Metal Müzik Tarihi

Neferet

Konu Sahibi
Emekli
Katılım
13 Ocak 2008
Mesajlar
6,243
Reaksiyon puanı
17
Puanı
259
Konum
---
Heavy Metal ortaya çıkışından, günümüze kadar her dönemde, birçok kişi ve kuruluş tarafından yanlış bilinmiş, yanlış bilgilendirilmiş ve yanlış anlaşılmış bir müzik türü olmuştur. Ne yazıkki bunun sebebi, dinleyenlerin büyük bir kısmının ve medyanın konuyu yanlış ele alıp genele yanlış iletmesidir. Heavy Metal'e saldırma ihtiyacı hisseden bazı insanlara karşı, bilinçsiz ve duygusal bir savunma yerine, geçmiştede ele alınmış bu konuyu, hem bir cevap niteliğinde, hem de Heavy Metal'in geçmişini merak edenlere bir kaynak niteliğinde bu yazıyı derlemeye karar verdim. Bu hafta başlayacak olan diziyi sonuna kadar takip etmenizide ısrarla tavsiye ederim.
Heavy Metal ne zaman başladı ? Buna "Herşey Black Sabbath' la başladı" diye kısa bir cevap verebiliriz. Ama bunun öncesinde ilk kıvılcım nerden geldi kimin tarafından geldi bir göz atmak gerekiyor. Evet, ilk kıvılcım "The Kinks"in ,"You really got me" ve "Who"nun "My generation"ıydı. İlk Heavy Metal yıldızı ise 1965 yılında "The Spiders" grubuyla çıkan 34 yıllık efsane Alice Cooper'dı. Yinede Heavy Metal gerçek çıkışını 1967'ye kadar gerçekleştiremedi ve Alice Cooper 'ın 1971'deki "Love ıt to death" albümüne kadar popüler zihniyetin dışında kaldı.
1966'larda rock dünyası hala "Yaz Aşkı"(Çiçek Çocukları)'ının gölgesindeydi. Ama beklenen devrim "Steppenwolf"un "Heavy Metal Thunder" parçasında söylediği gibi dünyayı sallamaya başladı. Cream,Jimi Hendrix Experience, Led Zeppelin, Vanilla Fudge, Iron Butterfly, Grand Funk Railroad, Free, Uriah Heep, Mountain, Humple Pie, Bloodbock, Black Widow, Cactus ve Black Sabbath, 1966 ve 1970 yılları arasında birer birer ortaya çıktılar. Köklerini Rock'N'Roll, ve Blues'dan alan bu sert müzik "Yaz Aşkı" rehavetinden sıkılan gençlik üzerinde giderek etkisini arttırmaya başladı.
Cream ve Jimi Hendrix Experience, Heavy Metal'e ticari profili getiren ilk gruplardandır. Efsanevi Eric Clapton ilk üç kişiden oluşan grubunu kurarak ,"Sunshine of your love" ve "White room" parçalarıyla piyasaya giriş yaptı. Dört albüm ve iki yıldan sonra "Cream","Rush" ve "Van Halen"la birlikte ağırlıklarını rock dünyasında hissettirmeye başladı. Efsanevi Jimi Hendrix kendisine özgü gitar sound'uyla süslediği iki albümü "Are You Experienced?" ve "Electric layland", Janis Joplin ve Doors'u ilah gibi gören binlerce dinleyiciyi balyoz gibi dagıttı.
Bu arada yeni gruplar Foghat, Bad Company, Budgie, UFO ve Status Que sound'larını sertleştirirken, 1973 yılında Heavy Metal'in kralları Led Zeppelin, Deep Purple ve Black Sabbath, diğer grupları gölgede bıraktı. Teknik güçleri, şarkılardaki üstün kompozisyonları daha önce görülmemiş hırs ve tutkuları ayrıca o zamanların en sert müziğini yapmaları, bunun doğal sebebiydi. İşte bu sıralarda Heavy Metal'in satanik imajıda harkulade sahne show'larıyla ön plana çıktı.
Satanik imaj, iki İngiliz grubunun öncülüğünde ortaya çıktı; Black Sabbath ve Led Zeppelin. Jimmy Page, gerçekten güçlü bir satanik kişiliğe sahipken, Black Sabbath'ın lirikleri, şarkıların temaları doğrudan ökült ve mistik öğelerini içermekteydi.Ama siyah pelerini, taşıdıgı mum ve şamdanıyla Ozzy Osbourne hayranlarına korku saçıyor ve yol gösteriyordu.
Sahne show'larında ise Led Zeppelin'in iki saatlik "Rock tıll your drop" ve Alice Cooper'ın Boa Yılanı taşıyan kadın show'u daha sonra bir çok grup tarafından taklit edilmişti.
Heavy Metal'in bu ilk yılları, bir çoklarınca öncü olmasından dolayı, en iyi zamanları olarak tanımlanır ve şüphesiz Heavy Metal tarihinin en içten zamanları olarak bilinir ve kabul edilir. İşte Led Zeppelin belkide en popüler grupların başında gelmektedir; klasik parçaları "Black Dog" ve Arap müziği havasında, Arap teması üzerine kurulu "Kashmir"in yanı sıra Reggea ve Folk müziğinden oldukça dahiyane sentezleriyle müzik dünyasına adını altın harflerle yazdırmıştır. Efsanevi parçaları "Stairway to heaven" bugün hala birçoklarının raflarında ön sıralardadır.
Ancak Heavy Metal'in gerçek ruhu 1970'lerde Black Sabbath'ın sahne almasıyla ortaya çıkar. Tonny Iommi'nin karanlık ve lanetlenmiş müzikal liderliğinde Ozzy Osbourne, Bill Ward ve Geezer Butler'in klasik parçaları "N.I.B.","Paranoid","Children of the grave", tema olarak başta Metallica ve Corrosion Of Conformity olmak üzere bir çok grupta görülmektedir. Bu arada vokalist Rod Evans ve basist Nick Simper aralarına bir başka ilah olan Ritchie Blackmore, Jon Lord ve Ian Gillan'ı alarak uzun yıllarca bir çok dinleyiciyi fethedecek Progresiv Rock adını verdikleri, rock'ın temel taşlarından Deep Purple'ı kurdular.
1970'lerin ortalarında altı yeni grup sahne ışıklarının altında yürüdüler; Judas Prıest, Thin Lizzy, Queen, Aerosmith, Kiss ve Blue Öyster Cult. Judas Priest'in iki gitaristle çalışması yaygınlaşırken, Aerosmith'in Blues, Sex ve Uyuşturucuyu metalin içine sokması dikkat çekti. Thin Lizzy'nin stil ve estetiği, Queen'in deneysel cesareti ve inanılmaz melodileri ve Kiss'in, Alice Cooper'ın başlattığı devrimsel, sanatsal sahne show'ları Heavy Metal'in içine girdi. Blue Öyster Cult ise 1980'lerde kaybolmadan önce 1960'larla 1970'lerin bir uyum içerisinde kaynaşmasını sağlamıştır.
İşte Heavy Metal'in dalları yerlerini sağlamlaştırırken, bazı gruplarda, ileride oldukça popüler olacak sert Progresive Rock'ın temellerini atıyordu. Pink Floyd, Genesis Heavy Metal camiasında yer bulurken Jethro Tull, King Crimson, Yes gibi gruplarda nispeten yumuşak tarzlarıyla "Aqualung","Heartof the sunrise" ve "21st century schizoid man" gibi klasik parçaları ortaya çıkarttılar. Ama yine de hiç biri karmaşık yapılı şarkıları, çift sesli melodileri, yüksek teknik ve virtiözik stilleriyle Progresive Metal'i Rush kadar iyi sunamadılar. İlk albümleri "Fly by nıght" albümünde müzik ve şarkı sözlerindeki eski hırslarını Progresive tarzda bırakmışlardı. Bu değişim daha çok "A farewell to kings" ve "Hemispheres" albümlerinde çok net anlaşılmaktadır. Diğer bir çok Progresive gruplar Emerson Lake And Palmer, Focus,Asia ve Marillion Heavy Metal'le flört etmesine rağmen zaman içerisinde kayboldular.
1970'lerin sonlarında talihsiz bir şekilde durgunlaşma oldu. Kiss ticari kaygılardan eski etkileyiciliğini kaybederken Aerosmith, Thin Lizzy ve Black Sabbath, uyuşturucu yüzünden kendi mezarlarını kazıyorlardı. Deep Purple kişisel sebeplerden sönerken, Led Zeppelin davulcuları John Bonham'ın ölmesiyle dağıldılar. Bu dağılma diğer grup elemanlarının aldığı kararla oldu. Led Zeppelin, John'suz olmaz diyerek bir daha toplanmamak üzere dağıldılar. Fakat sadece Judas Priest ve Queen insanları peşinden sürüklemeyi hala başarıyorlardı. Sadece eski gruplar ölmüyordu, yeni çıkan gruplarda o eski şanlı günleri bıçaklıyorlardı. Sadece bir kaç grup Heavy Metal ateşini sürdürmeye çalışıyordu. Bon Scott'un cehennemi çığlıkları, gitarist Angus Young'ın sitiliyle AC/DC ve Rush bu grupların başında gelmekteydi. Amboy Dukes'ün eski elemanı Ted Nugent , Cat Scratch Fever ve Double Live Gonzo gibi yan projeler, yetmişlerin sonlarındaki nadir Heavy gruplarıydı. Ronnie James Dio'nun kişisel nedenlerden dolayı ayrılışıyla , Blackmore's Rainbow' da 1980'lerin başında yıkılan enson Heavy Metal deviydi.
