Macerası boyunca tanıştığı insanlarla gerçek hayatta da tanışmış. Hatta renkli kapı gibi şeyleri gösteren yaşlı adam ile filmin en başında bot hediye eden adam gerçek hayattaki isimler. Yani filmde kendilerini oynamışlar. Tabi ki biyografi gibi gözükse de yolculuğuna dair bilgi çok sınırlı, sonuçta sadece belli başlı notlardan ibaret, öldüğü için. Yolcuğu esnasında hep iyi insanlara denk gelmesinden ziyade, filmin yönetmeni bunların gösterilmesine gerek görmüş. Tabi tren bekçisinden dayak yediği sahneyi de unutmamak lazım ama ne filmin ne de kitabın amacı zaten karşılaştığı kötü insanları anlatmak olamaz.
Özellikle sonlara doğru zaten pişmanlığı açıkça hissediliyor ve dönmeye karar veriyor büyük ihtimalle ailesine. Ama karlar eridiği için karşıya geçemiyor malum ve bir ay daha beklemeye karar veriyor aylarca bekledikten sonra. Ama havalar soğuduğu için avlanacak küçük hayvan bulamıyor, büyükleri zaten malum. Açlık... açlık... günlerce, haftalarca. Medeniyetten km'lerce uzakta.... Sonuç olarak açlıktan dolayı 30 kilo civarına düşüyor ve son nefesini veriyor. Filmde gösterilen tohum meselesi ise kitabın yazarının, Chris'in son notlarından olan '''Extremely weak. Fault of potato seeds '' notundan yola çıkarak savunduğu bir düşünce. Gerçek hayatta otopside açlık sebebiyle ölümü belirtildiği için de, Sean Penn harika bir uzlaşma örneği göstererek, Chris'in sabah can havliyle ağrıdan kıvrandığı ve rehber kitabına bakıp yanlış tohumu yediğini fark ettiği sahnede kitapta ''starving... and death...'' gibi olası sonuçları yazıyor. Ki filmde gösterilen rehber kitabındaki o kısım şöyleydi:
The lateral veins, nearly invisible on leaflets of wild sweet pea the plants poisonous seedlings. If ingested symptoms include partial motor paralysis, inhibition of digestion, and nausea. If untreated leads to starvation and death. Another way to distinguish is that the stem of the wild sweet pea is mostly unbranched.
Sonuç olarak filmde de açlıktan öldüğü ancak buna o zehirli tohumların katkı sağladığı görülüyor, ki mantıklı olan da bu. Eğer zehirlenmemiş olsa, otobüste kendi ölümünü beklemezdi açlıktan. Mutlaka bir kaçış, çıkış yolu arardı...
Filmde izlediğimiz ve gerçek hayatta da yaşamış olan bu karakter kusurları olan ancak ütopik olmayan gerçekçi bir karakterdi. Gündelik hayatımızın meşguliyetinde tam olarak onunla empati kurabilmek zor. Mis gibi yaşamı, rahat hayatı dururken nedir bu diye. Ama, işte dünyadaki tüm insanlar aynı değil. Gelişmiş ülkelerde intihar oranları daha fazla mesela, zenginler de bunalımdan çoğu kez intihar ediyor. Bu eleman ise doğrudan intihar etmek yerine bir kaçış yolu bulmuş kendine. Hem kendini arayış hem de doğayla bütünleniş. En sonunda ölümüne neden olsa ve ilk başta ölmek istemese dahi son bıraktığı notta da görüldüğü üzere mutlu bir hayat yaşayıp hiçliğe karıştığını dile getirmiş, yani bir bakıma hedefinde başarılı olmuş...