Senin attığın videolara henüz bakmadım, ama ay ile ilgili birkaç video izledim. O yüzden şimdi aydan bahsedeceğim.
Biraz araştırma yaptım. Araştırmamı da İngilizce yapmaya özen gösterdim, ki daha kaliteli kaynaklara ulaşma imkanım olsun. Oldu da.
Gerçekten çok ikna edici videolar olsa da hepsinin tek ortak özelliği var, hiçbir bilimsel veri, formül, kanun ya da matematiksel bir hesap sunmuyor. O yüzden bunları bilen insanların yorumları önemli sadece birkaç olgu ile ilgili konuşan insanlardansa.
Obama'nın bahsettiği şirken Nasa değil sanırım, ama bahsettiği konu aslında şu mühendisin bahsettiği konu (
Tıkla - Türkçe değil maalesef) Yani Nasa kendi kabul ettiği Van Allen kemerlerinin aşılamayacağını başlıklı konu. Video içeriğinde,
Video Orion projesine ait. Videodaki mühendis projeden bahsederklen, uzaydaki radyasyondan Orion'u korumak için geliştirilen kalkanla ilgili yapılan/yapılacak testlerden bahsediyor. Burada yapılan ilk yorum ise, "E 1969'da geçmiştik, o zamanki kalkanlar neden kullanılmıyor? Yoksa yalan mıydı?"
Öncelikle Van Allen kemerleri dünyanın her yerinde aynı kalınlıkta değil. Adı o yüzden kemer zaten ve ekvator etrafında en kalın iken yukarılara doğru incelen bir kemer. Van Allen kemeri denen şey, elektrikle yüklü parçacıklar aslında. Hatta ekvatora göre yukarı ve aşağı 28 dereceden sonraki kısma kemerin ince bölümü deniyor. Ve Apollo 30 dereceden daha yukarı bir açıdan geçmiş.
http://www.popsci.com/blog-network/vintage-space/apollo-rocketed-through-van-allen-belts
O kalkan insanı koruymaya yeterli, şimdi de yeterli. İnsan konusuna gelirsek, radyasyonun epey bir birimi var. Yani gram, metre gibi birer birim olan sievert, microsievert, Gray, rads, rem, becquerel vb. Uzayda yolculuk yapan bir astronotun uzay yolculuğu sırasında 0.16 and 1.14
rads arasında radyasyona maruz kalacağı söyleniyor.
1.14 rads 11.4 mili-sievert yani 11400 micro-sievert.
Başka kaynaklara göre 80000'e kadar çıkıyor.
Aynı zamanda dünyadaki her birey de radyasyona maruz kalmaktadır. Güneş vb. Sıradan bir insan, bir yılda 2000 micro-sievert miktarında radyasyona maruz kalır. Bu çok cuzi bir rakam. ABD Radyasyon çalışanları yılda maksimum 50bin micro-sievert maruz kalma limitiyle çalışıyormuş. Yani, uzaydaki değerler yüksek değerler değil. Ve asla ölümcül düzeyde değil, 1 milyon micro-sievert'ten sonra ölümcül oluyordu sanırım hatırladığım kadarıyla)
(Hatta yan bilgi olarak şunu vereyim, sıradan bir sigara kullanıcısı yılda 160bin micro-sievert radyasyona maruz kalıyor (astorontların bile iki katı kadar) Ki bu da öldürmüyor onları)
Nasa'nın 1973 yılında yayınlanan vbir dokümanında şöyle bir tablo var.
https://www.hq.nasa.gov/alsj/tnD7080RadProtect.pdf
En fazla 1.14 görülmüş. Yani 11400 micro-sievert
"E 1969'da geçmiştik, o zamanki kalkanlar neden kullanılmıyor? Yoksa yalan mıydı?" sorusuna gelirsek, edindiğim bilgilere göre Apollo zamanında kullanılan bilgisayarların kol saatinden daha gelişmiş yanı yoktu. Daha doğrusu, daha yüksek kapasiteli değillerdi. İşletim sistemi, sürücü çalıştırmak, tarayıcıyı açık tutmak gibi görevleri yok. Tek yaptığı şey toplama/çıkarma/çarpma/bölme. Bunları günümzdeki gibi saliseler içinde yapmasına gerek de yok, zaten öyle bir teknoloji de yok o zamanlar. O zaman kullanılan bilgisayarın yapacağı birkaç belli başlı iş var zaten. Telsiz, roketlerin zamanlaması, birkaç matematiksel hesab vb. Zaten aya gidilip yapılan işlemler manyetik alan ölçmek, numune toplamak vb. gibi faaliyetler. Bunlar çok ilkel kalıyor bunun yanında, ve çok daha gelişmiş sensörlerin olduğu bu çağda gidilse iyi olur. Ama bir sorun var ki, 1960'lı yıllarda kullanılmayan sensörler, mikroişlemciler, transistörler vb. şimdi kullanılırsa o zamankinden çok daha büyük bir koruma/kalkan sistemi gerekir. 1969'da giden Apollo 11'in içinde, sadece 1 ve 0'ları ileten, yani elektriği bir iletip bir iletmeyen 5-6 cm kalınlıkltaki kablolardan ziyade, günümüzde mikrometre ve nanometrelerle ölçülen işlemciler vb. uzaydaki radyasyona karşı çok daha savunmasız oluyor ve bu yola girince bu engelleri aşmak gerekiyor. 1969'daki teknoloji ile yapılmış olsa da şimdiki teknolojinin milyonlarca kat daha fazla veri işleyebilecek cihazların gitmesi için uzaya daha iyi kalkanlar lazım.
Yani diyeceğim o ki, ister "uzayda bayrak mı dalgalanır?" (evet dalgalanır. F=ma. Eğer bayrağı taşıyan kişi bayrağın sapından tutup kuvvet uygularsa (yani taşırsa) bayrak sallanır, bu gayet doğal), ister "kamerayı kim çekiyordu?" tarzı akla mantığa uygun gelen sorular sorulmuş olsun, o sorulara cevap verebilecek profesörler, doktorsını bu konular üzerine yapmış kişilerin yorumu, Youtube'a video yükleyen insanların yorumundan milyon kat daha değerli. Küçük araştırma ile gerçekten mantıklı ve kanıtlı bilgilere ulaşmak mümkün. O sebeple ben hayatımda hiçbir zaman komplo teorilerine inanmam. Kanıtı sunmazsa, hiçbir iddiaya inanmam.
Bu siyasette de böyle.
Diğer videoları da izlerim, onları da araştırırım. Bundan erinmem. Ama benim değinmek istediğim nokta bir şey kanıtlanamamışsa, sadece ortada iddia varsa ona inanmak için yeterli argüman yok demektir. Bu argümanlar da iddiaları kanıtlamaya yetmiyor, bu da demek oluyor ki NASA veya diğer şirketlerin işi bilimsel olarak yalanlanmamıştır.
Bazen "çok büyük çaplı yalan" olgusuna inanmaktansa, "yalan"ın yalan olduğuna inanmak daha mantıklı. Bu durumda olduğu gibi bence.