Radikal televizyon eleştirmeni Tayfun Atay, atv'nin yeni dizisi Son Yaz-Balkanlar'ı yazdı: "Yıkımları konu etmek zor. 'Son Yaz-Balkanlar' özellikle bu bakımdan, yani 'toplumsal olgunlaşma' yolunda işlevselleşebilecek bir çalışma."
TAYFUN ATAY / RADİKAL
'Yıkım'dan çıkan bir yapım
Bir 'milli' yenilgiyi riskleri göze alarak anlatan 'Son Yaz-Balkanlar', yıkımlarla yüzleşme, dolayısıyla toplumsal olgunlaşma yolunda katkısı olabilecek bir yapım Osmanlı'nın Birinci Dünya Savaşı'nda resmen bittiği söylense de aslında fiilen Balkan Savaşı'nda bitmiştir. Çünkü Balkanlar, Osmanlı'nın kalbiydi. O yüzden Balkan Savaşı neticesinde bu coğrafyadan hem nüfuz hem de 'nüfus' olarak tamamen safdışı edilmek, akabinde 'Cihan Harbi'nde yaşanan feci gelişmeleri de tohumlayan siyasal ve toplumsal travmalar yaratmıştır. Balkanlar'da yaşayan, Türk ve Müslüman kimlikli yüz binlerce insan yerlerinden yurtlarından olup Anadolu'ya göç etmek zorunda kaldı. Ne yazık ki bu insani trajedinin tarih kitaplarının sayfalarında yer almanın ötesinde, zihinlerde ve kalplerde gerektiği ölçüde duyumsandığı söylenemez.
Bu eksiği giderme yolunda belki 'cim karnında bir nokta' da olsa katkıda bulunabilecek iyi niyetli bir yapım, 'Son YazBalkanlar', önceki gün başladı. Dönem dizilerinin avantajları kadar dezavantajları da var. Kurtuluş Savaşı gibi zafer hikâyeleri de, 1960'lar-70'ler gibi sarsıntılı olmakla birlikte 'sağlı-sollu' pek çok insan için 'epik'leşebilen dönemle de seyirci açısından elinizi baştan kuvvetli kılabilir. Ama Balkan Savaşı gibi izlerkitlenin çok aşina olmadığı, üstelik sonunda zafer yerine kayıp ve hüzün bulunan bir dönemi işlemek, riski göze almak demek. 'Son Yaz-Balkanlar', bu riskle başa çıkabilecek çapta göründü bana. Sadece fon malzemesi yapılamayacak kadar 'majör' bir siyasi mesele hak ettiği ölçüde temalaştırılırken, sıkıcı-boğucu hale getirilmeden 'minör' gündelik yaşam hikâyeleriyle de sentezlenmiş. Balkan devletleri, özellikle Bulgaristan'la Osmanlı devleti arasında savaşa giden yolda istihbarî çekişmeler, Makedon komitacıların eylemleri, Osmanlı ordusunun bitikliği, vb. büyük ölçekli hadiseler, bir yoksulun zenginliğin kıskacındaki aşkı etrafında başarıyla ilmekleniyor. Anlatı sıcak (hatta edebi), oyunculuk kıvamında, akış dinamik. Bir tek 'şive'de yer yer aksaklık var, ama kabul etmek gerekir ki bunu dört dörtlük tutturmak da kolay değil. Tüm kadronun Rumeli ağzına kusursuz uyarlanmasını beklemek insafsızlık olur.
Evet, 'yıkım'ları konu etmek zor. Hele ki muhafazakâr-milliyetçiliğin dorukta olduğu şu günlerde. Ama kendi yıkımlarıyla yüzleşemeyen bir toplumun da ergenlikten erginliğe geçmesi mümkün değil. 'Son Yaz-Balkanlar' özellikle bu bakımdan, yani 'toplumsal olgunlaşma' yolunda işlevselleşebilecek bir çalışma.
TAYFUN ATAY / RADİKAL
'Yıkım'dan çıkan bir yapım
Bir 'milli' yenilgiyi riskleri göze alarak anlatan 'Son Yaz-Balkanlar', yıkımlarla yüzleşme, dolayısıyla toplumsal olgunlaşma yolunda katkısı olabilecek bir yapım Osmanlı'nın Birinci Dünya Savaşı'nda resmen bittiği söylense de aslında fiilen Balkan Savaşı'nda bitmiştir. Çünkü Balkanlar, Osmanlı'nın kalbiydi. O yüzden Balkan Savaşı neticesinde bu coğrafyadan hem nüfuz hem de 'nüfus' olarak tamamen safdışı edilmek, akabinde 'Cihan Harbi'nde yaşanan feci gelişmeleri de tohumlayan siyasal ve toplumsal travmalar yaratmıştır. Balkanlar'da yaşayan, Türk ve Müslüman kimlikli yüz binlerce insan yerlerinden yurtlarından olup Anadolu'ya göç etmek zorunda kaldı. Ne yazık ki bu insani trajedinin tarih kitaplarının sayfalarında yer almanın ötesinde, zihinlerde ve kalplerde gerektiği ölçüde duyumsandığı söylenemez.
Bu eksiği giderme yolunda belki 'cim karnında bir nokta' da olsa katkıda bulunabilecek iyi niyetli bir yapım, 'Son YazBalkanlar', önceki gün başladı. Dönem dizilerinin avantajları kadar dezavantajları da var. Kurtuluş Savaşı gibi zafer hikâyeleri de, 1960'lar-70'ler gibi sarsıntılı olmakla birlikte 'sağlı-sollu' pek çok insan için 'epik'leşebilen dönemle de seyirci açısından elinizi baştan kuvvetli kılabilir. Ama Balkan Savaşı gibi izlerkitlenin çok aşina olmadığı, üstelik sonunda zafer yerine kayıp ve hüzün bulunan bir dönemi işlemek, riski göze almak demek. 'Son Yaz-Balkanlar', bu riskle başa çıkabilecek çapta göründü bana. Sadece fon malzemesi yapılamayacak kadar 'majör' bir siyasi mesele hak ettiği ölçüde temalaştırılırken, sıkıcı-boğucu hale getirilmeden 'minör' gündelik yaşam hikâyeleriyle de sentezlenmiş. Balkan devletleri, özellikle Bulgaristan'la Osmanlı devleti arasında savaşa giden yolda istihbarî çekişmeler, Makedon komitacıların eylemleri, Osmanlı ordusunun bitikliği, vb. büyük ölçekli hadiseler, bir yoksulun zenginliğin kıskacındaki aşkı etrafında başarıyla ilmekleniyor. Anlatı sıcak (hatta edebi), oyunculuk kıvamında, akış dinamik. Bir tek 'şive'de yer yer aksaklık var, ama kabul etmek gerekir ki bunu dört dörtlük tutturmak da kolay değil. Tüm kadronun Rumeli ağzına kusursuz uyarlanmasını beklemek insafsızlık olur.
Evet, 'yıkım'ları konu etmek zor. Hele ki muhafazakâr-milliyetçiliğin dorukta olduğu şu günlerde. Ama kendi yıkımlarıyla yüzleşemeyen bir toplumun da ergenlikten erginliğe geçmesi mümkün değil. 'Son Yaz-Balkanlar' özellikle bu bakımdan, yani 'toplumsal olgunlaşma' yolunda işlevselleşebilecek bir çalışma.