Başyapıt - 4 Into the Wild (2007) - Film Yorumları

Sherlock

Konu Sahibi
Süper Mod.
Katılım
7 Eylül 2016
Mesajlar
32,077
Reaksiyon puanı
47,696
Puanı
1,060
Konum
İstanbul

Into the Wild.jpg


Into the Wild

Tür:
Macera, Biyografi, Dram
Süre: 148 dakika

Yönetmen: Sean Penn
Senaryo: Sean Penn (screenplay), Jon Krakauer (book)

Oyuncular:
Emile Hirsch
Marcia Gay Harden
William Hurt
Jena Malone

IMDb Linki

Puanlar:
IMDb: 8.1/10
Rotten Tomatoes: 83%
Metacritic: 73/100

Filmin Fragmanı:

Filmle ilgili yorumlarınızı bu başlık altından yapabilirsiniz.
 

bazinga

Admin
Katılım
1 Şubat 2007
Mesajlar
93,076
Reaksiyon puanı
49,726
Puanı
1,060
Konum
İstanbul
Web Sitesi
izleryazar.com
Tekrar izleme niyetim olmayan bir filmdi ama madem etkinliğe seçilmiş hafızayı yenileyeyim dedim. En az izlemek istediğimle başladım yani. :)

Şımarık bir zengin çocuğunun doğa maceralarını anlatan güzide bir film. :):)

Filmle ilgili daha önceki görüşlerimde pek bir değişiklik olmadı. Bana kalırsa fazla romantikleştirilmeye çalışılmış bir konusu var filmin. Evet verdiği özgürlük hissi, doğaya dönüş hissi hiç yok değil. İnsanın doğadan çok kopmasına dikkat çekiyor ama bunu çok doğru şekilde yapmıyor.

Her şeyden önce ana karakterimizi iki yüzlü buldum. Sözde ana karakterimiz insanlığın binlerce yıldır oluşturduğu medeniyete karşı ama nimetlerinden faydalanmayı ihmal etmiyor. Bilgeliğini medeniyetin kazandırdığı kitaplara borçlu ve yolculuğunda bile yanında taşıyor. Silahtır, otobüstür ne buluyorsa kullanıyor...

Film fazla romantikleştirilmiş çünkü karakterin yaşadıkları hep toz pembe olarak aktarılmış. Yolda bir sürü insanla karşılaşıyor ama ne hikmetse hepsi aşırı iyi çıkıyor. Doğada yaşamakta özellikle ilk aşamada neredeyse hiç zorlanmıyor. Önceki yaşamı ise tamamen kötüleniyor. Ailesi aşırı uçlarda çizilerek bu kaçış haklı gösterilmeye çalışılıyor. Kız kardeşin filmde ne işe yaradığını pek çözemedim. :)

Ölümü bile romantikleştirilmiş. Kazayla zehirli bir şey yedi de öyle öldü gibi gösterilmiş ama gerçekte otopsi raporunda açlıktan öldüğüne dair deliller bulunmuş.

Güzel görüntüleri olan, sinematik açıdan pek çok işi doğru yapan ama maalesef doğru bir çıkış noktasına sahip olmayan bir film.

7/10

 

xdragxx

Emekli
Katılım
26 Şubat 2011
Mesajlar
49,702
Reaksiyon puanı
28,367
Puanı
1,060
Yaş
29
Konum
ANKARA
Öncelikle Ozan'a vermiş olduğu zayıf noktasından dolayı aşk olsunsss diyorum.
Hemen hemen hepimiz bu dünya düzeninin bize dayatmış olduğu düzenden bıkıyoruz. Oku, iş bul, evlen, ailen olsun vs.. vs.. Herkesin hayatı neredeyse benzerlik gösteriyor birkaç detay hariç.
Şahsım da sevdiğim birkaç kişiyi alıp kafama göre dünya turu yapmak istiyorum ama tabii ki bu hayal. Bu yüzden bu film bana baya geçmişti. Fakat başyapıt mı o kadar da değil.
Puanım 7.8
 

bazinga

Admin
Katılım
1 Şubat 2007
Mesajlar
93,076
Reaksiyon puanı
49,726
Puanı
1,060
Konum
İstanbul
Web Sitesi
izleryazar.com
Öncelikle Ozan'a vermiş olduğu zayıf noktasından dolayı aşk olsunsss diyorum.
Hemen hemen hepimiz bu dünya düzeninin bize dayatmış olduğu düzenden bıkıyoruz. Oku, iş bul, evlen, ailen olsun vs.. vs.. Herkesin hayatı neredeyse benzerlik gösteriyor birkaç detay hariç.
Şahsım da sevdiğim birkaç kişiyi alıp kafama göre dünya turu yapmak istiyorum ama tabii ki bu hayal. Bu yüzden bu film bana baya geçmişti. Fakat başyapıt mı o kadar da değil.
Puanım 7.8
Yani dünya turu yapmak başka şey medeniyet çok kötü diyip medeniyet ürünlerini alıp onu terk etmek başka şey. :D

