- Katılım
- 24 Ağustos 2014
- Mesajlar
- 25,011
- Reaksiyon puanı
- 19,405
- Puanı
- 1,060
- Yaş
- 25
- Konum
- Afganistan
- Web Sitesi
- www.cizikdvdkasetleri.com
Adalet Sorguda
(O) (Üçüncü tekil şahıs)
Serin ve ürkütücü havasını akşamları hep koruyan meşhur sokağa girmiş, sol taraftaki büyük ama sade bir görüntüye sahip kiliseyi görünce teninde, özellikle de yüzünde, bir sıcaklık hissetmişti. Kutsala olan uzaklığının belirtisiydi bu. En son ne zaman kiliseye gitmişti? Tanrı’ya ve dine o kadar uzaktı ki, günlük işlerden başka anısı olmayan hafızasını zorlaması gerekti. Komşusunun, daha da doğrusu tek yakın arkadaşının ölümü sebebiyle dua için gitmişti kiliseye, yaklaşık 2 ay önce. Arkadaşının ufak ve çelimsiz boyuna zıt şekilde güven veren bir zekâsı ve samimiyeti vardı. Dertlerini, sıkıntılarını onunla paylaşırdı; borcu vardı ona ve o da bu borcu yaşı ilerledikçe uzaklaştığı kilisede ödemişti. Çok içten ve isteyerek dua etmişti. Şimdi ise bir daha ne zaman yolunun düşeceğini düşünüyordu, gerek kalmamasını umuyordu…
Kazandığı üç kuruşu da içkiye ayıran biri olduğu için yolda yürürken bir sağa bir sola yanlıyordu. Zihninde uçuşan fikirler ve hâlâ bitmeyen dertlerini yol boyunca düşündü, ölçtü ve biçti. Eşiyle olan ilişkisindeki aşılamayan hendekler, ekmek parasını kazanacağı bir iş bağlamında istikrar sağlayamaması onun temel sıkıntılarıydı. Bu sıkıntıları hafifleten veya ikna edici konuşmalarla bu sıkıntılara soyut şekilde çözüm bulup onu rahatlatan arkadaşı da yoktu artık. Bu durumdan çıkması tamamen kendi çabasıyla paralellik içeriyordu. Üstündeki ölü toprağı atıp, tembelliği ve bitkinliği bırakmalıydı. Bu düşüncelerin etrafında farklı cümlelerle kendini motive ederek bu çözüm sürecine hazırlanırken evinin bulunduğu sokağa girmişti bile. Gördüğü manzara kendisi adına hiç de alışık olduğu bir manzara değildi. Salt bir şaşkınlık yüzünde kendisine yer edinmişti. İki tane insanın zor sığacağı evinin önünde muazzam bir kalabalık oluşmuş vaziyetteydi. Fakir insanların bulunduğu bir yer olmasına rağmen toplumun orta sınıfından hatta varlıklı kesiminden insanlar bile evin önündeydi. Bu meraklı kalabalığın arasında güvenlikten sorumlu kişiler ve sağlıkçı insanlar da vardı. Görüntü netleştikçe damarlarındaki kan daha da hızlandı, tüyleri ürperdi çünkü basit bir mantıkla hızlıca düşünülecek olursa kötü olayların gerçekleştiği kesindi. Kalabalığa doğru ilerlerken kendisine doğru kararlı ve öfkeli gözlerle gelen bir dedektifi gördü. Dedektif ondan daha hızlı hareket ediyordu ve kendisi daha 5 adım atamadan dedektif tam önünde belirdi. Resmi bir üslup ile yavaş yavaş ama etkili şekilde konuşmaya başladı. “Eşinizi öldürmekten tutuklusunuz, Bay Katil.”
Mükemmel bir uğultu olay yerini sarmış durumdayken dedektif elleri kelepçeli bir katili soruşturmanın devamı için gerekli yere götürüyordu.
