüksek ama Oscarı alır mı pek sanmıyorum. Yine de adaylık ihtimali yüksek, eğer bazı detaylar bazı kısımlar olmasaydı belki de en güçlü aday olurdu. Yine de bolca Amerikan övgüsü ve dünyadaki kuzey Kore sorununa denk gelen dönem olması dolayısıyla siyasi olarak kazanma şansı az da olsa var ama teknik olarak pek şansı yok.
Hikayesini daha önce geçen senelerde Onedio'da okuduğum için gerçekçilik yanı daha bi filme çekti, özellikle gerçek hayattan görüntüler olması gerektiği gibiydi. Filmin ilk yarısında, benim dahi duygulandığım sahneler oldu ama ikinci yarısı daha tahmin edilir ve klişe Türlü dizisi kıvamında olduğu için pek de etkilemedi. Buna karşın yanımda hüngür hüngür ağlayan kadınlar oldu, ilginç doğrusu. Filmin olumsuz gördüğüm yanlarına gelirsek,
15-20 dakika Cinemaximum reklamlarını izlediğimiz yetmezmiş gibi bir de üstüne filmin içinde reklamları gözümüze gözümüze soktular. Ben ömrü hayatımda böyle bir saygısızlık görmedim izleyiciye. Ulan bir ara reklama film araya girdi herhalde THY reklam filmini izliyoruz sandım, hostesler, konforlu, göstermeler defalarca logoya zoom yapmalar... Hadi Ziraat Bank reklamını anlarım ama THY reklamı cidden olmamış. Filmin tüm doğallığını bozup pazarlama işi gibi göstermiş. Ha belki bütçe ayarlamak için gerekti derler, biz de anlayışla karşılarız. Ama tüm dünyaya hitap eden Oscar adayı bir film çekiyorsan bunlar kabul edilemez.
İkincisi, Çetin Tekindor iyi hoş ama İsmail Hacıoğluna ve daha da önemlidir Süleyman Dirbirliği'ne pek benzememiş. Daha uygun bir isim seçilebilirdi.
genç Süleyman kısmı kesinlikle çok iyiydi ama ne zaman 1999'a geçtiler, o andan itibaren kalitesinde düşüş yaşadı. Hele Fatmagül'ün gıcık yengesini filme dahil etmeler filan, filmden soğutacak ayrıntılar neyseki çok gözükmedi gıcık kadın.
Çatışma sahneleri biraz amatörce geldi göze, Ali Atay hepsini tek tek indiriyor filan onlar hep ıskalıyor. Biraz daha özenli olabilirdi o kısımlar. Ama yerli film olarak çok iyi tabi.
Namaz sahnesi ve Atatür'ü sık sık göstermeleri de seyirciye yönelik popülist bir olay gibi geldi. Namaz sahnesi Oscar'ı etkiler mi etkilemez mi orasını bilemem.
Baştan sona tahmin edilebilir şekilde ilerledi. Mesela Ali karakterinin öleceğini daha filmin en başlarında anladık. Zaten Marliyn Monroe sahnesinde gözümüze gözümüze soktular ölüm haberini. Etkileyici olması adına düşünülmüş bir hareket, keşke ölmeseydi dedik.
Filmin en sonundaki gerçek görüntü gerçekten etkileyiciydi.
Özetle, çok iyi hikayeye sahip, oldukça güzel kurgu ve senaryosu olan, göz dolduran oyunculukları ve idare eder müzikleriyle eşlik eden, orta ve ortanın altında kalmış yönetmenlikle birlikte, yine de ikinci kez bile izlenecek kadar güzel tat bırakan güzel film.
Puanımı 7.3'ten 8.0'a çıkarıyorum. Keşke bahsettiğim o göze çarpan ayrıntılar olmasaydı da dört dörtlük mükemmel on puanlık film diyebilseydik. Yine de bu haliyle bile tadı damağımda kaldı, umarım Türkiye tarihinin Oscar a aday olmayı başaran ilk filmi olur ve hatta ilk adaylıkta ilk Oscar'ı alır.
Harika bir filmdi. Dolu dolu izledim. Son dakikalarda ağladım valla.
Marilyn Monroe sahnesi harikaydı. O imza alma ve adamın vurulması orada var ya kalbim duracaktı ya. Neyse.