Yoksa evet doğa turu yapmak, doğayla iç içe olmak güzel şey ama filmde bu çok abartılı bir şekilde işleniyor.
 
  • Beğendim
Reactions: xdragxx

Tolstoyevski

Emekli
Katılım
14 Temmuz 2014
Mesajlar
24,283
Reaksiyon puanı
39,933
Puanı
1,061
Yaş
27
Konum
Gökteki Yıldızlar ✨✨
Web Sitesi
www.ataturkungencligehitabesi.com
Mutluluk uçsuz bucaksız ormanlardadır,
Bomboş sahillerdeki coşkudadır.
İnsan elinin değmediği bir yerdedir,
Denizin diplerinde ve gürlemesindedir.
İnsanları severim, ama doğayı daha çok severim…
(Lord Byron)

İlk gençlik zamanlarında ilk kez izlenildiğinde verilen etkiyi vermese de yine iç burkmuş ve değişik maceralara daldırmış unutulmaz bir yolculuk hikayesi. Filmde bahsi geçen doğaya kaçış, kapitalist sistemden kaçış mevzusu aslında bir nevi kendini bulma ve intihar mevzusu. Chris yaşamdan soyutlanmış olduğu için her şeyi, tüm çevresini ve kariyerini bir kenara bırakıp böyle bir maceraya çıkıyor.

Bu gerçekte yaşanmış mı? Evet. Gerçek hayatta böyle insanlar var mı? Yine evet. O yüzden hikaye olarak zayıf bir yanı kesinlikle yok. Hatta tam aksine, Chris'in yaptığı aptallıklar onun da süper kahraman değil sadece bir insan olduğunu gösteriyor.

Aynı zamanda iki yüzlülük bakımından da @bazinga 'ya kesinlikle katılmıyorum. Chris filmin ya da kendi hikayesinin hiçbir yerinde insan düşmanlığını dile getirmiyor, medeniyetin getirdiği teknolojiye tamamen karşı olması için bir sebebi de yok. Sadece münzevi bir hayat sürmek istiyor, en minumum ölçüde ihtiyacı olanları yanına alıyor. Zaten kitaplara tutkusunu başından beri gösteren biri, neden çelişkili olsun ki?

Chris'in kaçışı medeniyetten ziyade toplumdan bir kaçış. Özellikle filmde o homeless modunda olduğu sahnede, bar-cafelerdeki insanlara bakarkenki yüz ifadesi bunu açıkça gösteriyor, toplumdan kopuşu. Toplumsal yargılardan, kurallardan yahut çarktan.


Filmin karmaşık hikaye anlatımı ve çok etkileyici hikayesinin yanı sıra, bir de müzikleri var ki mükemmel. Eddie Vedder döktürmüş resmen ve şu şarkısı filmin en etkileyici kısımlarından...


Macerası boyunca tanıştığı insanlarla gerçek hayatta da tanışmış. Hatta renkli kapı gibi şeyleri gösteren yaşlı adam ile filmin en başında bot hediye eden adam gerçek hayattaki isimler. Yani filmde kendilerini oynamışlar. Tabi ki biyografi gibi gözükse de yolculuğuna dair bilgi çok sınırlı, sonuçta sadece belli başlı notlardan ibaret, öldüğü için. Yolcuğu esnasında hep iyi insanlara denk gelmesinden ziyade, filmin yönetmeni bunların gösterilmesine gerek görmüş. Tabi tren bekçisinden dayak yediği sahneyi de unutmamak lazım ama ne filmin ne de kitabın amacı zaten karşılaştığı kötü insanları anlatmak olamaz.