Ondan sonra metalin, kardeş müziği Punk, rock dünyasını zamansız bir ölümden kurtarmak için sahneye çıktı. Ancak kendi enstrümanlarını çalabilen , Faşizme, kendi hükümetlerini ve temelde günlük hayatı protesto edebilen bir kaç grup, kaba sahne soytarılıklarıyla, üç akorluk parçalarıyla ve öfkeleriyle dikkatleri üzerlerine çektiler. Punk fırtınasının ilk temsilcileri Iggy And The Stooges, MC5 ve New York Dols sayılabilir. 1960'lar ve 1970'li yılların, başlarında , Sex Pistols, Ramones, The Clash, The Dead Boys, U.K.Subs, The Misfits, Crass, The Exploited, The Gloomy, Amebix Banshees ve The Plasmatics gibi nispeten az tanınmış gruplar Punk fırtınasını dünyada estirdiler.
Punk'ların , Punk-Heavy Metal olayına en büyük katkısı, toplumdaki yanlış olaylara protestolarıydı ( Chıldren of the grave ve War Pigs şarkılarında Black Sabbath'ın işlediği konuların yansımasıydı belkide).
Punk'ın en önemli üç grubu Iggy And The Stooges, Ramones ve Sex Pistols'du. Bunlardan ilki Iggy Pop'un grubuydu. Şaşırtıcı sahne show'ları, çok enerjik on-onbeş dakikalık parçaları ve vahşi hareketleriyle dikkati çektiler. İkincisi Ramones'di. Ramones zamanına göre son derece korkusuz, şarkılarıyla, yakın dönemdeki , Red Hot Chili Peppers gibi grupların kurulmasına öncülük etti. Ve son olarak belkide tüm zamanların Punk-Rock grubu Sex Pistols; Grubun başlangıcı oldukça ilginçti, Malcom McClaren'in Rock'N'Roll'dan önceki herşeye karşı olan projesiyle başladı herşey.
Daha sonra bu proje kapsamında iyi bir Punk-Rock grubu kurmayı başardılar. Temel konuları politik protestolar ve alaycı yaklaşımlardı (God Save The Queen, politik protestolara,Sub-Mission ise alaycı konulara örnek gösterilebilir). Ne yazık ki grup Amerika turnesi esnasında kendi kendini yok etti. Basist Sid Vicious, kız arkadaşı Nancy Spunge'yi öldürdü ve peşi sıra aşırı uyuşturucu aldıktan sonra da intehar etti.Bu olay Vicious'u Punk'ın en rezil şehiti yaptı ve böylece Punk-Rock'ın sonu gelmeye başladı. Fakat Punk-Rock'ın bir kısmı 1990'lara kadar underground olarak devam etti.
Gençliğin gözünde Punk ölürken, başka bir agresif grup güçlü bir etkiyle ortaya çıktı; Motorhead. Motorhead, bugünlerde Thrash/Speed/Power Metal diye bildiğimiz ve ileride Death Metal'e kaynak olacak, her şeyin başlanğıcı olacaktı. Grubun ilk albümü "On Parole"(1976)'da serbest kalmamış gücün ufak bir belirtisiydi sadece. Daha sonra 1970'lerin sonunda ve 1980'lerin başında çıkan "Overkill","Bomber","Ace Of Spades" ve "No Sleep 'Tıl Hammersmıth" gibi albümler,"Pedal-to-the-metal" parçalar içeriyordu (Pedal-to-the-metal: Ağırlıklı olarak gitar pedallarının kullanıldığı parçalar). Motorhead, sadece metal izleyicilerinin ilgisini çekmekle kalmadı, aynı zamanda çok sayıda ateşli Punk hayranının ilgisini çekti. Böylece de Metal'le Punk arasında sonunda Hardcore'un oluşumuna neden olacak bir birlikteliğin başlangıcına işaret etti.
Punk, Rock'N'Roll'un temellerini sarsarken, Heavy Metal, Judas Priest, Queen, Scorpıons, Accept gibi gruplarla geri geldi. Bu akım daha sonraları N.W.O.B.H.M.(New Wave Of Brıtısh Heavy Metal)olarak adlandırıldı. Heavy Metal'deki bu önemli İngiliz istilası kendini Diamond Head, Def Leppard,Iron Maiden, Saxon,Samson, Tygers Of Pan Tang, Venom, Raven ve Sweet Savage gibi gruplarla ilan etti. Bunların arasından Iron Maiden ve Def Leppard çok kalıcı oldular, Judas Priest deri giysileri, metal aksesuarlarıyla, yıllar boyu popüler kaldı. Eski deneyimiyli gruplardan Scorpions "Vırgın Kıller","Lovedrıve","Blackout" gibi albümleriyle hem balladlarda,hem de sert parçalarda kendini kanıtladı . Accept, kendisine has katı müziğini."Breaker","Restless And Wild" gibi albümlerle gösterdi.Ve Queen, Thrash ve Melodik vokal harmonileriyle "Stone Cold Crazy" ve ünlü Rock-Opera karışımı "Bohemia Rhapsody"yle sınırlarını aştı.
Bu arada Iron Maiden, Heavy Metal'in mistik imajını geri getirdi, o zamana göre en sert riflerini içeren "Killers","Pıece Of Mind" ve "Powerslave" gibi albümleri yaptılar. Iron Maiden Hard Rock sahnesini yöneten, en sert grup olarak yıllar boyu kaldı, ta ki Metallica gelene kadar. Iron Maiden ,uyumlu ve görkemli gitar rifleri ve gök gürültüsü gibi Bas'lar kullanırken (Bu kombinasyon klasik Heavy Metal olarak adlandırılır). Venom "Welcome to hell" ve "Black Metal" gibi klasikleşen albümleriyle gerçek anlamda Thrash Metal'i başlattı. Böylece aynı zamanda Death Metal'in de ilk sinyallerinide verdi. Venom, zamanının en ateşli grubu oldu. Motorhead ,Judas Prıest, Stained Class ve Riot gibi gruplarla birlikte Venom'da yeni gelenlere ilham kaynagı oldu.Metallica, Slayer ve Mantas (sonradan Death ismini aldı) gibi gruplar bu ilhamla kendilerine özgü hızlı ve agresif müziklerini oluşturdular.
İngiltere'den kaynaklanan bu akımlara Amerika, 1980'lerin Pop/Glam Metal patlamasıyla cevap verdi. Van Halen, 1978'de kuruldu ve 1980'lerde dünya çapında bir grup oldu. Eddie Van Halen'in gitar sihirbazlığıyla David Lee Roth'un vahşi show'larıyla bütün dünyayı etkiledi. Protatip bir grup olarak kurulan Journey 1972'deki kuruluşundan itibaren milyonlarca sattı ve kendilerine özgü klavye kaynaklı Metal'i gündeme getirdi. Daha sonra , Angel, Foreigner ve Mountrose gibi gruplar Amerika'dan çıkıp bütün dünyaya mal oldular. Fakat Amerika'nın asıl çıkışı 1980'lerin başında Mötley Crüe ve Ratt'la oldu. Bu iki Los Angeles'li grubun Sweet ve T-Rex gibi kıdemli gruplardan etkilenimle oluşturdukları parçalarıyla büyük ün sağladılar. Her iki grupta aynı zamanda Alice Cooper, David Bowie, New York Dols, Kiss ve Gary Glitter gibi grupların glam imajından etkilendiler. Bu iki grup Glam Metal grupları arasında, deri giysileriyle , sahne makyajlarıyla, baş bantlarıyla ve kullandıkları metal aksesuarlarıyla en uç noktaya vardılar. Mötley Crüe, 1980'lerin belki de en önemli Glam/Pop-Metal grubu oldu.Ve 1983'te "Shot at the devil" albümüyle Los Angeles'taki metal patlamasını başlattı ve aynı zamanda Heavy Metal'i ticari hale getirdi. Aynı zamanda Ratt ve ondan eski Twisted Sister ve Quıet Riot "Round and round","We're not gonna take ıt","Cum on feel the noıze" gibi dünyaca ünlü çalışmalar çıkardılar.
Bon Jovi, her albümde milyonlarca satarak ve hit üzerine hit balladlar çıkararak, Def Leppard'dan sonra en başarılı ikinci metal grubu oldu. "Slippery When Wet" ve "New Jersey" albümleri Def Leppard'ın "Pyromania"ve "Hysteria" sından sonra tüm dünyada kasırga gibi estiler.Bu iki grup metalin, sertliğiyle popun yaygınlığını ve erişebilirliğini mükemmel bir biçimde dengelediler, o günlerin MTV'den etkilenen gençliğine mükemmel bir karışım sundular.
Bu arada Mötley Crüe ve Ratt kendilerine özğü müziklerini her albümde yenileyerek Glam/Pop Metal'in karanlık yüzünde uzun süreli bir başarı sağladılar. Bu gruplar çok daha fazlasını vererek Kix, Faster Pussycat ve L.A Guns gibi grupların başarısını gölğelediler. Bu gruplar güçlü materyallerine rağmen hakkettikleri yere gelemezken Kiss "Heavens on fire" gibi parçalarla Glam/Pop Metal dünyasının kurallarına uymayı başardı. Daha sonra Glam/Pop Metal patlaması daha sert, yada daha klasik gruplarıda Thunder, GUN, Jackyl gibi grupları yuttu, Cult ve Jackyl ayakta kalmayı başardılar.
Sonunda Glam/pop Metal çok fazla kolay bulunur oldu ve gösterişsiz hale geldiki yeniden canlandırılması gerekti.Whitesnake gibi genel olarak başarılı Hard Rock-Glam Metal grupları bile tüm tecrübelerine rağmen zor durumda kaldılar. Sadece , en güçlü ve en iyi gruplar kalabilecekti, Bon Jovi, Def Leppard ve Mötley Crüe gibi. Glam/Pop Metal dünyası, yeni bir tür gruba ihtiyaç duyuyordu. Diğerleri kadar cilalı ve ulaşılabilir olmayan,ucuz ve pis sokaklardan gelen, bir gruba ihtiyaç duyuyordu.
