En Son İzlediğiniz Film? 🎞

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan şirin
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

Dreamgirls (2006)

Sözleri pek iyi olmayan, klibi vasat olan güzel bir şarkı gibiydi. Gerçekten müthiş şarkılar vardı, üç şarkıyla birden Oscar adaylığı kazanmayı hak etmiş. Fakat hikaye anlatma anlamında hiç becerikli değildi. Jennifer Hudson ile Beyonce'nin sahnedeki muhteşem ilk atışması dışında müzikal kısmı doyurucu değildi. Her şey darmadağınık hissi yarattı. Uzun süresi de eklenince sevmediğim kısımları sevdiğim kısımlarından çok daha fazla olan bir film oldu. Yine de kötü diyemem.

5.5/10

-----------



Thelma & Louise (1991)

Ridley Scott'ın izlemediğim önemli kült filmlerinden biriydi, uzun süredir BluTV listemde bekliyordu, nihayet izledim.

Pek çok akılda kalıcı niteliği olan güzel bir filmdi. Thelma, eşinden hiç değer görmeyen mutsuz bir ev kadını. Yakın arkadaşı Louise'nin de hayatının mükemmel olduğu söylenemez. İkili kimselere söylemeden kaçamak bir haftasonu geçirmeye karar veriyorlar fakat işler çok acayip noktalara gidiyor...

Günümüzde sinemada güçlü kadın figürleri sıklıkla görüyoruz ama 90'ların başında bu tarz iki güçlü kadın karakteri merkezine alan bir film yapmak bir miktar cesaret gerektiriyor olsa gerek. Filmdeki hemen hemen tüm erkeklerin kötü olması eleştirilebilir belki ama hiçbiri uzak karakterler değil. İkili bir süre sonra kendilerini istemeden de olsa kadınlara kötü davranan erkekleri cezalandırırken buluyorlar. Film böyle şeref yoksunu insanların bir kısmını bile "ya karşımdaki Thelma & Louise" gibi birileri çıkarsa" diye korkutsa bile kar. :)

Filmde Geena Davis çok güzel. Susan Sarandon alışıldık iyi performanslarından birini sergiliyor. Brad Pitt'in ise ilk kez bir filmde önemli bir rol alması açısından kariyerinin en önemli filmlerinden biri. Fakat Brad Pitt'in karakterini sevdiğimi söyleyemem, onun etrafında gelişen olaylar da filmin asıl duygusunu biraz zedeliyor. Keşke o kısımlar daha iyi olabilseymiş.

Filmin en değerli yanlarından biri ise müthiş filmi. Aşırı gereksiz son 5-6 saniyeyi yokmuş gibi sayarsak aşırı iyi bir finaldi. İşler o noktaya varana kadarki kovalamaca da çok çok iyiydi.

90'lı yıllara dair üst düzey filmler listeme bir film daha eklenmiş oldu.

8/10
 

Get Smart (2008)

Steve Carell'ın komedi yıllarındaki filmleri eritmeye devam.

Ajan filmlerini tiye alan filmlerin en güzellerinden biriydi. Komik olmasının yanında teknik açıdan çok iyiydi ve zekice ajan teknolojileri çok hoşuma gitti.

Modumun çok düşük olduğu bir günde izlememe rağmen kahkaha attığım yerler oldu.

Anne Hathaway'in en güzel yıllarıydı, yine pek güzeldi. Alan Arkin'i de seviyorum, her filme değer katıyor.

Underrated bir film.

7.5/10

----------------



The Rainmaker (1997)

Mahkeme filmleri hep sevsem de konu itibariyle sıkıcı olacağı ön yargısıyla yaklaştığım bir filmdi. Fakat Netflix'in ısrarla "kesin beğeneceksin" demesiyle ve de Francis Ford Coppola'nın izlediğim filmlerine bir adet daha eklemek adına yayından kalkmadan şans vermek istedim, iyi de etmişim.

Aslında film tahmin ettiğim üzere biraz sıkıcı başladı. Konuya girmesi, derdini anlatmaya başlaması çok uzun sürdü. Fakat mahkeme sahneleri başladıktan sonra ekrana kilitlemeyi başardı. Matt Damon'ın karakterinin acemiliği çok iyi yansıtılmış, mahkeme sahnelerine farklı bir tat katmış.

