- Katılım
- 14 Temmuz 2014
- Mesajlar
- 24,283
- Reaksiyon puanı
- 39,933
- Puanı
- 1,061
- Yaş
- 27
- Konum
- Gökteki Yıldızlar ✨✨
- Web Sitesi
- www.ataturkungencligehitabesi.com
Aklıma geldikçe tüylerimi kaktüsleştiren olay. Dünya hayatında hep diyoruz şu devlet sömürgeci, yok amerika emperyalist, yok bilmem ne... Biz asıl sömürgeyi mezarda göreceğiz yahu.
Düşünsenize aynadaki insana neler olacak? Şuan boy aynasına bir bakın. Ne garip bir canlı var değil mi? Bu canlı bir gün kuru ve soğuk toprağa girecek. İşte iş oradan sonra başlıyor, uyanış.
Toprağa karışmak! Şuan birisi bana yarın bir gün toprağa karışacak, arının konacağı çiçeğe öz olacaksın dese, hadi oradan! Derim. Gerçek olacağını bilmemize rağmen hiç inandırıcı gelmez, hiç gerçekleşecekmiş gibi gelmez. Hiçbirimiz aslında öleceğimize inanmayız ancak hepimiz biliriz. İyi bir şey mi bu yoksa kötü mü bilmiyorum.
Mezara girdik, her geçen gün koloni orduları kurulacak. Amerika'daki 12 koloniden bahsetmiyorum, vücudumuzu işgal edecek ve sömürecek olan emperyalist küçük canlılar ordusundan bahsediyorum.
Ne garip şey değil mi? Şuan önümüzde küçük bir böcek görsek sarı böcek gibi, iğrenir ve onu uzaklaştırırız öldürerek veya atarak. İşte insanoğlu, iğrendiği şeylerin gazabına uğrayacak! Bütün canlılar için geçerli olan kanun, doğaya hükmeden akıllı insanoğluna da geçerli olacak.
Başımız, gözümüz, dilimiz, kulaklar, kollar, burun, ayak, gövde, karın, iç organlar, mide... Tırnak ve saçların sömürgeleşmesi biraz daha geç olacak. Ötekileri günden güne birilerinin midesine gidecek. Toprağa karışacak. Toprak rüzgar yoluyla sürüklenebilir ya da iç sürtünme ile? Belki uzun yıllar sürecek ama gün gelecek bir bakmışız bizim vücut olmuş başkasının evine kiremit, araç gereç . Bazı bölümlerimiz de bitkilere karışacak, belki ağacın özünü oluşturacak? Şuan dışarıda çıkıp baktığımız bitkilerin, ağaçların veya toprağın özünde kim bilir nice insanların molekülü var? Onların da bizim gibi dert, tasa, Dünya meseleri yok muydu? Onlar şimdi bir hiç, biz olacağız bir hiç.
Mezardan sonrası için korktuğum asıl mesele, bu dapdar alanda böcekler tarafından mideye indirilirken, ya olan biteni hissedersem, hissedersek? Sonuçta ölümden sonra yaşamın olmadığı ile ilgili de bir kanıt yok. Ve dini anlamda "kabir azabı" diye bir kavram mevcut, işte bu kavrama göre mezara girdiğim andan beri her şeyi hissetmek ve görmek niye imkansız olsun? Düşünsenize binlerce yıl boyunca sıkılıyorsunuz. Orada vakit de geçmez ki! Neyseki parçalara ayrılıp doğaya karışma ihtimali de olduğu için, bir ihtimal belki doğada onun bunun özüne karışarak bekleriz kıyameti.
Hepsi bir ihtimal tabi, kim bilir bu varsayımların hiçbiri olmaz, öldükten sonra bambaşka bir şeyle karşılaşırız. Bunları düşünmenin anlamı yok, sırası değil, ne gerek var şimdi, ruh hastası mısın denilebilir. Bu da toplumsal korku ve bu korkuyu bilinçaltına itmeden kaynaklanır.