Guns'N'Roses, Glam / Pop Metal dünyasının tam istediği standartlardaydı. "Appetite for destruction" Slash'in Blues vari gitarıyla Axl Rose 'un vokaliyle, kurulmut kaba ve agresif bir albümdü.
Guns'N'Roses "Welcome to jungle","Nıght train","My Michelle", "Swett chıld O'mine" gibi parçalarla birden bire ilgi çekti. Guns'N'Roses, Glam/Pop Metal'i ticari olarak tüketilmekten kurtardı ve Mötley Crüe'yla birlikte uzun süre Glam/Pop Metal dünyasına hükmetti. Bu arada Bon Jovi ve Def Leppard uzun süren aralar verdiler.
Guns'N'Roses'ın gelişi yeni kolay bulunur grupların gelmesini engellemedi. Poison ve Warrant bunlardan en iyi iki gruptur. Komple yeni birşey ortaya koymadıkları halde şarkıları orjinalve hatırda kalıcıydı. White Lion'da başka bir önemli Glam/Pop Metal çıkışı oldu. Grubun bazı parçaları basmakalıp olmasına rağmen bir çok parçaları çok etkileyiciydi, özellikle; "Lights and thunder","Cry for freedom","If my mind is evil" ve "Leave me alone". Bu arada daha Blues vari çizgide , Cinderella ve Tesla daha açık sözlü rock albümleri yaptılar. Ve etraftaki Glam imajından uzak durmaya çalıştılar. Daha deneyimli Dokken'da George Lynch'in sert ve teknik müzisyenliğiyle güçlü bir Glam/Pop Metal çıkışı oldu. Europe melodik baş yapıtı "The final countdown"la liste başı olurken, Stryper,Winger,GreatWhite, Mr.Big, Bad English, Damn Yankees, Slaughter, Glam/Pop Metal'in önemli unsurlarıydı. Tercihan hatırlanan başarılı gruplardan biri olarak Skid Row'da vardı. Fakat ilk albümlerinin başarısına rağmen Skid Row kadrosu, daha sert temellere giderek batarılarını riske soktular.
Glam/Pop Metal'in dünyayı sarstığı sıralarda, Motorhead ve Venom gibi grupların fanları metal'in gittikçe yumuşadığını gördükçe panik olmaya başladılar. Ancak Thrash, Speed ve Power Metal'in ani çıkışıyla biraz olsun rahatladılar . Bu konuda da Metallica başı çekmekteydi. Metallica farklı rifleri biraraya getirirken, yırtıcı vokaller ön plana çıkıyor ve davulda Twin-Pedal da devreye giriyordu. Kısa süre sonra Mercyful Fate ve Exodus da Metallica'yı takip ettiler ve sert metal dinleyicilerini bir araya getirdiler.
Aynı dönemde üç yeni grup daha bu akıma destek verdi; Slayer, Anthrax ve Megadeth. Metallica'nın eski gitaristi Dave Mustaine, tarafından kurulan Megadeth, daha sonra Techno-Thrash olarakta adlandırılan, karışık rifler ve tempo değişiklikleri içeren bir türü yapmaya başladılar. Bu arada Anthrax da daha sert ve rithm'lerle ilgileniyor ve Rap unsurlarınıda deneysel olarak kullanıyordu. Aynı dönemde Slayer ise dönemin en sert sayılabilecek riflerini grup üyelerinin satanik imajlarıyla birleştiriyordu. Daha sonraları Suicidal Tendencies'in de "Light Camera Revolution" isimli parçalarında da olduğu gibi yakın çalışmaları olmuştu. Ve grup Punk, Alternativ ve Rap müziklerinide vokalist Mike Muir'in "Ekstrovert" tavırlarıyla bu akıma dahil ediliyordu. Yine aynı dönemde Testament grubunun "Practice what you preach" adlı albümüyleriyle 1980'li yılların ortalarında ticari başarıyı yakaladıklarını gözlüyoruz.
Bu dönem eğer Underground çabalar olmasa ve grup demoları dünya çapında başarı sağlamasa, çok kısa sürecekti. İşte bu dönemde Exciter, Overkill, Nuclear Assault, Dark Angel, Destroyer gibi gruplar Thrash Undergroundu sayesinde tanındı ve büyük sayıda bir dinleyici kitlesine Underground aracılıgı ile ulaştı. Yine de Thrash Metal hak ettiği tepkiyi alamadı.
Nihayet Metallica'nın "Master of puppets"ı ile Speed Metal adını iyice duyurmaya ve bu da beraberinde Slayer, Anthrax ve Megadeth gibi grupların iyice tanınmasına ön ayak oldu ki bu gelişmelerle Power Metal'in de önemli bir yeri oluşmaya başladı. Glam/Pop Metal'e cevap Heavy Metal'in Brutal bir formatıyla gelmişti. Aynı dönemde Metal Church, Coroner, Flotsam And Jetsam, Wratchild Amerika, Sacred Reich ve Anvil albümleri ve orjinalliklerine rağmen hak ettikleri başarıyı sağlayamadılar. Voivod'sa daha Progresive bir Speed Metal'e doğru yönelince gözden düşmeye başladı. Takip eden dönemde Angel Dust daha istikrarlı bir sound yarattı.
Speed Metal daha sonraları en uç örneklerden biri olarak gösterilecek olan yeni bir türü de beraberinde getirdi; Death Metal . Hellhammer, Death, Possessed ve Bathory'nin parçaları bu türün ilk örnekleri olarak karşımıza çıktı. Gitarlar mümkün olabildiği kadar sertleşirken, tempo değişiklikleri kaplumbağa hızında, tren hızına kadar değişiyordu. Bu yüzden Twin-Pedal davulcular için bir mutlak haline gelirken, vokalistler de pek akıllıca olmasada çığlıktan, böğürmeye kadar değişkenlik gösteren bir tarz sergilemeye başladılar. Venom'un "Welcome to hell"i Death Metal'in yükselitinin habercisi gibiydi ve bu yükseliti Celtic Frost, Sodom ve Kreator gibi gruplar sürdürdü. Ama bazı metal gruplarının Metalcore'a olan ilgisi Death Metal'i gözden düşürmeye başladı.
Bu dütütü telafi etmek için Sepultura, Obituary ve Morbid Angel yeni çalışmalara imza attılar ve bu sayede Death Metal önemli ve kuvvetli Metal dallarından biri olmaya başladı. Bu sayede de eski gruplar silinmeye başlarken, yeni gruplarda ortaya çıkmaya başladı ; Carcass, Dismember, Benediction, Malevolent, Creation, Hypocrisy, Fudge Tunnel, Entombed, Edge Of Sanity ve Pan-Thy-Monium ve daha progresive olan; Pestilence, Atheist, Believer ve Cynic. Yine de bir süre sonra Death Metal tekrara başladı ve Morbid Angel ve Deicide gibi gruplar dışında bir çoğu tekrara giderken Death Metal'in mezarını daha da derinleştirdiler.
1980'li yılların ikinci yarısında Death Metal'in en değişik ve radikal uzantısı ortaya çıktı; Grindcore. Grindcore kısa sürede farklı ve orjinal bir hal alarak farklı bir tür haline geldi. En önemli gruplardan biri olarak Grindcore'u kullanan Napalm Death oldu. Scurn, Harmony Corrupted ve Utopia Banished'in çalışmaları buna örnektir. Çoğu zaman Heavy Metal'in öncülerinden biri olarak adlandırılan bu türün, müziği alaşağı eden tutumu ve bu anlamdaki radikalliği Grindcore'un müzik olup olmadığının tartışmasına bile yol açtı. ConnibalCorpse ve Scorn gibi gruplar bu türü iyice benimserken, Carcass, Godflesh, Treponem Pal ve Pitchshifter gibi gruplarsa daha az radikal tutum sergiliyerek bu türden uzaklaşmaya başladılar.
Bu sırada, diğer tarafta Death Metal'in yeni bir uzantısı olan ve daha melodik gibi görünen, biraz gürültülü ama gelecek vaad eden Black Metal üretilmeye başlandı. Daha fazla deneyselliğe açık olan ve daha melodik gözüken bu tür kısa sürede grupların ilgisini çekti ve söz konusu grupların yoğun Metal tarzlarından daha melodik olan Black Metal'e kaydıklarını görüyoruz. Samael, Satyricon, Cradle Of Filth ve Moonspell bunun en güzel örneklerindendir ki bu gruplar müziklerine bir çok yeni unsurlar kattılar (Klasik, Flamenco, Folklorik Avrupa Müziği, Synthisizers, Bayan Vokalleri , Böğürmeyen Vokaller ve Çığlık Vokaller).
1990'ların başlarında , Tiamat, Therion, Sentenced ve Cemetary daha önce sergiledikleri Death Metal sound'undan uzaklatarak daha progresive, doom ve klasik metal türleri içeren yeni bir tarz sergilediler. Bu da diğer grupların bu türe ilgisiyle farklı , zor ve karmaşık bir Death Metal içeriği oluşturdu. At The Gates, Dark Tranquillity ve In Flames gibi İsveç'li gruplar bu dönemde Death Metal'e buluşçu ve teknik anlamda ki yaklaşımları ile büyük katkıda bulundular. Onları takip eden Emperor ve senfonik katkılarıyla, Arcturus ve Dimmu Borgir gibi gruplarda Black Metal'in Death Metal'i anımsatmada ne kadar önemli olduğunu gösteren çalışmalar yaptılar.