Küçük kız çok başarılıydı. Okulda Ankara şarkısı duygulandirdi. Aslında her sahne duygu doluydu. 10 üzerinden 9 veriyorum. O da ilk sahneler nedense bana belgesel gibi geldi ondan dolayı.
Uzun süredir merak ediyordum, bu kadar abartılması da büyük etkendi tabi. Film gerçekten çok başarılı, ha benim için ''işte bu'' değildi o ayrı. Ama kendi çapında çok başarılı, emek harcanmış bir film.
Kadrosu harikaydı, özellikle İsmail Hacıoğlu'na bayıldım. Aşırı samimi, içten bir isimdi. Tek kelimeyle bayıldım. Yıllar önce Firar dizisinde izlemiştim zaten, daha aktif dizilerde olmalı. Büşra Develi ve Damla Sönmez de iyi renk kattı, Damla Sönmez ne kadar güzelleşmiş. Ali Atay harikaydı, kekeme olan adam çok güldürdü.
Ayla çok tatlıydı ya, o tipi neydi öyle? Vericeksiniz elime sıkıcam o yanaklarını, çok tatlıydı.
Kavuştukları sahne tüylerimi diken diken etti, o sahnede sinemada salya sümük sesleri duymaya başladım zaten. Etkileyiciydi.
Ali'nin ölümüne üzüldüm, hayranı olduğu kadının resmini gösterebilseydik keşke. O kadar öpücük de kondurmuştuk.
Dizide Çetin Tekindor'u görmek sevindirdi ama ben gençlik yıllarını daha çok sevdim Süleyman'ın. Ama mecbur bağlamak zorundalardı o şekil..
Emeklerine sağlık, eksikler var mıydı evet vardı. Ama gözüme batmadı, olumsuz bir şey söylemek istemiyorum o da var.
FOX'un yayınlamasını bekleyemeden gittim bugün filme.
İsmail Hacıoğlu çok iyiydi babalığı hissettirdi dizilerde sevmezdim. Ayla'nın tatlılığına diyecek yok. İlk yarı çok güzeldi ikinci yarıda Çetin Tekindor'u soğuk buldum biraz Süleyman Amca'nın haberlerde izlediğimiz yaşlılığı ve İsmail'in oynadığı gençliğine pek uymamış gibiydi..
FOX'un yayınlamasını bekleyemeden gittim bugün filme.
İsmail Hacıoğlu çok iyiydi babalığı hissettirdi dizilerde sevmezdim. Ayla'nın tatlılığına diyecek yok. İlk yarı çok güzeldi ikinci yarıda Çetin Tekindor'u soğuk buldum biraz Süleyman Amca'nın haberlerde izlediğimiz yaşlılığı ve İsmail'in oynadığı gençliğine pek uymamış gibiydi..
Bugün izledim.
Filmi seveceğimi zaten biliyordum ve şaşırtmadı beni, çok güzel olmuş.Yeni izlesem de soundtrack'indeki Ayla'yı (ve İngilizce versiyonunu) aylardır dinliyorum. Filmden sonra dinlediğimde daha da güzel gelmeye başladı kulağıma. Genel olarak beğensem de belli başlı dört nokta canımı sıktı:
İlk nokta ve en genel olanı kopukluktu. Filmde çok fazla siyah ekran gördük, sürekli bir ülkeden diğerine atladık ve daha kötü yanı Türkiye'deki sahnelerin çok kısa tutulmasıydı. Yani Kore'de cephedeyiz sonra bir anda hop İskenderun'dayız ve orada Süleyman'ı bekleyen kız on saniye konuşuyor sonra yeniden cepheye dönüyoruz. Bir kere iki kere neyse de filmde bunun gibi çok sahne vardı.
İkinci nokta da müzikler. Müziklerin çok fazla kullanıldığını düşünüyorum. Kötü değiller ama biraz daha azaltılabilirmiş.
Üçüncü nokta da bıktıracak seviyede Ayla merkezli bir film olması. Tamam ana olay Ayla ve Süleyman'ın baba-kız ilişkisi ama Süleyman İstanbul'a gittikten sonra bile eşiyle tek konuştuğu şeyin Ayla olması beni sıktı. Bu adamın başka bir işi yok mu? Ayla dışında diğer karakterlerle ilişkilerine ve Ayla'yı aramak dışında yaptıkları şeylere de az da olsa yer verilmeliydi.
