Cevabı bazen bir tebessümde, bazen bir sessizlikte gizli. Herkes birilerine göre değerlidir belki, ama kendimize göre ne kadar değerliyiz?
Dünya dönmeye devam eder biz olmasak da... Ama belki bir arkadaşımızın kahkahasında, bir annenin duasında, bir çocuğun gözlerinde yerimiz değişilmezdir. Önem, bazen sadece birinin gününü kurtarmaktır.
Albert Camus şöyle diyor: “Hayatın anlamı, yaşarken verdiğin anlamdır.”
Yani bizim önemimiz, başkaları bize ne kadar ihtiyaç duyuyor diye ölçülmez; biz kendi hayatımıza ne kadar anlam katıyoruz, mesele bu.
Bazen sabah uyanıp gün içinde yapacaklarımızı düşündüğümüzde bile içimizde bir boşluk hissederiz. “Ben neye yarıyorum ki?” deriz. Oysa bazen sadece var olmak bile yeterlidir. Hissedilmek, hatırlanmak, birilerinin aklında iz bırakmak... Bunlar bizi önemli kılar.
Nietzsche der ki: “İnsan, aşılması gereken bir varlıktır.”
Yani belki de önemli olmak; bir başkasını değil, kendimizi geçmekle ilgilidir. Bugünkü “ben”, dünkü “ben”den bir adım ilerideyse, işte orada önem başlar.
Ben mesela bazen bir mesajla, bazen bir hatırlatmayla, bazen de sessizce dinleyerek birilerine iyi geldiğimi hissediyorum. Belki bu bile yeterlidir “önemli” sayılmak için.
Peki siz ne zaman kendinizi önemli hissediyorsunuz?
Ya da hiç hissettiniz mi böyle?
Belki de önemli olmanın asıl yolu, bir yerlerde bir iz bırakmak... Küçük de olsa...