Death Metal'in, Thrash Metal'den çıktığı ve mümkün olduğu kadar hızlı çalmanın gruplar arasında moda olduğu bu dönemde bazı müzisyenlerin daha yavaş müzik arayışlarına girdiği ve bir zaman yokolmaya yüz tutan Doom Metal'i denediği görüldü. Witchfinder General, Trouble ve Saint Vitus, Black Sabbath'tan bu yana Metal'e slow yaklaşımda bulunan ve Heavy Riflerle blues etkisini birleştiren belkide en iyi gruplar arasında yer alıyordu. Twin Gitar imajıyla ortaya çıkan Trouble'sa hak ettiği ilgiyi sağlayamadı. Witchfynde, Angel Witch, Candlemass, Obssessed ve Dream Death'de bu gruplar arasında yer alırken, eski Death, Thrash ve Punk gruplarının üyelerinden kurulu olan iki grup Doom Metal'i tekrar gündeme getirdi ; Paradise Lost ve Cathedral.
Paradise Lost "Gothic" albümünde orkestral klavyeler ve gitar rif'lerini kullanırken, Cathedral, daha modern bir Black Sabbath sound'unu deneyerek böğürmeden, çığlıga kadar etkili vokalleri kullandı. Bu iki grubun etkisi ve başarısı ile, bir çok yeni grup bu türü denemek için piyasaya çıktı ve Doom Metal farklı deneyişlerin etkisi altında kaldı ; Orkestral denemeler, operatik vokaller, Death Metal'in yoğunluğu ve söyleme tarzı, bayan vokalistler ve onların ruhani ve duygusal yanları gibi. Daha Death gibi gözüken , Sorrow, Crematory ve Winter, Sabbath vari Count Raven, Sleep, Internal Void ve Iron Man daha Ortodoks gözükeni, Solitude Aeturnes ve Memento Mori, büyüyen My Dying Brade ve Anathema, Metal dünyasında her geçen gün daha büyük çıkışlar yapmaya başladılar. Buna rağmen Doom Metal, Metal dinleyicisinin ilgisini azaltması yüzünden yavaş yavaş etkisini kaybetmeye başladı.
Samhain ve Danzig'den sorumlu, Glenn Danzig ortaya çıktı. "November Coming Fire"ın çıkışından sonra, Danzig, Samhain'i dağıttı ve Melodikten Power'a kadar uzanan etkilerle dolu debut albümü "Danzig I "i yarattı.
Bu değerli müzikal stil Black Sabbath' ın ilk zamanlarında ki kadar açık satanik imaj, dört albümden sonra sona erdi ; Bu sona eriş sadece 90'ların endüstriyel metal eğilimlerine ayak uydurmamak içindi.
Daha önce bahsettiğimiz grupların bir çoğu Loudness, King Diamond ve Mercyful Mate gibi daha geleneksel progresive kaygılarla ama hırıltıları ve geniş oktavlı ses genişliğini kullanmaya devam ederek Speed Metal'den biraz uzaklaştı, ancak Jopanların muhtetem grubu Loudness 80'lerden bu yana "Thunder in the east"ve"Soldier of fortune" gibi güçlü albümleriyle ödünsüz ilerlediler.
Gwar, Haunted Garage ve Green Jelly gibi geri kalanlarsa müzikten daha ziyade sahne show'ları, kostümler ve video klip gibi görsel malzemelerin üzerine daha çok eğilerek daha yaygın "Rock Shock" tarzını oluşturdular. Tabii ki sivil ve resmi bir çok sansür kurulunuda harekete geçirdiler.
Heavy Metal kendini yenilerken bir çok müzisyen Heavy'nin karakteristik vokallerini ikincil plana itti, hatta tamamen enstrümental ürünler ortaya çıkarmaya başladılar. Yngwıe Malmsteen, Joe Satriani ve onun öğrencisi Steve Vai bunlardan bir kaçıdır. Gitaristlerin, gitaristi olarak bilinen Satriani "Surfing with the alien"ve "The extremist" gibi üstün yapıtlar ortaya koyarken, Frank Zappa ve Whitesnake gruplarında da kariyerinin önemli adımları atmıştı. Bu arada Yngwie Malmsteen ise klasik müzik ve heavy'nin inanılmaz sentezini ortaya koydu.
Ancak egoist ve benmerkezcil tavırlarıyla kişilik olarak insanları kendisinden soğuttu. Basçı Stu Hamm, Scorpıons'un davulcusu Herman Rarebell, gitarist Eric Johnson, Ritchie Kotzen ve Steve Morse gibi pek çok yetenekli müzisyenlerde kendi solo albümleriyle adlarını duyurdular. İşte bu enstrümental çeşitlilik ve teknik gelişimlerle Heavy Metal'i yeniden ateşlediler ama yine de ticari ve medyatik olamadılar.
Thrash ve Glam/Pop Metal'in en canlı zamanlarında, 80'lerdeki Rush yaklaşımı ve 70'lerin sonundaki progresive tatla yeni bir sound yakalayan Queensryche ve Fates Warning ne yazık ki o zamanların popularitesini tam olarak yakalayamadılar. Queensryche daha ticari kaygılarla çıkarttıkları single "Eye of a stranger"ve"Operation Mindcrime" grubun gerçek yapısını dinleyici bazında sağlamlaştırdı. Daha sonra çıkarttıkları "Empire" albümü bir milyonun üzerinde satarken "Sılend Lucidity" ile grup maximum verime ulaştı. Fates Warning'de ticari kaygılardan bir an önce sıyrılıp "A waken the guardian"ve"Perfect Symnetry" albümlerini güçlü bir sound'la ortaya çıkardı. Bu arada progresive tarzında Crimson Glory ve Heavy Metal rif'leriyle vokal melodilerinin mükemmel sentezini yapan King's X (daha sonra Galactic Cowboys olarak çok daha sert bir şekilde yollarına devam ettiler) daha teknik, daha kompleks ama daha virtiözik bir anlayışla çıkardıkları ürünler yeni çıkan bir çok grubun gerçek Heavy Metal sound'una dönmesine yada bu sound'da yeni gruplar kurmalarına öncü olmuşlardı. Queensryhe, Fates Warning ve Rush kompleks müziklerini entellektüel, felsefik ve bilim kurgu lirikleriyle beslerken bir çok genç müzisyende Heavy Metal ve Punk Rock'ın evliliğinden oluşan Hardcore'u olutturdular. Hardcore basit rifler ve politik liriklerle bir yandan Punk'ı çağrıştırırken, düzenleme ve sound olarak gerçek Heavy Metal kokuyordu. Washington DC ve New York'ta bu anlayış gerçekten çok yaygınlaştı. Bu grupların içinde "Bad Brains" hiç kutkusuz Jazz'dan Reggea'ye, Metal'den Punk'a uzanan geniş yelpazesiyle bir Hardcore baş yapıtı olan "Against I and rock for lıght" albümünü piyasaya sürdü. Bu arada Los Angeles'te Black Flag "I've heard it all before don't wanna hear it again !" albümüyle dünyayı ateşe veriyordu. Henry Rollins ve Greg Ginn's ortaklığıda "Damaged" gibi güçlü bir albümün doğuşuna tanıklık ediyordu. Dead Kennedys politik yaklaşımla Jello Biafra lider tavrı ve Minor Threat'ın başkaldıran ve asi tarzı Hardcore'un yapı taşlarını oluşturdu. Circle Jerks, DOA, Hüsker Dü, Murphy's Law, Reagan Youth, Antidote, Agnostic Front, War Zone, Gorilla Biscuits, The Cro-Mags, Youth Of Today, Sick Of It All, Laughing Hyenas ve Life Of Agony gibi bir çok grup yükselen değer olan Glam/Pop Metal'e karşı yakılan ateşe karşı benzin eklemeye devam ettiler.
Black Flag ve Bad Brains'in oldukça radikal tarzı ve imajıyla bir çok grup Hardcore'u, Heavy Metal sınırları içerisinde kabul ettiler. Ancak boşalma çabuk oldu,"Burada anlamsız hiç bir şey göremezsiniz" mantığı sönüşün başlaması oldu.
D.R.I.'nin (Dirty Rotten Imbeciles),"Crossover"ve Definition While Corrosion Of Conformity'nin "Eye For An Eye" ve "Animosity" albümleri Heavy Metal dinleyicilerinin dikkatini çekiyordu. Billy Milano, Anthrax, Nuclear Assault'ın elemanları ve S.O.D. (Stormtroopers Of Death) Metalcore tarzının en büyük gruplarıydı. Hardcore her nasılsa Fugazi, Jesus Lizard, Madball ve Biohazard gibi gruplarla hala yaşatılmaya çalışılıyor.
80'lerin son yarısında Heavy Metal'in bir kolu daha ticarileşmeye başlamıştı." Endüstriyel Metal, Elektronik Enstrümanlar, Synthesizers ve Drum Machine"lerle insanların begenisini daha ziyade popüler zihniyetin beğenisini kazandı. Aslında 80'lerin başında Swars ve Killing Joke gibi iki grup bu müziği yaratırlarken, bunları düşünmüyorlardı herhalde. Daha sonraları Skinny Puppy, Controlled Bleeding ve KMFDM (Kein Mehrheit Für Die Mitleid), Cop Shoot Cop, Godflesh gibi bir çok grup piyasaya çıktı. Al Jourgensen's, Ministry'nin "Twitch and the mind is a terrible thing to taste"le birlikte, Endüstriyel Metal'in son perdesi inmit oldu.