Bunun dışında Claire Danes'li yan hikaye de iyiydi aslında ve benim ilgimi ana konudan bile daha çok çekti. Yalnız film iki konunun dengesini pek yakalayamamış gibi, iki konu alakasız olmuş ve bu konuya hak ettiği değer verilememiş gibi geldi.

Filmin oyuncu kadrosu çok iyiydi. Danny DeVito ve Jon Voight rollerine çok yakışmışlar.

Yarım puan fazlasını verip vermeme kararsızlığına düşsem de:

7/10
 

Forgetting Sarah Marshall (2008)

Öncelikle bu kadar çok sevdiğim oyuncunun bir araya toplanmasında emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum.

Oldukça keyifli bir ayrılık komedisiydi. Jason Segel'in karakteri gördüğüm en şanslı insanlardan olabilir. Kristen Bell'den ayrılıp hemen sonrasında karşına Mila Kunis çıkması...

Hem Kristen Bell hem de Mila Kunis çok güzellerdi. :love1: Aşkın gözünün kör olduğunu, kimsenin vazgeçilmez olmadığını anlatan 213232 filmden biriydi ama böyle filmler de lazım. :)

7.5/10

--------



Autumn Sonata (1978)

Ingmar Bergman ile pek iyi bir başlangıç yapamamıştık. İzlediğim iki filmini de pek sevmemiştim ama bu filmle Ingmar Bergman sinemasına bakış açım değişti. Çok farklı bir aile dramıydı...

Çocuklarını her zaman ikinci plana atmış sanatçı bir anne ve her zaman annesinin gölgesinde kalmış, onun sevgisini görememiş, ona hem kızan hem de hayranlık besleyen kızının hikayesi... Özellikle finale doğru yaşanan düello sahnesi müthişti.

Başrollerde Ingrid Bergman ve Liv Ullmann çok iyilerdi. Oscar'a Ingrid Bergman aday olmuş ama bence Liv Ulmann çok daha iyiydi...

8/10
 

Knocked Up (2007)

Kürtaj meselesine tersten yaklaşan bir film olmuş, bazı durumlarda kürtajdan daha iyi çözümler olabileceğinin güzel bir anlatısı olmuş. İnsanda çocuk sahibi olma isteği uyandıran bir film olmuş gerçekten ve çocukların ebeveynlerini nasıl değiştirebileceklerini güzel göstermiş. Çok da eğlenceli, keyifliydi.

Seth Rogen ilk kez bu filmde başrol oynamış ve kadro daha sonra pek çok filmde tekrar tekrar bir araya geleceği isimlerle dolu. Katherine Heigl güzeldi, daha önce kendisini izlediğime emin gibiydim ama izlememişim ilginç şekilde... Netflix'te izlediğim her filmde Paul Rudd karşıma çıkıyor bu ara. Yanlış saymadıysam son 1-1.5 ayda 5. filmi oldu. :D

Bazı ucuz yanları olsa da Judd Apatow'dan kaliteli komedilerin nasıl olması gerektiğine güzel bir örnek.

7.5/10

-------------------



The Mirror (1975)

Uzun süredir korktuğum Tarkovsky sınavı vakti geldi. Maalesef yine kaldık. :)

İlk izlediğim filmi Stalker'ı sevmemiş olmam nedeniyle diğer filmlerini erteliyordum. Yeterli sinema birikimine sahip olduktan sonra izleyip sevmeyi umuyordum, Mubi'de yakalamışken izledim ama yine pek öyle olamadı maalesef.

Teknik açıdan çok özel bir film. Görsel açıdan çok iyi, müzikler şahane. Fakat hikaye anlatıcılığı çok zayıf. Konusunun bende neredeyse hiç etkisi olmadı. Fakat teknik açıdan sonraki pek çok filme ilham olmuş olsa gerek. Örneğin bu yılki Spike Lee filmi Da 5 Bloods ile teknik açıdan pek çok benzerlik vardı...

6/10


-------------------



Solaris (1972)

Bu filmle birlikte Tarkovsky'le kanlarımızın hiçbir zaman uyuşmayacağı netleşti. 2001'in etkisinde olduğu çok belli bir filmdi. 2001 de Kubrick'in en az sevdiğim filmidir ve temposuzluğu saç baş yoldurur. Fakat en azından bilim kurguda çığır açmıştır, kendisinden sonraki sade filmlere değil teknolojiye bile etki etmiştir. Bu film ise 2001'in artıları alınmış bir hali gibiydi...