***
(Dedektif)
Özel odama girmiş, bugün yaşanabilecek son olayların tahminini yapıyordum. Geride kalan günlerde tek tük farklı, beni şaşırtabilen olaylar yaşanmıştı. Lakin bugün farklı hissediyordum… Masamı düzenlerken aceleci bir şekilde kapıma vurulduğunu işittim. Bu kurumun resmiyetini, saygınlığını bilmesem kapıya tekme atıldığını düşünürdüm. “Gel”, dedim. İşe yeni başlayan zayıf yapılı, kısa denilemeyecek uzunlukta olan genç içeriye girdi. Telaşı yüzünden okunuyordu. Getirdiği haberi kendisi de hâlâ tam olarak kavrayamamıştı muhtemelen. Soluk soluğa kalmış ve ağzından herhangi bir cümle çıkartamamıştı. Ona sakin olmasını ve oturmasını belli edecek el hareketleri yaptım. Oturdu ve soluklandı. Konuşmaya başladığında ağzından çıkan her kelime beni dehşete düşürmüştü. O’nun, eşini öldürüp katil olduğun bahsediyordu. “Bu nasıl mümkün olabilir?” dedim, aslında bu bir soru değildi ama genç yine de bu tepkiye cevap verdi, “Ben de anlayamadım, efendim. Ama gelen ilk bilgilere göre, tanıkların söyledikleri bu olayın gerçekleşme ihtimali kuvvetlendiriyor.” Genç adama pek kulak vermemiştim ama aradan bir iki tane kelimeyi kapmıştım. Ceketimi alıp çıkarken O’nun bu işe bulaştığına inanmıyordum.
Sonunda olay yerine varmıştık fakat ben genç adamın isimleri karıştırabileceğini düşünmüş ve bir umut dahi olsa farklı bir eve geleceğimizi hayal etmiştim. Ne kötüdür ki bu yaşanmadı. Fakirlik ama bir o kadar da saflık ve iyilik kokan küçük evin önünde durmuştuk. Kalabalık oluşmuştu bile; dedikodular, fısıldaşmalar almış başını gidiyordu. Herkes birer Sherlock Holmes’tü sanki. Onların önemsiz varsayımları arasında kalabalığı yararak eve iyice yaklaştım. Genç adam arkamdan ilerliyordu ama pek istekli değildi çünkü göreceği manzara hoş olmayacaktı.
Üflesen yıkılacak izlenimi veren evin girişinden baktığım zaman zorunluluk içeren bir sadelik hakimdi salonda. Bir masa, 4 basit sandalye, bir büyük koltuk. Göze ilk çarpan nesneler bunlardı. Evi adımlarken bastığım tahtalardan gelen sesler hiç de güvende olduğumu hissettirmiyordu. İlerlemeye devam ettim, yatak odasına doğru gittim ve yaklaştığımda duyduğum koku beni memnun etmedi. Kapı kolunu tutup aşağıya indirdim, gördüğüm görüntü korkunçtu. Ortalık kan gölüne dönmüştü ve bu kan gölünün ortasında 1.70 boylarında, 65-70 kilogram denilebilecek bir ağırlıkta bir beden boylu boyunca yatmaktaydı. Kadının saçları yüzünü kapatmaktaydı fakat buna rağmen yüzünün aldığı şekli az-çok tahmin edebiliyordum.
Olay yerine ilk gelen ekibin en yetkili kişisi bu tarz olayları çok gördüğünü belli edercesine bana ilk bilgileri soğukkanlıkla vermeye başladı. “Kadının O’nun eşi olduğundan eminiz. Arkadan saldırıldığını ve ölümün, en azından bayılma durumunun en kısa sürede gerçekleştiğini düşünüyoruz. Sadece bir kez bıçaklanmış, bu bize bıçaklanmadan önce bir yöntem sonucu etkisiz hâle getirildiğini gösterir. Cinayet 10-12 saat önce gerçekleştirilmiş, 1 saat 12 dakika önce ölen kişinin komşusu eve geldiğinde cesedi bulmuş. Sokaktaki diğer ev sahiplerine yaptığımız ayaküstü sorgular sonucu bu 12 saatlik süreçte kadının eşi hariç eve giren çıkan olmamış. Yine, komşuların, çiftin anlaşamadığına dair iddiaları da mevcut. Üstelik dün gece evden bağırma ve hatta çığlık sesleri gelmiş. Sadece komşuları sorgulamakla kalmadık, bu kişinin ne kadar -mantıksız da olsa- ünlü olduğunu bildiğimiz için daha geniş çaplı bir sorgulama işine giriştik. İki sokak aşağıdaki yaşlı bıçak satıcısından çok önemli bilgiler aldık. Olayı anlattığımız sırada o da beklenmedik bir tepki verdi. ‘Ah, nasıl olur? cinayet silahının bu olduğuna emin misin?’ dedi, biz ise bu soruyu onayladık ve kendisini toplayıp bize bildiklerini anlatmasını söyledik. ’O’nun babası ile yakın bir dostluğumuz vardı. Yediğimiz içtiği ayrı gitmezdi ve bir sorun oluştuğunda bunun üstesinden birlikte gelirdik. Bu ilerleyen ve sıkı sıkıya bağlı olan dostluğumuzun somut kanıtı olarak birbirimize daima saklayacağımız ve bize birbirimizi hatırlatacak birer hediye vermiştik. Ben de bıçakçılıkta usta olduğum için bu bıçağı vermiştim. Herkesin de bildiği gibi yaşamının sonuna yaklaştığını anladığı zaman bıçağı oğluna emanet etti. O ise bu emanete o gündür bu gündür göz gibi bakar ve önünden ayırmazdı.’ Bunlar gerçekten de çok önem ve kesinlik arz eden ifadeler. İlk olgulara baktığımız zaman gözardı edilemez bir büyük bir olasılık var. Kadının eşini sorgu için göz altına almalıyız. Sizin fikriniz nedir?”