Seksenlerin sonu hızla yaklaşıyor ve metal yine yoğun bir müzik türü haline geliyordu. Yine Glam/Pop ve Thrash Metal gruplarının sound'ları kulaklara hep aynı geliyor ve eskilerden de sadece bir kaç tanesi devam ediyordu. Def Leppard ve Bon Jovi'nin yokluğunda müzik dünyasını Metallica'yla beraber Mötley Crüe ve Guns'N'Roses yönetiyordu. Gruplar geçmişte yapılanları tekrarladıkça, Thrash dünyası hızla geriliyordu. Megadeth ve Metallica'da yavaşladılar ve yaklaşımlarına göre farklı derecelerde yumuşadılar. Death ve Doom Metal yeniden canlanmıştı, ama Speed ve Glam'in kurtarıcıya ihtiyacı vardı.
Pantera sayesinde güçlü bir yükseliş yaşandı. Pantera Thrash Metal'i tamamen değiştirdi. Hız artık temel değildi, vokalist Phil Anselmo'nun "Power Groove" dediği şeydi temel olan. Rif'ler Death Metal'in homurtulu veya aşırı derecede alçak tonlu ve distortion'lu gitarlarına gerek olmadan, alışılmadık biçimde ağırlaşmışlardı. Rithmler daha çok ağır bir çizğiye dayanıyordu ve vokaller tiz çığlıklarve hırlamalar karışımına dönüştü. Bütün bunlar Speed Metal'i doksanlı yıllar için tazelemişti. Fakat Glam/Pop Metal'i bir kötü kader daha bekliyordu oda ; Alternatif Müziğin ellerinde ölüm.
Alternatif müziğin kökleri Neil Young'ın "Crazy House"una dayanır. Öyle ki Ventures ve Velvet Underground gibi gruplardan daha önce , esas yenilikçiler Living Colour, Jane's Addiction ve Faith No More'dur. İlki heavy Metal, Jazz, Blues, Rap, Funk, Hardcore ve bir miktar siyah kültürünün eksantirik karışımıydı, ikincisi çoğunlukla yetmişlerden etkilenmiş ve Perry Farrel'in yüksek perdeli haykırışlarıyla kendi belirğin sound'unu oluşturmuştu. Faith No More'a gelince, üyeleri ustaca albümler yapmak için kendilerine elverişli gelen her müzik türünü kullanmış ve ikinci solistleri Mike Patton'un vahşi çığlıklarıyla kaynaştırmışlardı. Daha sonra Scatterbrain, Mr.Bungle ve Mindfunk tarafından bir stil kabul edilip geliştirildi.
Bu gruplar gerçekletmek üzere olan "Alternatif Rock" patlamasından önce gayet başarılıydı ve harekete geçmekte olan diğer grupları gizlemişti. Bu gruplar arasında Hardcore'dan etkilenmiş Sonic Youth, hiperaktif Fishbone, İrlandalı Therapy ve Seattle'lı Melvins, Tad ve Mudhoney vardı. Tabi ki Mother Love Bone'da vardı ama göze çarpan müziğine rağmen, bu grup hiç bir zaman fazla üne kavuşmadı.
Derken Nirvana "Smells like teen spirit" isimli parçasıyla trend müzik dünyasını sarstı. Kolay bulunur basit melodilerle Punk öfkesinin karışımı, yeni bir şeyler dinlemeye hevesli hayran kitlesini çabucak topladı. Kurt Cobain'in üzüntülü lirikleri milyonlarca Generotion X gencini etkilemitti. Bu gençler eski Glam Metal yıldızlarının artık yapacak bir şeyleri kalmadığını; gösteriş ve seksin artık gerçeklik olmadığını düşünüyorlardı. 1994'te Cobain'in ölümüne kadar Nirvana üyeleri MTV'nin sevgilisiydiler ve Los Angeles'taki Heavy Metal sahnesine alınarak, güya Seattle sahnesinin desteklenmesine yardımcı oldular.
Grunge dalgası ticari alanda o kadar kuvvetliydi ki alternatif rock grupları bütün dünyada yükselmeye başlamışlardı. Çok az grup orjinal stillerine sadık kalmışlardı. The Black Crowers ve The Four Horsemen gibi gruplar, altmışların Blues'lu Rock'ını canlandırdılar. Prıde And Glory'nin güneyden etkilenmiş rock stili vardı ve Love/Hate, The Almighty ve son derece politik Warrıor Soul daha açık bir Heavy Metal stiline devam ettiler.
Nirvana uyanışından sonra, bir çok grup çabucak üne kavuttu. Soundgarden denenmiş ve doğru formülü kullandı, Alice In Chains karanlık düşündürücü bir müzikal manzara sergiledi ve Pearl Jam belki de alternatif olayının en önemli ikinci grubu olarak Eddie Vadder'in ustaca çıkan ilk albümü "Ten" deki kalpten gelen kelimeleri ve hafif hırlamalarıyla birlikte karmaşık gitar aranjmanları ve melodileri sunmuştu. MTV'nin bu tür gruplara video sırasında ağırlık vermesi ve liste başlarına yerleştirmesiyle alternatif olayı hızla büyüdü. Daha sonra kendi gücüne eriten Stone Temple Pilots, Punk'tan alternatife geçen Soul Asylum, My Sister' Machine, alkışlara boğulan SaigonKick,vızıltıyı andıran Kyuss, Blınd Melon, Big Chief, Candlebox, Dinosaur Jr., Moist ve Sponge gibi gruplar degitik derecelerde ortaya çıktılar.
Bu arada progresive metal ticari çevrelerde başka bir zirveye ulaşıyordu. Dream Theater'ın çıkardığı, oldukça kompleks bir progresive parçaların toplamı olan "Images And Words" astronomik satışlara ulaştı ve progresive metal'i daha önce denenmiş ve gelebilmiş seviyelere çıkardı. Olağan üstü müzisyenlerden oluşan grup müzikal çizgisini ve ilgi alanını genişletmek için "Awake" ve "A change of seasons" albümlerini çıkaracak ve adını progresive metal'in en önde gelen grupları arasına yazdıracaktı. Bu sıralarda Dream Treater'ın başarısının uyanışıyla, bir çok yeni grup, heavy metal'in en teknik eğilimli dalını denemeye başladılar. Watchtower, Shadow Gallery, Damn The Machine, Angra, Altura, Enchant, Cairo, klasik müziğin metalle tanıştığı Spastik Ink. müziğin sınırlarını zorlayan parlak temsilcileri arasındalardır. Bunlarla birlikte diğer gruplar daha acaip bakış açıları yarattılar; Anacrusis'in yarattığı progresive Thrash Metal ve Mordred'in sonra ki albümlerindeki Funky Speed Metal gibi. Yaptıkları Progresive Death Metal ve Fusion Jazz kombinasyonuyla Atheist ve Cynic'de etlik etmitlerdir.
Seattle etrafında aldatmaca sürekli büyürken, Nine Inch Nails'in beyni olan Trent Reznor, öfke dolu liriklerle endüsyriyel metal'de devrim yaparak ilgileri üzerine çekti. Woodstock Festivali'nde ki unutulmaz performansının yanında "Head lıke a hole","Broken" ve "Closer" gibi parçalarla yükselen Reznor yıllarca kalacak bir üne sahip oldu.
Alternatif devrinin ortasında, Primus ve Ugly Kıd Joe, önemli derecede parladılar. Önceleri Possessed'in elemanı olmuş Larry LaLonde'nin bulunduğu Primus belkide alternatif rock listesinin en acaip/zıpır grubuydu. Les Claypool'un genizden çıkan iniltileri ve çoğunlukla çılgın ve çekici "Bas" kaçışları, Tim Alexander'ın manik rihmleriyle birletince, bazen Rush'ın "Parallel Universe" versiyonu olarak adlandırılır. Müzikal üstünlük fertlere inildiğinde çok pürüzsüzdü ve grubun parçaları değişik ve güzeldi. Bu arada Ugly Kid Joe sağlam müzik gücüne rağmen sadece popülaritesinin sonradan bomba gibi patlamasına yarayan iki kısa süreli çıkış yaptı. "As Ugly As They Wanna Be" ve 'America's Least Wanted' albümleri ile grup üyeleri dünyaya enerjik Funk Metal gezintileri sağladılar. Ugly Kid Joe'nun çalışmaları sırasında ve daha önceleri de nispeten pek tanınmayan King Of The Hıll, 24-7 Spyz, Infections Grooves (Suıcıdal Tendencies ile çıkmıştır) ve White Trash olayının Underground belkemiğini oluşturuyorlardı. Bu arada Red Hot Chili Peppers'in Funky Metal' popüler hale getirmekte hayati bir yeri vardır. Özellikle de her radyoda çalınan "Under the bridge" adlı hit parçalarından sonra, hala Funk Metal'in en güçlü temsilcisi olmak gibi hayati bir stratejiye sahiptir.
Bununla beraber 1990'ların ortasına doğru alternatif'te bir şeyler oluyordu. Nirvana gitaristleri ve vokalistleri Kurt Cobaın'in ölümüyle dağılmıştı, Pearl Jam, Ticketmaster'la olan yasal anlaşmazlık nedeniyle turlarından çekiliyordu. Alice In Chains vokalistleri Layne Staley'in ilaç bağımlılığı artınca içine kapanmaya başladı ve aynı seksenlerde ki gibi , gruplar denenmiş ve başarılı olmuş yönlerini tekrar etmeye başladılar. Sadece bir kaç grup yeni şeyler yapmaya devam ediyordu. o dönemde bir çok grup MTV yüzünden alternatif olarak adlandırıldı. Bir çok yeni punk grubu, eski punk gruplarıyla karşılaştırılınca müzikal şiddetten yoksun olmaları kendi sonlarını getirdi.