Filmin neredeyse hiçbir anında karakterlerle, hikayeyle bağ kuramadım. 2 saat 47 dakikalık süresine rağmen 7 saat 73 dakika gibi hissettirdi. Sanırım askerlikten bu yana zamanın ilk kez bu kadar yavaş aktığına şahit oldum. Bir bakıyorum 26 dakika kalmış, yarım saat sonra daha bitmedi mi diye tekrar bakıyorum 24 dakika kalmış. :):)

Temposuzlukta yeni çıta bu film oldu benim için. Olayların yavaş akmasını geçtim, karakterler bile x0.7 hızda konuşuyorlar resmen, filmi izlerken bunalıma girdim. Konusu, vermek isteyip de veremedikleri hakkında konuşmak da tekrar filmi hatırlatacağı için hiç girmiyorum öyle sulara. :)

3/10
 
5441269.jpg


Filmi demin izledim ;
Filmin doğuşu Son Durak adlı film bana göre..
Basit bir film gibi duruyor ama filmi hiç sıkılmadan izledim.
Gerilim ve gizem yüklüydü;

10 üzerinden 7 veriyorum.
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

How to Lose a Guy in 10 Days (2003)

Kate Hudson'ın güzelliği, Matthew McConaughey'in iyi oyunculuğu hatrına Netflix'ten kaldırılmadan izleyeyim dedim ama hataymış. :(

Zaten konu olarak direkt mantık yoksunu bir film konumunda ve işleyişi de tatsız. Pek sıkıcı değildi ama her an kötü bir film olduğunu hissettirdi.

4/10

-------------



Somewhere (2010)

Sofia Coppola'nın önceki filmlerini pek sevmediğim için vasat yorumlar alan bu filminden beklentim düşüktü. Mubi'den gitmeden Elle Fanning hatrına izlemek istedim, iyi ki de izlemişim. İlk kez bir filmini sevdim...

Çok sade ama bir o kadar etkili bir filmdi. Hollywood yıldızlarının hayatlarının görünenden çok farklı olabileceğini, o kadar da ışıltılı hayatları olmayabileceğini iyi anlatan filmlerden biri olmuş. Bunu sektörün içinde ünlü bir babanın kızı olarak doğmuş bir kadının, bir baba-kız hikayesi üzerinden yapması da gerçekçilik ihtimallerini güçlendiriyor.

İşin Hollywood kısmından ziyade aile kurmanın ne kadar önemli olduğunu anlatan bir film olmuş. Yalnızlıktan muzdarip biri olarak ekstra etkiledi beni. Elle Fanning gibi kızı olsun başka ne ister insan. Muhteşemdi performansı.

Kusursuz bir film değil, çok iddialı bir senaryosu da yok ama ben çok sevdim.

7.5/10
 
Uzun bir aradan sonra 2'de 0 yaptık. Mubi bu kez üzdü, biraz Netflix ve BluTV sularına yönelelim. :)


Celine and Julie Go Boating (1974)

Çok farklı bir kafanın filmiydi. 3 saat 13 dakikalık süresi nedeniyle izleyip izlememe konusunda kararsızdım. İlk yarım saati izleyip beğenirsem devam etme kararı almıştım ve pek doğru bir karar değilmiş...

Filmin ilk kısmı şahaneydi. İzlediğim en özgün film açılışlarından biriydi. Bayıldım. O dönemin Paris sokaklarında karakterlerimizle birlikte koşuşturmak şahaneydi.

Fakat ilk yarım saat sonrası yani gerçeklikten kopuş sonrası felaketti. Bir süre sonra tamamen kopup boş gözlerle izledim ne yazık ki...

4/10

----------------



Gözümün Nuru (2013)

Sinema hastası birinin gözlerini kaybetmek üzere oluşu konusu ilgimi çekti. Bol ödüllü de bir film aslında ama beklediğimi bulamadım ne yazık ki. Türk sineması içinde şüphesiz ilginç ve pek görmediğimiz türden bir deneme. Dış ses kullanımı çok başarılıydı. Sinema tarihiyle ilgili kısımlar da çok hoşuma gitti. Fakat hastalığa odaklandıktan sonraki kısmı çok zayıftı, sıkıcıydı bence.

