- Katılım
- 12 Ekim 2012
- Mesajlar
- 5,411
- Reaksiyon puanı
- 2,645
- Puanı
- 360
Bir projenin içinde Yıldırım Türker ve Tuğrul Eryılmaz adını duyunca ister istemez heyecanlandık. Bir de üzerine Sezen Aksu'nun müzikleri eklenince Kayıp Şehir'in tadından yenmez olacağını tahmin etmiştik. Tahminlerimiz boşa çıkmadı.
Dizi yapımcılarının pek anlatmayı tercih etmedikleri sokakları anlatıyor Kayıp Şehir. Elbette bizim dizilerimizde yoksul olmak en ana çatışma konusudur ancak mutlaka onun karşıtı olan zenginlik, ihtişam içinde yaşayanlar ve sınıf atlama hevesiyle dolu karakterlerle bir denge kurulmaya çalışılmıştır. Şöyle bir düşünelim, fakir insanları konu edinen dizilerin, mahalle dizilerinin bile neredeyse hepsinde zengin karakterler de yok mudur? Kayıp Şehir (parasından çok gücü betimlenen futbol takımı patronu Ethem hariç) böyle bir çatışma üzerine kurulu değil. Dizi, şehrin kendisini bir karakter olarak ortaya koyup ana çatışmasını onun üzerine kurmuş durumda. Dizinin karakterleri sokağa çıkma fobisi yaşadıklarında (dede) veya şehrin bambaşka bir yerinde kaybolduklarında (anne ve komşusu) göç etmek zorunda kaldıkları bu şehirle mücadele içindeler. Bir de şehirden bağımsız, kendi başlarına açtıkları diğer dertler ve belalar da var tabii ki.
İlk defa bir yerli dizide, diyaloğu olan -ve gerçek hayatta da bir trans olan- bir transseksüel (Ayta Sözeri) ve Nijeryalı siyahi karakter de elbette Kayıp Şehir'de yer buluyor kendilerine. Aslında her gün yanlarından geçtiğimiz, belki de Harbiye'de veya otoban kenarlarında fellik fellik onları arayıp geceleri koyunlarına girdiğimiz İstanbul'un ve dünyanın göz ardı edilmiş vatandaşları televizyonlarda görmeye alışık olmadığımız şekilde ete kemiğe bürünmüş olarak ilk kez karşımızdalar. Elbette Türkiye mozaiği çizilirken bu dizinin konusu içine pek fazla dahil edilmeyen beyaz Türkler'in dışında Karadenizli ve Kürt kökenli iki ailenin dizide yer alması kaçınılmaz.
Hayat kadını rolündeki Gökçe Bahadır kelimenin her anlamıyla muazzam. Yaprak Dökümü'ndeki mıyır mıyır konuşan karakteri Leyla'nın sahneleri gelince kanal değiştiren ben, şimdi Gökçe'den gözlerimi alamıyorum. Bu kadar mı yakışır bir insana orospu rolü diyeceğim ayıp olacak ama cidden hem dişiliği hem müdanasız ve arıza halleriyle Aysel rölündeki Gökçe Bahadır muhteşem. Yeni bir Müjde Ar adeta!
Aysel rölü vasıtasıyla yine televizyon dizilerimizin gözünü kapatmayı tercih ettiği çocuk tecavüzcülerine de değinen Kayıp Şehir, artık yaşlanmış olan bu tacizci karakter için onu himayesine alması teklif edilen Aysel'in 'Çöpe atın' repliğiyle de hafızalara kazınmış oldu.
'Bunca yıldır sen nerdeydin be ablam?' dedirten performansıyla çocuklarının mutluluğu hariç hiçbir şeye eyvallahı olmayan anne Meryem rolündeki Nazan Kesal, bilinen yerli dizi mitlerinin aksine ataerkil değil anaerkil bir ailenin reisi olarak ekranda göründüğü her an muhteşem enerjisini yayıyor. Delişmen İrfan rolündeki İlker Kaleli, sessizliğini konuşturan performansıyla televizyon dizilerine geri dönüş yapan Ahmet Mekin muhteşem. Aslında, tek tek saymaya gerek olmadan (bir gün bir oğlum olursa böyle olsun dediğim) çocuk oyuncu İhsan Berk Aydın dahil herkes rolünün hakkını veriyor. Sanki Türkiye'de jön yokmuş gibi Arnavutluk'tan ithal ettiğimiz Nik Xhelilaj bile -dublajlı Türkçesine rağmen-Kadir rolünde elinden geleni yapıyor.
Her hikayesinin katman katman geliştirildiği, 90 dakikayı doldurmak için uzun ve manasız bakışmaların işgal etmediği sahneleriyle Kayıp Şehir, biraz sağduyusu, vicdanı ve dünya görüşü olan her izleyici için bu senenin fenomen dizisi. Ratingleri iyi gidiyor olsa da korku imparatorluğunun dizi çöplüğünde yayından kalkabileceği veya sansürlenebileceği korkusuyla her hafta Cuma akşamları içimiz pır pır ederek, gözümüzden sakınarak izliyoruz bu diziyi.
