NOW'un sevilen dizisi Kızıl Goncalar çok izlenmeyi ve konuşulmayı sürdürüyor.
Gold Film imzalı, başrollerini Özgü Namal ve Özcan Deniz'in paylaştığı yapım, son dönemlerde pek çok açıdan yoğun tartışmaların odağı haline geldi. Oksijen gazetesi yazarı Burak Göral da bu hafta 13. bölümü yayınlanacak dizinin çekişldiği Beykoz Kundura'yı ziyaret edip yönetmen Ömür Atay'la röpörtaj yaparak merak edilen konuları gündeme getirdi.
İşte söz konusu röpörtajdan öne çıkan başlıklar:
Seküler-muhafazakar çatışmalı dizilerin son dönemde revaçta olması üzerine:
"Toplumun farklı şekillerde ve biçimlerde bunları konuşmaya başlamasıyla ilgili olabilir bence bu. Benim de bu dizinin yönetmeni olmamın sebebi daha önce girilmeyen yeni bir alana girmesiydi. Çok izleyemiyorum diğer dizileri ama toplumun bu iki kesiminden ve bu kesimlerin iktidar odaklarından bahsediyorsak eğer, Kızıl Goncalar kamerasını tam da içeriden bir yerden konumlandırarak anlatıyor hikayesini."
RTÜK cezasının ardından senaryonun değiştiği iddiaları üzerine:
"Çok samimi olarak söyleyebilirim ki çok net bir yön değişikliğimiz olmadı. Çünkü bu, haftada 160 dakika yayınlanan ve bir hikaye kronolojisi olan bir drama. Ama bazı seyirciler ya da bazı medya grupları o süreci görmeden birtakım değişikliklerin olduğunu iddia ettiler. Oysa bunun önceden çizilmiş bir hikaye kronolojisi olduğu hep unutuluyor."
Seküler kesimin kötülendiği, muhafazakar karakterlere yumuşak yaklaşıldığı iddiaları ve çok konuşulan 'Ramazan kim' sahnesi üzerine:
"Çok samimi olarak buna katılmıyorum. Tarikat içerisinde katıksız Müslüman, katıksız iyi insan karakterlerimiz de var, ticaret yolsuzluğu yapan ya da erkek erkini din üzerinden kuran negatif karakterlerimiz de var. [...] Ramazana denk gelen bölümlerde iki dizinin de içine kendi doğaları gereği bazı yansımalar oluyor. Bize Türkiye’de unutturulan bir şey var; dini inancı ve bilgisi olmayan insanların bile olabileceği bize unutturuldu. Bir kişi Müslüman bir ailede doğmuş olabilir ama hiç dini inancı olmayabilir. İbadetlerle de ilgisi ve bilgisi olmayabilir. Olmama ihtimali bile bize unutturuldu. Bence sorun burada. İnsanlar öyle ailelerde doğuyorlar ki bu tip kavramlar hiç olmuyor hayatlarında. Bu sahneyi başka bir hikayede mesela bir aşk filminde kullansak hiç bu tartışma olmayacak belki de. Bu konunun en önemli kriteri benim için bu ihtimalin bile tartışılabilir olmaktan çıkarılmış olması. Hayatın içinde böyle insanlar var ve hayatın içinde varsa bir dramanın içinde de olabilir."
Dizide kurulan tarikat atmosferi üzerine:
"Daha önce tarikat geçmişi olanların yanı sıra hâlâ tarikatla bağı olan danışmanlarımız da var. Öğretmen var, çok farklı mesleklerden olanlar da var. Başörtüsü ya da hicab dediğimiz konunun da danışmanları var. Herhangi bir yere benzesin istemedik, serbest olalım istedik. Biz aslında kendi tarikatımızı oluşturduk. Yine de bu konuda çok eleştiri aldık ama hiç eleştiri almadığımız bir yer var; İslami usullerin doğruluğu konusunda hiç eleştirilmedik."
Sosyal medyadaki bazı izleyiciler tarafından aralarındaki ilişkinin aşka dönüşmesi istenen Cüneyd ve Zeynep hakkında:
"Seyircide öyle bir istek yaratılmıyor. Ama ezber seyircilerin böyle bir isteği var. Açıkça söyleyeyim biz öyle bir yolda yürümüyoruz. Onların insani olarak birbirlerine yakınlaştığı ve birbirlerinin hayatlarına nerede yardımcı olabilecekleriyle ilgili durumlar yaratıyoruz. Fan gruplarında hakikaten öyle bir baskı var. Ama bizim öyle bir tasarımımız da, oraya yönlenmek gibi bir amacımız da yok. Ama bunlar var ve bu kurumların içinde gerçekten de resmi eğitim kurumlarına gönderilmeyip kağıt üzerinde birtakım diplomalar alınıp iç eğitimle büyütülen, 14-15 yaşlarında da evlendirilen çocuklar var. Bu da bir gerçek."
Levent ve Cüneyd arasındaki beğenilen terapi sahneleri üzerine:
"Orada tabii ki senaristimiz Necati Şahin'in çok usta ve ehli bir kalemi var, özellikle o karakterler bazında. Aslında onlar günlük hayatımızdan da kesitler bence. Benim arkadaşlarımla ve ailemle tartıştığım konular bile konuşuluyor. Biraz olan biteni, günceli tartışmak gibi o terapi sahneleri. Cüneyd karakterinin giderek büyüyeceğini biliyorduk en baştan beri. Etkileyici ve konuşulan bir konu olduğunu biliyorum, farkındayız ama oradan gelen eğilimler ve seyirci baskısı bizim üzerimizde yok."
İlk bölüm sonrasında başlatılan karalama kampanyası üzerine:
"Çok popüler bir işin içindeyiz. Yasaklandığımız dönemde de biz sokakta negatif bir şey yaşamadık. Tabii güvenlik açısından dikkatli olmamız gereken bir dönem oldu. Başlatılan kampanyanın samimi ve kendiliğinden gelişen bir durum olmadığını çok net biliyoruz. 2. bölümün fragmanının yayınlandığı gece birbirini tetikleyen, copy-paste yapılmış tweet’ler dolaşıma atıldı. İslam ya da inanç bazında onları rahatsız edecek hiçbir şey anlatmadık. Anlatılabilir de, hiçbir sakıncası yok. Ama görünür oldular. Kamera ilk defa onları gösterdi. Onların kutsal kabul ettiği birtakım adamların günlük hayatta yemek yiyen, karısıyla aynı yatakta yatan, zaman zaman kötü düşünüp kötü hareket edebilen, yani herhangi bir insan olduklarını gösteren sır perdesi kalktığı için oldu bunlar."
Dizinin tarikat meselesine "tanısanız seversiniz" gibi bir bakış açısı getirdiği eleştirilerine karşı:
"Ben asla öyle olduğunu düşünmüyorum. Kendim de öyle birisi değilim, öyle bir yerde olmam. Sadece bunun bir drama olmasından, zaman zaman belirli hikaye bloklarının öne çıkıp geriye gitmesiyle ilgili bir şey olduğunu düşünüyorum bu tartışmaların. Kızıl Goncalar’ın diğer dizilere göre şöyle bir özelliği var bence; ezberden yürüyerek ‘hikayenin duygusu sana geçsin, katarsise ulaş ve dur’ demek yerine zaman zaman seyirciye bir düşünme aralığı bırakıyor. İnanç ve demokrasi konusu Türkiye’nin yıllarca değişmeyen tartışma konusu zaten. Bu dizinin temelinde de hep bu çatışma var."
Röpörtajın tamamını buradan veya şuradan okuyabilirsiniz.