4.5/10
 

A Series of Unfortunate Events (2004)

Dizinin ilk sezonunu izleyip bırakmıştım, filmini de ilk yarısını izleyip sonra bırakabilirmişim. :)

Kesinlikle çok orijinal bir iş. Bu kadar farklı bir anlatıcı kullanımı çok nadir görülür. Fazla karamsar bir film gibi gözükse de aslında kendi içinde eğlenceli de. Bunu sağlamak oldukça güç ama hem dizi hem film başarıyor. Dizi de zaten aslında filmin üzerine çok bir şey katmamış ne varsa aynısını uygulamış. Özellikle Violet'i oynayan oyuncunun neredeyse birebir aynı olmasına şaşırdım. :) Jim Carrey tanınmayacak hale gelmiş ama Neil Patrick Harris'in karakteri daha eğlenceliydi bence. Thomas Newman'ın müzikleri başarılıydı. Onun dışında teknik açıdan dizisi bir tık daha iyiydi sanki.

Çok iyi başlayan ama sıkıcılaşan, etkileyici bir final mesajı veren sıra dışı bir film.

6.5/10

--------------



Beginner (2017)

Ne güzel filmdi... Konusunu ilgi çekici bulunca ve Güven Kıraç'ın varlığına güvenerek izledim ve yanılmadım...

Film, yaşlılığa doğru yol almakta olan bir taksi şoförünün İngilizce öğrenmeye kafaya takmasıyla gelişen olayları konu alıyor. Karakterimizin İngilizce öğrenme isteği sebebini başta bilmiyoruz ve film ilerledikçe öğreniyoruz. (Bu noktada bazı sitelerde spoiler yorumlar var, izlemeden yorum okumamanızı öneririm.)

Film her şeyden önce çok samimi bir film. Faruk amca ile bağ kurmamız çok kolay oluyor. Kelimeleri beceremediğinde onun için üzülüyoruz, nadir de olsa düzgün bir cümle kurduğunda onun için üzülüyoruz...

Film belki hiçbir zaman bir şey için öğrenmek geç değil mesajı veriyor ama bu konudaki gerçeği de bizden esirgemiyor. Belli bir yaştan sonra bir şeyleri öğrenmek imkansız değil belki ama çok zor. İngilizce'nin en temel aşamalarının bile ne kadar zor olabildiğini çok iyi anlıyoruz. Filmde nesil farklılığını da çok iyi görüyoruz aslında. Faruk amcanın öğrenmeye çalışma yöntemleri bile gençler için çağ dışı gözükecek türden...

En sonu tam tatmin etmese de kendi içinde doğru bir yere bağlanmış.

7.5/10


---------------


Fatal Attraction (1987)


Kadın pisliğin teki çıktı Rıza Baba :)

Erkeklere aldatmayın aldattığınız kişinin nasıl biri çıkacağını bilemezsiniz konulu bir mesaj veren anlamlı bir film. Genelde intikamcı aldatılan olur ama burada tek gecelik olmayı reddeden bir kadının çeşitli belalara yol açmasının hikayesi ele alınmış...

Konu itibariyle güzel bir film olsa da işlenişi sevemedim. Yönetmenliği basit buldum, film beni hiç sürüklemedi. Rahatsız edici sahnelerin de sürekli uzayıp gitmesi filmi bitirmesi çok kolay olmayan bir hale taşımış. O dönem en iyi film, en iyi yönetmen gibi dallarda adaylık alması şaşırtıcı olmuş. Basic Instict ile benzer tarzları var ama o çok daha sürükleyici bir filmdi ve Glenn Close iyi oynasa da bir Sharon Stone attraction'ı yok. :)

5/10
 
  • Beğendim
Reactions: Tolstoyevski

A Series of Unfortunate Events (2004)

Dizinin ilk sezonunu izleyip bırakmıştım, filmini de ilk yarısını izleyip sonra bırakabilirmişim. :)

Kesinlikle çok orijinal bir iş. Bu kadar farklı bir anlatıcı kullanımı çok nadir görülür. Fazla karamsar bir film gibi gözükse de aslında kendi içinde eğlenceli de. Bunu sağlamak oldukça güç ama hem dizi hem film başarıyor. Dizi de zaten aslında filmin üzerine çok bir şey katmamış ne varsa aynısını uygulamış. Özellikle Violet'i oynayan oyuncunun neredeyse birebir aynı olmasına şaşırdım. :) Jim Carrey tanınmayacak hale gelmiş ama Neil Patrick Harris'in karakteri daha eğlenceliydi bence. Thomas Newman'ın müzikleri başarılıydı. Onun dışında teknik açıdan dizisi bir tık daha iyiydi sanki.