Dizi yapımcılarının pek anlatmayı tercih etmedikleri sokakları anlatıyor Kayıp Şehir. Elbette bizim dizilerimizde yoksul olmak en ana çatışma konusudur ancak mutlaka onun karşıtı olan zenginlik, ihtişam içinde yaşayanlar ve sınıf atlama hevesiyle dolu karakterlerle bir denge kurulmaya çalışılmıştır. Şöyle bir düşünelim, fakir insanları konu edinen dizilerin, mahalle dizilerinin bile neredeyse hepsinde zengin karakterler de yok mudur? Kayıp Şehir (parasından çok gücü betimlenen futbol takımı patronu Ethem hariç) böyle bir çatışma üzerine kurulu değil. Dizi, şehrin kendisini bir karakter olarak ortaya koyup ana çatışmasını onun üzerine kurmuş durumda. Dizinin karakterleri sokağa çıkma fobisi yaşadıklarında (dede) veya şehrin bambaşka bir yerinde kaybolduklarında (anne ve komşusu) göç etmek zorunda kaldıkları bu şehirle mücadele içindeler. Bir de şehirden bağımsız, kendi başlarına açtıkları diğer dertler ve belalar da var tabii ki.
İlk defa bir yerli dizide, diyaloğu olan -ve gerçek hayatta da bir trans olan- bir transseksüel (Ayta Sözeri) ve Nijeryalı siyahi karakter de elbette Kayıp Şehir'de yer buluyor kendilerine. Aslında her gün yanlarından geçtiğimiz, belki de Harbiye'de veya otoban kenarlarında fellik fellik onları arayıp geceleri koyunlarına girdiğimiz İstanbul'un ve dünyanın göz ardı edilmiş vatandaşları televizyonlarda görmeye alışık olmadığımız şekilde ete kemiğe bürünmüş olarak ilk kez karşımızdalar. Elbette Türkiye mozaiği çizilirken bu dizinin konusu içine pek fazla dahil edilmeyen beyaz Türkler'in dışında Karadenizli ve Kürt kökenli iki ailenin dizide yer alması kaçınılmaz.
Hayat kadını rolündeki Gökçe Bahadır kelimenin her anlamıyla muazzam. Yaprak Dökümü'ndeki mıyır mıyır konuşan karakteri Leyla'nın sahneleri gelince kanal değiştiren ben, şimdi Gökçe'den gözlerimi alamıyorum. Bu kadar mı yakışır bir insana orospu rolü diyeceğim ayıp olacak ama cidden hem dişiliği hem müdanasız ve arıza halleriyle Aysel rölündeki Gökçe Bahadır muhteşem. Yeni bir Müjde Ar adeta!
Aysel rölü vasıtasıyla yine televizyon dizilerimizin gözünü kapatmayı tercih ettiği çocuk tecavüzcülerine de değinen Kayıp Şehir, artık yaşlanmış olan bu tacizci karakter için onu himayesine alması teklif edilen Aysel'in 'Çöpe atın' repliğiyle de hafızalara kazınmış oldu.
'Bunca yıldır sen nerdeydin be ablam?' dedirten performansıyla çocuklarının mutluluğu hariç hiçbir şeye eyvallahı olmayan anne Meryem rolündeki Nazan Kesal, bilinen yerli dizi mitlerinin aksine ataerkil değil anaerkil bir ailenin reisi olarak ekranda göründüğü her an muhteşem enerjisini yayıyor. Delişmen İrfan rolündeki İlker Kaleli, sessizliğini konuşturan performansıyla televizyon dizilerine geri dönüş yapan Ahmet Mekin muhteşem. Aslında, tek tek saymaya gerek olmadan (bir gün bir oğlum olursa böyle olsun dediğim) çocuk oyuncu İhsan Berk Aydın dahil herkes rolünün hakkını veriyor. Sanki Türkiye'de jön yokmuş gibi Arnavutluk'tan ithal ettiğimiz Nik Xhelilaj bile -dublajlı Türkçesine rağmen-Kadir rolünde elinden geleni yapıyor.
Her hikayesinin katman katman geliştirildiği, 90 dakikayı doldurmak için uzun ve manasız bakışmaların işgal etmediği sahneleriyle Kayıp Şehir, biraz sağduyusu, vicdanı ve dünya görüşü olan her izleyici için bu senenin fenomen dizisi. Ratingleri iyi gidiyor olsa da korku imparatorluğunun dizi çöplüğünde yayından kalkabileceği veya sansürlenebileceği korkusuyla her hafta Cuma akşamları içimiz pır pır ederek, gözümüzden sakınarak izliyoruz bu diziyi.