Özellikle sonlara doğru zaten pişmanlığı açıkça hissediliyor ve dönmeye karar veriyor büyük ihtimalle ailesine. Ama karlar eridiği için karşıya geçemiyor malum ve bir ay daha beklemeye karar veriyor aylarca bekledikten sonra. Ama havalar soğuduğu için avlanacak küçük hayvan bulamıyor, büyükleri zaten malum. Açlık... açlık... günlerce, haftalarca. Medeniyetten km'lerce uzakta.... Sonuç olarak açlıktan dolayı 30 kilo civarına düşüyor ve son nefesini veriyor. Filmde gösterilen tohum meselesi ise kitabın yazarının, Chris'in son notlarından olan '''Extremely weak. Fault of potato seeds '' notundan yola çıkarak savunduğu bir düşünce. Gerçek hayatta otopside açlık sebebiyle ölümü belirtildiği için de, Sean Penn harika bir uzlaşma örneği göstererek, Chris'in sabah can havliyle ağrıdan kıvrandığı ve rehber kitabına bakıp yanlış tohumu yediğini fark ettiği sahnede kitapta ''starving... and death...'' gibi olası sonuçları yazıyor. Ki filmde gösterilen rehber kitabındaki o kısım şöyleydi:

The lateral veins, nearly invisible on leaflets of wild sweet pea the plants poisonous seedlings. If ingested symptoms include partial motor paralysis, inhibition of digestion, and nausea. If untreated leads to starvation and death. Another way to distinguish is that the stem of the wild sweet pea is mostly unbranched.

Sonuç olarak filmde de açlıktan öldüğü ancak buna o zehirli tohumların katkı sağladığı görülüyor, ki mantıklı olan da bu. Eğer zehirlenmemiş olsa, otobüste kendi ölümünü beklemezdi açlıktan. Mutlaka bir kaçış, çıkış yolu arardı...

Filmde izlediğimiz ve gerçek hayatta da yaşamış olan bu karakter kusurları olan ancak ütopik olmayan gerçekçi bir karakterdi. Gündelik hayatımızın meşguliyetinde tam olarak onunla empati kurabilmek zor. Mis gibi yaşamı, rahat hayatı dururken nedir bu diye. Ama, işte dünyadaki tüm insanlar aynı değil. Gelişmiş ülkelerde intihar oranları daha fazla mesela, zenginler de bunalımdan çoğu kez intihar ediyor. Bu eleman ise doğrudan intihar etmek yerine bir kaçış yolu bulmuş kendine. Hem kendini arayış hem de doğayla bütünleniş. En sonunda ölümüne neden olsa ve ilk başta ölmek istemese dahi son bıraktığı notta da görüldüğü üzere mutlu bir hayat yaşayıp hiçliğe karıştığını dile getirmiş, yani bir bakıma hedefinde başarılı olmuş...

8.8
 

mesmeso

Moderatör
Katılım
27 Kasım 2016
Mesajlar
17,620
Reaksiyon puanı
9,604
Puanı
860
Yaş
24
Konum
Trabzon
Allah herkese böyle bir doğada kalma olayı versin ya. Adam hem ilkellik diyor hem de tüfek kullanıp otobüsün içinde yaşıyor. Vermek istedikleri mesajı çok toz pembe bir evrende yapmaya çalışmışlar.

Film beni izlerken çok yordu. Bir ara bitmeyecek zannettim. Senaryo olarak insanı yoruyor ama görüntü olarak izletiyor kendini. Bir daha dönüp bakmayacağım bir film.

7/10
 

phoebebuffay

Favori Üye
Katılım
12 Şubat 2020
Mesajlar
4,866
Reaksiyon puanı
5,789
Puanı
559
Doğa filmlerini, hayatta kalma temalı survival filmleri çok severim. Bu film ise bu türdeki en bilindik, en sükse yapan filmlerden biri olduğu için büyük umutlarla izlemiştim ve maalesef büyük hayal kırıklığı yaşadım. Film genelini sıkılarak izlemiştim, benim için en overrated filmlerden biridir.
6.5/10
 

Sherlock

Konu Sahibi
Süper Mod.
Katılım
7 Eylül 2016
Mesajlar
32,077
Reaksiyon puanı
47,696
Puanı
1,060
Konum
İstanbul
Benim de bir miktar overrated bulduğum filmlerden açıkçası. Evet, hepimiz zaman zaman her şeyden ve içerisinde bulunduğumuz tüm bu karmaşadan kaçıp kendimizi doğaya vurmanın hayalini kuruyoruz. Bu bir gerçek ancak bu filmde, bu amaçla örtüşmeyen önemli tutarsızlıklar mevcut.