Yetkili beyefendiyi dikkatle dinledim. Her kanıt ve gözlemsel fikri dile getirdiğinde üzüldüm ve içimde bir hayal kırıklığı oluştu. Hayal kırıklığım güvenimi bastırmış durumdaydı. Tam ağzımı açmak üzereyken evin önünde dedektifçilik oynayan kalabalık –bana göre- sol tarafa doğru bakışlarını çevirmişti. Günün ve bölgenin en çok konuşulan adamı sokağın köşesini dönmüş meraklı ama durumu anlamış dehşetli bir yüz ile kalabalığa bakıyordu. Gözleri yavaş yavaş beni buldu ve ani bir öfkeye kapıldı. Koşarcasına yürüyüp büyük adımlarla ona doğru yöneldim. Dakikalarca önce ofisimde haberi ilk aldığım zamanki duygularım uçurumdan yuvarlanmış, artık tam anlamıyla işime odaklanmıştım. Kelepçeleri çıkarmış, Katil’in bileklerine takmak için doğru zamanı bekliyordum. Ama önce O’na neden tutuklandığını söylemeliydim. Lakin bu göründüğü gibi kolay olmamıştı…
***
(O) (Üçüncü tekil şahıs)
Serin ve ürkütücü havasını akşamları hep koruyan meşhur sokağa girmiş, sol taraftaki büyük ama sade bir görüntüye sahip kiliseyi görünce teninde, özellikle de yüzünde, bir sıcaklık hissetmişti. Kutsala olan uzaklığının belirtisiydi bu. En son ne zaman kiliseye gitmişti? Tanrı’ya ve dine o kadar uzaktı ki, günlük işlerden başka anısı olmayan hafızasını zorlaması gerekti. Komşusunun, daha da doğrusu tek yakın arkadaşının ölümü sebebiyle dua için gitmişti kiliseye, yaklaşık 2 ay önce. Arkadaşının ufak ve çelimsiz boyuna zıt şekilde güven veren bir zekâsı ve samimiyeti vardı. Dertlerini, sıkıntılarını onunla paylaşırdı; borcu vardı ona ve o da bu borcu yaşı ilerledikçe uzaklaştığı kilisede ödemişti. Çok içten ve isteyerek dua etmişti. Şimdi ise bir daha ne zaman yolunun düşeceğini düşünüyordu, gerek kalmamasını umuyordu…
Kazandığı üç kuruşu da içkiye ayıran biri olduğu için yolda yürürken bir sağa bir sola yanlıyordu. Zihninde uçuşan fikirler ve hâlâ bitmeyen dertlerini yol boyunca düşündü, ölçtü ve biçti. Eşiyle olan ilişkisindeki aşılamayan hendekler, ekmek parasını kazanacağı bir iş bağlamında istikrar sağlayamaması onun temel sıkıntılarıydı. Bu sıkıntıları hafifleten veya ikna edici konuşmalarla bu sıkıntılara soyut şekilde çözüm bulup onu rahatlatan arkadaşı da yoktu artık. Bu durumdan çıkması tamamen kendi çabasıyla paralellik içeriyordu. Üstündeki ölü toprağı atıp, tembelliği ve bitkinliği bırakmalıydı. Bu düşüncelerin etrafında farklı cümlelerle kendini motive ederek bu çözüm sürecine hazırlanırken evinin bulunduğu sokağa girmişti bile. Gördüğü manzara kendisi adına hiç de alışık olduğu bir manzara değildi. Salt bir şaşkınlık yüzünde kendisine yer edinmişti. İki tane insanın zor sığacağı evinin önünde muazzam bir