Jack: adamızın doktoru, adamızın lideri. Dizi onun gözlerinin açılmasıyla başladı ilk onu gördük. Adını hiç duymamıştım ama içime doğdu Jack olduğu.
Son zamanlardaki Locke'vari "destıni destıni" demesi pek hoşuma gitmiyordu ama sevdiğim bir karakterdi. Mutlu olmasını çok isterdim. Bir gün yolda karşıma çıkıp "We have to go back, Emre" dese de ilk Guam uçağına atlayıp gitsek adaya.
Charlie: Nedense adı Michael diye kaldı bir süre aklımda.
En sevdiğim karakterdi çabuk harcadılar ama adadakiler için feda etti kendini. "Not Pennys boat" unutmadık.
Claire kezbanına çok değer veriyordu ama anca ölünce anladı değerini.ss
Sawyer: İlk zamanlar adadaki her şeyi kendi alıp millete vermemesiyle sürekli aykırı davranışlarıyla genel olarak bir antipati kazansa da ben o zamanlar da seviyordum Sawyer'ı. Taktığı lakaplar çok iyiydi. Helikopterle Widmore'un teknesine giderlerken benzin bitiyor diye atlamasıyla gönlümüzü fethetmişti.
Kate: Freckles.
Resmen adanın iki yakışıklısını parmağında oynattı kadın.
Biriyle çıkarken diğeri de yedekte duruyordu. Annelik çok yakışmıştı. İyi bakıyordu Aaron'a.
Desmond: Bırada deyişine kurban
Aksanı çok yakışırdı kendisine. Charlie'den sonra en sevdiğim ikinci karakter. Adanın en delikanlısı. 4. sezonun efsane Constante bölümündeki
penny'yle telefon konuşması'nı izlerken duygulanmayan yoktur herhalde.
Kendim yıllar sonra sevgilimle konuşmuş kadar sevindim. "See you in another life brotha" televizyon tarihinin en iyi iki repliğinden biri bence.
John Locke: dınt til mi vıt iy kint dı.ss kadar başına taş düşsün.
Boone'un ölümüne sebep oldu. Adada en sevmediğim karakterlerden. Safi zarar adam. :S Neyse sakinim
Michael (ve Walt): Locke'dan başladık sevmediğim karakterle devam edeyim. Adanın en irrite olduğum yaratığı. Dışarda görsem kürekle ağzına vurasım gelir. [HASHTAG]#RIPAnaLucia[/HASHTAG] ve [HASHTAG]#RIPLibby[/HASHTAG] ikisinin de katili. Walt diye diye hem kendini hem de adadakileri yaktı.
Hurley: Bir ara dude deyişine sinir oluyordum ama alıştım zamanla. Adadaki yemek işlerini ayarladı. Son bölümden anlayacağımız üzere bir süre Jacob'lığı da başarıyla yürütmüş.
Sayid Jarrah: Ne için dediğini tam hatırlamıyorum ama "absolutely not" repliğiyle kaldı aklımda.
Adanın mümini
Jin ve Sun'la The Others'ın köyüne giderken namazı bozmayayaydı iyiydi.
Domuz eti yiyip yemediğini çok merak ediyorum.
Her mahalleye bir Sayid lazım her türlü kırık elektronik eşyayı tamir eder, güvenliği sağlar. Shannon'da da Nadia'da da yüzü gülmedi. İki sevdiği kadının da ölümünü gördü garibim.
Benjamin Linus: Pörtlek gözlü abimiz.
Henry olduğunu iddia ettiği zamanlar büyük gizem yaratmıştı. Hiçbir zaman güvenemedim kendisine ama son zamanlarda fena değildi. Adayı gerçekten seviyordu.
Ana Lucia: İlk başlardaki tavırlarıyla acaip sinir olmuştum ama sonradan tam sevmeye başlamıştım ki Michael tarafından vuruldu. :/
Libby: Hurley ile yakışıyorlardı birbirlerine. Bir örtü yüzüne öldü kadıncağız. Örtüyü almış olsaydı ambara inmezdi ve Michael tarafından öldürülmezdi.
Mr. Eko: Kilisesini tamamlayamadan öbür tarafa gitti. Kardeşiyle sahneleri çok iyiydi, flashbackleri de. Severdim Eko'yu ama öldü oda.
Rousseau: Nam-ı diğer "franch woman". Herhalde dizinin ilk en büyük şaşırtıcı noktasıydı. Yardım çağrısını ilk duyduklarıdaki yüz ifadeleri hala aklımda. Pek etliye sütlüye karışmazdı ama onu da erken gönderdik.Oynayan kadının oyunculuğu çok iyiydi. Hem ilk Rousseau'nun hem de flashbackte genç olanının.
Sevdiği adamı öldürmeseydi iyiydi ama neyse
Bernard ve Rose: Adanın ihtiyar kurulu.
En son ikisi güzel güzel yaşıyorlardı keşke öyle devam etselerdi..
Daniel: Zamanda yolculukları çok ilgi çekiciydi. Kilit rol oynadı. Final sezonunda yeniden görmek güzel oldu. Piyano çalmak istiyordu paralel evrende öyle bir hayat sürmüş sevindim.
Aaron: Küçücük çocuğa ne yorum yapacaksın diyebilirsiniz ama söylemeden edemeyeceğim. Tüm dizilerdeki çocuk oyuncular çok sevimli ama Aaron'ı pek sevemedim ben.ss Mesela bir dünyalar tatlısı Harrison öyle mi
Claire: Charlie kısmında söylemiştim, reyizin kıymetini bilemedi. En son o da fransız kadına döndü