Yarın bir gün istinasız hepimizin başına gelecek bu doğal ve kaçınılmaz olayı niye konuşmayalım, bir devlet sırrıymış gibi saklayalım ki? Ortada bu bilinmezlikten doğan bir korku olsa bile bu ancak konuşarak ve olay hakkında düşünerek azalır. Aksi durumda büyür büyür ve dayanılmaz bir hâl alır.
Denilebilir ki ne mutlu ölene!
Düşünsenize aynadaki insana neler olacak? Şuan boy aynasına bir bakın. Ne garip bir canlı var değil mi? Bu canlı bir gün kuru ve soğuk toprağa girecek. İşte iş oradan sonra başlıyor, uyanış.
Toprağa karışmak! Şuan birisi bana yarın bir gün toprağa karışacak, arının konacağı çiçeğe öz olacaksın dese, hadi oradan! Derim. Gerçek olacağını bilmemize rağmen hiç inandırıcı gelmez, hiç gerçekleşecekmiş gibi gelmez. Hiçbirimiz aslında öleceğimize inanmayız ancak hepimiz biliriz. İyi bir şey mi bu yoksa kötü mü bilmiyorum.
Mezara girdik, her geçen gün koloni orduları kurulacak. Amerika'daki 12 koloniden bahsetmiyorum, vücudumuzu işgal edecek ve sömürecek olan emperyalist küçük canlılar ordusundan bahsediyorum.
Ne garip şey değil mi? Şuan önümüzde küçük bir böcek görsek sarı böcek gibi, iğrenir ve onu uzaklaştırırız öldürerek veya atarak. İşte insanoğlu, iğrendiği şeylerin gazabına uğrayacak! Bütün canlılar için geçerli olan kanun, doğaya hükmeden akıllı insanoğluna da geçerli olacak.
Başımız, gözümüz, dilimiz, kulaklar, kollar, burun, ayak, gövde, karın, iç organlar, mide... Tırnak ve saçların sömürgeleşmesi biraz daha geç olacak. Ötekileri günden güne birilerinin midesine gidecek. Toprağa karışacak. Toprak rüzgar yoluyla sürüklenebilir ya da iç sürtünme ile? Belki uzun yıllar sürecek ama gün gelecek bir bakmışız bizim vücut olmuş başkasının evine kiremit, araç gereç . Bazı bölümlerimiz de bitkilere karışacak, belki ağacın özünü oluşturacak? Şuan dışarıda çıkıp baktığımız bitkilerin, ağaçların veya toprağın özünde kim bilir nice insanların molekülü var? Onların da bizim gibi dert, tasa, Dünya meseleri yok muydu? Onlar şimdi bir hiç, biz olacağız bir hiç.
Mezardan sonrası için korktuğum asıl mesele, bu dapdar alanda böcekler tarafından mideye indirilirken, ya olan biteni hissedersem, hissedersek? Sonuçta ölümden sonra yaşamın olmadığı ile ilgili de bir kanıt yok. Ve dini anlamda "kabir azabı" diye bir kavram mevcut, işte bu kavrama göre mezara girdiğim andan beri her şeyi hissetmek ve görmek niye imkansız olsun? Düşünsenize binlerce yıl boyunca sıkılıyorsunuz. Orada vakit de geçmez ki! Neyseki parçalara ayrılıp doğaya karışma ihtimali de olduğu için, bir ihtimal belki doğada onun bunun özüne karışarak bekleriz kıyameti.
Hepsi bir ihtimal tabi, kim bilir bu varsayımların hiçbiri olmaz, öldükten sonra bambaşka bir şeyle karşılaşırız. Bunları düşünmenin anlamı yok, sırası değil, ne gerek var şimdi, ruh hastası mısın denilebilir. Bu da toplumsal korku ve bu korkuyu bilinçaltına itmeden kaynaklanır.
Yarın bir gün istinasız hepimizin başına gelecek bu doğal ve kaçınılmaz olayı niye konuşmayalım, bir devlet sırrıymış gibi saklayalım ki? Ortada bu bilinmezlikten doğan bir korku olsa bile bu ancak konuşarak ve olay hakkında düşünerek azalır. Aksi durumda büyür büyür ve dayanılmaz bir hâl alır.
Denilebilir ki ne mutlu ölene!