Doksanların bu yarısında başka bir heavy metal dirilişi daha görüldü. Bu diriliş Heavy Metal / Punk sahnelerinin dönemlerin tarihsel teorisine rahatlıkla uyduğu gerçeğini yeniden ortaya çıkardı.Dirilişin iki etkeni vardı; Sertleşme yanlısı metalin bir çok yeni grup tarafından yapılması ve Kiss, Sex Pistols, Black Sabbath, Ratt, Jimmy Page And Robert Plant,Mötley Crüe, Quıet Riot, Warrant, Poison, Slaughter ve bir çok başka grubun yeniden birleşmeleri ve geri dönüş turları ve albümleri yapmaları.
En yeni grupların belki de geniş medya raytinglerine erişebilecek en ağır ve etkileyici gruplar oldukları gerçeğini hesaba katarsak, heavy metal'in bu yeni yükselişi oldukça şaşırtıcıydı. Yeni müzikal eğilimlerden biri Rap-Core da denilen Rap-Metal'di. Anthrax, Bad Brains ve Aerosmith gibi eski gruplar tarafından çoktan denenmiş bir kombinasyondu ; Ve sürekli olarak çalan gruplardan Hard Corps gibi daha silik olanlarıydı (Ama daha sonra Hard Corps sert bir dönüş yapmıştı ). Doksanlar süresince popüler ve politik olarak aktif olan Rage Agaınst The Machine ile beraber başkaldıran Ice-T-Led, Body Count az çok öncü oldular, hareketlerin yumutak yönü ise 311 üzerindeydi. Deftones, Korn ve Powerman5000 ise madolyonun karanlık yüzünü ortaya çıkardılar. Medyanında gösterdiği gibi bunun, yerleşmiş grupların tutulan sound'larını taklit eden yeni gruplar olduğu su götürmezdi.
Diğer bir yeni eğilim daha da şaşırtıcıydı ve bir çok kişinin, bir deli, bir soytarı, bir tehdit, bir basitlik, bir dahilik , kötülüğün en büyük örneği, medyanın kullanmanın ası olduklarını düşünceye pek istekli olan gençlerin zihnini meşgul edebileceğini öğrenmiş alaycı bir adam, kimse bu katagorilere Marilyn Manson kadar yakışamazdı. Tabi yetmişlerde ki Kiss, seksenlerde ki WASP, King Diamond ve Venom dışında.
Biraz endrüstriyel kenardan yüklenerek basit rifler ve bol bol çığlıklarla Marilyn Manson bir gecede dünyayı sarstı, "Anticrist Superstar", albümü ile hem muhafazakar, hem de liberal çevreleri kendine düşman etti. Yine de Time Dergisi'nin akıllıca ve anlamlı bir şekilde ifade ettiği gibi "Manson tamamen Kiss'le aynı şeyi yapmak istiyordu; müzik endüstrisinin yükselen geliri için düzenlenmiş, akıllıca planlanmış bir ürün". Buna rağmen grupların etrafını sürekli büyüyen bir hayran kitlesi sarıyordu ve bir çok yeni grup çoktan grubun stilini sökmüştü; damar kesmek ve beyaz makyaj.
Buğünlerin en son iki eğilimi Power Groove'a ve endüstriyel dallara, doksanların son yarısında bir çok grup Pantera'nın ekonomik ve kritik başarılı yaklaşımını sürdürürken (özellikle Machine Head), Trent Renzor'da , Cobain'e duyulan methur ilgiyi topluyor gibi görünüyordu. Fear Factory, Hard Core, Atari Teenage Riot ve Straping Young Lad gibi diğerleri endüstriyel, gothic ve atmosferik yaklaşımından ayrılıp Danzig'inkine yöneldi. Gerçekte metal dünyası bu günlerde o kadar aktifti ki Sepultura, Fear Factory, Pantera ve yeni elemanlarıyla Black Sabbath'ın da olduğu heavy metal festivali OzzyOsbourne'nin başlattığı Ozzfest çok başarılıydı. Looapalooza Festivali de Perry Farrell tarafından başlatılmıştı, yanlız bu festival alternatif müziğin promosyonu gibiydi .Tarihin tekerrürleri benzeri evrimleri açıklamasına rağmen kimse doğru olduğundan emin olamaz. Rolling Band ve Tool'un sağlam ve istikrarlı albümleri bir çok kitleye hitap ederken White Zombie de karamsar ve korkunç öğeleri Heavy Metal'le birleştirdi. Amorphis ve The Gathering bazen atmosferde güzel albümler çıkardılar. Mötley Crüe'nun son zamanlardaki müzikal yaklaşımı Glam Rock'ı andırsada yeni çıkan gruplar yeni rock anlayışları veya modern eğilimler peşindeydiler. Bu arada Korn ve 311 çorak toprakları işğale devam ediyordu. Marilyn Manson tüm dünyayı şok ederken alternatif rock, Soundgarden'ın yakın zamanda ki bitişiyle beraber ölmeye devam ediyordu.
Tüm bunlarla beraber, Black Metal'in trend olması beraberinde karmaşık melodiler ve satanist imajı geri getirdi. Kısa süren bir yükselişin peşinden birbirini taklit eden grupların ve garip denecek şekilde sentezlemelerin sonucunda underground'a yöneldi. Bu dönemde ülkelerde garip bir biçimde ırkçılığa yönelme ve milliyetçilik imajları ortaya çıktı.
Underground'a olan bu yöneliti, bir zamanlar; Running Wild, Helloween, gibi gruplarla belirginleten Power Metal gündeme geldi. Tüm Dünyada veAvrupada sessizce yeni grupların ortaya çıkmasıyla büyük bir ilgi gördü. Bir çok eski grubunda sound'larında Power Metal unsurları kullandıkları göze çarpmaktadır. Iced Earth , Trash Metal soundunda klavye ve çığlık vokal kullanarak Power Metal unsurlarını Thrash Metal'le uyum içerisinde birleştirmeyi başarmıştır.
Son zamanlarda gündemde olan grupların başında ;Stratovarius, Iron Savior, Nocturnal Rites, Gamma Ray, Edguy, Blind Guardian, Primal Fear, Angel Dust, gelmektedir.
Zaman akıp giderken her an her yerde çıkan albümlerle heavy metal yeni bir yapıya bürünüyor. Bununla beraber esas plan yapı undergroud da devam ediyor, önemli olan şey bir yaşam şekli haline gelen bu müziğin oldugunca sade, güçlü ve zengin bir formda devam etmesi....
Derken doksanların başında yok olan thrash metal, 2000'li yıllara bizimle gireceksiniz dercesine büyük bir dönüş yaptı. Neredeyse unutulmaya yüz tutmuş bir çok eski grup tekrar ve orijinal kadrolarıyla metal sahnesine geri döndü. Metal Church, Destruction, Annihilator, Tygers Of PanTang, Dark Angel, bunların başında gelen gruplardı. "Reunıon" yaparak yeni albümlerle ama 80'lerdeki sound'larını koruyarak ve büyük bir özlem ve cesaretle sahneye çıkıyorlardı.
Yeni bir deneysellik ise Thrash Metal içerisinde progresive yapıların kullanılmasıydı. Zaten Twın pedal'e sahip olan thrash metal rahatlıkla, yeni akım black metal'i andırırken, kısır yapısını aşabilmek için agresif vokallerin yanında, çığlıklar ve büyük bir cesaret ve başarıyla klavye kullanımı power metal'den ödünç alınıyordu.
Genel olarak grupları incelediğimizde, sert olan yumuşama, yumuşak olan sert olmaya yöneliş gibi sürekli bir gezinti içerisindeler. Aslında bunun böyle olmasını isteyenler plak firmaları muhakkak, yeni pazarlar, yeni müşteriler oluşturabilmek için sürekli bir değişime itiyorlar grupları. Bunun yanı sıra bazı gruplar varki tüm değişimleri reddeder. İşte onlarda underground ruhuna sahip yapıları gereği sound'larından taviz vermezler.
Değişim ve deneysellik nedir? Ne kadar gereklidir? Bir müzisyenin değişimi kötüdür ama deneyselliği iyidir. Deneysellik kendi formasyonu dahilinde yapıldığı sürece müziğin ve müzisyenin aslını bozmaz. Değişim ise firmaların istediği ve yeni pazarlar oluşturma sorununu gidermektir. Ama şuda bilinmelidir, yıllardır thrash metal yapan bir grubun, değişimi, deneysellikle adlandırdığı yeni müziğini kim beğenir... Eski thrash grubu , yeni bilmem ne grubu olduğunda hanği kitleye hitap edecek. Bunlar düşünülmeli ve metal üretimi devam etmeli.....
ROCK VE HEAVY METAL'İN DÜNÜ BUGÜNÜ
1800'lerin sonunda Afrika'dan kopartılarak, başka kıtalara köle olarak getirilen topluluklar, bundan sonraki yaşamlarının devamında birde kökenleri etnik öğelere dayanan müzik türü oluşturdu. Blues adı verilen bu müzik geniş bir zenci kitlesi tarafından üretilip yorumlanmaya başladı. Temelde metal müziğinin alt yapısı gibi davul, bass gitar ve gitardan oluşan tapıya sahipken, sound daha elastik, daha anlaşılır ve temizdi. Sözlerde ise genelde bir tanrıya yakarış ve kabulleniş söz konusuydu. Zaman içerisinde zencilerin hakim olduğu bu müziğe beyazlarda yöneldi. Ama hiçbir zaman bir zenci blues sanatçısı kadar başarılı olamadılar.