Bu tip bir şey yapıp, hayatta kalmak amacıyla nefret ettiği dünyanın ürünlerini kullanabilir buna kalkışan karakterimiz. Benim buna bir itirazım yok ancak film bunu aşırı derecede romantikleştiriyor. İçerisinde bulunduğumuz dünya ve onun nimetleri aşırı derecede eleştiriliyor hatta yerin dibine sokuluyor filmde ancak sonrasında, o nimetler sayesinde doğada hayatta kaldığını görüyoruz karakterimizin.

Bunun yanı sıra hikayenin merkezinde olan karakterimizi de aşırı derecede kahramanlaştırıyor, ilahlaştırıyor film. Bunlara gerek yok, daha sade ve tarafsız bir anlatımla, daha kısa bir sürede çok daha etkili bir film ortaya çıkabilirmiş bence. Öldüğü sahne bile kendisi tam bir kahramanmış gibi çekilmiş ama öyle bir şey yok. Hatta aksine aptallığından ölüyor bile diyebiliriz.

Bu kadar eleştirdim ancak filmin olumlu yönleri de var elbette. Görüntü yönetimi ve sinematografi çok başarılı, doğa manzaraları ve filmin atmosferi muazzam. Filmin değerini arttırıyor ancak dediğim gibi senaryo ve hikaye anlatımı ciddi anlamda sıkıntılı olunca bunlar pek tatmin edici olmuyor.

Puan: 7/10
 

Tolstoyevski

Emekli
Katılım
14 Temmuz 2014
Mesajlar
24,283
Reaksiyon puanı
39,933
Puanı
1,061
Yaş
27
Konum
Gökteki Yıldızlar ✨✨
Web Sitesi
www.ataturkungencligehitabesi.com
Benim de bir miktar overrated bulduğum filmlerden açıkçası. Evet, hepimiz zaman zaman her şeyden ve içerisinde bulunduğumuz tüm bu karmaşadan kaçıp kendimizi doğaya vurmanın hayalini kuruyoruz. Bu bir gerçek ancak bu filmde, bu amaçla örtüşmeyen önemli tutarsızlıklar mevcut.

Bu tip bir şey yapıp, hayatta kalmak amacıyla nefret ettiği dünyanın ürünlerini kullanabilir buna kalkışan karakterimiz. Benim buna bir itirazım yok ancak film bunu aşırı derecede romantikleştiriyor. İçerisinde bulunduğumuz dünya ve onun nimetleri aşırı derecede eleştiriliyor hatta yerin dibine sokuluyor filmde ancak sonrasında, o nimetler sayesinde doğada hayatta kaldığını görüyoruz karakterimizin.

Bunun yanı sıra hikayenin merkezinde olan karakterimizi de aşırı derecede kahramanlaştırıyor, ilahlaştırıyor film. Bunlara gerek yok, daha sade ve tarafsız bir anlatımla, daha kısa bir sürede çok daha etkili bir film ortaya çıkabilirmiş bence. Öldüğü sahne bile kendisi tam bir kahramanmış gibi çekilmiş ama öyle bir şey yok. Hatta aksine aptallığından ölüyor bile diyebiliriz.

Bu kadar eleştirdim ancak filmin olumlu yönleri de var elbette. Görüntü yönetimi ve sinematografi çok başarılı, doğa manzaraları ve filmin atmosferi muazzam. Filmin değerini arttırıyor ancak dediğim gibi senaryo ve hikaye anlatımı ciddi anlamda sıkıntılı olunca bunlar pek tatmin edici olmuyor.

Puan: 7/10
Ana karakterin karizmatikleştirilmesi, ölümünün daha gösterişli yapılması vb. neden sinema sanatı için olumsuz bir durum olsun ki herkes sadece bu noktalardan dem vurup puan kırmış anlayamadım.

Scarface’de de Tony Montana böyle karizmatikleştiriliyor, ölümü şov oluyor filan ve bu yüzden olumsuz görmek aklımdan geçmedi. Ya da mesele biyografiye uygunluksa, yönetmenin öyle bir zorunluluğu yok belgesel çekmediği sürece, sinemada kendine göre kurgulaması gayet normal olmalı. Ki biyografi olup da gerçeğinden uzaklaşan ve ana karakterin kahramanlaştırılığı nice film izledik.

