Psikolojik olarak yaşanan birtakım olaylar vardı ki ve şu an bile geçerli olan, o olayların kolay kolay etkisinden çıkılmaz. Hele çocuksanız ya da çocukluğunuzdan kaldıysa bu olay ve olaylar, geleceği de etkiliyor. Bir ebeveyn olunacaksa eğer, çocuğun psikolojisi düşünülmeli, ona göre hareket edilmelidir. İşte bu film de bariz bir biçimde bu konulara net tespitlerle parmak basıyor. Dizi kıvamında gidiyor tam da, sanki uzun zamandır yayınlanıyormuş da, izliyormuşsun hissi veriyor ya da en azından bana verdiği his buydu.
Derinden derine giriyor film, öyle ağır ağır gittiği de sanılmasın sadece. Yavaş yavaş yükseliyor, finalde de düşüyor tempo. Grace'in babasıyla yaşadığı durum zihnine geliyor ve o durum yüzünden ne evlenebiliyor, ne de çocuk doğurabiliyor. Ona bu cesareti verecek olan kişi ise, Jayden oluyor. Belki de kendisine benzeyen bu kız olmasa, o kızın babasına karşı koyma isteği olmasaydı, psikolojik olarak net bir şekilde çökerdi. Mason karakteri de çok yumuşak başlı, her şeyi ağırdan alan, tam da baba olacak tipte bir adam. Grace belki başta korktu yaşadığı olay sonrası ama Mason gibi karakterden harika bir baba olur. Jayden haricinde Marcus'un rap performansları iyiydi ama hikayesi hüzünlüydü, psikolojik olarak çöküp ayrılmak istememesi ve bu yüzden de kendisine zarar vermesi hüzünlüydü.
İlginçtir ki:
Jayden'in evine paspasın altındaki anahtarla girilmesi ilginçti. Türk tipi anahtar saklama tekniği aslında ama bu şekilde, özellikle de Grace'in sonlara Jayden'in evine girmesi ilginçti. Yine de kurtardı iyi bir şekilde Jayden'i babasının elinden.
Keşke:
Biraz daha detaylı işlenseydi ama böyle olması daha iyiydi. Karakterlerin aileleriyle olan sahneleri gösterilseydi, muhtemelen pek iyi durmazdı, çok büyük moral bozardı. Bu haliyle daha iyi.
Şu sahne:
Bölümde geçen Grace ile Mason'un ünlü resim çizme sahnesi vardı. Bu sahneyi görünce birden tanıdım, o kadar görmüştüm ve hoşuma da gitmişti ki, bir dönem izlemeyi de düşünmüştüm.
Stephanie Beatriz'i görünce şöyle bir gülesim geldi. Brooklyn Nine Nine'ın Rosa'sı, gülmemesiyle ön plana çıkan oyuncu, arada gülümsemeleriyle her ne kadar fazla rolü olmasa da gülümsetti. Somurtkan hallerine alışmışım, bir an garip geldi. Rami Malek bu filmde oynadığı sıralar kariyerinin başlarındaydı, Mr. Robot daha başlamamış ve ününe ün katacak olan Bohemian Rhapsody'de başrol olmamıştı. Karakteri de bu filmde biraz silikti, o yüzden fazla ön plana çıkamadı. Esas ön plana çıkan performansıyla Brie Larson oldu, gayet de başarılıydı. John Gallagher Jr. da iyiydi. Yaşıtım olan ve aynı ayda doğduğum Kaitlyn Dever da karakterinin psikolojisini iyi yansıttığını söyleyebilirim. Marcus'u canlandıran LaKeith Stanfield da iyiydi. Gözlüklü görüntüsüyle This is Us'ta rol alan Sterling K. Brown'a benzettim.
Sonuç olarak az ve öz, psikolojik olarak anlatılması gerekeni anlatabilen bir film vardı.
8/10