Beyaz insanların blues'la buluşması ve onların esarette olmayan yaşamsal rahatlığı müziği farklı formlara sürüklemeye başladı. Daha çok beyaz insanın yaptığı ve daha neşeli, hareketli bir sounda sahip olan rock'n roll ile blues'un eşleşmesiyle karşımıza hala çok kişi tarafından kabul gören Rhythm And Blues'u çıkardı. Tüm bu dönemlere baktığımızda Blues'dan Rock'n Roll'a Rock'n Roll'dan Rhythm And Blues'a albümleri hala çok kişi tarafından alıcı bulan John Mayell, B.B. King, Chuck Berry, Bill Haley, Jerry Lee Lewis, Bo Diddey, Muddy Waters gibi efsane sanatçılar karşımıza çıkmakta.

Bu dönemin peşinden ortaya çıkan bir müzikal oluşum vardı ki pop'un yumuşak ve ticari yapısından uzak, blues'un yakarışlarından farklı bir sounddu. Hard Rock denilen bu müzikal yapı 60'lı yıllarda büyük bir kabul gördü. Cream, MC5 gibi çok ünlü gruplar ortaya çıktı.

Bu dönemde sıra dışı ve tepkici gençlik, muhafazakar kiliseler ve kilise üyeleri tarafından dışlandı. Kilise tarafından metal müzik aforoz edildi. Bu aforoz ve lanetleme daha sonra metal'in şeytan müziği olarak sıfatlanmasına neden olacaktı. Standart bir tapı isteyenler bu gençliğin sıra dışı olmasını istemiyor ve onları toplumdan soyutluyordu. İşte metal ve rock'un şeytani olduğunun vurgulanması da böylece ortaya çıktı.

DÖNEMLERE ŞÖYLE BİR GÖZ ATALIM:

TARİH/METAL MÜZİK/İDEOLOJİ

1.Dönem: 1960-1983

Savaş sonrası dönemde "süpergüç" kullanılan Vietnam'daki hataları ve diğer devlet çöküşlerini görüyoruz. Tüm dünyada uluslar aniden "Vatandaşlar" olarak yardımlaşma sorunu ile karşılaştılar; çevrelerindeki canlıları reddetmeye başladılar. 60'lar ve 70'lerin başı biterken barış ve umut kıpırtıları bile derhal taklit içinde çamurlandı ve öldü. Onun yokluğunda ideolojik yapısı olmayan bir teknoloji ile futurizm geldi. Ve ne kadar asi olduğuna bakmaksızın her şeyi kendi ticari sistemine uyduran bir hal aldı ve bu uydurulmuşluğu sistem haline getirdi. Bu futurizm 80'lere gelindiğinde yabancılaşmanın bir dert olmadığı ama sistemin bir şartı olduğunu ortaya serdi.

Aynı Dönemde Metal Müzik:

Metal, Black Sabbath ile başladı. Bu blues topluluğu modern yaşamın dehşetini vurgulamak için heavy rock'a yöneldi. Aynı dönemde çıkan Led Zeppelin, blues-rock bir yapıya sahipken her iki grup proto-metal'in mimarları sayıldı.

Bu 60'lı yıllarda ortaya çıkan Hard Rock soundunun daha sert ve daha kompleks yapılara bürünmüş haliydi.

Bu dönemde ideoloji:

60'ların çocukları; dünyanın algılarını şekillendirdiğini gördüler ve LSD, ideoloji ve göreneksel makinaların yaygın hatalarının katliyamında parçalandılar. Sonuçta onların yabancılaşması, yeni değerler yaratılmasından çok eski değerlerin takibinin bir kritiği formunu aldı. Onların hareketli toplumla karşılaştıkça ve yaşlanan yapışıklıklar çözüldükçe 60'ların reformcu yapısı zamanın futuristliği içinde hoş bir ilericilik aldanması haline geldi. Bunlarda o günlerdeki her şey gibi ya iflas etti yada daha en başta düşünce bazında çürüdü. Bir çöpçünün leşe gelmesi gibi 1980'lwer ticari ihtirasın parlak kıyımı içinde yuvarlandı ve bu da bir inkar dalgasına ve yeni korkulara yol açtı: İlaçlar, teknolojik savaş, hastalıklar. Ticari sosyal doktrin homurtulu nevrozun altında ümitsiz korkulu bir dönem ortaya çıktı. Tüm sosyal çabaların baştan yanlışlığının fark edilmesi şiddetli ahlak seferlerini yarattı.

2.Dönem: 1983-1988

O döneme tarihsel açıdan bakıldığında, soğuk savaş zirveye ulaşmış ve yatışmıştı. Ancak bu temelleri yeniden oynattı ve güç el değiştirdi. Dünyanın yeni nesilleri sonuçsuz yıllara ve belirsiz politik ikonlara alıştı.

Toplumdan geri çekildiler fakat bu protesto, değerlerinin uygulanışına olmaktan ziyade değer olmayışınaydı. İnsan davranışının ve medeniyetinin gizli yönleri toplumun ilgili üyelerince tartışıldı. Ancak dışarıda uyku devam ediyordu ve çürüyen dünyada "inkar" önem kazandıkça durum kötüleşiyordu.

Metal Müzik:

Bu dönemnin birkaç yıl gerisinde oluşan bir İngiliz istilası başladı. Black Sabbath, Jethro Tull, Budgie, Judas Priest, Motorhead, Def Leppard ve UFO gibi gruplarla başlayan dönem Iron Maiden, Saxon, Venom, Angel Witch, Samson, Tygers of Pantang, Raven gibi bir çok grupla devam etti. Bu dönem dünyada birçok insanı etkisi altına aldı ve bu döneme "New Wave of British Heavy Metal" denildi. Bu tarzda çift gitar uyumu, anlaşılır melodik yapı, düz ama agresif vokal yorumları, gizemli dünyadan politik eleştirilere kadar uzanan konularla birleştirildi. Öyle bir dönemdi ki, Spider ve Samson'un heavy rock'undan Warface'ın death-black metaline kadar bir köprü kuruyordu.

Peşinden speed metalin geleneksel ton yapısı nihilistik, kromatik bir hal aldı. Böylece o dönemde yine ortalıkta olan punk rock'tan doğan bir sentezle death metal'e uzanıldı. Slayer'in çıkışıyla modern metal oluştu ve hemen ardından birçok grup (kromatik, progresive, acemie ve hızlı, ambrent riflerle) death metal'i kişiselleştirdi. Bu dönemde punk'ın hızını ödünç alan bir tür de ortaya çıktı ve bu tütün adı da Thrash Metal'di ve gerçekten kırbaçlarcasınaydı. Müzikal yapıda Twin-Pedal bir zorunluluk haline geldi ama dürt nala giden bir at gibi kullanılmalıydı. Çoğunlukla da kullanılan davulun üst kısmıydı (altolar). İyi bir gitaristin görevi de müziği kısa lead gitar partisyonlarıyla ve doğru zamanda sololarla renklendirmekti. Thrash metal'in kötü özelliği ise kısır bir yapıya sahip olmasıydı. Bundan dolayı çok grup müziklerine klasik yapının (davul-gitar ve bass gitar) yanısıra değişik "Power metal" unsurlarını da kattılar. Bunlar, vokaldeki çığlık yorumları, klavyeler gibi şeylerdi. Diğer bir müzikal yöneliş ise tüm bu eklemeleri reddedenlerdi ki onlarda da değişim vokal yorumunda ağırlıklı oldu. Anlaşılır ama agresif thrash vokalinden, zor anlaşılan brutal bir vokal yorumuna yönelindi. Birçok müzik dinleyicisi bunu kabullendi ve death metal ortaya çıktı.

Thrash ve Death metal'de konular genellikle gelişen modern toplumun teknolojik zararları, yani nükleer tehlike, politik yaşamdaki olumsuzluklardı. Bu nükleer zararların eleştirilmesiyle karşımıza onu temsil eden iskelet, kurukafa, eriyen suratlar gibi sürrealist figürleri de çıkardı. Bunlar zaman içerisinde t-shirt'leri süsledi. Burada vurgulanmak istenen nükleer tehlike ile yok olmak istenmemesiydi. O yüzden iskelet figürleri bir başkaldırıyı temsil etti.

Tabii bunlar zamanla albüm kapakları olarak karşımıza çıktı bu müziğe alışamayan toplumlarda anlaşılamamaktan dolayı tepki aldı. Mesela "Megadeath" parçalarında politika, nazi katliyamlarına olan tepki ve nükleer tehlikeyi ele aldı. Zaten grubun isminin anlamı da, bir nükleer patlamadan sonra ortaya çıkan ölü sayısı veya dünyayı yok eden nükleer patlamada kişi başına düşen nükleer etkiyi simgeliyordu.