kalabalık oluşmuş vaziyetteydi. Fakir insanların bulunduğu bir yer olmasına rağmen toplumun orta sınıfından hatta varlıklı kesiminden insanlar bile evin önündeydi. Bu meraklı kalabalığın arasında güvenlikten sorumlu kişiler ve sağlıkçı insanlar da vardı. Görüntü netleştikçe damarlarındaki kan daha da hızlandı, tüyleri ürperdi çünkü basit bir mantıkla hızlıca düşünülecek olursa kötü olayların gerçekleştiği kesindi. Kalabalığa doğru ilerlerken kendisine doğru kararlı ve öfkeli gözlerle gelen bir dedektifi gördü. Dedektif ondan daha hızlı hareket ediyordu ve kendisi daha 5 adım atamadan dedektif tam önünde belirdi. Resmi bir üslup ile yavaş yavaş ama etkili şekilde konuşmaya başladı. “Eşinizi öldürmekten tutuklusunuz, Bay Katil.”
Mükemmel bir uğultu olay yerini sarmış durumdayken dedektif elleri kelepçeli bir katili soruşturmanın devamı için gerekli yere götürüyordu.
***
(Dedektif)
Özel odama girmiş, bugün yaşanabilecek son olayların tahminini yapıyordum. Geride kalan günlerde tek tük farklı, beni şaşırtabilen olaylar yaşanmıştı. Lakin bugün farklı hissediyordum… Masamı düzenlerken aceleci bir şekilde kapıma vurulduğunu işittim. Bu kurumun resmiyetini, saygınlığını bilmesem kapıya tekme atıldığını düşünürdüm. “Gel”, dedim. İşe yeni başlayan zayıf yapılı, kısa denilemeyecek uzunlukta olan genç içeriye girdi. Telaşı yüzünden okunuyordu. Getirdiği haberi kendisi de hâlâ tam olarak kavrayamamıştı muhtemelen. Soluk soluğa kalmış ve ağzından herhangi bir cümle çıkartamamıştı. Ona sakin olmasını ve oturmasını belli edecek el hareketleri yaptım. Oturdu ve soluklandı. Konuşmaya başladığında ağzından çıkan her kelime beni dehşete düşürmüştü. O’nun, eşini öldürüp katil olduğun bahsediyordu. “Bu nasıl mümkün olabilir?” dedim, aslında bu bir soru değildi ama genç yine de bu tepkiye cevap verdi, “Ben de anlayamadım, efendim. Ama gelen ilk bilgilere göre, tanıkların söyledikleri bu olayın gerçekleşme ihtimali kuvvetlendiriyor.” Genç adama pek kulak vermemiştim ama aradan bir iki tane kelimeyi kapmıştım. Ceketimi alıp çıkarken O’nun bu işe bulaştığına inanmıyordum.
Sonunda olay yerine varmıştık fakat ben genç adamın isimleri karıştırabileceğini düşünmüş ve bir umut dahi olsa farklı bir eve geleceğimizi hayal etmiştim. Ne kötüdür ki bu yaşanmadı. Fakirlik ama bir o kadar da saflık ve iyilik kokan küçük evin önünde durmuştuk. Kalabalık oluşmuştu bile; dedikodular, fısıldaşmalar almış başını gidiyordu. Herkes birer Sherlock Holmes’tü sanki. Onların önemsiz varsayımları arasında kalabalığı yararak eve iyice yaklaştım. Genç adam arkamdan ilerliyordu ama pek istekli değildi çünkü göreceği manzara hoş olmayacaktı.