Çok iyi başlayan ama sıkıcılaşan, etkileyici bir final mesajı veren sıra dışı bir film.

6.5/10

--------------



Beginner (2017)

Ne güzel filmdi... Konusunu ilgi çekici bulunca ve Güven Kıraç'ın varlığına güvenerek izledim ve yanılmadım...

Film, yaşlılığa doğru yol almakta olan bir taksi şoförünün İngilizce öğrenmeye kafaya takmasıyla gelişen olayları konu alıyor. Karakterimizin İngilizce öğrenme isteği sebebini başta bilmiyoruz ve film ilerledikçe öğreniyoruz. (Bu noktada bazı sitelerde spoiler yorumlar var, izlemeden yorum okumamanızı öneririm.)

Film her şeyden önce çok samimi bir film. Faruk amca ile bağ kurmamız çok kolay oluyor. Kelimeleri beceremediğinde onun için üzülüyoruz, nadir de olsa düzgün bir cümle kurduğunda onun için üzülüyoruz...

Film belki hiçbir zaman bir şey için öğrenmek geç değil mesajı veriyor ama bu konudaki gerçeği de bizden esirgemiyor. Belli bir yaştan sonra bir şeyleri öğrenmek imkansız değil belki ama çok zor. İngilizce'nin en temel aşamalarının bile ne kadar zor olabildiğini çok iyi anlıyoruz. Filmde nesil farklılığını da çok iyi görüyoruz aslında. Faruk amcanın öğrenmeye çalışma yöntemleri bile gençler için çağ dışı gözükecek türden...

En sonu tam tatmin etmese de kendi içinde doğru bir yere bağlanmış.

7.5/10


---------------


Fatal Attraction (1987)


Kadın pisliğin teki çıktı Rıza Baba :)

Erkeklere aldatmayın aldattığınız kişinin nasıl biri çıkacağını bilemezsiniz konulu bir mesaj veren anlamlı bir film. Genelde intikamcı aldatılan olur ama burada tek gecelik olmayı reddeden bir kadının çeşitli belalara yol açmasının hikayesi ele alınmış...

Konu itibariyle güzel bir film olsa da işlenişi sevemedim. Yönetmenliği basit buldum, film beni hiç sürüklemedi. Rahatsız edici sahnelerin de sürekli uzayıp gitmesi filmi bitirmesi çok kolay olmayan bir hale taşımış. O dönem en iyi film, en iyi yönetmen gibi dallarda adaylık alması şaşırtıcı olmuş. Basic Instict ile benzer tarzları var ama o çok daha sürükleyici bir filmdi ve Glenn Close iyi oynasa da bir Sharon Stone attraction'ı yok. :)

5/10
Son filme istinaden, şu filmi izlemiş miydin? Benzer temada ancak kaliteli bir filmdi her ne kadar bazı sahneleri fazla cesur olsa da, 7 kalitesindeydi temiz. :D

 
İzlemedim ama yönetmen de aynıymış. İlki çok beğenilince ikincisini çekmiş muhtemelen. :D
Unfaithful'un işlenişini ve sürükleyiciliğini beğenmiştim. Kendine has tempode bir gerilimi ve iyi oyunculuklar da vardı. Muhteşem bir film denilemez ama türünün iyilerinden, 6.6. - 7.8 arası filmlerdendi.
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Albüm (2016)

Hem topladığı ödüller hem de muhteşem posteriyle dikkatimi çeken bir filmdi, yıllar sonra da BluTV sayesinde izledim.

Değişik bir film olmuş. Cannes'da yenilikçi yönetmen ödülü almış. Bence yenilikçiden çok daha önceden yapılmış değişik şeyleri toplayıcı olmuş. "Bakın ben baya iyi film çekiyorum" demek için konmuş çok fazla gereksiz sahne var.

Filmin iyi tarafı ise çok iyi bir Türkiye orta sınıf gözlemi yapıyor olması. Çok iyi ve gerçekçi detaylar var. Bununla birlikte Türkiye'deki devlet dairesi çalışanlarının da iyi bir portresi çizilmiş. Filmin hafif bir absürt komedi sosu olsa da bunlar hep karamsar detaylar aslında...

Belki iyi bir finalle filmin gözümdeki değeri artabilirdi ancak tam tersi şekilde kötü bir finaldi. Film boyuncaki gerçekçiliğe de zarar gelmesine neden oldu.