Bu Dönemde İdeoloji:

80'lerde iş, gelecek, emeklilik planları ve yabancı savaşların krallığında uygunluk arayan bir tüketici toplumu hakimdi. Yeni teknoloji, yaşamı kolaylaştırdıkça banel hale geldi ve dahası pek çok insanı makinalaştırdı. Sonuç olarak muhalefet doktrinlerde rasyonalistti ve büyük bir makinayı programlamışcasına katıca hesaplanmıştı. Tüm ideolojilerde şiddet ve saldırganlık hakimdi. Dünyada ilişkiler gerginleşti ve yaklaşan ölümünü oluşturmak üzere noktadan koptu. Toplumun resmi ideolojisi "ideolojisizlik" oldu. Zıt fikirlerin farkı, bu değer boşluğunu kapatmak için kucaklaştı.
3.Dönem: 1988'den Günümüze

Soğuk savaş sonrası sebatsızlık ve sosyal sıkıntılar nihilistik ve hatta tek kullanımlık bir toplum yarattı. Çocuklar hayatlarını değersiz saydılar ve anlamsız emek milyonların vaktini alırken, tapınma intiharları gerçekleşti. Müzik yarı gönüllülükle uygunsuz ideallere tam kölelik arasında sürüklenip durdu. Toplumun yaşandıkça 80'lerin cahil ticari şehvetini kaybetti ve kendi estetikten yoksunluğundan habersiz 70'lerin optimizmini geri canlandırmaya kalkıştı. Duygusal nihilizm ön plana çıktı ve öfkeli ruhlar yaşamak için bir sebep yada ölümün anlamını bulmaya çalıştı.

Metal Müzik:

Death metal 1988-1992 arasında duygusal ve temel bir müzik üretti. Sonra ticari basitliğe ve doğmatiğe yada underground yapıya doğru olmak üzere inişe geçti. 1993 müzik ve lirik/filozik alanlarda değişikliklerle geldi. Black metal, duygulu, acılı, gergin ve yıkıma iten psikotik dürüstlüğüyle ortaya çıktı. Metalin romantik çizgisi pek çok yıkıcı işle yinelendi. 1995'te şaşırtıcı derecede hızlı bir şekilde Black metal rağbet gördü. Undergruond'a inişe geçen birçokları eski tekniklerini düzeltip artistik açıdan da uzmanlaşınca Death metal sahneye geri döndü.

Black metal, Heavy metal ve Thrash metal melodilerinin üzerine mistik, karabüyü gibi konuları söz alarak yerleştirip ortaya çıktı. Zaman içerisinde, gitarda teller biraz daha gerginleşti. Vokal çığlığa yöneldi. Nefret ve öfke dolu sözler içeriyordu ve bunu çığlıkla anlatıyordu. Bazı black metal grupları davul yapısında aslen farklı bir tarz olan New Wave'den esinlenip yoğun klavye desteği ile yeni Black metal'i oluşturdu.

İdeoloji:

Death metal bir ritmik senkronlar, nihilistik tonsuzluk, dehşetli lirik yapıları ve ölümsüzlük konusunda vahşi bir ısrar... gibi şeylerle vardı ve en iyileri Morbid Angel, Deicide ve Possessed gibi gruplarla anlatılabilir.

Death metal'in betimleyici, yıkıcı saldırıyı haklı çıkaran silahı mantığıydı. Bu bir thrash-speed grubu olan Slayer'in hayattaki herşeyin karanlık olduğunu söylemesini hatırlatır.

Karanlık, günah, yıkma isteği, bunlar kendi dünyalarını yansıtmayı sağladı. Müzikleri baştan çıkmış sert ve kromatikti. Dünyanın kötü gidişine karşı, şiddete dayanan bir mantık sağlamak için katı ritimler ve iç senkronite kullanılıyordu. Çarpık vokaller ise bireylerin nevrotik kulaklarına her zaman aklı başında, lüzumlu mesajlar veren ticari toplumun antidotuydu (panzehiriydi). Death metal çoğu kez delice ruh ahli karanlıklara sürükleyen ritimlerle çarpılmış ve dışlanmış gamlardan oluşur. Kirli, yıkıcı, bozucu, bulaştırıcı, istila eden ve dialektik çatışmalarla dolu yapısı dünyaya vahşi uyumu yansıtır.

Yeni dünya düzeninde death metal daha nihilistti ve yaşamak için speed metal, grındcore ve diğer türlerden izler taşıyordu. Black metal'dekinden daha az olan organik yapısal bileşimleriyle death metal, metal ağacının önemli bir dalıydı. Yeni Black metal; sadece Hellhammer/Celtic Frost, Sodom, Bathory ve eski devirlerin diğer karanlık ve ilk gruplarının modernizasyonuydu. Death metal'e analık yapan diğer gruplar (Bathory, Sodom...) 1991'e kadar artistik ustalığa ulaşamayan yeni black metalcileri ürün olarak verdiler ve onları kayıp nesil akımlarının ortasında bıraktılar. İdeolojileri daha filozofikti (ve bazen politikti). İnsanlardan kaçan, yıkıcı, yabancılaşmış düşünceleri yaratıcı, oldukça şiddetli ve kompleks ama güzel bir müzik oluşturuyordu. Müzikte ve fikirlerdeki paradoks üzerindeki ısrar black metal'i oluşturdu. Ama cahil kafaların, black metal'in sahtesini yapmanın ve bunu satmanın ne kadar kolay olduğunu anlamasıyla derhal harcandı. Dolayısıyla devamlı gelişen günümüz black metal'i mümkün olduğunca çok dinleyiciyi yabancılaştırmak için anlaşılması güç ve yıkıcıdır. Metalin tüm lirik cazibesinde bulunan karamsarlık black metal'de kendini bireysel gerçeklik kavramlarında gizler ve bu yolla yıkıcılık ama daha çok yaratıcılık olarak yansır. Black metal nihilizmden karmaşıklığa olan evrimdir.

Metal dinlemeyen çoğu kişi metalin korkunç bir şey olduğunu düşünür. Bu insanlar hiç araştırmadan bir tek duydukları dedikodulara yani: "bu grubun bunu yaptığı yada şu grubun şunu yaptığı" gibi şeylere inanırlar. Metal çirkin gerçeklerin dışa vurumudur. Günümüzde birçok kişi bu korku düşüncesini bir sıra dışılık olarak kabul etmiş varlığını hissettirmek için fantastik konuşmalar ve düşüncelere yönelmiştir. Halbuki bu düşüncelerin müzikle değil kişinin varlık sorunuyla ilgisi vardır.

Kullanılmak istenen imaj, metal müziğe zaten karşı çıkan toplumlarda yeni bir karşı çıkış ve dışlama ortaya çıkarmıştır. Kişilerin farklı olma ve varlığını hissetme duygularını bu yöndeki eylem ve imajlara yapması sadece ve sadece metal ve rock müziğe zarar verir. Bilinmesi gerekir ki müziğin bu tip şeylerle alakası yoktur. Sorun kişinin psikolojik yaşamındadır.

Mesela geçtiğimiz günlerde yaşanan bir olayda üç kişinin işlediği cinayet, rock müzik dinleyicisine yansıtılmıştır. Hiçbir şeyden haberi olmayan sadece okuluna/işini gidip gelen ve boş zamanlarında rock dinleyen ve müzik üreten insanlar, birden suçlamalarla karşı karşıya kalmıştır. Çok genç yaştaki bu topluluk ki sayısı bilinmez. Belli bir zan altında bırakılıp toplum dışına itilmeye çalışılmıştır. Oysa ki, çoksesli ve zengin bir müzik olan rock/metal'i dinleyen ve genelde kültürel olarak gelişmiş veya gelişmekte olan o insanların konu ile ilgisi olmamıştır. Cinayet çarpık bir şeydir. Bunu kılığı kıyafeti, şekli şemali rock müzik dinleyen veya siyah giyinip saç uzatan gibi bir tanımlaması olamaz. Bu tür suçlama veya karalamalar, o tip insanların şüpheci ve paranoya bir yaşama sürüklenmesine neden olur. Bu da toplumsal ve bireysel gelişim için zararlıdır. Bu tip şeylerle rock/metal müziğin birebir tanımlanması yanlıştır. Heleki toplumumuzda bu müziği dinleyenlerin genç ve kültürlü bir kesimi olduğuna dikkat edilirse bu tamamen yanlıştır.

Kişileri zan altında bırakıp, ailesiyle, arkadaşlarıyla ve çevresiyle olan bağlarını koparmamak gerekir. Eğer bir kişinin sorunu var ise ona ilk yardımcı olacak kişiler ailesidir. Anlamak, dinlemek gibi şeylerle başlayan eğitim iyi sonuçlar verecektir. Çocuklardan çoğu şu an beni kimse anlamıyor, dinlemiyor diye çığlık atmakta. Bir süre sonra kimse beni anlamadı diye içe dönük, bastırılmış, sorunlu bir kişiliğe yönelecektir. Biraz daha sınırları yıkalım, çocuğun bir sorunu varsa dinleyelim. Bu reddetme sadece toplumdan ve çevremizden kendimizi kurtarmak gibi görünür ama aslen cehalet ve basitliktir.

Rock müzik dünyada akademik bir hal almıştır. Artık bilimselleşen bu müziği bu tür alakasız şeylerle karıştırmayalım. Bir müzik türüdür bu. Eski bir türkünün dediği gibi "Telli sazdır bunun adı Şeytan bunun neresinde?"


Alıntı olduğundan dolayı yazım yanlışlıkları vardır düzeltmekle uğraşmadım :D
 

Neferet

Konu Sahibi
Emekli
Katılım
13 Ocak 2008
Mesajlar
6,243
Reaksiyon puanı
17
Puanı
259
Konum
---
Bana ne kardeşim okunup okunmıcağını düşünsem açmazdım :S