Üflesen yıkılacak izlenimi veren evin girişinden baktığım zaman zorunluluk içeren bir sadelik hakimdi salonda. Bir masa, 4 basit sandalye, bir büyük koltuk. Göze ilk çarpan nesneler bunlardı. Evi adımlarken bastığım tahtalardan gelen sesler hiç de güvende olduğumu hissettirmiyordu. İlerlemeye devam ettim, yatak odasına doğru gittim ve yaklaştığımda duyduğum koku beni memnun etmedi. Kapı kolunu tutup aşağıya indirdim, gördüğüm görüntü korkunçtu. Ortalık kan gölüne dönmüştü ve bu kan gölünün ortasında 1.70 boylarında, 65-70 kilogram denilebilecek bir ağırlıkta bir beden boylu boyunca yatmaktaydı. Kadının saçları yüzünü kapatmaktaydı fakat buna rağmen yüzünün aldığı şekli az-çok tahmin edebiliyordum.
Olay yerine ilk gelen ekibin en yetkili kişisi bu tarz olayları çok gördüğünü belli edercesine bana ilk bilgileri soğukkanlıkla vermeye başladı. “Kadının O’nun eşi olduğundan eminiz. Arkadan saldırıldığını ve ölümün, en azından bayılma durumunun en kısa sürede gerçekleştiğini düşünüyoruz. Sadece bir kez bıçaklanmış, bu bize bıçaklanmadan önce bir yöntem sonucu etkisiz hâle getirildiğini gösterir. Cinayet 10-12 saat önce gerçekleştirilmiş, 1 saat 12 dakika önce ölen kişinin komşusu eve geldiğinde cesedi bulmuş. Sokaktaki diğer ev sahiplerine yaptığımız ayaküstü sorgular sonucu bu 12 saatlik süreçte kadının eşi hariç eve giren çıkan olmamış. Yine, komşuların, çiftin anlaşamadığına dair iddiaları da mevcut. Üstelik dün gece evden bağırma ve hatta çığlık sesleri gelmiş. Sadece komşuları sorgulamakla kalmadık, bu kişinin ne kadar -mantıksız da olsa- ünlü olduğunu bildiğimiz için daha geniş çaplı bir sorgulama işine giriştik. İki sokak aşağıdaki yaşlı bıçak satıcısından çok önemli bilgiler aldık. Olayı anlattığımız sırada o da beklenmedik bir tepki verdi. ‘Ah, nasıl olur? cinayet silahının bu olduğuna emin misin?’ dedi, biz ise bu soruyu onayladık ve kendisini toplayıp bize bildiklerini anlatmasını söyledik. ’O’nun babası ile yakın bir dostluğumuz vardı. Yediğimiz içtiği ayrı gitmezdi ve bir sorun oluştuğunda bunun üstesinden birlikte gelirdik. Bu ilerleyen ve sıkı sıkıya bağlı olan dostluğumuzun somut kanıtı olarak birbirimize daima saklayacağımız ve bize birbirimizi hatırlatacak birer hediye vermiştik. Ben de bıçakçılıkta usta olduğum için bu bıçağı vermiştim. Herkesin de bildiği gibi yaşamının sonuna yaklaştığını anladığı zaman bıçağı oğluna emanet etti. O ise bu emanete o gündür bu gündür göz gibi bakar ve önünden ayırmazdı.’ Bunlar gerçekten de çok önem ve kesinlik arz eden ifadeler. İlk olgulara baktığımız zaman gözardı edilemez bir büyük bir olasılık var. Kadının eşini sorgu için göz altına almalıyız. Sizin fikriniz nedir?”
Yetkili beyefendiyi dikkatle dinledim. Her kanıt ve gözlemsel fikri dile getirdiğinde üzüldüm ve içimde bir hayal kırıklığı oluştu. Hayal kırıklığım güvenimi bastırmış durumdaydı. Tam ağzımı açmak üzereyken evin önünde dedektifçilik oynayan kalabalık –bana göre- sol tarafa doğru bakışlarını çevirmişti. Günün ve bölgenin en çok konuşulan adamı sokağın köşesini dönmüş meraklı ama durumu anlamış dehşetli bir yüz ile kalabalığa bakıyordu. Gözleri yavaş yavaş beni buldu ve ani bir öfkeye kapıldı. Koşarcasına yürüyüp büyük adımlarla ona doğru yöneldim. Dakikalarca önce ofisimde haberi ilk aldığım zamanki duygularım uçurumdan yuvarlanmış, artık tam anlamıyla işime odaklanmıştım. Kelepçeleri çıkarmış, Katil’in bileklerine takmak için doğru zamanı bekliyordum. Ama önce O’na neden tutuklandığını söylemeliydim. Lakin bu göründüğü gibi kolay olmamıştı…
***