Ana karakterin medeniyetten kopma isteği ve medeniyetin ürünlerini kullanması ise onu zaten hepimiz gibi insan yapan özelliği. Hepimiz çelişkilerle yaşıyoruz, fikirlerle eylemler daima birbirini tutmuyor. Kaldı ki filmin hiçbir yerinde “ben ilkel yaşamak istiyorum, insanlığın tüm ürünlerinden uzak yaşamak istiyorum” gibi bir düşüncesi olduğu görülmüyor. Daha en başında kitaplara olan düşkünlüğü insanlıktan ve faydalı ürünlerinden değil, toplumsal kalıplardan ve mekanizmasından bıktığını gösteriyor. Ama tamamen çelişkili bir karakter olsa bile bu sinema sanatı için beyazperdeye layık bir şekilde aktarılmasına engel değil ve filmin kalitesini zayıflatan bir unsur değil benim fikrimce.

Tabi ki herkes farklı düşünür, renkler ve zevkler söz konusu olunca o yüzden saygı ve sevgilerle diyorum. :A
 
  • Beğendim
Reactions: Sherlock

Sherlock

Konu Sahibi
Süper Mod.
Katılım
7 Eylül 2016
Mesajlar
32,077
Reaksiyon puanı
47,696
Puanı
1,060
Konum
İstanbul
Ana karakterin karizmatikleştirilmesi, ölümünün daha gösterişli yapılması vb. neden sinema sanatı için olumsuz bir durum olsun ki herkes sadece bu noktalardan dem vurup puan kırmış anlayamadım.

Scarface’de de Tony Montana böyle karizmatikleştiriliyor, ölümü şov oluyor filan ve bu yüzden olumsuz görmek aklımdan geçmedi. Ya da mesele biyografiye uygunluksa, yönetmenin öyle bir zorunluluğu yok belgesel çekmediği sürece, sinemada kendine göre kurgulaması gayet normal olmalı. Ki biyografi olup da gerçeğinden uzaklaşan ve ana karakterin kahramanlaştırılığı nice film izledik.

Ana karakterin medeniyetten kopma isteği ve medeniyetin ürünlerini kullanması ise onu zaten hepimiz gibi insan yapan özelliği. Hepimiz çelişkilerle yaşıyoruz, fikirlerle eylemler daima birbirini tutmuyor. Kaldı ki filmin hiçbir yerinde “ben ilkel yaşamak istiyorum, insanlığın tüm ürünlerinden uzak yaşamak istiyorum” gibi bir düşüncesi olduğu görülmüyor. Daha en başında kitaplara olan düşkünlüğü insanlıktan ve faydalı ürünlerinden değil, toplumsal kalıplardan ve mekanizmasından bıktığını gösteriyor. Ama tamamen çelişkili bir karakter olsa bile bu sinema sanatı için beyazperdeye layık bir şekilde aktarılmasına engel değil ve filmin kalitesini zayıflatan bir unsur değil benim fikrimce.

Tabi ki herkes farklı düşünür, renkler ve zevkler söz konusu olunca o yüzden saygı ve sevgilerle diyorum. :A
Scarface'de Tony Montana, aptallığı yüzünden ölmüyor ki. Adamın mekanını basıyorlar ve yapabileceği her şeyi yaparak ölüyor. Ki orada "mafya dünyasında ne kadar yükselirseniz yükselin, eninde sonunda her şeyinizi kaybedersiniz" mesajı da mevcut. Buradaki karakterimiz gidip zehirli bir besin yediği için ölüyor, yani ölümünün kahramanlaştırılarak gösterilmesi bana biraz zorlama geliyor. Çünkü filmin teması ve işlenişi de buna pek uygun değil bence, bunda film boyunca karakterden etkilenip etkilenmemiş olmanın da etkisi var tabii. Yaptıkları beni pek etkilemediği için, ölümü de pek bana geçmedi. Tersi olsa ölüm şekli gözüme bu kadar batmazdı muhtemelen.

Tamam insan yapan özelliği, tamam bu ürünleri kullanabilir ancak madem bu ürünleri ve nimetleri bu kadar kullanacak, bu ürünlerin ve nimetlerin bu kadar kötü gösterilmesine gerek yok. Eleştirdiği kapitalist düzenin en temel parçalarından birisi olan fast-food lokantasından para kazandığı bir bölüm bile mevcut. :D Yani film ve karakter kendi içerisinde çokça kez çelişiyor bence, bu da şahsen beni rahatsız etti.

Son cümlen çok doğru. :A Saygı ve sevgi bizden. :A