Vee en sonuncusu: Gazeteci kızın İngilizcesi. O neydi öyle? Resmen acı çektim onun sahnelerinde. İlkokulda İngilizce dersinde kitaptan bir metin okuyormuş gibi konuşmuş sahnelerde oyuncu. Bu çok can sıkıcı bir şey ve fark edilmemesi imkansız. Neden müdahale edilmemiş anlamadım.
Bunlar dışında film gayet güzeldi. Zaten gerçek hikayesi yeterince etkileyici. Amerikan filmlerinde gördüğümüz ABD güzellemeleri, "Amerikalılar dünyanı kurtarıyor" temasını hatırlattı film bana ve hoşuma gitti bu. Güzel bir Türkiye propagandası da yapılmış. Süleyman'ın Ankara Okulundan çıkarken Atatürk büstüne verdiği selam da gülümsetti.
Bugün izledim.
Filmi seveceğimi zaten biliyordum ve şaşırtmadı beni, çok güzel olmuş.Yeni izlesem de soundtrack'indeki Ayla'yı (ve İngilizce versiyonunu) aylardır dinliyorum. Filmden sonra dinlediğimde daha da güzel gelmeye başladı kulağıma. Genel olarak beğensem de belli başlı dört nokta canımı sıktı:
İlk nokta ve en genel olanı kopukluktu. Filmde çok fazla siyah ekran gördük, sürekli bir ülkeden diğerine atladık ve daha kötü yanı Türkiye'deki sahnelerin çok kısa tutulmasıydı. Yani Kore'de cephedeyiz sonra bir anda hop İskenderun'dayız ve orada Süleyman'ı bekleyen kız on saniye konuşuyor sonra yeniden cepheye dönüyoruz. Bir kere iki kere neyse de filmde bunun gibi çok sahne vardı.
İkinci nokta da müzikler. Müziklerin çok fazla kullanıldığını düşünüyorum. Kötü değiller ama biraz daha azaltılabilirmiş.
Üçüncü nokta da bıktıracak seviyede Ayla merkezli bir film olması. Tamam ana olay Ayla ve Süleyman'ın baba-kız ilişkisi ama Süleyman İstanbul'a gittikten sonra bile eşiyle tek konuştuğu şeyin Ayla olması beni sıktı. Bu adamın başka bir işi yok mu? Ayla dışında diğer karakterlerle ilişkilerine ve Ayla'yı aramak dışında yaptıkları şeylere de az da olsa yer verilmeliydi.
Vee en sonuncusu: Gazeteci kızın İngilizcesi. O neydi öyle? Resmen acı çektim onun sahnelerinde. İlkokulda İngilizce dersinde kitaptan bir metin okuyormuş gibi konuşmuş sahnelerde oyuncu. Bu çok can sıkıcı bir şey ve fark edilmemesi imkansız. Neden müdahale edilmemiş anlamadım.
Bunlar dışında film gayet güzeldi. Zaten gerçek hikayesi yeterince etkileyici. Amerikan filmlerinde gördüğümüz ABD güzellemeleri, "Amerikalılar dünyanı kurtarıyor" temasını hatırlattı film bana ve hoşuma gitti bu. Güzel bir Türkiye propagandası da yapılmış. Süleyman'ın Ankara Okulundan çıkarken Atatürk büstüne verdiği selam da gülümsetti.
Rahmetli dedem Kore Gazisiydi. Bu filmde de Kore Gazisi Emekli Astsubay Süleyman Dilbirliği'nin hayatı anlatılıyor. Dedemin komutanıdır muhtemelen.
Ayla'sına kavuştu, sonra vefat etti. Eşi de peşinden geldi, beraber gömüldüler. 65 yıllık evlilik. Düşünsenize 65 yıl evli kalıyorsunuz. Ne kadar mükemmel bir şey. Hayatında bir başkası yok, sadece bir kişi. Manevi kızı Ayla'ya kavuşuyor, öyle vefat ediyor. Bu da ayrı bir güzellik. Gözleri açık gitmedi.
Bu site, içeriği kişiselleştirmek, deneyiminize uyarlamak ve kayıt olmanız durumunda giriş yapmanızı sağlamak için yasal düzenlemelere uygun çerezler (cookies) kullanır.
Bu siteyi kullanmaya devam ederek, çerez kullanımına izin veriyorsunuz.