5.5/10
 

Easy Rider (1969)

Jack Nicholson'ın ilk Oscar adaylığını aldığı filmmiş, Netflix'e gelmişken izleyelim dedik ama fiyasko oldu. Jack Nicholson iyiydi her zamanki gibi ama çok az sahnesi vardı.

60'lar Amerika'sını, hippi dünyasını anlatan bir film ama aşırı sıkıcıydı. Hiçbir şekilde bağlamadı beni film. 70'ler öncesi filmlere Hitchcock, Chaplin, Bill Wilder, Sidney Lumet gibi ustalardan olmadıkça pek bulaşmamak lazım gibi duruyor.

3/10
 

Blow (2001)

Penelope Cruz var dediler geldik ama onun yerine bol bol uzun sarı saçlı Johnny Depp çıktı. :)

İlk 73 tanesini çok beğenilince yetmiş dördüncüsünü çekmeye karar vermişler... Klasik bir uyuşturucu hikayesi. Dipten zirve gören adam, karışık aile yaşantısı, dibe vuruş vs. Kötü diyemem ama yani bu filme 7-8 puan vermek için bu tip filmlerden çok az izlemiş olmak gerek. Türü içinde bariz alt sıralarda bir film. Bu filmle birlikte artık yavaş yavaş sinemada doygunluğa ulaşmaya başladığımı fark ettim. Biraz daha seçici olmam gerekiyor.

5/10
 

Gol Maal (1979)

Mubi'de kalkmak üzere olduğunu görünce izledim, izlediğim en eski Hint filmi oldu. Görüntü kalitesi iyi olsa da sesi çağın gerisinde kalmış ne yazık ki. Fakat teknik açıdan bağımsız olarak gayet eğlenceli bir filmdi...

Kılık değiştirme zorunda olma konusu üzerinde çok fazla yapım izlemişimdir herhalde. Fakat eğlenceli bir konu ve bu film de konuyu gayet iyi kullanmış. Doğru da mesajları vardı filmin, denk gelirse izlemenizi öneririm.

7.5/10

-----------------



The Untouchables (1987)

İzlemediğim önemli filmlerdendi, Netflix'e gelmesiyle hemen aradan çıkardım bu filmi de...

Film muhteşem müziklerle başladı, ben de yoruma öyle başlayayım. Ennio Morricone imzasına görmek şaşırtmadı, gerçekten filme değer katan temel unsurlardandı müzikler...

Genelde Al Capone ya da diğer mafyatiklerle ilgili filmlerde olaylara mafya tarafından bakıyoruz ve hiç sevmediğim kötülerin kahramanlaştırılmaya çalışılması vakası sıkça yaşanıyor. Bu filmde ise olaylara tamamen yasaların yanından bakıyoruz. Al Capone sadece alt edilmesi gereken bir düşman bizim için... Fakat Al Capone karakterini Robert De Niro'ya verince bu karakterin de biraz detayına inmek istiyorsunuz ister istemez. Al Capone kimdir bilmeyen biri bu filmle Al Capone hakkında pek bir şey öğrenemez... Filmin asıl derdi ise Al Capone gibi köklü adamları yenebilmenin çok sağlam bir irade, kararlılık, yürek gerektirdiğiyle ilgili. Bu noktada da Kevin Costner karşımıza çıkıyor. Bu filmde de "adam gibi adam" tabirini hak eden çok iyi bir rolde. Brian De Palma çok dengesiz bir kariyere sahip yönetmen. Bu dengesizliğe filmin içinde bile tanıklık etmek mümkün. Bazı sahneler çok iyi, bazıları ise kötü. Fakat genel olarak doğru bir konuya eğilerek benzerlerinden ayrılan değerli bir yapım olarak gördüm ben.

7.5/10
 
Film "şölenine" başladım. Bu zamana kadar bir film kültürüm yoktu doğru düzgün, hep dizi ağırlıklı gittiğim için efsane olarak nitelendiren filmleri izleyemedim. Ama 10 gün önce başladım ve izlediğim tüm filmlere de hayran kaldım.. Devam ediyorum, hedefim imdb 250'de ciddi oranda "izlendi" işareti elde etmek. :)

İZLEDİĞİM FİLMLERPUANIM
Hachiko9.1
Zindan Adası9.4
The Truman Show9.0
Bay Evet8.7
Esaretin Bedeli9.4
Forest Gump9.0
Bitirim İkili 1-2- 38.6